Bugün huzurlarınızda Ahmet Aras Başkan var. Şu son dönemde, özellikle de yangınlar sırasında, Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras müthiş bir iş çıkardı! Her an bölgedeydi, ekibiyle birlikte, canla başla çalıştı. Alkışlamamak mümkün değil! Hepimiz Başkanımızla gurur duyduk. Ben de onu yakaladım, merak ettiğim her şeyi sordum. Sizin merak ettiklerinizi de sordum.
Şu son dönemde, özellikle de yangınlar sırasında, tüm bölge belediye başkanları gibi, siz de müthiş bir iş çıkardınız. Her an bölgedeydiniz, canla başla çalıştınız. Alkışlamamak mümkün değil! Hepimiz Ahmet Aras Başkanımızla gurur duyduk. Ne öğretti tüm bu yangınlar size?
-Pek çok şey! Bir kere, dayanışma ruhunun hala çok canlı olduğunu öğretti. Gerçekten olağanüstü güzel bir dayanışma örneği sergiledik. Ama aynı zamanda, vatandaşımızın daha fazla yanında olmamız gerektiğini, onlara daha fazla sahip çıkmamız gerektiğini öğretti. Ve tabii yangınlar için, çok daha önceden önlem almamız gerektiğini öğretti. Tamam, Orman Genel Müdürlüğü, büyükşehir itfaiyeleri var ama bizim de daha fazla inisiyatif alıp, bazı önlemleri almamız gerektiğini, planlamayı önceden yapmamız gerektiğini öğretti.
Peki başkan olarak bugüne kadar yaşadığınız en zor deneyimlerden biri miydi?
-Kesinlikle! Ama aldığımız eğitim de zaten bunun üzerine. Asıl kriz zamanlarında bize ihtiyaç var. Soğukkanlı bir şekilde, ümitsizliğe düşmeden, oradaki ekibe liderlik ederek, omuz omuza çalışmak icap ediyor. Üç yerde birden yangının yayıldığı oldu. Mesela: Kissebükü, Kavak Deresi ve Dereköy. Tamam ekipler, gönüllüler vardı ama bir an geldi tüp bitti ve yangın, asıl riskli bölgeye yaklaşmaya başladı. “Alın kürekleri gidiyoruz!” dedim. Küreklerle yangını söndürdüğümüz yerler oldu.
İlk duyduğunuz anda bir panik yaşadınız mı? “Eyvah, biz bu konuda hazırlıklı bir ülke değiliz, şimdi n’apacağız” diye düşündünüz mü?
-İlk yangın, Umurça’da çıktı. Duyar duymaz koştuk, ekiplerimizi anında oraya yönlendirdik. Sağ olsun, çok cesur insanlar da bizimleydi. Sivil sektör de dahil buna. Hep birlikte büyük bir mücadele verdik. Ben hiç, “Hazırlıksız yakalandık!” filan demedim. Diyecek vakit yoktu. Sonlandırmanız gereken bir tehlike var, direkt ona odaklanıyorsunuz.
HAVA FELAKET… SICAKLIK KORKUNÇ… ACAYİP BİR RÜZGAR… AĞAÇLAR ÇIRA GİBİ YANIYOR… UFACIK BİR ATEŞ, DEV OLUYOR
Nerelerde çuvallamış gibi hissettiniz? Ya da hissettiniz mi?
