Bugüne kadar 4.5 milyon çocuğun hayatına dokundu!


Bugün ilham veren bir sosyal girişimci ile karşınızdayım… Sinemasal’ın yaratıcı dehası Enes Kaya💫💫 

Enes, 99 Düzce depreminde enkaz altında kalan 12 yaşında bir çocuktu. Küçük yaşlarda yaşadığı bu ağır travmanın yaralarını sarmasına, sinemanın büyülü dünyası yardımcı oldu. Kurucusu olduğu Sinemasal’ın tohumları da işte o yıllarda izlediği bir film sayesinde atıldı. O çocuk büyüdü, şimdi sinema ve sanat aracılığıyla binlerce çocuğun hayatına dokunmayı başaran, dünya çapında bir sosyal girişimciye dönüştü.

Enes ve Sinemasal ekibi, 11 yılda 4.5 milyon çocuğun hayatına dokundu👏👏 En uzak dağ köylerine, şehirlerin en ücra mahallelerine sinemanın büyülü dünyasını taşıdılar, taşımaya da devam ediyorlar. “Bir film izlersin hayatın değişir. Bir çocuk değişirse dünya değişir!” diyorlar. 11 yıldır da pes etmeden bu mottonun peşinden gidiyorlar💪 Sadece Türkiye’de değil, Filipinler, Peru ve Güney Afrika’da da çocukları, sinema ve sanatla buluşturarak, onların hayata daha olumlu bakmalarını ve hayal kurmalarını sağlıyorlar 🌎📽️ Enes’in tutkusu, azmi ve Sinemasal gönüllülerinin özverisiyle mucizeler yaratıyorlar.

O dünya çapında da ilham veren bir isim.

Harvard Üniversitesi ve MIT tarafından Kuşak Elçisi olarak seçildi. Türkiye’de aldığı ödüllerse say say bitmez.
İşte bu şahane adamla Sinemasal’ın kuruluş hikayesini, 11 yılda yaptıklarını ve Dimes’le Hatay Antakya’da oluşturdukları kampüsü konuştuk. Deprem bölgesinde yaptıkları da kocaman bir alkışı hak ediyor. El ele verip, 50 binin üzerinde çocuğa, gence ve ailelerine dokundular….

Lafı daha fazla uzatmadan sözü gerçek bir kahraman olan Enes Kaya’ya bırakıyorum.

Enes, dünya çapında müthiş bir sosyal girişimcisin! Kurucusu olduğun Sinemasal’la çocuklar için harika şeyler yapıyorsun. Üstelik bunu sadece Türkiye’de değil, Filipinler, Peru ve Güney Afrika’da da yapıyorsun. Bu değerli girişimin, tüm dünyadan ödüller de almış. Ülkemiz adına da bir gurur bu. Çok tebrik ediyorum seni…
-Teşekkür ederim.

Sinemasal tam olarak nedir? Siz ne yapıyorsunuz?
– Ekonomik ve sosyal imkanları kısıtlı olan çocukları, hayata daha olumlu bakabilmeleri, hayal kurabilmeleri için sinema ve sanatın büyülü dünyasıyla buluşturuyoruz. “Bir film izlersin hayatın değişir. Bir çocuk değişirse dünya değişir!” diyoruz ya… Tam da bu aslında! Sinemanın büyülü dünyası, herkesin hayatına dokunsun diye, şehirlerin en ücra mahallelerine gidiyoruz. En uzak dağ köylerine de… Ulaşabildiğimiz kadar çok çocuğa ulaşıp, iyi bir gelecek hayali kurabilmeleri için unutmayacakları bir deneyim yaşatıyoruz.

Sinema, bu deneyimin sadece bir parçası, öyle mi…
-Aynen öyle! Önce çocuğun dünyasına hafifçe dokunuyoruz. O, bize dünyasını açarsa birlikte bir hayal çemberi kuruyoruz. Kısıtlı imkanlar, ne yazık ki çocuklar ve aileleri için bir öğrenilmiş çaresizlik duvarı oluşturuyor. Beyazperdeye vuran büyülü ışıkla o duvarda bir delik açıp, daha geniş bir dünyayı görmeleri için uğraşıyoruz…

Peki nasıl doğdu Sinemasal?
– Düzce depreminde enkaz altında kaldım ben. 12 yaşındaydım. Şanslıydım, kurtarıldım, ailemden de kayıp yoktu. Ama evimiz yıkıldığı için yurda yerleştirildim. Yaşama sevinci olmayan bir hayata savrulmuştum. Sinemasal hayalinin tohumu, işte o ruh halinde izlediğim bir filmin büyülü atmosferi sayesinde atıldı…

