Banu & Esra bu kadınlara dikkat!
Onlar çok basit gibi gözüken bir fikirden yola çıkarak, üç çok çarpıcı, çok satan ‘kolektif kadın’ kitabı yaptılar. İlki ‘İmza: Kızın’dı, 7 baskı yaptı. Yaşları 8 ile 75 arasında değişen, babalarının hiç büyümeyen kızları, babalarına tüm söylemek istediklerini bir mektupla anlattılar. 100 küsur mektup. Ben ne zaman o kitabı elime alıp, içinden rastgele bir tanesini okusam, ağlıyorum. O kadar etkili, gerçek ve samimi. Derken ‘İmza: Karın’ geldi. O da en az birinci kitap kadar çarpıcıydı. Babalarına mektup yazan o küçük kızlar, büyümüşler, bu defa, hayatlarındaki erkeklere, sevgililerine, kocalarına mektup yazmışlardı. Daha ilk haftasında 10 bin sattı, çok büyük ilgi uyandırdı. Ve bugün aynı ekip, ‘İmza: Ben’le karşımızda. Şimdi sıra, kendilerini kendilerine ifade etmekte… Kimi kendine, kimi geçmişine, kimi hastalığına, kimi hiç doğmayacak çocuğuna mektup yazdı…
Banu Özkan Tozluyurt’u da Esra Aylin Akalın’ı da tebrik ediyorum.
Gerçekten çok hoş bir iş çıkarmışlar…
Ne iş yapıyorsunuz?
BANU: Şirketlere kurumsal eğitimler veriyorum; çalışanlarına koçluk yapıyorum. Ama tabii sadece bu kesmiyor beni! www.banunundunyasi.comadlı blog’umda hayata dair yazılar yazıyorum. Ve STET’in (Sınır Tanımayan Ebeveynler Topluluğu) de başkan yardımcısıyım.
O da ne?
BANU: (Gülüyor) ‘Sorumlu ebeveyn, sorunsuz çocuk’ felsefesinden yola çıktık. Hatta ben bu konuda farkındalık eğitimleri de veriyorum. Evliyim. Duru adında 10 yaşında çok tatlı bir kızım var. İlk iki kitaptan sonra şimdi de ‘İmza: Ben’in heyecanını yaşıyoruz.
Peki ya sen Esra…
ESRA: 6 yıldır kardeşim ve eşiyle birlikte bir anaokulu işletiyoruz. Sistemimiz artık oturdu. Ben de bu yüzden kıpırdanmaya, yapacak yeni şeyler aramaya başladım. İlk önce, mizah ağırlıklı ‘Kakarakikiri’ adında bir blog yazmaya başladım. Sonra baktım yazmak keyifli, ‘freelance metin içeriği’ hizmeti vermeye başladım.
Ya siz ne kadar ilginç işler yapıyorsunuz böyle!
ESRA: Yazı çiziyle ilgili her tür hizmeti veriyoruz. Bunun dışında, 2 kızım var. Ayça 7, Ela 9 yaşında.
Gelelim bu harika projeye? Nereden esti?
ESRA: Blog dünyasına girdiğimizde gördüm ki, yazmadan duramayan bir sürü kadın var! Biz aslında bu kitapları blogger kadınlarla yapmayı planladık. Ticari bir beklentimiz yoktu. “Olur da satılırsa bir vakfa ya da derneğe bağışlarız!” diye yola çıktık. Konu belirleme aşamasında da kızım Ela bize ilham verdi…
Nasıl yani?
ESRA: Bir gün kocam iş seyahatindeyken, ben Ela’yı odasında ağlarken buldum. Babasını özlemiş. Ben de “Babana duygularını anlatan bir mektup yaz, gönderelim, böylece rahatlamış olursun” dedim. Çok içli bir mektup yazdı. Kocama göndermekle kalmadım, Facebook’a da koydum. İnanılmaz ilgi çekti. Böylece konumuzu da belirlemiş olduk: Babaya mektuplar. Adını da ‘İmza: Kızın’ koyduk. Sonra gerisi geldi..
‘Kolektif kadın kitabı’ ne demek? Bu da yeni bir şey…
BANU: İmece usulü vardır hani, kadınlar bir araya gelir, kış için yufka açarlar hep beraber, makarna keserler, turşu kurarlar. Ve her ev nasiplenir. Kolektif kitap da işte böyle bir şey! Bir araya geliyoruz; aklımızdakileri, içimizi kemirenleri, coşkularımızı paylaşıyoruz.
Herkes bir parça koyuyor gönlünden ve sonuçta bir kitapla kocaman oluyoruz! Herkes nasipleniyor, mutlu oluyor. İmza günleri ve lansmanlarımızdaki coşkuyu görmeniz lazım!
BANU: Aslında ‘İmza: Kızın’ diye başlayınca, anneler biraz alındı. ‘İmza: Oğlun’ diye devam edelim istediler. Onlar da sanırım oğullarından mektup almayı, birazcık pohpohlanmayı hayal ettiler. “Erkekleri de katalım mı” diye çok düşündük. Fakat erkekler duygularını bu kadar paylaşmaya çok açık değiller. Bir de ‘İmza: Kızın’da kadınların hevesini, katkısını, azmini gördükten sonra, kadın mektupları olarak kalmaya karar verdik. Madem hayatlarındaki ilk erkeklere yazdılar, şimdi de babalarından sonra karşılarına çıkan, onlarda olumlu ya da olumsuz izler bırakan erkeklere yazsınlar dedik ve ‘İmza Karın’ çıktı ortaya. Sonra “Bir sınırlama koymadan, hayatınızda son söz kime ne söylemek isterdiniz” dedik. Ve ‘İmza: Ben’ doğdu. Kimi gençliğine, kimi geleceğine, kimi hastalığına, kimi çocuğuna, kimi dedesine, kimi arkadaşına, kimi bir yazara, kimi Yaradan’a yazdı…
Peki amaç neydi?
BANU: Ben hayatta “İmkânsız”, “Mümkün değil” gibi kavramların olmadığını, inanırsak her şeyi başarabileceğimizi, tüm dünyaya ama özellikle de kadınlarımıza göstermek istiyorum. Evet, hiçbir şey altın tepside sunulmuyor. Yazdığım ilk bireysel kitapta ben de hayal kırıklığına uğradım. Moralim bozuldu. Düştüm. Ama bana hep yeniden ayağa kalkma ve koşma gücü veren bir hayalim vardı. İşte amacımız bu; kadın olarak istersek her şeyi başarabileceğimizi göstermek, hayallerimize asılmayı hep sürdürmek. Çünkü onlar bir gün gerçek oluyor!
ESRA: Kesinlikle! Gönülden istediğiniz bir şey bir şekilde gerçekleşiyor. Sadece söylenmeyi ve şikâyet etmeyi bırakıp, harekete geçmek gerekiyor…
Kitap sırasında yaşadığınız mucizeler var mı?
BANU: ‘İmza Ben’de, hiç olmayacak hayallerini yazanlardan iki kişinin mektubu, kitabın çıkmasına çok yakın bir zamanda gerçekleşti. Yıllar önce tıbben çocuğu olmayacağını öğrenen bir yazarımız, kitaba doğmayacak çocuğuna yazdığı mektubu verdi. Kitap çıkmadan önce yazarımız anne olacağını öğrendi! Yine yazarlarımızdan Nazlıcan Özkan, ‘Mahpus Tanrıça Parçacığına Mektup’ başlığıyla, her gece cezaevi hücresinde babasıyla bakışan kızıl tuğlaya yazdı mektubunu. Biz üçümüz beraber gidecektik Tuncay Özkan’a kitabı vermeye. Fakat Özkan bize çok daha güzel bir haber verdi ve aramıza döndü!
Fotoğraf: Emre YUNUSOĞLU