-Bir kere hissettim. Kissebükü’nde yangını durdurduk. Durdurmasaydık, Yalıçiftlik üzerinden Kızılağaç, Sea Garden, o bölge, öbek öbek duman altında kalacaktı. Yukarısı da Kumköy, Çamlık tarafları, oralar da ormandır, oraya da sıçrayacaktı. Bütün ekipler, siviller, meclis üyelerimiz, emniyet müdürümüz, hepimiz büyük bir mücadele verdik. Sonra soğutma yaptık. O bölgede her şey bitti zannettim. O esnada Milas tarafından, Fesleğen’den çok ciddi yardım çığlıkları geliyordu. İki aracı Kissebükü’nden çekip, oraya gönderdim. Hatta, ben de gittim. Tam dönüşte dediler ki, “Kissebükü’nde tekrar yangın çıktı!” İşte o an yıkıldım. “Allah kahretsin!” dedim, “Nasıl böyle bir hataya düştük!” Çünkü biz aslında, kendi alanımızı korumakla mesulüz. Verdiğimiz mücadelenin boşa gideceğini düşündüm. Çünkü yangın öyle bir yayılıyor ki, inanamazsınız… Hava da felaket… Acayip bir rüzgar var… Sıcaklık korkunç… Nem sıfır… Ağaçlar çıra gibi yanıyor… Bir yere ufacık bir ateş düşünce, bir bakıyorsun dev olmuş… Kısacası Kissebükü’ndeki ikinci yangında biraz paniğe kapıldım. Hemen bütün ekiplerle tekrar yangın alanına girdik. Elimizde tüplerle, hortum çektik orayı koruyabilmek için. Eğer orası yansaydı, verdiğimiz mücadele boşa gidecekti. Orada paniğe kapıldım, ama sonra toparladım kendimi.
İlk başta, bazı yangınlara ulaşılamadı ya… İnsan ne hissediyor?
-Büyük bir çaresizlik! Çünkü bazı yerlerdeki yangınların anında söndürülmesi mümkün değil. Uçak da gelse, helikopter de gelse… Nafile! Elinizi kolunuz bağlı, seyrediyorsunuz… O yangın bitecek ve o güzelim ormanlar küle dönecek. “Nasıl yaparız da, buraları tekrar o eski hayata döndürebiliriz?” diye düşünüyorsunuz. Epey yıl geçmesi gerekiyor. Eğer yağmurlar, mevsim normallerinde seyrederse, tekrar makileşme olabiliyor. Ama onlarca yıl alıyor… Mesela 2006’da 2007’de yanan yerler vardı Mazı’da. O çamlar, 2-2,5 metreye ulaşmıştı. Altındaki orman habitatı tekrar kendine gelmişti. Onlar da yandı şimdi… 14 yılda ancak gelebilmişti… Hepsi gitti!
Ekibinizle bir sınav verdiğinizi ve sınavı geçtiğinizi düşünüyor musunuz?
-Evet düşünüyorum. Hemen kriz merkezimizi kurduk. Başkan yardımcımız başına geçti. Anında belediyenin bütün imkanlarını, yerel imkanları, artı diğer bütün belediyelerinden sağlanan imkanları organize ettik ve yönetmeye başladık. Sonra bir lojistik merkezi oluşturduk. Çünkü yardımlar gelmeye başlamıştı. Önce Umurça’da oluşturduk, sonra Mumcular’da, sonra Heredot’ta… Konacık’ta da hazır ve nazırdık. Orada da bir başkan yardımcımız vardı. Gönüllülerin müthiş bir çabası var. Onların hepsini alınlarından öpüyorum. İnanılmaz bir iş çıkardılar.
Bodrumlular sizce nasıl bir sınav verdi?
-Valla inanılmaz bir sınav verdiler! Gençler, köylüler, gönüllüler, kadınlar… İnanın eline tüpü alan, su pompasından su alan, 5 litrelik pet şişeyi alan ormanın içine koşturuyordu. Büyük bir sınav verdiler. Gönüllüler, kamu kuruluşları, belediyeler, STK’lar, 911, UMKE, AKUT gibi teşkilatlar herkes gerçekten büyük bir mücadele içerisindeydi.
İLK BAŞTA, KARA EKİPLERİ OLARAK BİZİM VERDİĞİMİZ MÜCADELE, HAVADAN DESTEKLENSEYDİ, YANGINLAR BU KADAR UZUN SÜRMEZDİ
Kendinizi yalnız bırakılmış gibi hissettiğiniz oldu mu?
