Söz verdiğim gibi Nil Karaibrahimgil röportajıyla karşınızdayım
.
Geçtiğimiz günlerde insanın kalbine dokunan bi şarkı yayınladı Nil: ‘Uyan Anne!’ Sözleri çok etkileyici, ‘Uyan anne, uyan baba, sadece senin değil dünya! Bugün doyurup da yarınımı aç bırakamazsın! Yeter anne, yeter baba, artık iyi gel dünyaya! Elmayı bana bir tek masallarla anlatamazsın!’
.
Bu sözler, bir de Borusan İstanbul Filarmoni ve onursal şefleri Gürer Aykal yönetimiyle birleşince ortaya şahanee bir şey çıkmıış. Tüyleriniz diken diken oluyor. Dinlemediyseniz, mutlaka dinleyin!!!
.
‘2050’de çocuklar yiyecek elma bulamayacak!’ lafını duyduğum anda yazdım, diyor Nil bu şarkıyı… Ve hepimizi bir kez daha uyarıyor, ‘Bir kurbağanın ısındığını fark etmeden içinde piştiği tencere gibi, biz de ısındığını fark etmediğimiz atmosferimizde İNSANLIĞIN SONUNA DOĞRU GİDİYORUZ’
.
Nil ve yakın arkadaşı Kıvılcım yakın zaman önce iklim krizine dikkat çekmek için Yuvam Dünya Derneği’ni kurdular. ‘Uyan Anne’ de, bu derneğin şarkısı oldu. Dernek, Şampiyonlar Ligi. Müthiş isimler var.
.
Nil ve Kıvılcım’la hem iklim krizini hem Yuvam Dünya’yı hem de bireysel olarak neler yapabileceğimizi konuştuk
.
Nil, yine kalbimize değen bir şey yaptın! Muhteşem bir ‘çağrı’ya imza attın. Çağrı diyorum, çünkü, “Uyan Anne” bizi gerçeğe, daha az tüketmeye, daha iyi insanlar olmaya çağırıyor… Ne düşündün yazarken? Nasıl çıktı bu şarkı?
-Bu şarkıyı, “2050’de çocuklar yiyecek elma bulamayacak!” lafını duyduğum anda yazdım. Gözyaşlarım akıyordu yanaklarımdan. Bir çocuğun ağzından yazdım. Kendimi ve herkesi uyandırma şarkısı aslında. Elmanın olmadığı, pamuğun, pirincin, arının, denizdeki canlıların, ağaçların olmadığı bir dünyaya gittiğimizi idrak ettiğimde, bütün çocuklar için içim yandı. Sahi biz, nasıl bir dünya bırakıyoruz onlara? Bir kurbağanın ısındığını fark etmeden içinde piştiği tencere gibi biz de ısındığını fark etmediğimiz atmosferimizde insanlığın sonuna doğru gidiyoruz. Bir anda, gelecek, o izlediğimiz korkunç Apocalypse filmleri gibi gözümde canlandı. “Ne yapmalıyız? Ben ne yapabilirim?” dedim ve o ruh haliyle yazdım. Bir çığlık attım aslında. Oğlum ve bütün çocuklar adına…
Sözler nasıl geliyor sana? Birden mi beliriyor zihninde… “ Kalemim nerde, kalemim…” mi diyorsun? Yazmazsan o anda, unuttuğun oluyor mu?
-Bu, kendimle ilgili asla çözemeyeceğim bir gizem. Gitarı elime aldığım an, kelimeler dökülmeye başlıyor dilimden. Bir faks makinasıymışım da, biri bana faks çekiyormuş gibi. Düşünerek yazdığım bir şarkı hatırlamıyorum. Sanki çok iyi bildiğim bir şarkıyı söylemeye başlıyorum birden. Elbette bu bahsettiğim, şarkının çatısı ve yarısı. Bir bölümü doğal doğum. Sonra oturup ikinci yarısını yazıyor, zanaatçılığa başlıyorum. “Uyan Anne”nin nakaratını, o gün o anda yazdım. Ve hiç dokunmadım sonra…
2050’de elma olmayacak mı gerçekten? Valla mı? Çok fenaymış…
-İklim krizine karşı harekete geçmek için, Yuvam Dünya’yı kurduğumuzda, bilim kurulu başkanımız Levent Kurnaz’dan çok şey öğrendik. Ne yazık ki, dünyayı büyük bir kuraklık bekliyor. Bırakın elmayı, tarım yapılamayacak günler gelebilir. Büyük göçler, iklim felaketleri, yokluklardan bahsediyoruz. Arılar mesela, arılar olmazsa 4 sene içinde biz de yok oluyoruz. Çiçekten çiçeğe tohumu taşıyıp, her şeyi çoğaltan onlar. Küçük, mikro oyuncuların dev öneminin farkında değiliz. Sonumuzun gelmemesi için 1,5 derece bir ısınmada kalabilmekten bahsediyoruz. Dengeler çok hassas. Hepimiz bir şeyler yapmalıyız.
