İĞRENÇLİĞİN son perdesi…
Ümraniye’deki Fıkıh-Der.
İnsan bu sapıklığın karşısında kusmak istiyor. Erkek çocuklar için bir Kuran kursu daha. Katı bir Kuran kursu. Meğer oradaki yatılı erkek çocuklara tecavüz edilmiş. 2014-2016 arası bu dernekte yatılı kalan bir çocuğun şikâyetiyle ortaya çıkıyor. Çocuğun şikâyetlerinin ardından kurs sorumlusu Ömer İ. ve eğitmenler Hacı Serkan B. ile Tarık B. gözaltına alınıyor. Sonra aynı duruma maruz kalan diğer öğrenciler ortaya çıkıyor.
Bu üç kötü adam da tutuklanıyor.
H.R.Ö. isimli çocuğun ifadeleri içler acısı. Cinsel organını tutturmalar, masaj yaptırmalar, cinsel ilişki teklifi… Reddedince mescidin kapısı kilitleyip aç bırakmalar… Sonra defalarca tecavüze mecbur bırakmak… Sonra başka hocalarla ilişkiye zorlama…
Diğer çocuklar da benzer ifadeler vermişler. Yazıklar olsun! Bu din olamaz; bu din kisvesi altıda sapıklık yapmak, dine düşmanlık etmek demektir.
Ve bu tecavüzcüler için diyorlar ki “28 Şubat’ta yer altında itildiler, ondan öyle oldular!” Yok artık, böyle bir gerekçe olabilir mi? Böyle bir olay mazur gösterilebilir mi? Bu iğrençlik sizin çocuğunuzun başına gelse aynı gerekçeleri kullanabilecek misiniz?
EMİNE DİRİCAN’IN ÇIĞLIĞI: ‘EMİNE BULUT GİBİ ÖLMEK İSTEMİYORUM’
HEPİMİZ bu haldeyiz…
Emine Bulut adını duyunca çıldırıyoruz.
Gözümüzün önünde katledildi, vahşice öldürüldü. Bir milat oldu hepimiz için. Başımızı kaldırıp artık bu cinayetlere “Dur!” demenin işareti oldu.
Artık o kadar çok yardım çığlığı atan kadın var ki…
Emine Dirican da onlardan biri.
Onun öyküsü de şöyle: Şiddet gördüğü için eşinden ayrılmak istiyor. Sen misin ayrılmak isteyen! Eşi tarafından yılbaşında silahlı saldırıya uğruyor, ölümlerden dönüyor. “Potansiyel katil” eşinin her nasılsa sadece ifadesi alınıyor ve serbest bırakılıyor. Ve şimdi de Emine’yi, Berfin gibi yüzüne kezzap atmakla ve öldürmekle tehdit ediyor.
Eğer bir şey yapmazsak, bu kadının da ya yüzü tanınmaz hale getirilecek ya da tabutunu omuzlarımızda taşıyacağız. Pek çok yerde haber oldu ama bir dakikalık geldi geçti türünden haberler hiç etki yaratmadı. Şimdi bana da yazmış, yardım çığlığını herkese duyurmak istiyor, “Emine Bulut gibi ölmek istemiyorum!” diyor.
Aile Bakanlığı’na, kolluk kuvvetlerine ve yargıya sadece seslenmiyorum; yalvarıyorum, göz göre göre kadınları ölümü mahkûm etmeyin! Bir şey yapın… Önlem alın… Bu canileri serbest bırakmayın, tutuklayın, yargılayın, caydırıcı ceza verin… Ve tabii ki bu zihniyeti değiştirebilmek için seferberlik başlatın! Geçen hafta Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’yle yaptığım röportajda söylediği gibi, İstanbul Sözleşmesi’ni hayata geçirin.
Önümüzdeki günlerde Emine Dirican’la yaptığım röportajı okuyacaksınız. Bu kadının kılına zarar gelirse sorumlular belli…
Herkesi göreve davet ediyorum.
PEKİ GÜLDANE’Yİ KİM KURTARACAK?
