Hepinizin içini açacak şahane bi bilim kadınıyla huzurlarınızdayım.
Kadınların her alanda var olabilmelerini tüm kalbimle istiyorum. Sadece bir şeyleri ispat edebilmek için erkeklere özel meslekleri yapmaları beni kesmiyor. Olunabilecek her yerde kadınlar var olmalı!!! İnanın, dokundukları her şeyi yüceltiyorlar. Yine bomba bir kadın rol modeli var karşımızda, Dr. Elif Akyüz…
Moleküler Biyoloji ve Genetik okuduktan sonra, girişimci ruhu, azmi ve çalışkanlığıyla eşiyle birlikte, dünya devlerinin bulunduğu bilimsel teknolojiler ve moleküler diyagnostik alanında başarıyla çalışan Anatolia Geneworks’ü kuruyor. 70 ülkeye ihracat yapmak yetmiyor, şimdide halka açılarak şirketlerini geleceğe hazırlıyorlar…
Elif Akyüz’ün annesinden teyzesine, oradan ablasına kadar, ailedeki tüm kadınların çok okumaları ve bilimle temas etmeleri tesadüf değil. Daha fazla böyle rol model kadınlara ihtiyacımız var!! Bu başarı öykülerini paylaşarak, bir genç kıza bile umut verebiliyorsak, ilham verebiliyorsak, ‘Ben de onun gibi olmak istiyorum!’ dedirtebiliyorsak işlem tamamdır.
Bu çok özel kadını gelin birlikte tanıyalım…
MOLEKÜLER BİYOLOJİ VE GENETİK OKUDUM, BİLİM İNSANI OLDUM
Boğaziçi Üniversitesi’nde Moleküler Biyoloji ve Genetik okudunuz. Özel bir sebebi var mı? Çocukluk hayallerinizi süsleyen neydi, büyüyünce ne olmak istiyordunuz?
-Çocukken hayalim, veteriner olup Kenya’da yaşamaktı. Hayvanları çok severdim ve onlarla ilgili bir meslek hayal ederdim hep. Sonra lisedeyken bir öğretmenimin, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki biyoloji eğitiminin çok özel olduğundan bahsetmesiyle bu bölümde karar kıldım. Büyüyünce Anatolia’yı kurduktan sonra Kenya’ya da iş için gittim bu arada.
Bilime merak nereden? Ailede bir rol model var mı?
-Annem ve babam kimya yüksek mühendisi. Ailemizdeki bütün kadınlar üniversite mezunu ve bütün ailemiz, bilimin bilfiil içinde yer aldı. Teyzem, 1960 yılında Almanya’dan gelen bir profesörle Türkiye’nin bitki haritasını çıkaran bir araştırmacıydı. Amcam, dekanlık yapmış bir kimya profesörüydü. Babam, çimento fabrikası müdürü olarak uzun yıllar görev yaptı, annem de çimento fabrikasında laboratuvar şefiydi. Çocukluğum Anadolu’nun çeşitli illerinde, çimento fabrikası lojmanlarında ve laboratuvar ortamlarında geçti. Afyon’dan Gaziantep’e, Ankara’dan Mersin’e, Ünye’ye kadar ailemin görev yaptığı çeşitli Anadolu illerinde büyüdüm ve okudum. Onkolog ablam, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde okurken, ona hayranlığım iyice arttı. 8 yaşında ondan gizli gizli patoloji kitaplarını okuyup ezberliyordum, hala aramızda bu konuda şakalaşırız.
LİSANS, YÜKSEK LİSANS VE DOKTORAMI BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ’NDE TAMAMLADIM ARAŞTIRMA GÖREVLİSİ OLARAK AKADEMİK KADRODA DA YER ALDIM
Boğaziçi Üniversitesi sizin için ne ifade ediyor?
-1992’de Boğaziçi Üniversitesi Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’ne başladım. Lisans, yüksek lisans ve doktoramı da aynı bölümde tamamlayarak, 2002 yılında mezun oldum. Okulda araştırma görevlisi olarak da akademik kadroda yer aldım. Yaşamımın önemli bir bölümünü geçirdiğim, çok şey öğrendiğim, benim için ayrı bir yeri olacak bir okul.
Eşinizle nasıl tanıştınız?
