Şahane bir ikili onlar. Anne-oğul. Birlikte dünyayı geziyorlar. Leyla Bilginel, eski ismiyle Leyla Kömürcü, Amerika’ya gidip sperm bankasından sperm alıp hamile kaldı. Bundan 9 yıl önce. Büyük olaydı, çünkü o dönem böyle kadınlar çok yoktu. Gerçi hâlâ yok. Varsa da gizliyorlar. O, ne yaptıysa açık açık yaptı. Tabii başına gelmeyen kalmadı. Her kafadan ses çıktı. Yine de o, her şeye göğüs gerdi. Birkaç yıl önce de Phuket‘e yerleştiklerini duydum. Dünyanın öbür ucunda bir ada. Merak…
Bence sen, bu ülkenin tanıyıp tanıyabileceği en cesur kadınlardan birisin. Her türlü toplum baskısına rağmen, gittin Amerika’da sperm bankasından sperm aldın ve çocuk yaptın. Bu, cesaret değildir de nedir?
-Asıl sevmediğin bir adamla sadece parası ve çocuk sahibi olmak için birlikte olmak cesaret işi! Çünkü orada, içinden çıkılmaz bir matematik var. Ben onun yerine, sperm alarak yaptım. Çok daha gerçek, çok daha dürüst… Cesaret mi bilmiyorum, benim gerçeğim buydu. Birtakım sağlık sorunlarım da vardı, eğer biraz daha gecikseydim, hiçbir zaman anne olamayacaktım. Evet, böyle bir işe kalkıştım. İyi ki de yapmışım. Hayatımın en doğru kararı.
Son görüştüğümüzde ve röportaj yaptığımızda hamileydin.
– Ya işte, o çocuk doğdu, dünya tatlısı bir oğlan oldu. Şimdi 9 yaşında Kayra! Biz de anne-oğul, maceradan maceraya koşuyoruz.
İnsanın kafasında pek çok soru oluyor.
– Senin soruların bitmiyor ki! 9 yıl önce de sordun bana: “Bir gün, benim babam kim?’ derse ‘Nerede?’ derse ne diyeceksin?” “İnsanın babası vefat edebilir. Ama sen baştan bir çocuğu babasızlığa mahkûm etmiyor musun? Bu sorumluluğu nasıl alıyorsun?” Bugün çok şükür gözlerinin içi gerçekten gülen mutlu bir oğlum var. Çok açık ve şeffaf bir ilişkimiz var. Hiçbir şeyi gizlemedim ondan. Herkesin doğrusu bu olmayabilir ama biz halimizden çok memnunuz. Sorduğu her şeye de cevap verdim.
BEN MUTLU BİR ÇOCUK BÜYÜTMEK İSTİYORUM
Hayatının bu dönemindeki Leyla nasıl bir kadın?
– Mutlu bir kadın. Artık oğlumla Phuket’te yaşıyoruz. Tamamen ada hayatı. Bir de minik motosikletim var. Vızır vızır, her yere onunla gidiyoruz. Oğlan özgür, okulunu seviyor, zaten günün geri kalanı okyanusta. Şahane dalgalarımız, uçsuz bucaksız plajlarımız var… Müthiş bir iklim. Biz ormanda yaşıyoruz. Diyeceğim, “Mutsuzum” demek nankörlük olur. Ben bu yaşta kendimi buldum!
Ne güzel anlattın…
– Oysa buradan giderken herkes, “Aman sakın!” dedi, “İnsan, bilmediği bir yere nasıl yerleşir! Delilik!” Bir tek destekçimiz dahi yoktu. Phuket’te tanıdığımız kimse de yoktu. “Elinin tersiyle birtakım şeyleri itiyorsun. İyi-kötü tanınan bir şahsiyetsin, para kazanıyorsun!” Valla hiçbir şey umurumda olmadı, uçağa atladık, gittik.
Niye? Zorun neydi?