Merak ettim, neydi izlediğin ve seni bu kadar etkileyen film…
– Casablanca. Yaşım küçüktü aslında Casablanca’yı anlamak için. Ama Sam’in çaldığı müzik ve filmin atmosferi beni inanılmaz büyülemişti. Heyecanımı anlatamam. Zaten o heyecanı yaşatmak için sinemaya gitmeye hep ama hep devam ettim. Yıllar sonra geriye dönüp baktığımda, fark ettim ki, kendi ayaklarımın üzerinde durmayı sinemaya borçluyum. Bana iyi bir yol gösterici olmuş, hayata dair farklı alternatiflerin farkına varmamı sağlamıştı. Tam da bu yüzden, “başka çocukların da benzer şeyler hissedebilmesi ve sinemaya ulaşabilmesi için ne yapabilirim” diye düşünmeye başladım.

Bu fikir, 2007’de ortaya çıktı. Ama Sinemasal, 5 yıl sonra kuruldu…
-Evet. O arada eğitimimi tamamladım. Matematik okudum üniversitede. Ama bir gün olsun, “dezavantajlı yerlerdeki çocuklar için n’apabilirim? Onları sinemayla nasıl buluşturabilirim?” hayalimden vazgeçmedim. Türkiye’nin önde gelen festivallerinde çalıştım. National Geographic’in Türkiye’nin 41 ilinde çektiği bir araştırma projesinde, prodüksiyon asistanlığı yaptım. Bu sayede, kırsalda yaşayan çocukların bulunduğu durumu, daha yakından gözlemledim. Afetlerden etkilenen çocukların yanı sıra, onlar için de bir şey yapılmalıydı. Çünkü içinde bulunduğumuz dünya, iyi bir yer değildi ve çözümleri ancak gençler bulabilirdi. Ve sonra kendi hayatlarından büyük fedakârlıklar yapan, çok değerli hayal arkadaşlarımın katkılarıyla ilk festival konseptimizi tasarladık. 2013 yılında, DİMES’in de dahil olduğu hayal ortaklarımızla Güneydoğu’ya gittik. “Sinema Artık Köylerde!” sloganıyla, 6 farklı ilde, ilk Sinemasal festivalimizi başlattık. 7 bin çocuğa hayatlarında ilk kez sinema deneyimi yaşattık.

Bu şekilde başlayan yolculuğunuz, yıllar içinde farklı bölgelere mi yayıldı?
-Aynen öyle oldu! Aralarında bakanlıkların da yer aldığı 400 kurum ve markadan oluşan hayal ortaklarımızla 76 farklı ile ve en uzak köylere ulaştık. Veeee tabii binlerce çocuğa… Tüm bunların gerçek olmasını sağlayanlar da Sinemasal gönüllüleri oldu. Hepsine bütün kalbimle teşekkür ederim.

Gerçekten çok çok değerli bu yaptığınız. Uçsuz bucaksız dağ köylerindeki çocukları bile kültür ve sanatla tanıştırmışsınız… Sistem nasıl işliyor?

-Her yıl, farklı bir bölgede, bir aylık bir festival düzenliyoruz. Hazırlık süreci 6 ayı buluyor. 81 il genelindeki üniversiteli gönüllülerimizle iletişime geçiyoruz ve onları da sürece dahil ederek bir ekip kuruyoruz. Deli bir emek. Ama her şeye değiyor! Her ilde, 3 gün kalıyoruz. O sürede, o ilin farklı köylerine de gidiyoruz. Anadolu’yu ve Anadolu insanını yakından tanıtmak için her yıl konsepte göre yurt dışından gönüllüler de davet ediyoruz. Mesela İspanya’dan bir flamenko dansçısı ya da İtalya’dan bir kuklacı. Onlar da bu şahane süreci bizimle yaşıyor ve sanatlarını icra ediyorlar. Onlar için de unutulmaz bir tecrübe oluyor.