-Şöyle; ilk başlarda, bizim kara ekipleri olarak verdiğimiz mücadele, havadan desteklenseydi yangınlar bu kadar uzun sürmezdi. Ama hava gücü yoktu. Sonradan geldi. Bir hafta sonra ancak yavaş yavaş…
Yerel yönetimler artık işin içinde daha mı çok olacak?
-Evet. Çünkü bizim gücümüz var. Hazır 2500 personelimiz var. Evet, belki itfaiye aracımız, ekipmanımız yok çünkü yetki bizde değil. Söndürme yetkisi, Orman Genel Müdürlüğü’nde ve büyükşehir belediyesi itfaiyelerinde. Ama bu son yangın bize şunu öğretti: İtfaiye kadar olmasa da, artık kendi ekipmanımızı, müdahale merkezimizi oluşturmamız gerekiyor. Biz de onu yapıyoruz. Yetişmiş personel oluşturuyoruz. Şu konuda çaresiz hissettim kendimi: Halkımızın yanında istediğimiz kadar olamadık. Mesela Mazı’da, İnce Yalı’da insanların evlerine kadar gelmişken yangın, ancak canlarını kurtarabildiler. Biz onların yanlarına gidip, bir makineyle, araçla ya da itfaiyeyle evlerini koruyamadık. Sadece, “Tahliye edin buraları!” diyebildik. Araç, gereç, ekipman sıkıntısını yaşadık. Benim yetkimde, belediyeye ait araç yoktu.
ARTIK HER RİSKLİ BÖLGEDE KENDİ ANİ MÜDAHALE MERKEZLERİMİZİ
KURUYORUZ
Allah göstermesin ama bir yangın daha çıkarsa… Şimdi daha hazırlıklı mıyız?
-Kesinlikle hazırlıklıyız! Çünkü her riskli bölgede, birer “Ani Müdahale Merkezi” oluşturuyoruz şimdi. Çünkü bize çok yardım geldi. Yangın söndürme ekipmanları, kıyafetler, yanmaz ayakkabılar, yanmaz eldivenler, kafa lambaları, maskeler… Onlar şimdi konteynerlerde, riskli bölgelere yerleştiriliyor… Jeneratörler, kürekler, kazmalar… Yangın tüpleri olacak içlerinde… O bölgelerin de gönüllüleri olacak. İşte o güzel insanlara, orada, planlı bir şekilde görev vereceğiz. O konteynerlerin anahtarlarını da vereceğiz. Bir şey olduğu anda, hemen müdahale edecekler. Ben de belediyeye bazı söndürme ekipmanları alacağım. Bağışçılar, 4 tane yangın söndürme aracı aldılar bile. Çok çok teşekkür ediyorum. Ki tanesi 2 milyon lira. Gerçekten yüce gönüllü bağışçılarımız oldu. Saniye sektirmeden aldılar.
Şu son Dereköy yangınında daha tecrübeli ve donanımlıydınız. Sanki çok daha hızlı kontrol altına alındı. Yanılıyor muyum?
-Doğru. Orada da, çok ciddi bir yangın oldu. Küçücük bir yangın, birdenbire devasa boyutlara ulaştı. Aynı anda 3-4 koldan birden yayıldı. Bir kısmı Gümüşlük tarafını tehdit ediyordu. Bir kısmı da Geriş tarafını, Peksimet’i ve Dereköy’ün merkezini tehdit etti. Dörde bölündü. Ama anında ekipleri bölgeye yönlendirdik. Söndürmek daha kolay oldu çünkü birçok ülkeden uçaklar, helikopterler kiralanmıştı.
YANGINLA MÜCADELE KARADAN DAHA İYİ YÜRÜTÜLÜYOR
Yangın uçakları duruyor mu, geri mi döndü?