GÜRER AYKAL’LA AYNI SAHNEDE OLUNCA, UÇTUM TABİİ MUTLULUKTAN. YER ÇEKİMİ YOKTU O ANDA!
Borusan İstanbul Filarmoni ve Gürer Aykal’ı dahil etmek nasıl geldi aklınıza?
– Takım çalışması. Akıl akıldan üstündür oyunu. Şarkıyı bir gün, Yuvam Dünya’yı birlikte kurduğumuz arkadaşım Kıvılcım’a çaldım. Arabada dinlediğinde, o da ağladı. “Bu Yuvam Dünya’nın şarkısı olsun” dedi. “Tamam” dedim. Şarkıyı düzenleyen Ezgi Özkan, “Keşke orkestra olsa bu şarkıda, koro olsa çok yakışır” dedi. Kıvılcım aracılığıyla Borusan İstanbul Filarmoni’ye ulaştık. Projede olmayı kabul ettiler. Onlar için de, benim için de bu bir ilk. Onursal Şefleri Gürer Aykal yönetti. Uçtum tabii mutluluktan. Klibi çektiğimiz gün, onlarla şarkı söylemek, kalbimi kafesinden çıkardı diyebilirim. Yer çekimi yoktu o anda. Mutlu oldum, şeref duydum, hemhâl oldum, bir sürü duygu iç içe…
Efsane şef Gürer Aykal’ı nasıl anlatırsın?
– Gürer Bey çok kıymetli ve çok centilmen. Kavanoza koyup saklamak isteyeceğiniz beyefendilerden. En çok etkilendiğim şey ise, bana kendimi çok kıymetli hissettirmesi oldu. Klipte onunla ve orkestrayla düet yapıyormuşum gibi hissettim. Ben kendi çığlığımı atıyordum ama sanki hepimizi dans ettiren oydu. Büyük şansım oldu onlarla çalışmak.
DOĞDUĞUNDAN BERİ NEREDEYSE HER GECE AZİZ ARİF’İ BEN UYKUYA YATIRIYORUM
Alakasız soru: Oğlunla elma yiyip, hiçbir şey yapmadan durduğunuz oluyor mu?
-Aziz Arif’le bir şey yapmamak kolay değil. ‘Busy Azi’ diyoruz biz aramızda ona. Çünkü hep meşgul. Onunla en güzel ‘duran’ sohbetlerimiz uykudan önce oluyor. Doğduğundan beri neredeyse her gece, onu ben uykuya yatırıyorum. Bu soru bana geçenlerde arabada giderken ki halimizi hatırlattı…Bir sessizlik oldu… Müzik mi açayım, okulda neler yaptı onu mu sorayım derken… Dedim aslında en iyisi araba giderken, pencereden sessiz sessiz dışarı bakmak, değil mi? Hayatımla ve kendimle ilgili en önemli kararları, bir pencereden yansımama bakarken verdiğimi hatırladım. Çocukların her anını doldurmamalıyız. Bir şey yapmamak müthiş bir şey. Ama tabii bunu unuttuk gitti. Arkadaşımızı bir kafede, iki dakika telefona bakmadan bekleyemez haldeyiz!
Seni şaşırtan neler soruyor?
– Bir keresinde ‘Anne, gerçek hayatta bomba yok, değil mi?’ demişti. O sorunun şokunu üstümden atamıyorum.
Sahnedeki Nil ve evdeki Nil arasındaki bağlantıyı nasıl kuruyor?