– “Kaçtı” dediler. Ne alakası var! Niye kaçayım? Türkiye benim ülkem, vatanım, bir gün dönüp geleceğim yer. Ama hayatımın bu döneminde, enerjisi beni boğdu. Özellikle de Gezi’den sonra… Ben mutlu bir çocuk büyütmek istiyorum. Mutlu çocuğun annesinin de, çevresinin de mutlu olması gerekiyor.
Peki öyle aniden mi gittiniz?
– Ben bir matematik yaptım. Bir yıllık masraflarımı bir kâğıda yazdım. İstanbul’daki hayatımın içinde neler var diye baktım. Kocaman bir evde yaşıyordum. Elektriğini, suyunu ödüyordum. Evde iki tane yardımcı kadın. Biri yatılı, biri gündelikçi. Altımda iyi bir araba vardı, bir de şoför. Bir tane yeni spor araba almıştım. Onun da ayrıca benzini vardı. Manikürüm, pedikürüm, saçım-başım, giyimim kuşamım, yediğim içtiğim derken bir baktım, tüm bunları alt alta yazınca ciddi bir rakam çıktı. “Peki Leyla” dedim, “Sen bunlarsız yaşayabilir misin? Basit bir hayata geçebilir misin? Sadece oğlanın okulunu ödeyeceksin. İkiniz dünyanın sevdiğiniz bir köşesinde mutlu mesut yaşayacaksınız.” O an karar verdim, yapabilirim. Haftada iki kere kuaföre gitmesem ölmem. Ve biz, ana-oğul kalktık gittik. İki ay, elimde çamaşır yıkadım. Bulaşık makinem bile yoktu. Hâlâ her işimi kendim yapıyorum, ormanın içinde 60 metrekare bir evde yaşıyoruz. Ve inanır mısın, çok mutluyuz. Hayatımdaki pek çok yükten, fazlalıktan kurtulduk.
Orada ne iş yapıyorsun?
– Oğlumu büyütüyorum. Anneyim. Ve hayat üzerine düşünüyorum. Dalgalara bakıyorum, videolar çekiyorum. Güzel ve doğal besleniyorum. Okuyorum. Yazıyorum. Karışanım yok. Özgürlüğümü dibine kadar yaşıyorum.
ŞİMDİ ADA KIZIYIM. DAHA GÜZEL, DAHA SAĞLIKLIYIM
Para kazanmıyorsan, gelirin nereden?
– Kirada evlerim var. Zamanında yaptığım yatırımlar. Onların geliriyle ucu ucuna yaşıyoruz. Yani maniküre, pediküre, giyime kuşama, saça başa para yok. Temizlikçi şirketinden temizlikçi getirmeye de yok. Ama bunların olmaması, hayatın durması demek değilmiş. Üstelik şimdi ada kızıyım, daha güzelim, daha sağlıklıyım, daha diri bir bedenim var. Çünkü organik besleniyorum.
Ormanın içinde bir hayat, öyle mi?
– Aynen öyle! Sabah saat 6’da uyanıyoruz, balkona çıkıyoruz, tepemizde kartal ailesi uçuyor. Üç yavru, anne-baba. Köşeden sincaplarım zıplıyor. Bazen merdivenlerde uzun ince yeşil bir yılan görüyorum, birbirimizi selamlıyoruz. Ama tabii ben bu kıvama kolay gelmedim.
Nasıl yani?
– E Ayşecim, benim de yıllar içinde Louis Vuitton’larım, bilmem nelerim oldu. Gitmeye karar verince, onları da bir tropik adaya götürecek halim yok, gülerler adama, dağıtmaya karar verdim. Ama kopamadım önce. Maddeden kopamamak ne demek, yaşadım. Ama sonra her şeyi dağıttım. Oh bir hafifledim, bir hafifledim. Şehir hayatında manyak gibi biriktirmişim. Kayra’nın birkaç özel eşyası dışında her şeyi verdim.
Nereye gideceğiniz belli miydi o sırada?