-Duruyor bir kısmı burada. Bir bölümü gece uçuşuna uygundu. Onlara söndürme aparatları takıldı. Onlar, Dereköy yangınında işe yaradı. Ve orada ciddi destek oldular ama yine de, yangınla mücadele, karadan daha iyi yürütülüyor. Ben de çok bağırdım “Havadan müdahale!” diye. Ama yangının ilk zamanlarında etkili oluyor havadan müdahale. O büyük yangınlarda, hele böylesine hava şartlarında, yukarıdan bırakılan suyun yarısı, zaten havada buharlaşıyor. Diğer yarısı da aşağı ininceye kadar, yangın devam ediyor. Havadan müdahale, yangını söndürmekte değil de, soğuturken işe yarıyor. Asıl yangını söndürme şekli karadanmış yani… Organize bir biçimde çalıştıkları takdirde, gönüllülerin inanılmaz faydası oluyor. Çünkü arazözün çıkamadığı yerlerde, alıyorlar tüpleri ellerine, kazma, kürek ve pat pat diye bir şey var yangın söndüren alet, onlarla beraber çıkıyorlar, alan açıyorlar ve yangının yayılmasını engelliyorlar. Bunu sadece kara ekipleri yapabiliyor. Ya da o anda iş makinasıyla yolu açıyorsunuz, arazözü çıkartıyorsunuz. Arazözden sıkılan su yangını durduruyor.
Şu an Bodrum ve civarında durum ne yangın açısından… Cam kırıkları hala yerinde durduğu için soruyorum… Ormanları temizlemek için bir seferberlik başlatılabilir mi?
-Yapıyoruz aslında. Şu anda devam ediyor. Gönüllü ekipler var. Onlar şu anda Kissebükü’nde, Mumcular’da, Mazı’da ciddi çalışmalar yapıyorlar. Daha fazlasını yapacağız. Bodrum buna hazır. Burada verdiğimiz sınav, insanlara güven verdi. Belediyenin işe yaradığını hissediyorlar. Bu çok önemli. Belediyenin halkla bütünleşmesini burada sağladık. Yaptıkları yardımlarda da bunu hissettik. Bu beni inanılmaz mutlu ediyor. Temizlik faaliyetleri de umut ediyorum bizim çizdiğimiz yolda ilerleyecektir. Ama hala ormanların içinde maalesef bir şeyler bırakılıyor, yoldan geçerken sigara atılıyor, çöp atılıyor. Bunların değişmesi gerekiyor. Çok dile getiriyoruz, dile getirmeye de devam edeceğiz. Zihinsel bir değişim gerekiyor.
MAZI YANGINI, KÖYDEN ÇIKTI. KÖYDEKİ BİR PANODAN. DİREKTEKİ BİR KABLO KOPUP YERE, OTLARIN ÜZERİNE DÜŞMÜŞ. ALEV ALMIŞ, YANGIN ÖYLE BAŞLAMIŞ
Siz yangınların sebebinin ne olduğunu düşünüyorsunuz? İklim mi, kuru sıcak mı, yakılma mı, ormanlardaki cam kırıkları mı, terör saldırısı mı?
-Bizim gördüğümüz, bu yangınlar bir kere terör saldırısı değil. Burada bir sabotaj yok.
Sosyal medyada fişek görünümlü birtakım şeylerin fotoğrafları çıktı…
-Onlar, biraz da ortalık karıştırmayla ilgili konular bence.
Kasten değil diyorsunuz…
-Yüzde yüz bilemeyiz tabii. Ama Beyciler yangını, Mazı yangını köyden çıktı. Köydeki bir panodan. Orada duran direkteki bir kablo kopup yere, otların üzerine düşmüş. Alev alıyor, yangın başlıyor. Bir köyden başlıyor yani. Görüyorlar hemen söndürmeye çalışıyorlar ama olmuyor. Yangın, hava şartlarının etkisiyle büyüyor.
BİR TEK GÜVERCİNLİK YANGININI BİLMİYORUZ AMA DİĞER YANGINLARLA İLGİLİ KASIT YA DA SABOTAJLA İLGİLİ BULGU ÇIKMADI
Umurça yangını?