Biraz da Sinemasal’ın festival sürecini bizimle paylaşır mısın?
-Yüze yakın gönüllümüz oluyor. Sürpriz bir şekilde köye giriyoruz. 30 kişi alanı kurarken, etkinlik yapacak kişiler hızlıca görevlerine başlıyor. Çocuklarla ilk tanışmamız, yüz boyaması, resim atölyesi, kukla atölyesi gibi aktivitelerle oluyor. Karaoke yarışması yapıyor ve sonrasında da hayal çemberi kuruyoruz. Derken çocuklar gruplara ayrılıp, bizimle gelen gönüllülerin atölyelerine dahil oluyor. Bu arada akşamüstü için konser ya da açık hava tiyatrosu etkinliğinin hazırlığı sürüyor. Devlet tiyatrolarıyla Türkiye’de Mutluluklar Ülkesi oyununu taşıdık. Kurtalan Ekspres, Barış Manço’nun anısını yaşatmak için birçok festivalimizde bizimle beraber oldu. Açık hava konseri ya da tiyatrosu bittikten sonra, yemek molası veriyoruz. Bu sırada bağda bahçede çalışan büyükler de geliyor. Aranın ardından çocuklara, büyük bir kentte ailesiyle sinemaya giden çocuğun deneyimini hissettirmek için bir kurgumuz var. Ücretsiz hatıra sinema biletleri veriyoruz. O biletiyle meyve suyunu, patlamış mısırını alıyor. Açık hava sinemalarının eski usul adetidir ya, teşrifatçıların nostaljik el fenerleriyle gösterdiği yerlerine oturuyorlar. Yerlerine oturduktan sonra bu sefer, gün içerisindeki atölyelerde dans, müzik, tiyatro gösterisi hazırlayanların sahnede kendi ailelerine şovlar sergilemelerine izin veriyoruz. Bizim gönüllülerimiz de çocukların yanında o gösterileri profesyonel olarak yapıyorlar. Tüm o deneyimin sonrasında da artık, bizim ana araç olarak kullandığımız sinemaya sıra geliyor. Çocukları o büyülü dünyaya sokacak ve ardından da yataklarına giderken, hayal kurmalarını sağlayacak filmleri seçiyoruz.

Çocukları mutlu etmek senin için neden önemli?
-Ben dünyası değişen bir çocuğun, dünyayı değiştirebileceğine inanıyorum. Sinema, yaşamı zenginleştiriyor, yaşattığı duygularla hayal dünyamızı geliştiriyor. İzlediğimiz bir film, hayatımızı değiştirebiliyor. Ben bunu birebir yaşadım. Ne var ki dezavantajlı bölgelerde yaşayan çocukların sinemaya erişimi bulunmuyor. Ve bu adil değil! Ama bu eşitliği birlikte sağlayabileceğimizi inanıyorum.

Kurucusu olduğun sinemasal senin için gönüllülük esaslı bir oluşum, senin aslında bambaşka bir işin var…
-Evet. Balat’ta bir otelim ve bir de reklam ajansım var. Eşim de seramik sanatçısı. Kendi hayatlarımızı, kendi işlerimizle idame ediyoruz. Bir yandan da aile olarak Sinemasal’ın sponsorları gibiyiz. Sinemasal, profesyonel bir kadro tarafından yönetilen bir yapı. Yönetim kurulumuzda, farklı alanlarda çalışan 15 sosyal girişimci genç var. Türkiye’nin önde gelen girişimcilerinin, iş insanlarının ve sanatçılarının yer aldığı 20 kişilik bir danışma kurulumuz var. Ulusal ve uluslararası 9 stratejik partner, Sinemasal çalışmalarına katkı sağlıyor. Bu yapıya, 41 farklı ülkeden dahil olan gönüllü ve stajyerlerle 8 bin kişilik bir aileyiz biz. Otelde 2018’den bu yana misafirimiz olan, gelince Sinemasal’a gönüllü olan, ciddi seviyelerde bağışlar yapan müşterilerim var.

Bugüne kadar kaç çocuğa ulaştınız?
-Sinemasal Akademi kampüslerinin de eklenmesiyle birlikte ulaşılan çocuk sayısı 4.5 milyonu aştı.

Peki kurumların tepkisi ve dönüşleri nasıl?
-Öncelikle devlet kurumları, yerel yönetimler, sivil inisiyatifler bize hep olumlu baktı, destek oldu. Binin üzerinde bireysel bağışçımızın yanı sıra, 400’ü aşkın kurumsal destekçimiz var. Biz onlara, hayal ortaklarımız diyoruz.

Dünyanın pek çok üniversitesi tarafından ödüllendirildin. Biraz bahseder misin? Bugüne kadar hangi ödüller kazandın?

