“HAYATTAKİ en büyük tutkum toplumsal fayda!” diyen bir kadın! Ebru Baybara Demir... Müthiş bir kadın. Şapka çıkarıyorum.
Mardinli bir ailenin kızı. İstanbul’da eğitim alıyor ama şehri Mardin’e dönüyor. O kendi değerleri ve yetenekleriyle hayatlarını değiştirip ayakta kalmaya çalışan kadınlara öncülük ediyor.
Aslında Ebru, hepimiz için bir rol model!!!
Mardin için müthiş şeyler yaptı, mutfaktaki başarıyı, toplumsal faydaya dönüştürdü. Bir sürü kadına iş olanağı ve maddi gelir sağladı.
Ve dünyanın en prestijli gastronomi ödülü “Basque Culinary World Prize” ödülüne Türkiye’den aday oldu ve ilk 10’a kaldı. Dün yarışma sonuçlandı, Kolombiya’dan başka bir kadın şef, 1’incilik Ödülü kazandı. Ama Ebru Baykara Demir’in ilk 10’a kalması bile bizim, bu ülkenin kadınları için bir gurur kaynağıydı.
Gastronomi sektörünün Nobel’i sayılan “Bask Dünya Aşçılık Ödülleri”nde ilk 10’a kaldın. Bunu başaran ilk Türk’sün ve ilk kadınsın…
– Çok çok teşekkür ediyorum. Adaylık sürecinden itibaren heyecanım hep tavandı. Öyle anlar oldu ki aşırı heyecandan hastanelik bile oldum! Ödül dün Kolombiyalı başka bir kadın şefe gitti. Olsun, mutlu ve gururluyum…
Türkiye’nin tanıtımı için ne kadar önemli?
– Çok. Gastronomi, bölgenin kalkınması açısından da hayati öneme sahip. Bu yarışma da sektörün tanıtımı için büyük bir fırsat verdi bize. Anadolu kültürünün ve mutfak zenginliğinin çeşitliliğini dünyaya gösterebildik.
Peki bu ödülün gastronomi dünyasındaki değeri ne?
– Valla, orası gastronominin kalbinin attığı yer! Dünya genelindeki tüm şefler orayı bir referans merkezi olarak kabul ediyor. Sadece yemek yapmak değil; gıda atıkları, ürün çeşitliliği, doğal beslenme gibi konular da konuşuluyor. Gündem belirleyen bir yer.
Benim anladığım şu; iyi yemek yapmak artık dünyada tek başına bir kriter değil.
– Evet. İyi yemeği sosyal girişimcilik ve sosyal projelerle toplumun yararına dönüştürmeniz lazım. Bizi de bu yüzden ilk 10 proje arasına aldılar. Dünyanın en iyi yemeğini yapabilirsiniz ama topluma yararlı hale getirmezseniz, bir şey ifade etmiyor! Mutfaktaki başarıyı toplumsal fayda haline getirmeniz gerekiyor. Çünkü dünyada, sürdürülebilir gıda kaynakları giderek azalıyor. O yüzden de böyle bir ortamda iyi yemek, tek başına bir şey ifade etmiyor. Benim de bu hayattaki en büyük tutkum, toplumsal fayda!
“Harran Gastronomi Okulu Projesi” nedir?
– Biz Cercis Konağı’nı -okuma-yazma bilmese de- işini en iyi yapan kadınlarla kurduk. Sonra bu sayede bir ekonomi yarattık. Ama ne yazık ki bölgedeki güvenlik sorunu tekrar ortaya çıkınca turist gelmemeye başladı. Sıkıntı büyüdü. Bu şartlarda restoranda aşçı kadınlarla ne yapabileceğimizi düşündük. Baktık ki el işi sanatlarını hepsi çok iyi yapabiliyor. Amatör yapılan o işleri toparlayıp, günlük hayatta kullanılacak hale getirdik. “Hayatım Yeni Bahar” projesiyle el işi yaparak hayata devam ettik.
Peki Harran’la ne zaman güçleri birleştirdiniz?
