Baharın sesi Bomsori Kim ilk kez Türkiye’de!

 O Bomsori Kim.
Dünya çapında genç, başarılı bir kemancı.
Toplamadığı ödül yok.
Dünya klasik müzik camiası tarafından “en parlak ve heyecan verici keman virtüözlerinden biri” olarak kabul ediliyor.
İsmi, Korece “baharın sesi” anlamına geliyor…
Kemanı çalışı da aynı bahar gibi taze, berrak ve güçlü!
Klasik müzik sevenlere müjde!
Türkiye’deki ilk konserini Tekfen Filarmoni’yle verecek.
Şef Aziz Shokhakimov yönetimindeki konserler, 20, 21 ve 22 Mart tarihlerinde Ankara ve İstanbul’da gerçekleşecek.
1774 yılı Joannes Baptista Guadagnini yapımı özel bir keman çalıyor…
Denk gelirse kesinlikle kaçırmayın!
Enfes bir şölen olacak.

– Hayatınızın tamamı müzik mi?
Aynen öyle! Başta türlüsü mümkün değil! Müzik dışında bir hayatım yok. Benim bir gündelik hayatım yok! Ama şikâyetçi de değilim…

– Ulaşmak istediğiniz hedef peki?
Ooooo… Müzik sınırsız bir okyanus gibi. “Tam ulaştım!” derken bir o kadar mesafe daha olduğunu görüyorsunuz. Çünkü ilerledikçe gelişiyor ve değişiyorsunuz. Dolayısıyla hedef de bitmiyor, hep yukarıda, biraz daha yukarıda… Tam ulaştım derken, yok biraz daha yukarıda…

– Rol modeliniz kimdi? Kime özendiniz de kemanla böyle özel bir ilişki kurdunuz?Neredeyse müziğin hiç susmadığı bir ailede dünyaya geldim. Evimizde sürekli klasik müzik çalardı ve ilk konserime 7 yaşında gittim. O kadar duygulandım ki ağladığımı hatırlıyorum. 7 yaşında bir çocuk için normal olmasa gerek. Yani ben müzik aşkıyla doğmuşum, ailem de bu aşkı beslemiş. O yüzden de bir kişiyi rol modeli aldım dersem, diğerlerine haksızlık ederim. Ben henüz yeni yeni konuşmaya başlarken dahi, evimizde çalan müziklerin hepsini zihnimin bir yerine kaydeder, onlardan etkilenirdim. Özellikle Beethoven’ın sonatları ve konçertoları…

– Siz mi kemana sahipsiniz, keman mı size?
Kemanım 245 yıldır yaşıyor. Eminim çok daha uzun yaşayacak. Dolayısıyla şu anda o bana aitmiş gibi görünse de aslında ben ona aitim.

– Peki aşkınız ne zaman başladı?
4 yaşında piyanoyla başladım. Kemana 5 yaşında geçtim. Zaten sürekli konserlere gidiyorduk maaile. Hep müzisyenleri hayranlıkla izliyordum. Keman beni tamamlayan parçam. O yoksa ben de yokum. Sürekli çalışıyorum. Ve mental olarak kendimi geliştiriyorum. Yoga yapıyorum, zihnimi temizliyorum. Kendimi kemanıma hazırlıyorum.

– Bu kadar usta olabilmek için ne kadar çok çalışmak ve emek vermek gerekiyor?
Bitmek bilmeyen bir emek! Kemanı çalmaya başladığınızdan, ona veda edene kadar hep aynı tempoda çalışmalısınız. Çünkü geçtiğiniz her kapı, sizi aşılması gereken yeni bir kapının önüne çıkartıyor. Devam, hep devam…

– Birkaç hafta ara verseniz küser mi?
Küsmese bile kırılır. Birbirinizden aynı reaksiyonu alamazsınız. Dolayısıyla böyle bir ihtimali düşünmek bile istemiyorum.

ÖDÜL DEĞİL DİNLEYİCİ KAZANMAK ÖNEMLİ

– Çok genç yaşta olmanıza rağmen şahane ödüller aldınız. “Bunu da almalıyım!” dediğiniz bir başka ödül var mı?
Yok, hayır. Ödül kazanmak çok güzel ama daha önemli olan, kendinizi nasıl geliştirdiğiniz. O yüzden de özgeçmişime herhangi bir ödül eklemektense, daha fazla dinleyici kazanmayı tercih ederim.