– Yooo, ben Phuket neresi tam bilmiyordum. Eski bir erkek arkadaşım söylemişti, “Herkesin özgür yaşadığı, rüya gibi bir ada!” Aklımda bu cümle kalmış. Uçtuk oraya. Bir tek Allah’ın kulunu tanımadan. Merkez Patong’da bir otele yerleştik…
DÖRT EV ALDIM. BU SAYEDE İSTEDİĞİM HAYATI YAŞIYORUM
Ne kadar kaldınız otelde?
– Beş gün. Sonra bir ev tuttuk, oraya geçtik. Ve Kayra okula başladı, hayatımız da başladı. Üç ay sonra da okuldan dolayı oturma vizesi aldık. Biz ana-oğul iki bavulla yaşıyoruz aslında. Bizi bir yere bağlayan eşya yok, mülk yok. Ormandaki evi sevdiğimiz için tuttuk, orada evler eşyalı ama dönüşte başka bir ev de tutabiliriz. Paşa gönlümüz bilir, iki bavulumuzla, o yeni eve de geçebiliriz…
Phuket’e taşınmaktan hiç kuşku duyduğun olmadı mı?
– Hiç. Kayra’yı doğurmak da, birlikte dünyayı dolaşmak da aldığım en iyi kararlar. Her gün onu dünyaya getirdiğim için şükrediyorum. Ama bu kararlar akılla değil, kalple verilmiş kararlardı. Akılla verdiğim kararlara gelince, 30’lu yaşlarımda yatırım yaptım ben. Herkese de tavsiye ederim. Ben diyorum ki, 20’li yaşlarımızda tamam gezelim, tozalım, yaşayalım. Ama 30’lara doğru farklı bir denge kuralım. Üç kazanıyorsak birini muhakkak kenara atalım. Ben de dört ev sahibi oldum, bir de Bodrum’da yazlık. Onlar sayesinde hayal ettiğimiz hayatı yaşayabiliyoruz. Ve inan, çok küçük rakamlara zamanında aldığım şeyler. Hep borç ödedim, kredi ödedim, hayatım boyunca. Ama bak işe yaradı.
Peki sen her ay “Ya bir şey olur, o evlerin kiraları gelmezse” diye endişelenmiyor musun?
– Yooo. Bir tek sıkıntı duyacağım şey oğlumun okul parasını ödeyememek. Ama Allah’a şükür hep bir şekilde hallediyorum. Ben dolunay gecelerine çok inanırım. Darlandığım zaman, dizlerimin üzerine çöküp, aya bakar dua ederim. “Allahım lütfen bana parayı kovalatma. Ben parayı kovalayarak yaşamak istemiyorum ama paraya ihtiyacım var” derim ve bir şekilde Allah sesimi duyar. En kötü Reiki diplomam var, masaj yapar, yine para kazanırım.
DÖNÜP DOLAŞIP GELECEĞİMİZ YER TÜRKİYE…
Sizi ziyarete gelen var mı?
– Arada annem geliyor. Üç ay kalıyor, sonra geri dönüyor. Bizim evde güvenlik filan da yok. Kapıyı genellikle kilitlemeyi unutuyoruz. Zaten gerek yok, güvenli bir ada. 650 bin nüfusu olan bir yer, 350 bin turist yaşıyor. Herkes huzur içinde.
Sen buraya parmakla gösterilmekten, mahalle baskısından mı kaçtın?
– Yok be Ayşecim. Ben gittim, “Türkiye’yi terk etti!” diye yazdılar. Kimden, neden kaçayım? Öyle bir şey yok. Ben kendime söz vermiştim, “40’ımda kendimi emekli edeceğim ve dünyayı gezerek yaşayacağım” demiştim. Ne mutlu bana ki, oğlum da bana eşlik ediyor. Daha ne isterim? Ama dersen ki, ‘Daralmadın mı içinde bulunduğumuz siyasi iklimden?’ Daraldım tabii. Ama kaçmadım. Buradan sonra da İspanya’da yaşayalım diyoruz, Kayra İspanyolca öğrenmek istiyor. Fakat bir ömür de böyle geçmez, sonunda dönüp dolaşıp geleceğimiz yer Türkiye.
Nasıl bir anne-oğul ilişkisi?
