Bakın sosyal medya bizi nasıl programlıyor…


Hepimizin gündemi sosyal medya. Kafayı yemiş durumdayız.
Elimizden telefon düşmüyor.
Günde 150 kez, o akıllı şeye bakmadan duramıyoruz.
Yeni mesaj, yeni post gelmemişse, takipçimiz artmamışsa bunalıma giriyoruz!
Her gittiğimiz yerin, konserin, etkinliğin fotoğrafını çekiyoruz, “Oradaydım!” diyebilmek için.
Mesele görünür olmak.
Araç sosyal medya.
Ve teşhis: Az ya da çok hepimiz bağımlıyız!
Biraz daha büyük resmi görebilmemiz için, genç, parlak ve bu konuda bilgili bir sosyal medya stratejisti ve analisti İlter Özekici’yle konuştum. Yarın da İlter’le baş başa olacaksınız, ben de artık İstanbul’a dönüyorum…

Seni tanıyalım…
Stratejist, analist ve sosyal medya reklam yöneticisiyim. New York’ta yaşıyorum ve bir ajansta yönetici olarak çalışıyorum.

O zaman doğru adresteyim. Şimdi sana soruyorum: Sosyal medya platformanları nasıl işliyor?
En büyük etken, algoritmalar. Her platform, kullanıcıya daha iyi bir deneyim sağlayabilmek için, algoritmaları devreye sokuyor. Ve o algoritmalar sayesinde kullanıcının etkileşimde olduğu içerik, takip ettiği insanlar, ilgi alanı ve zamanlama gibi faktörlere göre postlar, “kişiye özel bir sıralama”sunuluyor. O zaman herkesin sosyal medyası “kişiye özel”. Aynen öyle! Çünkü herkesin ilgi alanı, zamanlaması ve davranış biçimleri farklı.

Kimseninki bir başkasıyla aynı olamaz mı?
Asla olamaz! Çünkü her davranış biçiminde, veri güncelleniyor. Güncelleştikçe de akış etkileniyor. Aynı yaşta, aynı cinsiyette, aynı hesapları takip eden iki insan, 99 şeyi aynı yapabilir ama tek bir şeyin farklı olması bile, veriye etki ediyor! Bu da akışta ve reklam deneyiminde farklılığa yol açıyor…

Bana büyük resmi anlatır mısın? İlgi alanlarımız, yaşımız, etkileştiğimiz platformlar, sevdiğimiz kişilere ya da nefret ettiğimiz kişilere bakarak geçirdiğimiz süre… Tüm bunlar neyi etkiliyor?
Bütün akışı ve sunulan reklamları! Örneğin senin ilgi alanlarında diyelim ki havyanlar, doğa, tasarım, edebiyat ve takı var… Son zamanlarda da diyelim ki, takıyla daha fazla etkileşmeye başladın. O zaman sana, önce, takı içerikleri sunulmaya başlıyor. Fakat sadece etkileşmek de değil, nasıl etkileştiğinin de önemi var…

Nasıl yani?
Senin gibi takıyla ilgilenen bir kadın düşünelim. İkiniz de, aynı hedef kitle içindesiniz. Sen, takı içeriklerini beğeniyorsun ama takı satın almıyorsun. Diğer kadınsa, takıyla etkileşime senin kadar girmiyor ama o daha fazla satın alıyor. Eğer reklam hedefi, “Etkileşim” (beğenme-yorum yapma) ise o zaman, reklamı ilk sana sunuyor. Çünkü senin, bu hedeflenen aksiyonu yapma ihtimalin daha yüksek. Reklam hedefi, “satış” ise o zaman öncelik sana değil, diğer kadına geçiyor. Çünkü onun satın alma ihtimali daha yüksek…

Vay canına… Peki tüm bunlar niye?
(Gülüyor) Sosyal medyada (Instagram’da, Twitter’da, Facebook’ta vs) biraz daha vakit geçirelim ve markalarla iletişime geçelim diye! Sonuç itibariyle, bütün platformların amacı para kazanmak. Ne kadar ilgini çekerse o kadar vakit geçirirsin. Ne kadar fazla kullanıcı orada olursa ve vakit geçirirse o kadar fazla marka da orada yer almak ister. Markalar ne kadar yer almak isterse platformlar da o kadar para kazanır!