-Kendisine sormak lazım ama ben kendimi eve bir yıldız olarak sokmuyorum. Ona kliplerimi yeni yeni izlettim. Şarkılarımı da çok bilmez. Gölgem üstüne düşsün istemedim. O kendi gövdesini, güneşini alarak büyütsün, ileride nasılsa bilecek ben kimim ne yapardım. Şarkı yazmanın ve bunu söylemenin benim işim olduğunu biliyor. Dünyanın en zevkli işinin bu olduğunu henüz bilmiyor!
İlle de “Onu harika giydireyim, ayakkabıları şöyle olsun, tarzı böyle olsun!” gibi dertlerin var mı?
– Hiç öyle bir derdim olmadı. Az kıyafeti var Aziz Arif’in. Küçücük bir dolabı var, her şeyi yazlık kışlık onun içinde. Küçülürse alıyorum yenisini.
Peki ona pahalı şeyler alırken için cız ediyor mu?
-Bazen bir oyuncak alırken ediyor, evet. Aldığım şeylerin hazır oyuncak olmamasına, onun defalarca kurgulayabileceği, yıllarca oynayabileceği şeyler olmasına dikkat ediyorum. Eve yeni bir şey geldiğinde, var olan bir oyuncağını, ihtiyacı olan çocuklara vermek üzere seçip bırakıyor.
Doğa çocuğu mu?
-Tam doğa çocuğu! Toprakla oynamaktan, bebekken tırnağı düşmüştü. “Ormanda yürüyüşe gidelim” de, hemen önden koşar. Ağaçların üzerinde büyüyen, bütün hayvanları seven bir çocuk. Solucan ve salyangozları eline alır. Arıdan, örümcekten korkmaz. Kedileri, köpekleri besler. Sarılır, okşar. Çamurdan, yağmurdan, dalgalardan kaçmaz. Ekip biçmesini bilir. Geçenlerde sirke yaptı, turşu kurdu. Çocuklara ve bize doğa kadar iyi gelen bir şey yok. Şifamız orada.
Sana aşık mı?
-Sanmam ama bana karşı boş değil! Benim kalbim ona bakınca cezvelerce taşıyor.
NE Mİ YAPALIM ?
- Atıksız bir hayata doğru gitmeye çalışalım.
- Daha az tüketmenin yollarına düşelim. *Kullandığımız ürünlerin karbon ayak izini sorgulayalım.
- Değişim için taleplerde bulunalım.
- Çöpleri ayrıştıralım.
- Lokal üreticilerden, temiz ürünler alalım. Onları destekleyelim.
- Suyu ve elektriği yeteri kadar kullanalım. *Kullanmadıklarımızı ikinci el olarak başkalarıyla paylaşalım.
- Artık fazlalıklardan arınma zamanı.
“Doğaya zarar verdik” “kaynaklarımız tükeniyor” derken, orman yangınları, sel felaketleri bize gösteriyor ki iklim krizi artık kapıyı çaldı. Artık yaşıyoruz, içindeyiz. Hala hepimiz ukalalık ediyoruz. “Düzeltmek bizim elimizde” diyoruz ama pek bir şey yaptığımız yok. Hadi söyle, sen Nil olarak neler yapıyorsun?
– Son iki senede, Corona ve iklim krizi tokatlarıyla çok şeyi sorguladım. “Madem kapandım, bari kozada olduğumu düşüneyim, dışarı kelebek olarak çıkarım bir gün” dedim. Büyük bir değişimden geçtim, geçiyorum. Yaşadığımız hayat doğanın içinde. Evimizin bütün enerjisini güneş panellerinden alıyoruz. Mantar dahil kendi sebze, meyvemizi yetiştiriyoruz. Hayvanlarımız var. Tavuklar, ördekler, kuzular, keçiler ve arılar. Evin bütün çöpü, 5 ayrı kategoride ayrışıyor. Yemek atığı hayvanlara ve komposta gidiyor. Yumurta kabuklarını kırıp, gübre yapıyoruz. Atıksız mutfak bizimkisi. Seyahatleri azalttık. İki senedir ikinci kez uçağa bineceğim. Sahne kıyafetlerim, dolabımdan tekrar tekrar giydiklerim. Bir çocuk yuvamız var, ‘Her Çocuk Bir Evren’ diye. Waldorf felsefesiyle çalışıyor. Plastik tek bir oyuncak ya da bardak yok içeride. Yağmur suyunu da biriktirip, sebze meyveleri o suyla suluyoruz. Tabi yağmur yağarsa… Yine de daha çok yolumuz var elbette.