-Yok evet. Umurça yangını, 8 yaşındaki bir tane çocuk, çakmakla oynarken çıkmış. Görenler var. Evi, ormana yakın. Çakmakla oynuyor, birdenbire orası ateş alıyor. Annesi söndürmeye çalışıyor. Ama söndüremiyorlar. Büyüyor birdenbire. O haftaki hava şartları, yangını büyütmeye ne yazık ki elverişliydi. Tanıklar var, o yüzden ben kasıt olduğunu düşünmüyorum. İhmaller ya da insandan kaynaklanan hata birdenbire büyük bir yangına dönüştü. Bir tek Güvercinlik’i bilemiyorum. Ama genel olarak şunu söyleyebiliriz: Diğer yangınlara dair bir sabotaj ya da terörle ilgili bulgu çıkmadı. Aksine bu işin ihmalden, elektrikle ilgili bir problemden çıktığı ve çocuğun yaptığı hatadan kaynaklandığı konusunda bilgiler var.
Yangınların birinci gününde, Resmi Gazete’de yayınlanan imar kanunu değişikliğini siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Aslında bağlantı kurmuyorum…
Tesadüfen mi oldu yani?
-Bence öyle. Ben bu kadarını düşünmüyorum. Düşünmek istemiyorum. Biraz fazla komplo teorisi olur.
Ama bugüne kadar yanan bölgeler imara açıldı, hepimiz gördük..
-Evet, ama ben şu anda söylenenlere, verilen sözlere inanmak istiyorum. Hükümet yetkililerimiz, bakanlarımız, Cumhurbaşkanımız, yanan alanların kesinlikle imara açılmayacağını söylüyor. Bunu inanmak istiyorum. Aksi bir şey olamaz olursa, hepimiz bunun karşısına geçeriz.
BODRUM’DA YANAN YERLERİN İMARA AÇILABİLECEĞİNİ SANMIYORUM
O yanan bölgeler imara açılırsa, siz müdahale edebilir misiniz? Böyle bir yetkiniz var mı?
-Yetkimiz şöyle var, bizim de görüşümüz alınıyor.
İyi de, bu ülkede her şey birilerinin dudağı arasında…
-Doğru ama plana dava açmak gibi, itiraz etmek gibi bizim de yapabileceğimiz bir sürü şey var. Sivil toplumun da karşı çıkışı olacaktır. Mesela biliyorsunuz, İkizköy Akbelen Ormanı var. Yeniköy Termik Santrali’nin maden sahası genişletilmeye çalışılıyor. Orada, 780 hektarlık Akbelen Ormanı var. Yüzlerce yılda oluşmuş bir orman. Orası, altındaki kömür için kesiliyor. Biz de gittik orada ciddi bir direnç gösterdik. Halk da orada bekledi, nöbet tuttu. Buna rağmen, en son bu yangında bile gidip orada kesim yapmaya çalıştılar. “Biz yangına karşı şerit açacağız!” diye, 100 tane ağacı kestirmişler. Oysa yangınla filan alakası yok! Böyle rezillik olamaz! Ama yine de yürütmeyi durdurma alındı. Şunu anlatmaya çalışıyorum: Bu, bir ışıktır, ümittir. Bodrum’da yanan yerlerin imara açılabileceğini sanmıyorum. İnsanların, yerel yönetimin bu kadar tepki göstermesine rağmen yapabileceklerine inanmıyorum.
Bodrum’un girişindeki, pek çok insanın nefret ettiği o çirkin otelin (Titanic) tam arkası da yandı. Bu, bir tesadüf olabilir mi? Bunun bir tesadüf olmadığını düşünmemiz bizim kötü niyetli olduğumuzu mu gösteriyor?
-Kesinlikle göstermez! O kadar çok şey yaşadık ve olmaması gereken o kadar çok şey oldu ki, haklı olarak her şeyin altında bir şey arıyoruz. Tabii ki düşünülebilir. Art niyetli olduğunuzu göstermez yani bu. Orası, daha önceden de yandı ve “Hiçbir şey yapılmayacak!” dendi. Üstüne 2 otel yapıldı, o Halep çamlarının olduğu bölgeye. Turizme tahsis olarak verilmiş orası, oteller yapılmadan yaklaşık 20 yıl önce. Sonra yanda oteller yapıldı. Ben şimdi o yerle ilgili korkuyorum tabii ki. O yeni yanan yerlere de belki bir şeyler yapmak isteyebilirler diye.