Her şey, aslında markalar reklam versin diye mi?
Elbette! “Markalar reklam versin ki platformlar para kazansın!” diye. Olay bu. Teknoloji, evet hayatımızı kolaylaştırıyor ama hayır işi de değil! Sen ne kadar keyif alırsan, o kadar bağımlı olursun. Ne kadar bağımlı olursan, o kadar tüketirsin. Ne kadar tüketirsen, onlar da o kadar çok kazanır! Bu, bir medya tüketimi…

Ama artık buna itiraz edenler de var…
Evet! Her zaman da olacak. Televizyon ilk çıktığında, insanların televizyon tüketimiyle ilgili endişesi oldu, bilgisayar çıkınca, bilgisayar tüketimiyle ilgili… Şu anda da mobil cihaz tüketimi gün geçtikçe arttıyor. İnsanlar, telefonlarına yapışık yaşıyorlar. Bundan 10-20 yıl sonra başka bir medya tüketim örneği çıkınca muhtemelen onun için de endişeler başlayacak. Cep telefonu vs daha normal gelecek. Ama değişmeyen bir şey var: Teknoloji katlanarak gelişmeye devam edecek!

Sen peki bağımlı mısın?
Ben sosyal medyayı içerik paylaşmak için kullanan biri değilim. Daha çok haberleşmek ve güncel kalmak için kullanıyorum. Bir konsere, etkinliğe, yemeğe gittiğimde post paylaşmak çok umurumda değil. İkide bir mesajlarıma da bakmıyorum. Ama belki işim bu olduğu için öyledir…

İnsanlar günde kaç kez telefonlarına bakıyorlar yeni bir mesaj, post, yorum geldi mi diye?
Bağımlılık seviyesinde olanlar, günde ortalama 150 kez! Yakında bu veriler, artık herkesin elinde olacak. Apple, iOS12 ile geçtiğimiz haftalarda “Ekran Zamanı” özelliğini tanıttı. Artık telefonlarımızı, günlük ve haftalık olarak, ne için, hangi uygulamalarda ve ne kadar kullandığımızı görebileceğiz. Hatta, istersek buna göre limit koyabileceğiz. Örneğin Instagram’a günde 2 saat kullanıyorsak, bu bize fazla geliyorsa, 1 saatle sınırlamak istiyorsak, 55 dakika kullanınca, bize 5 dakika kaldığını bildirecek. Sonrası bize kalmış…

GELECEKTE DAHA FAZLA TÜKETİM

‘Yankı çemberi’ nedir?
Diyelim ki sen CHP’lisin ve CHP’lilerle dolu bir çevredesin. Hep onlarla etkileşime giriyorsun. Zaten sana sunulan içerikler, tıpkı diğer konularda olduğu gibi, senin etkileşime girebileceğin konular. O zaman senin akışında gördüğün içerik çoğunlukla CHP haberleri. Ve, sen yer gök CHP zannediyorsun! İşte buna “yankı çemberi” diyoruz. Etrafında AKP’liler de olabilir ama o insanlarla daha az etkileşime giriyorsan, sosyal medyada sana o içerikler sunulmuyor. Yani iki kesim de haberleri sadece kendi cephelerinden görüyorlar. Türkiye’deki objektif habercilik sorunu da buna tuz biber oluyor.

O zaman seçim sonrası yanılgılarda sosyal medyanın da payı var mı?
O kadar fazla etki var ki, sosyal medyanın hangi ölçüde olduğunu bilemeyiz. Ama toplu hayal kırıklıklarında veya sevinçlerde kesinlikle var!

Peki bunlar, Spotify ve Netflix için de mi geçerli? Orada sistem nasıl işliyor? Örneklerle anlatır mısın?
Yine dinlediğin veya izlediğin alanlara göre sana içerikler sunuluyor. Spotify, sana şarkı listeleri yolluyor. Netflix mesela, kapak fotoğrafını sana göre sunuyor. Kategoriler, sevdiğin oyuncu gibi faktörler etkili oluyor. Örneğin sen, “romantik komedi” seven ve izleyen bir insansan, Netflix sana Arog’u, Ozan Güven ve Nil’in fotoğrafıyla sunuyor ama sen komedi izleyen biriysen o zaman Cem Yılmaz’la sunuyor.

Çok ince hesaplarmış!
Evet öyle. Diyelim ki Arog’u izledin, Gora’yı izledin, Her Şey Çok Güzel Olacak’ı izledin, o zaman belli ki Cem Yılmaz’ı seviyorsun, sana Vizontele’yi Yılmaz Erdoğan değil, Cem Yılmaz fotoğrafıyla sunuyorlar.

Tüm bunlar gelecekte neye yol açacak?
Daha sabit konularda uzmanlaşma, daha iyi kişiselleştirilmiş deneyim ve daha fazla tüketim!

Yorum Bırak