EVET, 20 YIL ÖNCEKİ KIYAFETİMİ GİYDİM… DAHA AZ TÜKETMENİN YOLLARINA DÜŞELİM
20 sene önceki kıyafetini de o yüzden mi giydin?
– Evet. “Uyan Anne” şarkısının klibinde eski bir kıyafetimi tekrar giyerek, ‘Yenisini almayın, eskileri yeniden giymenin yollarına bakın’ demek istedim.
Bu satırları okuyan insanlara, iklim kriziyle mücadele etmeleri için ne demek istersin…
– Atıksız bir hayata doğru gitmeye çalışalım. Daha az tüketmenin yollarına düşelim. Kullandığımız ürünlerin karbon ayak izini sorgulayalım. Değişim için taleplerde bulunalım. Çöpleri ayrıştıralım. Lokal üreticilerden, temiz ürünler alalım. Onları destekleyelim. Hiçbir şey önümüze uzaklardan yol kat ederek gelmesin. Suyu ve elektriği yeteri kadar kullanalım. Kullanmadıklarımızı ikinci el olarak başkalarıyla paylaşalım. Fazlalıklardan arınma zamanı.
Gerçekten daha mı az seyahat edelim? Ama o da beynimizi, ruhumuzu besliyor…
-Ben de seyahat etmeyi çok seviyorum. Benim de nefes aldığım, ilham aldığım, merakımı doyurduğum ve başkalaştığım bir şey, yeni yerlere seyahat. Daha az uçarak, mümkün mü ona bakıyorum. Bu yaz Bodrum’a çoğunlukla arabayla gidip geldik. Fosil yakıtı yakmayan araçlar çoğalana dek, dikkat edeceğiz elimizden geldiği kadarıyla.
Sence doğaya verdiğimiz zararı telafi edebilecek miyiz?
-Şu duygulardan arınmak önemli bence. Birincisi, ‘Dünyayı ben mi kurtaracağım?’ boşvermişciliği. Evet, biz hepimiz beraber kurtaracağız. Dünya hepimizin yuvası. İkincisi, ‘Artık çok geç, olan oldu’ ümitsizliği. Hayır çok geç değil, hala dünyayı ısıtmamak elimizde! Yuvam Dünya Instagram hesabını takip edin. Her gün küçük adımlarla neler yapabiliriz anlatıyorlar. Umudu yitirmeyelim. Umutsuz yaşayamaz insan. Üçüncüsü de ‘Gerçekten var mı bu kriz?’ şüpheciliği. Artık buna bir son vermek ve bilime kulak vermek gerek. Evet, bu tehdit gerçek. Bu yaz gördük hepimiz. ‘Fosil yakıtı kullanarak, daha fazla ısınmamak için bireysel olarak ne yaparız’ sorusu önemli, ama ‘Isınmamak için ne talep edelim devletten ve şirketlerden?’ bu soru daha önemli şu an. Ne talep edelim ülkelerden ve seçtiğimiz yöneticilerden? Nasıl bir iklim politikası var buranın? Bunları soralım.
Doğa sana ne öğretti?
-Ben, pencereyle tül arası sıkışmış sinekler kadar telaşlıydım, doğa beni kollarına aldı. Uzun uzun baktım ağaçlara, uzun uzun dinledim kuşları, uzun uzun yürüdüm taa denize kadar. Oraya varınca da dalgalara baktım uzun uzun. Zamanı uzatmayı öğrendim aslında. Bir ağacın, ruhu ne kadar dinginleştirdiğini gördüm. Biz şehre çok az iniyoruz. Hele corona’yla beraber iyice bütünleştik burada ormanla. Doğa bana her şeyin mevsimi olduğunu öğretti. Gelip geçiciliği. Seyahatte olduğumuzu. Misafir olduğumuzu. Nasıl bir misafirdin? Sen gidince evde bir şey değişti mi, güzelleşti mi? Bir insanı mutlu ettin mi?…
Sana gıcık olanlar da var. Ben hemen kafa atıyorum ama… Seni jingle prensesi ilan eden, yaptığın her şeyin proje olduğunu söyleyen, her reklam filminde senin sesinin olduğu yazıp çizen bir tayfa… Kocana mı sinir oluyorlar? Kazandığınız paraya mı? Dertleri ne? Sence nedir bu kıskançlığın sebebi?