– Önce Harran Kaymakamı Temel Ayça’yla yollarımız kesişti. Şanlıurfa kadınların dezavantajlı olduğu bir bölge. Harran eğitim düzeyinin düşük olması sebebiyle daha da zor. Kaymakam o dönemde kadınlara destek olmak için Aile Destek Merkezi açmış ama kimse gitmemiş. Kaymakamın eşi Nazlı Gökçe Ayça bu merkezin başına geçti. Ve kadınlara çağrıda bulundu. İlk etapta 83 kadın başvurdu. Merkezde bu kadınlara seramik, halı dokuma, ahşap eğitimi verildi ve para kazanmaları sağlandı…
Amacınız, “Hayatım Yeni Bahar”daki başarıyı Harran’a mı uygulamaktı?
– Tam da bu! Kaymakam, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne proje önerisinde bulundu. İşte bu proje “Harran Gastronomi Okulu.” Ben o sırada Harran’daydım. Projeyi hayata geçirdim. Amacımız, hem yereldeki kadınlara hem de Suriyeli kadınlara bildikleri ama unutulmuş mutfak kültürünü yeniden hatırlatmaktı. Bu doğrultuda eğitimler verdik.
Kaç kadın eğitim aldı?
– Proje boyunca 44’ü Suriyeli, toplam 108 kişi. 64’ünün kadın olması benim için özellikle önemli. Projenin amacı, Suriyeli ve Türk kadınlara mesleki eğitim vererek iş olanağı yaratmak ve yaşam standartlarını yükseltmek.
TOPLUMU KADINLAR DEĞİŞTİRİYOR
Amaç, kadınları kalkındırarak toplumu mu kalkındırmak?
– Evet! Bir kadın değişirse bir aile, bir aile değişirse bir toplum değişir. Ben bu söze yürekten inanıyorum. Sadece inanmıyorum aynı zamanda bizzat görüyorum.
Toplumu kadınlar değiştiriyor. Kadın ne kadar güçlü olursa o kadar mutlu çocuklar yetiştiriyor. Kadın kendine güvenli ve vizyon sahibi olursa, çocuk da öyle yetişiyor. Güçlü toplumların güçlü kadınlarla kurulabileceğini ve yönetilebileceğini düşünüyorum. Bir kadının yapabileceği en önemli girişim başka bir kadını da dışarıya çıkarmak ve yapabileceğini göstermek!
ALMAN TURİSTLERE ANNEM, YENGEM VE KOMŞULAR YEMEK YAPTI…
HER ŞEY BÖYLE BAŞLADI
– 40 yıl önce babam bizi okutmak için İstanbul’a geliyor. 3’ü kız, 4 kardeşiz. Hepimiz kendi işimizi yaptık. Ben yıllar sonra İstanbul’dan Mardin’e döndüm. Rehberdim ve amacım turizm yapmaktı. Çünkü Mardin, turizmde gelecek vaat ediyordu. Ama terör nedeniyle yatırım çok zordu. Ve en önemli sorun işsizlikti. Eğitim düzeyi de düşüktü, turistik tesis de yoktu.
– 2000 yılıydı. Mardin’de bir Alman turist kafilesini gezdiriyordum. Şehir merkezinde götürdüğüm bir lokantanın yemeklerini beğenmeyince alıp kendi evimize götürdüm. Annem, yengem ve komşu kadınlar onlara yemek yaptı. Tabii bayıldılar!
– İşte bu, benim için milat oldu. Çünkü o tarihten sonra hep kadınları bir araya getirerek yemek yaptırmaya başladım. Sonra biz bu yemekleri şehirdeki restoranlara satmaya başladık. İşte büyük değişim o zaman başladı! Çünkü kadınlarımız en iyi yaptıklarını yaparak yani yemek yaparak para kazanmaya başladı…
– 2001’de restoranlara yemek satarak başlayan yemek hareketi, Mardin’deki Cercis Konağı’nın açılmasıyla gerçek bir değişime dönüştü.