Ne kadar zamanda belli olur?
-Ama tabii bu kadar tepkiye çok zor oraya bir şey yapmaları. Siyaseten de çok zarar verir kendilerine. Şimdi şunu inceletiyorum: Yanan yerlerde herhangi bir şekilde maden alanı veya turizm tahsisi var mı, yok mu? Daha önce yapılan turizm tahsislerinde, ormanlık alanlarda, ağaçları kesip de bir iş yapmak kolay değildi. Ama şu anda yanan alanlarda, kamuoyu o kadar tepki göstermeyebilir, orada bir habitat kalmamış durumda. Hep takip etmek lazım. Ben onları çıkarıp, kamuoyu önünde bunları tartışmanın doğru olacağını düşünüyorum.
Sosyal medyada çok etkilisiniz. Pek çok gelişmeyi Twitter’dan, Instagram’dan siz duyurdunuz. Başkanlığın yanı sıra habercilik de yaptınız.
-Evet, sosyal medyayı çok etkin kullandık. Çünkü insanların şeffaf bilgi almaya ihtiyaçları var. Sağ olsun ekibimden arkadaşlarım hep yanımdaydı. 24 saat beraberdik. Onların sayesinde oldu.
‘’Belediye Başkanı olarak en çok işe yaramış gibi hissettiğim dönem bu dönem oldu!” diyor musunuz?
-Diyorum, evet. Öğrendiklerimizin, aldığımız eğitimin, bize verilen yetkinin en çok bu dönemde işe yaradığını gördüm. İnsanların güvenini kazanmak da çok önemliymiş. Ama “Yaptım, bitti” olmuyor. Mesela şu anda Mazı’daki insanlar, o dağlarda yaşayanlar bizden büyük bir beklenti içerisindeler. Haklılar da. Bu da bize daha fazla sorumluluk yüklüyor.
Şu anda nasıl bir çağrıda bulunuyorsunuz Bodrumlulara?
-Yaraların sarılması gerektiğini, özellikle de Mazı bölgesinin desteklenmesi gerektiğini söylüyorum. Çünkü o insanların bize ihtiyacı var. Yazın 2-3 ay, tatil esnasında para kazanırlardı… Sonra zeytincilikle uğraşırlardı… Hayvancılıktan ya da ormandan topladıkları kekikle, naneyle, ada çayıyla geçinen insanlar onlar… Ellerinde avuçlarında hiçbir şey kalmadı… Bir an önce onlara sahip çıkmamız gerekiyor. Mümkün olduğu kadar o bölgeyi tercih edip, oradan hizmet alıp, onlara destek olmamız gerekiyor. Bir de tabii, daha hala kaybetmediğimiz ciddi bir orman alanımız var. Oraları korumalıyız. Hep birlikte bir Afet Önleme Platformu oluşturmamız lazım. O platformda, hep birlikte hareket etmeliyiz.
BODRUM’DA ALTYAPI YOK
Biraz da insanlardan sorular… Mesela her sene yapılmasına rağmen, yollar berbat diyorlar. Haklılar. Bir türlü bitmiyor. Her yaz yeniden kazılıyor yollar… Neden?
-Çünkü altyapı yok Bodrum’da. Sadece yüzde 40’ında kanalizasyon vardı. Altyapı ve içme suyunda büyük kayıp ve kaçak var. Bunların değişmesi gerekiyor. Kazılıyor mecburen…
Bu meseleyle ilgili sizi sorumlu tutuyorlar…
-Tutsunlar. Hepsi benim yetkimde değil ama benim sorumluluğumda. Halk bana orada güvenip, “Bizim sorunlarımızı çözecek!” diye oy verdiyse, o bölgede de eğer su yoksa, kanalizasyon yoksa, onu oraya yaptırmak da benim sorumluluğumda.