-Alper, İTÜ’de okurken fotoğraf kulübündeydi. Ben de fotoğrafla ilgileniyordum. Doğa ve fotoğraf sevgisi, bizi Kaçkarlar gibi çok güzel bir mekanda buluşturdu. Kaçkarlar’a yaptığımız bir fotoğraf gezisinde tanıştık.
- O yüzden Özlem Türeci ve Uğur Şahin ikilisi, insanlık adına çok anlamlı bir ürün geliştirilme sürecinde, verilen ortak emek açısından güzel bir örnek.
- DNA’nın yapısının keşfinde, bilim kadını Rosalind Franklin’in adının hiç anılmayıp, sadece 3 bilim adamının adının geçtiği o yıllardan bu yana gelişme var elbet. Ama hala bilim dünyası kadınlar için ekstra zorluklar içerebiliyor
ALPER’LE HEM ŞİRKET YÖNETİMİNİ HEM DE ÖZEL HAYATIMIZI ÇOK UYUMLU BİÇİMDE SÜRDÜRÜYORUZ… ŞANSLI AZINLIKTAN SAYIYORUM KENDİMİ
Eşinizle Anatolia Geneworks’ü birlikte kurdunuz…
-Evet. Ve birbirimize hep destek olduk. Hem şirket yönetimini hem de özel hayatımızı çok uyumlu biçimde sürdürüyoruz. Bu anlamda, şanslı azınlıktan biri olduğumu düşünüyorum. İkimizde de teknik bir problemi çözmekle ilgili derin merak, takıntı derecesine varabiliyor. Gecenin bir yarısı, yerimizden fırlayıp bir ürünün geliştirmesindeki bir zorluğu veya bir cihaz tasarımını çözdüğümüzde rahat uyuyabiliyoruz.
Nasıl bir iş paylaşımı var aranızda?
-Anatolia’yı kurduğumuzda önceliği PCR testleri Ar-Ge’sine verdik. Moleküler biyoloji ve genetik arka planım dolayısıyla, kit Ar-Ge görevini ben üstlenirken, Alper de elektrik mühendisliği eğitimi aldığı için teknik becerilerini konuşturdu. Reklamcılık ve marketing tecrübesiyle de firmamızın satış ağı ve iş stratejileri üzerine yoğunlaştı. Ben kitlerin geliştirilmesini, laboratuvar süreçlerini, kalite yönetim sistem süreçlerini yönetirken; Alper de mühendislik ekibiyle birlikte, bu kitleri çalıştıracak cihazların tasarımını, robotik cihaz geliştirilmesini üstleniyor. Bir yandan da özellikle yurt dışındaki yapılanma ve satış stratejimizi belirliyor.
- Tıbbi testlere, moleküler biyoloji tekniklerinin uygulanarak, hastalıklara tanı konmasını amaçlayan bir bilim dalı
- Bu alanda yüksek kaliteli ürünlere hep ihtiyaç olduğunu görüyorduk. Zamanla Türkiye’de de bu konuda çok iyi ürünler geliştirebilineceğine dair bir inancımız oluştu. Çalıştık, başardık. Ülkemiz adına da gurur verici bir gelişme bu.
YÜZDE 100 TÜRK SERMAYELİ ŞİRKET
Yüzde 100 Türk sermayeli sağlık teknolojileri üreten bir firma diyebilir miyiz sizinkine…
-Elbette! Yüzde 100 yerli ve kişisel birikimlerimizden oluşan kısıtlı bir sermayeyle firmamızı kurduk. “Dünya çapında kabul gören ürünler geliştirme” gibi zorlayıcı bir hedef koyduk önümüze. Ve bu meydan okumamıza, bizimle aynı vizyonu paylaşabilecek gençleri, kadınları dahil ettik. Firma olarak, bilgimize, yeteneklerimize ve oluşturduğumuz Ar-Ge kültürümüze dayanarak bugünlere geldik.
PCR tekniği, COVID-19’la başlayan bir teknik mi?
-Hayır. 20 küsur yıldır giderek yaygınlaşan bir biçimde, yüzlerce farklı hastalık için kullanılan değerli bir teşhis yöntemi. Yalnızca enfeksiyonlarla savaşta değil, kanser, genetik hastalıklar, gıda kontrol testleri ve Adli Tıp uygulamalarına kadar sayısız kullanım alanı var. COVID-19 bunların arasında yalnızca tek bir parametre.