-Neden Türkçe’de “Meyve veren ağaç taşlanır” diye bir atasözü var, başka dillerde yok diye düşünüyorum bazen. Sevmeyenin nedeni vardır kendince, sevenin de vardır. Sevmeyene kendimizi “Ağzımızla kuş tutsak” beğendiremeyiz. Sevenlerle buluşalım diyorum. Sen kafa atmışsın teşekkür ederim ama ben kafa atmayı bırakalı çok oldu. Teflon gibi yapışmadan üzerime, uğurluyorum onları. Beni Nil olarak değerlendirsinler, biz kadınlar birbirimize en büyük kötülüğü, ‘Şunun sevgilisi, bunun karısı!’ diyerek yapıyoruz.
“YUVAM DÜNYA”NIN ADINI BEN KOYDUM ARTIK ÇOCUKLARIN GELECEĞİ İÇİN ÇALIŞACAĞIZ! BU DERNEK HAYATIMIN ORTA YERİNDE DURUYOR
‘Uyan Anne, Uyan Baba’ şarkısını, yakın arkadaşım Kıvılcım Kocabıyık’la kurduğunuz “Yuvam Dünya Derneği”nin de şarkısı oldu… Bu dernek hayatının neresinde duruyor?
-Derneğe ismini koydum. O, bizim çocuğumuz sayılır. Serdar da kurucu üyesi. Şimdi önerdiği bir kitabı çevirttirip yayınladı Yuvam Dünya: İklim Krizinin ABC’si. Grady Klein ve Yoram Bauman’ın yazdığı Tuğba Elçin’in çevirdiği bir çizgi roman. Okuması zevkli. ‘İklim krizi nedir yahu?’ diyenlere ışık olur. Artık çocukların geleceği için, Yuvam Dünya için çalışacağız. Hayatımın ortasında duruyor.
HAYALİM DAHA İYİ BİR İNSAN OLABİLMEK
Derneği birlikte kurduğun Kıvılcım Kocabıyık’ı nasıl anlatırsın?
-Adı gibidir Kıvılcım. Tutuşturmak istediği şeylere ateş olur. Çalışkandır. İstediğini alana dek vazgeçmez. İnadı ve harekete geçirme gücü vardır. Kafaya koyarsa yapar. Yuvam Dünya’yı kurdu ve çok kısa zamanda, etkili aksiyonlar almaya başladı dernek.
Hayalin ne?
-Daha iyi bir insan olabilmek. Dokunduğum her şeyi, perinin sihirli değneği gibi, daha iyisine dönüştürebilmek. Bunu, müzikle sözle yapmak. Bir de oğluma saygı duyarak, annelik yapmak. Ailemi sıcacık tutmak. Sağlıklı olmak. Çünkü hayal gerçeklerden yapılır.
Tebrikleeeer. Süper güzel bir şey yaptınız! Hadi bize “Yuvam Dünya”nın kuruluş hikayesini anlat…
-Çok teşekkürler! 20 yıldır çevre konularının içindeyim. “İklim krizi” konusundaki kişisel farkındalığım ise, 12 yıl önce tarım ve gıda alanlarında çalışmaya başlayınca oldu. İklim krizini keşfettikçe, bu sorunu anlatmanın, başkalarına aktarmanın zorluklarını görmeye başladım. Belli bir kesimin çok konuştuğu, çözümü için çabaladığı ama çoğunluğun görmediği, konuşmadığı ve hatta konuşmak istemediği bir konu bu. Oysa iklim krizi, insanlığın tüm tarihi boyunca karşılaştığı en dramatik ve belki de en tehlikeli mesele. Hepimizin geleceğini belirleyecek. Dolayısıyla bu krizden daha çok kişinin haberdar olması, haberdar olmanın ötesinde harekete geçmesi gerekiyor. İşte Yuvam Dünya’yı bu yüzden kurduk. Bilim insanları, iletişimciler ve sanatçılarla bir araya gelip, iklim krizine karşı farklı bir yaklaşım tarzı geliştirmek istiyoruz. Bunun için de yeni nesil liderleri bir araya getirdik. Sivil toplum gönüllüleri ve aktivistler de var aramızda. Amacımız, iklim krizine karşı kolektif bir hareket yaratmak.