Çöpler neden haftada bir toplanıyor diyorlar?
-Daha fazla toplanıyor. Ama bu yangın döneminde, ekiplerimizi yangına yönlendirdik. Birtakım şeyler aksadı tabii.
“Doğayı kirletme cezaları olmalı Japonya’daki gibi” diyorlar…
-Var aslında. Çevre cezaları çok yüksek. Biz de kesiyoruz, belki de sosyal medyada ya da haberlerde daha fazla yer almalı. Moloz dökenleri yakalıyoruz, 18-20 bin lira cezası var o işin.
IŞIKLAR VE ANA YOL KARAYOLLARI’NIN YETKİSİNDE
Bodrum merkeze girişte, tamamen trafik ışıkları kaynaklı bir trafik oluşuyor. Başkan buna ne diyor?
-Bir çevre yolu projesinden bahsediliyor. Hatta yapıldı bir proje. Ama biz karşıyız. Bodrum’un zaten son kalan yeşili. Oraya viyadükler falan mümkün değil. O yüzden mevcut yollarda iyileştirme için trafik etüdü yaptırıyoruz. Orada birçok alan Karayolları Genel Müdürlüğü’nün yetkisinde. Işık ve ana yol. Bir iyileştirme önerdik biz. Ayrıca mevcut nüfusumuz da 3 katına çıktı. Herkes arabasıyla geldi. Salgın korkusuyla insanlar, toplu taşıma kullanmak istenmiyor. İstanbul’dan gelirken de uçakla değil arabalarıyla geliyorlar. Endişeleniyorlar uçağa binmekte.
Peki n’olacak?
-Biz kimseye, “Arabanızla gelmeyin!” diyemeyiz. Çözüm üreteceğiz: Bisiklet yolları, tek yön uygulamaları, sinyalizasyon, servis yolları, kavşak düzenlemeleriyle ilgili çalışmalar yapıyoruz. Önerilerimizi de Karayolları’na sunduk. Trafiği düzenlenme yetkisi bende değil ama halkımın sorumluluğu bende. Halkımız trafikte sıkıntı çekerken, “Benim yetkimde değil!” diyemem. O yüzden bir şeyler yapmaya çalışıyorum sürekli. Hükümetle, büyükşehirle, sürekli iletişim halindeyiz. Benim belki de en büyük başarım, bu iletişim kanallarını açık tutabiliyor olmam. Hiçbir siyasi münazaraya yer vermeden, hükümetimizle ve diğer bütün inisiyatiflerle ortak çalışma ortamı yaratmaya çalışıyorum.
EVET, YER GÖK BETON! AMA 11 AYRI BELEDİYE, 56 İMAR PLANIYLA ŞU ANDA YAŞADIĞIMIZ BODRUM’U PLANLAMIŞ!
KİMSEYİ SUÇLAMIYORUM AMA BODRUM’UN KALDIRABİLECEĞİ YÜKÜN ÇOK ÜSTÜNDE BİR PLANLAMA YAPILMIŞ
Plansız yapılaşma, bu sene artık şahikası olmuş! Yer gök, beton…
-Doğru. Bu bir belediye itirafıdır: Plansız değil bu yapılaşma! Hiçbir şekilde değil!
Nasıl yani???
– 11 ayrı belediye, 56 ayrı imar planıyla şu anda yaşadığımızı planlamış zaten.
Felaket olmuş ama…
-Doğru ama hatalar, geçmişten kaynaklanıyor.
Nasıl izin verilmiş bunlara?
-Verilmiş işte! Makilik alanlarımızı, güzel yamaçlarımızı imara açmışlar. Bu böyle. Bu bir itiraftır, kimseyi suçlamıyorum ama evet, büyük bir hatadır. Bodrum’un kaldırabileceği yükün çok üstünde bir planlama yapılmış.
BELEDİYENİN İMARLI BİR ALANA RUHSAT VERMEMESİ DİYE BİR ŞEY SÖZ KONUSU DEĞİL
Bu izinleri nereden alıyorlar?