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ EN BÜYÜK YARDIMCISI ERKEN VE DOĞRU TANI!
- İlk günden beri pandemiyle mücadelede önemli bir katkı sağlıyoruz. Pandeminin en kısa sürede bitmesi için, yüzde 100 güvenilirlikte ve hatasız çalışan testler üretiyoruz. Sağlık çalışanlarının en büyük yardımcısı erken ve doğru tanı. Biz de bu konuda üzerimize düşen görevi en iyi şekilde yapmak için çalışıyoruz.
- İyi tasarlanmış ve üretilmiş bir PCR kitinin doğru sonuç verme olasılığı yüzde 100. Pozitif örneği kaçırma ihtimali yok. Biz de yüzde 100 güvenilirlikte ve hatasız çalışan testler üretiyoruz
“Testlerin yüzde 100 güvenilirliği yok!” deniyor. Ne diyeceksiniz bu konuda?
-Bütün testleri aynı kefede değerlendirmemek gerekiyor. “Yeni koronavirüs testi” diye bahsedilen testler, birkaç gruba ayrılıyor. Bu alanda PCR testleri, altın standardı oluşturuyor. İyi tasarlanmış ve üretilmiş bir PCR kitinin doğru sonuç verme olasılığı yüzde 100! Pozitif örneği kaçırma ihtimali yok. Ancak her kitin, kendine özgü bir hassasiyet limiti var. Eğer örnek alınan kişideki viral yük bunun altındaysa, kitin tespit edememe olasılığı bulunabilir. Kişiden örnek alımı sırasında oluşabilecek birtakım negatif etkiler, kitin saklama koşulları, uygulanma esnasında rastlanacak aksaklıklar istenmeyen sonuçlara yol açabiliyor.
KEŞKE PCR TESTLERİNE HİÇ İHTİYAÇ OLMAYACAK BİR DÜNYADA YAŞAYABİLSEK! AMA NE YAZIK Kİ ENFEKSİYONLAR VE GENETİK HASTALIKLAR BİTMİYOR, VİRÜSLER, BAKTERİLER ORTADAN KALKMIYOR
“Pandemi, yavaş yavaş bitiyor. Bu PCR testlerine de ihtiyaç kalmayacak, bu sektör yok olacak!” diyeceklere cevabınız nedir?
-Keşke PCR testlerine hiç ihtiyaç olmayacak bir dünyada yaşayabilsek! Ama ne yazık ki enfeksiyonlar ve genetik hastalıklar bitmiyor, virüsler, bakteriler ortadan kalkmıyor. Bu hastalıkların erken ve doğru teşhisine, yayılmasını önlemeye duyulan ihtiyaç günden güne önem kazanıyor. Durum böyleyken, ürünlerimizi daha mükemmel ve çeşitli hale getirmek, bizim insanlığa karşı görevimiz.
Tanı operasyonları pazarında dünya devi firmalar yer alıyor. Siz nasıl tutundunuz bu kadar büyük aktörün arasında?
-Moleküler diagnostik pazarına giriş çok zor gerçekten. 100 küsur yıllık dev firmalar karşısında var olup ayakta kalabilmek için gerçekten çok iyi bir strateji ve çok çalışmak gerekiyor. En az o firmaların ürünleri kadar iyi ürünler geliştirip, ürünlere çok iyi müşteri desteği sağlamanız gerekiyor. Biz de genç, dinamik ve işine tutkuyla adanmış bir ekip olarak her ikisini de gerçekleştirebildik. Teknik açıdan fark yaratan yüksek performanslı ürünler geliştirdik ve hiç vazgeçmeden, yorulmadan kendimizi distribütör ve son kullanıcılara kabul ettirmek için çok emek sarf ettik.
70 ülkeye ihracat yapıyor olmak büyük bir başarı! Alkışlıyorum. Bu arada, sizin ürünleriniz halk tarafından gidip satın alınabilen ürünler de değil. Yani bu demek ki 70 ülkede, o ülkelerin kurumlarını, doktorlarını ikna ediyorsunuz. Bunun sırrı ne?
