DİLARA 27 yaşında…
İçmimar.
Dünyanın en ele avuca sığmayan, hayat dolu kadını.
Şahane bir sevgilisi var: Aykut.
Evliler ama hep sevgililer.
Duyarlı, okuyan, bencil olmayan, başkalarını düşünen, iyilik peşinde olan insanlar…
Ve Aykut geçen sene diyor ki, “Bu ülkede insanlar donör olmuyor. Ya hayat kurtaracaklarını bilmiyorlar ya da bu ilik nakli ve donörlük konusuda ne biliyorlarsa yanlış biliyorlar. Gel ‘Belki de Sensin’ diye bir kampanya başlatalım ve insanlara önayak olalım. Bakarsın çorbada bir tuzumuz olur, bu ülkedeki donör sayısı artar…”
Dilara da “Harika fikir!” der…
Tam işe koyulurlar ki, olmayacak bir şey olur.
Dilara, lenf kanseri olduğunu öğrenir.
Üstelik 8.5 aylık hamiledir.
Bana çok dokundu bu hikâye.
Aşağıda Dilara’nın kendi ağzından okuyacaksınız.
Müjdeli bir haber veremeyeceğim, tedavi devam ediyor.
Uygun bir donör bulunamadı.
Onlar, hâlâ kök hücre donörlüğü konusunda canla başla çalışıyor. Bu konuda farkındalık yaratmaya uğraşıyorlar. www.belkidesensin.org.tr’de nasıl donör olunabileceğini anlatıyorlar.
Herkesin bu kampanyaya katılması dileğiyle…
HAMİŞ: Instagram’dan da mdilarakurt adresinden onu takip edebilirsiniz, orada da bilgi var…
HADİ SİZ DE DONÖR OLUN!
Bizim arkadaşın karısı…
Yeşim ve Halil abinin kızı…
Bir arkadaşın kardeşi…
Bir arkadaşımın arkadaşı…
Komşum Sevil’in gelini…
Rukiye teyzenin torunu…
Lenf kanseri olmuş, hem de hamileyken…
Asla bu hikâyedeki kız, sen olamazsın!
Öyle değil mi?
Kanser, hep bir başkasının, bir tanıdığının başına gelir.
Arkadaşının annesi ve ya da annenin bir arkadaşıdır kanser olan.
Hele hele 27 yaşında, doğumuna bir buçuk ay kala mümkün değildir!Üstelik kocan o sırada, kök hücre bağışçılığında farkındalık yaratmak için İzmir’e koşmayı planlıyorken…
Sen ona, “Doğumdan sonra yap, beraber koşalım!” diye diretirken, o sana “Bu iş beklemez, sadece bizim çocuğumuz yok. Küçücük çocuklar ilik nakli bekliyor!” derken…
2 yıldır “Belki de Sensin!” diye başlattığımız donörlük kampanyasıyla, kendi başımıza geleceğini hiç düşünmeden uğraşırken, kansere yakalanmış olmam olacak şey değildi…
Ama işte başıma geldi!
*
O kansere yakalanan hamile kız, benim.
Ve benim, yarısından çoğu hastanede tedavi altında geçen bir 8 ayım, bir de 8 aylık oğlum var! İlk üç ay, bazen onu özlediğim için çok ağladığım…
Bazen de ağrının şiddetinden özleyemediğim için ağladığım zamanlar oldu…
Sonra alıştım bu ilişki biçimine…
Zaten alışmak çok kolay bir şeymiş. Kanser, kafana vurarak öğretmeyi seven bir öğretmen. Bir de kanser olunca, etrafında bir koro oluşuyor bazı ezber cümleleri söylemek için toplanmış…
Tabii ki hepsi de iyi niyetli sağ olsunlar…
“Sen çok güçlü bir kadınsın… Kanserle savaşıyorsun… Sen kazanacaksın! Güçlü ol hayata tutun!” deyip duruyorlar.
Bunların hiçbiri ben değilim. Bana kalırsa kimse yukarıdaki cümlelerde bahsedilen kişi olamaz.
Hayata falan tutunmadım, güçlü de olmadım.
Sadece canım kocam Aykut elimden tuttu, annem evladımı kucağında tuttu ve yanımdayken gözyaşlarını tuttu…
Onun dışında, beni seven herkes bir şeylerin ucundan tuttu…
Bir tek ben bir şeylerin ucundan tutmadım ve bir yere tutunmadım!
Öylece bıraktım kendimi doktorlara edilen dualara Aykut’un kollarına…
Ben bir şey yapmadım her şey benim başıma geldi…
*
Doktorlar, bünyemin yaşıtlarımdan güçlü olduğunu, bu ağır tedaviyi çok iyi kaldırdığımı söylediler.
Bizimkiler gururlandı benimle.
Ama bünyem öyleydi, 5 yılda bir grip olan bir insandım ben, uzun süre anne sütü emmişim, ondan herhalde.
Anne sütü…Benim de mememin içinde vardı ama kemoterapi yüzünden zehirli olduğu için doğum yaptığım ilk gün kestiler sütümü ya da oğlumun sütünü…
Biz de çocuğun adını “Demir” koyduk adıyla müsemma olursa sağlam olur diye…
*
Hayatım boyunca etken olmayı seçen ben, etkilenen, edilgen olan oldum.
Teslim oldum ve huzur buldum.
Belki de geçmişte fazla “müdahil” olmaktan kanser olmuştum.
“Teslim olmak” iyi bir şeymiş Allah’a, sevdiklerimize, hayata karşı…
Hayır, ne yazık ki hâlâ iyileşemedim.
Kök hücre nakli olmam gerekiyor ve Türkiye’de bana uygun donör henüz yok.
Yurtdışı taraması yapılıyor.
Doktorumun alternatif planları da mevcut, tedavim sürüyor.
Biz, iki buçuk yıl önce “Belki de Sensin!” projesini başlattığımızda donör sayısı 30 bindi, şimdi 180 bin olmuş.
Ama yine de yetersiz.
Seksen milyonda sadece 180 bin.
Eğer bir buçuk milyon olsa, sorun çözülecek.
Bu satırları da bu yüzden yazıyorum.
Kızılay gönüllü verici merkezlerine gidip basit bir kan verme işlemiyle donör olabilirsiniz.
Olun lütfen.
Birileri öylesine evlerinde bekliyor, başka birilerinin hastanelerde ölüm beklediğini bilmeden veya umursamadan…
Donör olup eşleşip vazgeçenler de var, bunu da yapmayın, çok büyük hayal kırıklığı kanserli hasta için…
Ben koca kadın bu hastalığa zor dayanıyorum, minicik çocuklar ne yapıyor inanın biliyorum.
Destek olalım birbirimize.
Bu hastalık sizin ya da bir sevdiğinizin de başına gelebilir veya sizin birinin hayatını kurtarabilirsiniz…
Evet evet, “süper kahraman” gibi hayat kurtarabilirsiniz…
Yapın n’olur.O belki de sizsiniz…
O belki de sensin…
Bu işin ne tarafından bakarsan bak, Belki de Sensin!
(M. Dilara Kurt)