ALIN size bir vaka daha…
Bu ülkede bütün bir gazete baştan aşağı kadına şiddet, istismar, tecavüz, cinayet haberleriyle çıkabilir. O kadar çok vakayla karşı karşıyayız. Bence bir gün öyle çıksa çok da iyi olur, beki o zaman durumun vahameti görülür.
Aynı şekilde o cinayetleri işleyen erkeklere nasıl iltimas geçildiği de görülür. Sadece ifadeleri alınıp nasıl serbest bırakıldıkları, nasıl “iyi hal” ya da “tahrik indirimi” uygulandığı, nasıl tutuklanmadan serbest kaldıkları da bir gazeteyi baştan aşağı doldurabilir.
İsyan etmemek, çıldırmamak mümkün değil. Yargının da kolluk kuvvetlerinin de zihniyet dönüşümüne ihtiyacı var. Bu eril kafanın değişmesi gerekiyor.
Güldane Yırtıcı’nın yaşadığı vahşet de bu vakalardan biri. 8 yıl önce evleniyor, iki çocuğu oluyor. Üçüncü çocuğunu doğurmadan 6 ay önce, yaşadığı şiddet yüzünden ayrılmak istiyor. Hatta boşanma davası açıyor. Üçüncü çocuğunu doğurduktan birkaç saat sonra, şiddete eğilimli koca hastaneye geliyor, özür diliyor, barışmak istiyor. Güldane kabul etmeyince, yanında getirdiği bıçakla yeni doğuran eşine saldırıyor!
Bu nasıl bir rezalettir!
Bir hastanede böyle bir şey nasıl oluyor? O bıçağı oraya nasıl sokuyor! Kadıncağız ağır yaralanıyor ve yoğun bakıma kaldırılıyor. Olayın iğrençliğine bakar mısınız? Güldane’nin de hayatı tehlikede… Çünkü hepimiz biliyoruz ki bu saldırıyı gerçekleştiren bir adam, bununla kalmayacak! Şu anda tutuklu ama bir süre sonra serbest kalacak ve Güldane’nin kapısına dayanacak. Elinde başka bir bıçakla, silahla, kezzapla…
Onu korumak bu devletin ve hepimizi görevi.
Herkes vazifesini yapmalı ve Güldane yaşamalı!
İşte tam da bu yüzden ÖMÜR GEDİK HAKSIZ!
BU ülkede bunca vahşet yaşanırken, kadınlar birer birer katledilirken, harcanırken, hayattan silinirken, eziyete, zulme uğrarken, bıçaklanırken, doğranırken, ölü bedenleri arı kovanlarına atılırken, yani bütün şartlar ve zihniyet kadınların aleyhineyken…
Birinin, yani Ömür’ün çıkıp “O da o şortu giymesiydi!” demesi doğru değil. Çünkü o zaman, diğer bütün haksız gerekçelerin ekmeğine yağ sürünmüş olunuyor!
“O şortu giymesiydi…”
“O saatte orada olmasaydı…”
“O kahkahayı atmasaydı…”
“Şuh davranışlarda bulunmasaydı…”
Ömür Gedik kötü niyetli değil biliyorum ama talihsiz açıklamalar bunlar. Çünkü hiçbir şey, kadınların saldırıya uğramasına gerekçe olamaz, olmamalı!
İngiliz hâkimin şu meşhur anekdotunu aklımızdan çıkarmayalım. Gece sokakta yürüyen İngiliz kızlarını taciz eden bir erkeğe, 10 yıl 7 ay ceza veriyor!
“Çok değil mi?” diyorlar. “Evet, o erkeğin işlediği suçun cezası 7 ay. Ama ben bütün İngiliz kızlarının geceleri sokakta özgürce yürüyebilmeleri için 10 yıl daha ekledim!” diyor.
Ömür doğru yerde doğru kıyafeti giymeyi savunuyor ama ben de diyorum ki “Başkalarının kullanabileceği bir cümleyi de yanlış zamanda, yanlış ülkede kurmamak gerekiyor!” Çünkü bu kadınların aleyhine işliyor. Bu kalıp başkaları tarafından kullanılıyor…
Dikkatli olmakta fayda var…