-2013’te İstanbul Bilgi Üniversitesi Genç Sosyal Girişimci Ödülü’nü aldık. 2014’te Sabancı Vakfı tarafından Fark Yaratan seçildik. Aynı yıl, Uluslararası Gençlik Vakfı (IYF) tarafından dünya genelinde gelecek vadeden 20 sosyal girişimciden biri olarak gösterildim. 2015 yılında Harvard Üniversitesi ve MIT ortaklığında Amerika’ya davet edilerek, Kuşak Elçisi (Generational Ambassador) ilan edildim. 2016’da İstanbul Üniversitesi öğrencileri tarafından Sosyal Girişimin Yıldızı unvanına layık görüldüm. 2017 yılında da onedio.com tarafından hazırlanan 2016’nın En İyileri listesine girdim. Yine 2017’de, Türkiye’nin bakanlıklarla yaptığı çalışmaları anlatma adına düzenlenen Asya turuna katıldım. Ulusal ve uluslararası çalışmalarımızla daha pek çok ödül aldık. Takdir görmek güzel his. Ama bunun da ötesinde, yurt dışı iş birliklerimizin temelini, bu ödüllerle ilgili gezilerdeki tanışıklıklarımıza borçluyum.

Nasıl yani?
– Uluslararası Gençlik Vakfı’nın Lima’da düzenlediği sosyal girişimcilik eğitimi ve ödül törenine gittiğimde, Peru’lu Mimar ve Sosyal Girişimci Ana Gabriela Loayza Nolasco tanıştım. O da mimari anlamda bir proje yapıyordu ve köylerde yaptığı yapısal dönüşümleri, sinemanın gücüyle gösterirse çok daha etkili olacağını düşündü. Böylece Sinemasal Peru Kurucu Ortağı oldu. Asya turu sırasında da Cherrie Atilano ile tanıştım. Kendisi Filipinler’de, Marinduque Adası’nda 63 bin kişilik bir nüfusa perma kültür, organik ve sürdürülebilir tarım üzerine, aracıyı aradan çıkartıp kendi satışlarını yapabileceği bir çalışma içinde bulunan bir kadın çiftçi ve sosyal girişimci. O da Sinemasal Filipinler Kurucu Ortağı oldu. Birlikte, sürdürülebilir yaşamla ilgili belgesellerden ilham alıp, Sinemasal’ın beyaz perdesiyle bölgedeki insanlara yetiştirdikleri bir domatesin aslında dünya için ne kadar önemli olduğunu, sadece toprağı kazıp bir şeyler yetiştirmediklerini, dünyayı beslediklerini anlatıyoruz. O adanın dışına çıkarlarsa onlar için de alternatif bir dünya olduğunu, çocukların okuması gerektiğini belirtiyoruz. Çünkü orada farklı bir inanç ve kültür yapıları var. Çocukları dışarı çıkartmıyorlar. Bunu aşmak için çalışıyoruz birlikte. Ayrıca Kuşak Elçisi seçildiğim zaman orada okumaya da davet edilmiştim ve o süreçte Sosyal Girişimci Doktor Yaseen Khan tanıştım. Büyük projelerde, Afrika’da gözleri katarakt ve benzeri operasyonlarla açılabilecek görme engelli çocukları ameliyat ediyor. Yaseen de Sinemasal Güney Afrika Kurucu Ortağı. Gözleri açılan çocuklara da bir film ya da belgesel gösterip, aslında o güne kadar görmedikleri dünyaya hoş geldin diyoruz.

SİNEMASAL AKADEMİ DİMES ANTAKYA KAMPÜSÜ, DEPREMDEN ETKİLENEN BÖLGEDEKİ ÇOCUKLARA YÖNELİK ÇOK DEĞERLİ BİR PROJE

Tebrikler! Sinemasal olarak, Antakya’da depremden etkilenen çocuklara yönelik de çok değerli bir proje hayata geçirdiniz. Sinemasal Akademi DİMES Antakya Kampüsü’nü kurdunuz. Kültür sanat ve bilimle depremzede çocukların ve ailelerinin yaralarını sarıyorsunuz…
-Elimizden geleni yapıyoruz. Ben depremi duyar duymaz, ekibimden 11 kişiyle Hatay’a gittim. 9 gün boyunca arama kurtarma çalışmalarına, sonra da 1.5 ay insani yardım çalışmalarına katıldım. Yıkım çok büyüktü. Kampüs projemizle en azından çocukların emanet edilebileceği, güvenlikli, korunaklı, sürdürülebilir bir ortamın olduğu hijyenik bir yapı kurabileceğimize inandık. Hemen DİMES’le iletişime geçtik. Zaten Sinemasal’ın en başından beri bize destekler. Pilot projeyi bizimle birlikte Antakya’da başlatmak için anında harekete geçtiler. Onlar olmasaydı, Antakya kampüsü veya pilot proje olmayabilirdi. Bunun bir afet projesi olduğunun ve aciliyetinin farkındaydılar. Projeyi geliştirmemiz için bizi bize bıraktılar. Ardından hayal ortaklarımız arasından bizimle en hızlı yol alabilecek 5 kurumu aradık, sağ olsun onların hepsinden de olumlu yanıtlar aldık.