– İngiltere ve Fransa gibi çok zor beğenen ülkelerdeki hekimlere bile markamızı kabul ettirmekten gerçekten gurur duyuyoruz. Genel olarak tüm dünyada doktorlar, bu testlerin altına imza atmadan önce, sorumluluk almak konusunda doğal olarak çok çekince gösteriyor ve teknolojisine, kalitesine, performansına çok güvenmedikçe, bu tür sağlık ürünlerinin alımına onay vermiyorlar. Kurulduğumuz günden bu yana ürünlerimiz, İtalya’dan Güney Afrika Cumhuriyeti’ne, Moğolistan’dan Arjantin’e kadar 4 kıtada 70’ten fazla ülkede kullanıldı. Biz yurt dışı satışımızın 3’te 2’sini, İngiltere, Fransa, İtalya gibi gelişmiş Avrupa ülkelerine yapıyor, katma değerli ve yüksek teknolojili ürün ihraç ediyoruz.
ÜLKEMİZ ADINA GURUR VERİCİ
Dünya Sağlık Örgütü’nün dört farklı virüs üzerinde, yeni global test referans standartlarının belirlenmesi çalışmalarına davet edilen ilk ve tek Türk şirketi olmak ne demek? Bu, sektörde size ne sağlıyor?
-Böyle bir kurumun bize özel davette bulunması, tabii hem kendimiz hem ülkemiz adına gurur verici bir şey. Ayrıca bu alanda, bir prestij ve güven göstergesi.
Ar-Ge merkezinin başında bir kadın, yani siz varsınız. Yönetim kurulundaki 5 kişinin 3’ü kadın. Kadın egemen bir şirket yapınız mı var?
-Evet. Ekibimizin çok önemli ve çeşitli kademelerinde, beraber çalışmaktan mutluluk duyduğum, çok özel kadınlar yer alıyor. Yönetim Kurulumuzun, Ar-Ge ekibimizin, iletişim, kalite birimlerimizin ağırlığı kadınlardan oluşuyor. Kadınlar, kolay kolay pes etmiyor. Genel olarak organizasyon yetenekleri, iletişim becerileri erkeklerden daha güçlü. İşleri çok sıkı takip edebiliyorlar. Ayrıca ayrıntılara çok önem verdiklerinden daha dikkatli olup, risk yönetimini daha iyi yapıyorlar. Ama tabii bizim için önemli olan ve en büyük mutluluğumuz, kadınıyla erkeğiyle, el ele vermiş değerli bir ekip olarak hep birlikte insan sağlığı için çalışıyor olmamız.
HALKA ARZ OLUYORUZ
Start-up olarak başlayan hikayenizde, büyümek, ihracat yapmak yurt dışına bilim ve teknoloji satmak var. Şimdi ise halka arz ediliyorsunuz. Bu ne demek? Ne olacak halka arz olunca?
-Halka arz, bizim için sadece yeni maddi kaynaklara ulaşmak değil, şirketin kurumsal yapısının güçlenmesi, şeffaflığı, uluslararası kredibilitesi gibi çok önemli anlamlar içeriyor. Firmamızın yaşam süresinin, rekabet ettiğimiz çok büyük ve halka açık firmalar gibi, insan ömrünün ötesine geçmesini, uzun yıllar sonunda halka mal olmasını arzu ederiz.
SAĞLIĞA YATIRIM YAPIYORUZ
Halka arz sayesinde gelecek olan parayı nerede kullanacaksınız?
– Bu kaynakların yarısı, uluslararası büyüme için kullanılacak, İtalya ve Pakistan’daki bağlı şirketlerimiz gibi, yeni ülkelerde de bağlı şirketler açacağız. Yüzde 30’u bize yeni teknolojiler ya da satış kanalları kazandıracak şirket satın almalarına ayrılacak. Yüzde 20’sini de Ar-Ge çalışmalarımızı hızlandırmaya ayırıyoruz. Bu süreci, “Sağlığa yatırım yapıyoruz” sloganıyla başlattık. 2010’dan beri kazandığımız bütün parayı sağlığa daha çok yatırım yapmak için kullandık. Bu süreçte de yatırımcıları sağlığa ve geleceğe yatırım yapmaya çağırdık. Halka arzdan gelen kaynaklarla da sağlığa, geleceğe, bilime yatırımlarımız artarak sürecek.