– Çok eğlenceliyiz. Zaten Instagram’ımızı takip edenler görüyor. Sürekli müzik çalıp dans ediyoruz. Kayra resim yapıyor, yaparken şarkılar söylüyor.
“Bir tek sevgilim yok!” diyorsun yani.
– Evet yaaaa! Bir tek aşk yok hayatımda. Üzücü. En güzel yaşım… Ama n’aparsın. Elbette her şey, bir yerde tamamlanıyor. Aşk bana da gelecek diye bakıyorum.
SPERM ALIP HAMİLE KALMAK İSTEYENLER MESAJ ATIYOR. ‘YAP, YAPMA!’ ASLA DEMİYORUM
Seni rol model kabul edip, sperm alıp hamile kalmak isteyenler oldu mu?
– Çok var. Bana mesaj atıyorlar ama kararlarına karışmıyorum. “Yap, yapma!” demiyorum. Asla demem. Hiç kimseyi heveslendirmem. Herkesin kendi kararı. Eğer hazır değilse bocalar. Ben sadece kendim için, “İyi ki yapmışım!” diyorum. Anne olmanın bütün nimetlerini yaşıyorum. 15’inden sonra büyüyorlar, başka bir dünyaları oluyor. O yüzden şu anki zamanı dolu dolu geçirmek ve oğlumun çocukluğunu da onunla birlikte yaşamak istiyorum. Ne kariyer ne da başka bir şey uğruna bu güzelliği kaçırmaya değer!
Ben zannettim ki orada zengin bir sevgili filan yaptın kendine.
– Herkes öyle sanıyor. Biraz da bozuluyorum. Ben bugüne kadar kimsenin gücünü sırtıma alarak bir hamlede bulunmadım.
Yani âşık oldun, çocuğunu da aldın gittin demek istedim.
– Ah keşke! Zenginlik kısmı değil de, bak aşk kısmını isterdim. O da olur kısmetse.
BİR SONRAKİ DURAK İSPANYA
Bir sonraki durak İspanya mı?
– İki yıl daha Phuket’teyiz, Kayra 6. sınıfa geçtiğinde İspanya göz kırpıyor bize. Kısmetse İspanya’da bir sahil şehrinde yaşamayı düşünüyoruz, bir 3-4 yıl da orası.
Peki ya derse ki “Beni göçebe gibi üç yıl orada, beş yıl burada yaşattın. Bu yüzden kalıcı arkadaşlıklarım olamadı.” Ne diyeceksin?
– Diyebilir ama sanmıyorum. Seviyor bu hayatı. Hayallerimizi de birlikte kuruyoruz. O da heyecanlanıyor. “İspanyolca öğrenmeliyim anne” diyor. Ben, Kayra karnıma düştüğü andan itibaren bir takım şeyleri akışına bıraktım. Ben modern dünyanın bize dayattığı bazı bağımlılıkları reddediyorum. En azından buna uğraşıyorum. Ev bağımlılığı, oda bağımlılığı, okul bağımlılığı. Hatta arkadaş bağımlılığı. Gerçek dostluk mesafe filan tanımaz ki.
KADERİNİ DEĞİŞTİREBİLİRSİN BEN YAPTIYSAM SEN DE YAPABİLİRSİN!
Yakında kitabın çıkıyor: ‘Dolunay Tarapisi’. Nereden esti?
– İnsanlar beni daha yakından tanısın istedim. Bir Leyla Kömürcü vardı, oyuncuydu, sonra Leyla Bilginel, anne kimliğiyle ortaya çıktı. Aslında bu ikisi de aynı kadın. Ama insanlar beni tanımıyorlar. Beni sevenler, sevmeyenler, merak edenler, takip edenler. Şimdi daha yakından tanıyabilecekler. Bir de galiba insan 40’larında hayat görüşü üzerine tatlı bir ahkâm kesmek istiyor. Deneyimlerini paylaşmak istiyor, bunun en güzel yolu da yazmak…
Ne anlatmak istedin bize?