– Klasik müzik alanında Doğu Asyalı müzisyenlerin başarısının sırrı nedir?
Koreliler, müziği, dansı ve içmeyi sevmeleriyle bilinirler. Atalarımız, tarlalarını ekip biçtikten sonra sofra kurup şarkılar söyler ve bir arada olmalarını “kutlamaya” çevirirlermiş. Bence bu geçmiş sayesinde Kore’de çok başarılı sanatçılar yetişti.

TÜRK ASKERİ BİRLİKLERİNİN KORE İÇİN SAVAŞMIŞ OLMASINA MÜTEŞEKKİRİM

– Türkiye ve Güney Kore arasında tarihe dayalı güçlü bir bağ var. Bizler hakkında G. Kore’de nasıl bir algı var?
Okulda Türkiye’yi kardeş ülke olarak öğrendik biz. O yüzden Türkiye’ye kendimi gerçekten çok yakın hissediyorum. Seul’daki evimin çok yakınında, “Ankara Parkı” diye bir park var. İki şehir, yani Seul ile Ankara, 1971 yılında “kardeş şehir” ilan edildikten sonra bu park açılmış. İçinde de Türk mimarisinin güzel örneklerinden bir de bağ evi var. O yüzden Ankara’da Türk müzikseverlere çalacak olmak beni çok heyecanlandırıyor. Şimdiden dört gözle bekliyorum. Ayrıca Türk askeri birliklerinin ülkem Kore için savaşmış olmasına müteşekkirim. Pek çok Koreli bunun farkında ve minnettar…

245 YILLIK KEMANIMA ÂŞIĞIM

– 1774 Joannes Baptista Guadagnini yapımı bir keman çalıyorsunuz. 245 yıllık bir enstrüman çalmak nasıl bir duygu?
Valla, kemanımı nereye gidersem yanımda götürüyorum. Hiç yanımdan eksik etmiyorum. Gözüm gibi bakıyorum. Çünkü onun ne kadar değerli olduğunu düşündükçe, birden başına bir şey gelecek diye korkmaya başlıyorum! Müthiş bir keman bu! Her çalışımda ondan ilham alıyorum ve daha önce bilmediğim renklerini keşfediyorum. Beni tek kelimeyle bü-yü-lü-yooor!

Neredeyse boş hiçbir gününüz yok. Sürekli dünyanın çeşitli yerlerinde turnelerdesiniz. Ama siz çok genç ve güzel bir kadınsınız, hayat dolusunuz… Sürekli çalışıyorsunuz. Aşka vaktiniz oluyor mu?
Hayatımı olabildiğince normal bir şekilde yaşamaya çalışıyorum ama evet, uluslararası bir konser sanatçısı olunca bu pek mümkün olamıyor. Ama yapacak bir şey yok! Bir yandan konserler, bir yandan Polonyalı piyanist dostum Rafal Blechacz ile Deutsche Grammophon’dan çıkan yeni CD’mizin kayıtları ve tanıtım turnesi devam ediyor… Anlayacağınız, benim önceliğim müzik ve ben kemanıma âşığım!

TÜRK MÜZİĞİ UNSURLARI BARINDIRAN BİR BESTEM BİLE VAR!

– Hangi büyük müzisyenlerle sahne paylaşmak isterdiniz?
Efsanevi piyanist Arthur Rubinstein’la, efsanevi Şef Herbert von Karajan yönetiminde çalmak isterdim.

– Türk müziği hakkında bir bilginiz var mı?
Lisansüstü programı için gittiğim Julliard’da “Dünya Müziği” isminde bir dersimiz vardı, orda Türk müziği ve Türk çalgıları arasında “kemençe”nin nasıl çalındığı hakkında bilgi edinmiştim. Hatta Türk müziği unsurları barındıran bir bestem bile var! Benim gibi keman çalan biri için, bu kadar farklı bir yaylı çalgıyı tanımak oldukça ilginç ve büyüleyici bir deneyim oldu.

Yorum Bırak