Antakya kampüsünde nasıl bir dünya kurdunuz? Neler yaptınız?
-İlk başlarda, tepki çekmemek için müzik bile açmadık. Sessiz sakin etkinlikler yaptık. Önce okul öncesi oyun ve kütüphanemizi kurduk. Eğitim alanlarımızı hayata geçirdik. UNICEF, Türkiye Kalkınma Vakfı (TKV), Young Guru Academy (YGA), Hatay Şehir Tiyatroları, Tiyatro Tempo, Kadropa, KidZania, Devridaim Enstitüsü ve Zaman Yolcusu Kreta ekipleriyle ODTÜ ve İTÜ öğrenci kulüpleriyle farklı çalışmalar, eğitimler, atölyeler, projeler düzenledik. Ardından çocuklar için profesyonel ses ekipmanlarıyla sahne kurduk. Gönüllü müzisyenlerin performans sergileyebilecekleri, çocukların da sahnede kendilerini yansıtabilecekleri bir alan oluşturduk. Devam ederken, “Niye müzik yok, artık biz de eğlenmek istiyoruz!” gibi noktalara geldi iş ve ailelerin talebiyle yavaş yavaş müzik başladı. Birtakım festivaller yaptık. Oraya gelen farklı gönüllüleri, genç sanatçıları desteklemeye başladık.

Gerçekten müthiş bunlar! Hepiniz harikasınız. Bir gün nasıl başlıyor kampüste?
-Oldukça enerjik. Çocukların zumba dersiyle başlıyor. Gün boyu faaliyetlerle sürüyor. Biri çocuklar, diğeri ise yetişkinler için haftada iki gece film gösterileri de gerçekleştiriliyor. 15 Nisan’dan bugüne kadar kampüste 100’ü aşkın etkinlik ve 500’ün üzerinde atölye çalışması yapıldı.

Projeyi, pilot olarak DİMES ile Hatay Antakya’da başlattınız. Öyle ilgi gördü ki şimdi farklı kurumlarla Defne ve Samandağ’da da yeni kampüsler açtınız di mi?
-Aynen öyle! Biz hep çocuklarla gençlerle ailelerle bir olmayı, onlarla birlikte üretmeyi hedefledik. Çocukların tüm zamanlarını doldurarak, depremin etkilerini unutmalarını, akşam yatağa yattıklarında yorgunlukla hemen uykuya dalmalarını sağlamayı da amaçladık. Defne kampüsüne Borusan Holding, Samandağ kampüsüne de Türk Hayırseverlik Vakfı, Gate Vakfı ve Zoks Studio destek veriyor.

Bölgeye sağladığınız en önemli katkı sence ne?
-Arama kurtarma ve insani yardım sürecinde gördük ki Hatay’da bu iş çabuk bitmeyecek. Bölgenin dayanışma içerisinde ayağa kalkması, yaşam alanlarının tekrar oluşturulabilmesi gerekiyor… Bunlar zaman alacak şeyler.. Peki o arada çocuklar ne olacak? Çadırların kapıları yok, çocukları bırakıp gidemezler… Nereye bırakacaklar? Kreşler, okullar kapandı… Biz kendi tecrübemizle çocuklara odaklanmaya karar verdik. Bu kampüsün kurulma amacı da bu. En önemli katkımız da bu. Kampüs alanında, her gün, düzenli olarak 500 çocuğa ve gence hizmet veriliyor. 6 aylık dönemde, 5 – 17 yaş arası 15 binin üzerinde çocuk ve genç kampüs alanını ziyaret etti, farklı etkinliklerden faydalandı.

Yanılmıyorsam kampüs, 23 mahallenin ortasında bir yerde kurulu…
-Evet. Etrafımızda 17 konteyner kent var. Ayrıca kendi çadır ve barakalarında yaşayan bağımsız yapılar da var. Ve neredeyse bütün ailelerin çocukları var. