Türk kahvesine yenilik katmak kolay değildi başardık!
(Cumartesi)
İki şahane kadın, iki kafadar onlar! Banu Yentür ve Caroline Koç, 9 yıl önce işe, şık ve rafine ev tekstili ürünleri üretmekle başladılar. Derken şahane bir şey oldu, Arçelik ile Türk kahvesi makinesi yaptılar. Müthiş bir şey, benim gibiler için ideal, her şey tek tuşla. Hikâyesini Banu Yentür’den dinleyelim.
Maceranız nasıl başladı?
– Başıma iş açmayı severim! Çocukluğumdan beri…
Güzelmiş!
– Evet! Kendi kendime rahatımı kaçıran bir huyum var. Tasarımcılık da aslında biraz yaramazlık gerektirir. Bu nedenle kişiliğime en uygun işi yapıyorum! Bir de bütün bu yaramazlıkları yapabileceğim, aynı heyecanda ve ruhta bir ‘suç ortağı’yla buluşunca, maceramız başladı.
Caroline Koç’la nasıl tanıştınız?
– Bizi İzmir, tekstil ve Giraud Ailesi bir araya getirdi. Daha önce Caroline’in ailesiyle İzmir’de tekstil işi yapıyordum. Dolayısıyla birbirimizi çok iyi tanıyorduk.
Ne zaman birlikte iş yapmaya karar verdiniz?
– Bundan dokuz yıl önce bir gün Caroline beni aradı. Ev tekstili üzerine bir marka yapmak istediğini söyledi ve “Gel bunu birlikte hayata geçirelim!” dedi. Aldığım eğitim ve bu alandaki tecrübelerimden dolayı, katma değeri olan ve gerçekten Türkiye’de fazla ulaşılamayan güzel ürünleri ortaya çıkarabileceğimizi biliyordum. Öyle de oldu.
Caroline Koç ve Banu Yentür, bu işe başladıkları gün, sınırları aşıp Türk kahvesini dünyaya yaymanın hayalini kurmuş.
Kim kimi gaza getirdi?
– Caroline getirdi! Ben de iyi gaza gelirim!
Hedef ‘Made in Turkey’ damgalı, yüksek kaliteli tekstil markası yaratmak ve adım adım geliştirmek miydi?
– Aynen öyle! Haremlique böyle doğdu. Ama yine uslu duramadık! Selamlique Türk kahvesi markasına da daldık!
Türk kahvesine takıklığınız nereden geliyor!
– Çünkü bayılıyoruz! Ama hak ettiği yerde olmadığını düşünüyoruz. Böyle bir değeri en ideal şekilde dünyaya yaymak istedik. Sektöre girdiğimizde, Türk kahvesi eskimiş bir yüze sahipti. Ritüeli bu kadar zengin bir içeceğin, marketlerde alt raflarda, poşetlerde sunulmasına gönlümüz razı olmuyordu. Tadından ambalajına, ritüelinden pişirmesine kadar özel kimlik taşıyan bir marka yaratmak istedik. Ne yalan söyleyeyim, onu da becerdik! Bugün Türk kahvesi biraz daha çok konuşuluyorsa, bizim de katkımız var.
Peki hiç zahmet çekmediniz mi?
– Çekmez olur muyuz?
İşin içinde Koç soyadı olunca her şey ‘cırt’ diye kolaycacık mı oldu?
– Yok hayır! Hakkı verilerek yapılan hiçbir iş zahmetsiz olmuyor! Özellikle insanların doğru ya da yanlış, ezbere bildiği geleneksel bir tat üzerine iş yapmak ve Türk kahvesi kimliğine yenilikler katmak hiç de kolay değildi! Ama başardık.
Kızmayın ama bir şey soracağım: İkinizin de tuzu çok kuru duruyor. Haremlique ve Selamlique ile para kazanabiliyor musunuz? Yoksa hobi mi bu?
– Bu iki markamızın da üzerine titriyoruz, kesinlikle hobi değil, ikisi de zengin bir kültürün izlerini taşıyor. Bu ruhta bir iş yapmak, tüm bunların arkasında olmak bizi çok heyecanlandırıyor. Uluslararası marka olma yolunda yürüyüp, altı farklı ülkedeki mağaza ve satış noktalarıyla büyümeye devam ediyoruz. Bu da maddi-manevi çok ciddi emek istiyor.
EL SÜRMEDEN, TADI BOZULMADAN…
Ve gelelim kahve makinesine… Ben çok sevdim, biraz da hayretler içindeyim, elde yapılmış gibi lezzetli. Bu macera nasıl başladı?
– Yaşasın! Bunları duyunca çok seviniyorum. Amacımız da buydu zaten: Türk kahvesinin geleneksel pişirme yöntemini ve tadını hiç bozmadan olabilecek en pratik yoldan sunmak. Geleneksel pişirme ritüelini, günümüz dünyasında kolayca uygulanması güç olduğundan “Öyle bir kahve yapalım ki bunu kapsüle koyalım ve bir makineyle tüm dünyaya sunalım” dedik.
Baştan beri hayaliniz Türk kahvesi kültürüne sahip çıkmak ve o kültürü dünya çapında yaymaktı, öyle mi?
– Kesinlikle!
İyi de bu kültürün, cezvesiyle, pişirmesiyle, kahvesiyle, köpüğüyle, karıştırmasıyla, içme stiliyle, höpürdetmesiyle belli ritüelleri var. Böyle yaygın bir kültüre meydan okumak, işi otomatize etmek cesaret işi. Siz buna niye kalkıştınız?
– İyi ki sordunuz! Türk kahvesini çok sevebilirsiniz ama maalesef, ben bile, bu işin içinde olduğum halde pişirme yönteminden dolayı, hâlâ hem aynı tatta hem aynı kıvamda pişirmeyi başaramıyorum! Hatta itiraf edeyim, çoğu zaman pişirmeye üşendiğim de oluyordu. İşte benim gibi düşünenlerin işini çok kolaylaştırıyor bu makine. Biz birtakım sınırları aştık, herkes doğru tatta, özenle hazırlanmış bir fincan Türk kahvesi keyfini yaşatacak bir makine ürettik, çok da gururluyuz.
DAMLASAKIZLISI DA VAR, TARÇINLI, ÇİKOLATALISI DA…
Eleştirenler olmuyor mu?
– Eski köye yeni âdet getirmek kolay değil ama çok keyifli bir başlangıç yaşıyoruz. E-postalar, talepler, yorumlar, tebrikler ve aldığımız uluslararası IF Gold Tasarım Ödülü daha çok cesaretleniyor.
Makinenin avantajları ne?
– Bir kere, aldığınız kapsülü bir sene içinde ne zaman kullanırsanız kullanın, kahvenin ilk çekildiği andaki tazelikte bir Türk kahvesi içebiliyorsunuz.
Türk kahvesinin tadından kaybettiği bir şey yok mu?
– Hayır tam tersine, tadına tat katmanın ve pişirme kolaylığının yanında, üç farklı şeker dozajında sunuyoruz. Türk kahvesini diğer kahvelerden ayıran zorlu özelliklerden biri de pişirme anında şeker eklenmesinin de gerekmesi. Elinizi bile sürmeden tek bir dokunuşla sevdiğiniz kahveyi içebiliyorsunuz.
Kapsüllerin kaç çeşidi var?
– Geleneksel, okkalı, kafeinsiz, damlasakızlı, kakuleli, tarçınlı ve çikolatalı olmak üzere yedi çeşit tat var. Sade, az şekerli ve orta, üç farklı şeker seçeneğiyle toplam 21 çeşit kapsül mevcut.
Neden çikolatalı, kakuleli var? Gençleri tavlamak için mi?
– Evet! Kahveye yeni jenerasyonun da ilgisini çekecek yenilikler katmanın çok önemli olduğunu düşünüyoruz.
Hiç mi dezavantajı yok, neticede kapsülleri plastik?
– Hayır, hayır. Kapsül sadece taşıma ve saklama görevi görüyor. Pişirme esnasında hiçbir şekilde sıcakla ve suyla teması yok.