-Vardı zaten halihazırda. Zaten imar planları yapılmış ve imara açılmıştı buralar. Şu anda pandemiden dolayı yapılaşma hızlandı. İmar alanlarında herkes ruhsat istiyor.
E vermeyin…
-Nasıl vermeyelim? Anayasal hak. Belediyenin imarlı bir alana ruhsat vermemesi diye bir şey söz konusu değil.
Siz diyemiyor musunuz, “Ben doğal yapıyı bozamam bir ruhsata izin veremem!”
-Diyemiyorsunuz. Sizin bir araziniz var diyelim. Zamanında, imar planıyla orası konuta, ticari alana ya da turizme açılmış. Bize geliyorsunuz, bana diyorsunuz ki, “Başkan ben böyle bir proje yaptım burayı ruhsatlandır!” Ben inceliyorum. İmar durumuna, planlarına bakıyorum. Eğer herhangi bir şekilde bir engel yoksa -ki imar planı yapılmış, konut alanları belirlenmiş, yolları çizilmiş bir yere ruhsat vermiyorum diyemem- ruhsatı veriyorum. Zaten ben vermesem, gider Çevre Bakanlığı’ndan alır ruhsatı. Bu sefer görev ihmali yapmış olurum.
Şehir yaptılar burayı…
-Doğru. Kat konusunda çok fazla sıkıntımız yok ama yapılaşma hızı felaket! Ben de buna itiraz ediyorum. 2025 yılında, 325 bin nüfusa göre planlanmış. Ben de şimdi, önceden imar planlarıyla planlanmış bir yer için, “Ben burayı kaldırdım burada hiçbir şey yapamazsın!” diyemiyorum. Dava açıyor ve devam ediyor yapmaya… Yeni imar alanlarının açılmasında duruşumuz net bizim. Ama mevcutlar için yapabilecek bir şey yok, rehabilite etmeye çalışıyoruz. Ne yapıyoruz? Bodrum mimarisine uymasını istiyoruz. Daha fazla geniş ve yeşil alan bırakmasını istiyoruz. Bir proje geldiği zaman, o arazinin betonlaşmasını engellemeye çalışıyoruz. Ve artık yeni imara açılacak alanlar yaratmıyoruz. Ama mevcut yıllardır gelen imar planlarındaki yerlerin, imara açılması konusunda yapabileceğimiz bir şey yok. Neye itirazımız var? Özellikle özelleştirmeye. Ya da kararnamelerle imara açılan yeşil alanlar, meralar, kentsel ağaçlandırma alanları var. Bunlara itiraz ediyoruz.
MÜCADELE EDECEĞİZ!
- Akyarlar’dan Koyunbaba’ya, Torba’dan İçmeler’e, Yalıçiftlik’ten Kızılağaç’a, Gündoğan’dan Dereköy’e kadar birçok yerde altyapı çalışmaları yapılıyor. Bunlar tamamlandıkça, biz üstyapıyı yapacağız. Kimsenin şüphesi olmasın. Nasıl yangınla mücadele ettiysek, bu sefer de Bodrum’un altyapı-üstyapı ve çevre sorunlarıyla aynı şekilde mücadele edeceğiz!
- Yollarda sinyalizasyon da artacak. Karayollarındaki kavşak düzenlemelerini çalıştık. Karayolları Genel Müdürlüğü’ne öneri sunacağız. Yan yollar, servis yolları, hastane açılıyor. Daha pek çok şey var önümüzde.
- Kötü yapılaşmayla, kültürel yozlaşmayla canla başla mücadele edeceğiz. Artık elimizde kalan ne varsa, korumak zorunda olduğumuzu biliyorum. Denizimizi, kıyımızı, kültürel ve tarihsel varlıklarımızı, hayvanlarımızı, ağaçlarımızı, hatta kayalarımızı bile! Bir bakıyorsun, bir kırıcı gelmiş, kayayı kırıyor. Milyon yılda oluşmuş, doğanın kendi anıtı olan kayayı… İzin vermeyeceğiz!