– Kendimi. Ben varım kitapta. Ama klasik bir biyografi değil, öyküleştirdim. 30 yaşıma kadarki hayat serüvenim olduğu gibi var. Devamı inşallah ikinci kitaba.
Bu aslında biraz de kendinle hesaplaşma gibi mi?
– Biraz değil, öyle! Hesaplaşma, yüzleşme… Yaşadığım travmaları da paylaştım. Babam, elinde bıçakla kovalıyor mesela bizi. Yani beni ve annemi. Babamla aramız her ne kadar sonradan iyi olduysa da, hep bir meselemiz vardı. Bir babam vardı, bir de ‘o adam’. ‘O adam’, babamın içki içtikten sonraki haliydi. Alkolikti. Et Balık Kurumu’nun kesim bölümünde çalışıyordu. Okuma-yazması yoktu. Doğu kökenli bir aile. “Ailede erkeğin dediği olur”, bizde böyle bir anlayış hâkimdi. Hadi kolaysa karşı çık, itiraz et. Rakı masası kurulur ve o akşam bir insan hakkında karar verilirdi. Bense, babamın ve amcalarımın bana çizdikleri hayatı reddettim, 15-16 yaşında evlenecek kız değildim. “Ya ölürüm ya istediğim hayatı yaşarım” kafasındaydım. Başardım. Zaten kitapta da bunu anlatmaya çalışıyorum.
Nasıl yani?
– “Ben yaptım, sen de yapabilirsin!” diyorum. “Dip diye bir şey yok. Hayat sorunsuz ve problemsiz de değil ama aşmak mümkün, çukurlara düştükten sonra kalkıp yürümek mümkün. Kaderini değiştirmek mümkün. Evet, hiçbir şey kolay olmuyor. Bu gerçeği kabul edip, ağlamaktan, sızlamaktan vazgeçip, karşı karşıya kaldığımız sorunlara çözüm üretirsek, farklı açılardan bakmayı becerebilirsek tamamdır. Ben yaptım, gör bak sen de yapacaksın!” İlham vermek istiyorum gençlere. Gerçekten de öyle, ben yaptıysam, onlar da yapabilir.
SENİ ÇOK İSTİYORDUM, O KLİNİKTE BİR ERKEK OLMADAN SANA HAMİLE KALDIM
Kayra, kendi hikâyesini biliyor mu?
– Biliyor. Bir yıl oldu her şeyi öğreneli.
Nasıl karşıladı?
– Düşündüğümden kolay oldu.
Sperm aldığını mı söyledin?
– Evet. “Ben seni çok istiyordum. Böyle bir karar verdim. Bindim uçağa, Amerika’ya gittim. Orada bir klinik var. O klinikte bir erkek olmadan hamile kaldım. Erkek kadın biliyorsun öpüşüyor, sevişiyor, bir çocuk oluyor ya, ben öyle yapmadım. Çocuklar bizim zannettiğimizden daha akıllı aslında. Kayra öyle. Bir şekilde mantıklı buldu ve kabullendi.
Baba figürü olmadan büyütürken zorlanıyor musun?
– Zorlandığımız oluyor. Ama biz, birbirimizin her şeyiyiz. Kayra’yı iyilik ve güzellikle yetiştirmeye çalışıyorum. Dürüst olsun, merhametli olsun… Ki öyle. Sevgi dolu. Ve çok doğal bir ortamda yaşıyor. İnanılmaz özgür. Çocuk gibi yaşıyor. Onun okulunda mümkün olan en az ödev veriliyor. Bizdeki gibi değil. Bir kere eğitim ezber üzerine değil, cezalandırmak üzerine değil. Yarıştırmıyorlar da çocukları. Türkiye’deki pek çok okuldan ileri bir sistemle çocuk eğittiklerini düşünüyorum. En önemlisi, oğlum mutlu.
Kayra’ya gerçekleri açıklarken pedagogdan yardım aldın mı?
– Bir şeyler sordum. Bir sürü şey de okudum. Ama ne yaptıysam, esas olarak kalbimle yaptım. Gerisi boş.