NESLİMİZİN HİKAYESİ DEĞİŞMELİ! İKLİM KRİZİNE NEDEN OLAN KÜLTÜRÜ DEĞİŞTİRMEK, DÖNÜŞTÜRMEK AYNI ZAMANDA KENDİMİZİ DEĞİŞTİRMEK, DÖNÜŞTÜRMEK ANLAMINA GELİYOR…
Dünyaya zarar veren her şey aslında insana da zarar veriyor değil mi?
-Aynen öyle! İklim krizi aynı zamanda bir toplumsal adalet, güvenlik, ekonomi, sağlık ve kültür krizi… Var olan eşitsizlik ve sorunları katlayarak çoğaltıyor iklim krizi. Bu yüzden kolektif bir mücadele gerekiyor. Aslında bu, neslimizin hikayesini değiştirmek anlamına da geliyor! Krize neden olan kültürü değiştirmek, dönüştürmek, aynı zamanda kendimizi değiştirmek, dönüştürmek olacak. Zaten kendimiz değişmezsek, değişimin kendisi olamazsak, kimseyi de değiştiremeyeceğiz! Yuvam Dünya, işte bunu düşleyenlerin bir araya gelmesiyle oluştu…
ETKİLİ İLETİŞİM YÖNTEMLERİNİN YARATACAĞI FARKA, SPORUN KAPSAYICI ETKİSİNE, KÜLTÜR VE SANATIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜNE İNANIYORUZ
Tonla dernek var, sizinkinin farkı ne?
– Doğrudan iklim krizine odaklanması. Biz, giderek büyüyen bu tehdidi, odak noktamız olarak aldık. Bir de kültür, sanat ve iletişimi, değişimin önemli bir parçası olarak görüyoruz. Etkili iletişim yöntemlerinin yaratacağı farka, sporun kapsayıcı etkisine, kültür ve sanatın iyileştirici gücüne inanıyoruz. Dolayısıyla Yuvam Dünya, kültür ve iletişimin dönüştürücü gücüne özel bir vurgu yapıyor. Bir de, söylemlerimizde “kötümser” olmamaya özen gösteriyoruz. Korku iletişiminin geri tepeceğine inanıyoruz. O yüzden de mesajlarımızı pozitif bir dille aktarmaya gayret gösteriyoruz. İklim bilimi, bazen anlaşılmaz veya insanları konudan uzaklaştıran bir nitelik kazanabiliyor. Amaçlarımız arasında bu mesafeyi kısaltmak da var. Bu arada, konuda çalışan tüm derneklere ve oluşumlara ihtiyacımız var. Sorun büyük olunca, çeşitlilik de önem taşıyor. Yuvam Dünya, bu çabalardan biri sadece…
İSİM ANNEMİZ NİL! YUVAM DÜNYA İSMİNİ O BULDU
İsmini kim buldu? İsim bomba…
-İsim annemiz Nil. Nil hem kurucu üyelerimizden hem de benim çok yakın arkadaşım. Kurucu üyeler arasında ismi ne olsun diye tartışırken, Nil bu ismi önerdi. Ve evet, tam da buydu hayalimiz. Hepimizin kalbinden geçen şey, kimseyi dışında bırakmasın, hepimizi, herkesi, her şeyi kapsasın, içinde olma hissi versindi… Nil’in bulduğu isim, tam da öyle oldu.
İNANILMAZ OLUMLU BİR GERİ DÖNÜŞ ALDIK! ÖZELLİKLE ANNELER MÜTHİŞ DESTEK VERDİ
”Uyan Anne” şarkısı sence amacına ulaştı mı?
-Kesinlikle evet! Düşündüğümüzün çok ötesinde bir farkındalık yaratmaya başladık. İnanılmaz olumlu bir geri dönüş aldık. Araştırmalara baktığımızda, iklim krizinden en endişeli ve aksiyona geçmeye en hazır grubun ebeveynler, başta da anneler olduğunu görüyoruz. Özellikle anneler inanılmaz destek verdi. Çocuklarımızın geleceği için acilen harekete geçmek zorundayız. Hepimizin “Uyan Anne” çağrısına kulak vermemiz, desteklememiz, yaygınlaştırmamız gerekiyor. Kocaman kalbini koyarak yazan ve seslendiren Nil’e, projemizi çok daha güçlü hale getiren Borusan İstanbul Filarmoni orkestrasına ve onursal şefleri Gürer Aykal’a ve aileme çok teşekkür ediyorum.
YUVAM DÜNYA OLARAK, KONDA’YLA GEÇTİĞİMİZ NİSAN AYINDA “TÜRKİYE’DE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ALGISI” ARAŞTIRMASI GERÇEKLEŞTİRDİK
Başka ne gibi çalışmalar yaptınız, yapıyorsunuz?
– Projelerimizi, eğitim, özel sektöre yönelik dönüşüm ve toplumsal etki olarak üç temel başlık altında gerçekleştiriyoruz.
İklim değişikliğinin, okul öncesi, ilk ve ortaokul öğretim programlarında yer alması için MEB ile bir eğitim projesi üzerinde çalışıyoruz. Bu çok önem verdiğimiz bir şey. Bu kriz hakkında, etkisi yüksek bir yol haritası çizmemiz ve bunun için de önce ne durumda olduğumuzu anlamamız gerekiyor. Bu nedenle, Yuvam Dünya olarak, KONDA’yla geçtiğimiz Nisan ayında “Türkiye’de İklim Değişikliği Algısı” araştırması gerçekleştirdik. Her yıl da bunu yapmaya devam edeceğiz.
İKLİM KRİZİYLE MÜCADELEDE “BEN KENDİ HAYATIMDA NELER YAPABİLİRİM?” DİYENLER İÇİN…
Benim de ilgiyle takip ettiğim, haftalık dijital iklim ve kültür derginiz Dünyahali de var…
-Evet. Burada sadece iklim değil, kültür sanat da konuşuyoruz bolca. Her haftanın Dünyahali, etkisi yüksek isimler tarafından seslendiriliyor ve podcast şeklinde yayınlanıyor. Yuvam Dünya Kitaplığı’mız var. İklim kriziyle ilgili önemli yabancı kaynakları Türkçe’ye çeviriyoruz. Sıradaki kitabımız, “İklim Krizinin ABC’si” adlı bir çizgi roman. Baskısı tamamlandı. Bu hafta itibariyle raflarda görebilirsiniz. Bir de “İklim Dostu Yaşam Rehberi”miz var. “Ben kendi hayatımda neler yapabilirim?” diyenler için. Evden bahçeye, ofisten mutfağa küçük adımlar atarak aslında önemli farklar yaratabiliyoruz.
İKLİM KRİZİYLE MÜCADELE SÜREÇLERİNDE BAŞLICA ROL, HÜKÜMETLERE VE ÖZEL SEKTÖRE DÜŞÜYOR. BU YÜZDEN, HER YIL İKLİM KRİZİ VE SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK KONUSUNU İŞLEDİĞİMİZ BİR ZİRVE GERÇEKLEŞTİRİYORUZ.
Tüm bunlar harika da bireysel çabalarla, ancak bir yere kadar ilerleyebiliriz…
-Doğru. İklim kriziyle mücadele ve azaltım süreçlerinde başlıca rol hükümetlere ve özel sektöre düşüyor. Bu yüzden, her yıl iklim krizi ve sürdürülebilirlik konusunu işlediğimiz bir zirve gerçekleştiriyoruz. Türkiye’den ve farklı ülkelerden önde gelen liderleri, bilim insanlarını ağırladığımız bu etkinliğin, bu yıl üçüncüsü gerçekleşecek. Hazırlıklara şimdiden başladık. Başta da söylediğim gibi kültür, değişimde önemli bir role sahip. Ama kültür, sadece sanattan oluşmuyor. Sporun da, kültürümüzün oluşumunda payı var. Bu yüzden, “İklim Dostu Spor Hareketi” başlattık. Startı da, Beşiktaş Jimnastik Kulübü’yle verdik. İlerleyen süreçte benzer çalışmaları, diğer kulüplerle de gerçekleştireceğiz. Spor, mesajlarımızı çok fazla kişiye kapsayıcı ve coşkuyla aktarabileceğimiz bir alan. Etkisi gerçekten çok güçlü. Bunun da büyük bir farkındalık projesi olmasını hedefliyoruz. Olacağına inanıyorum.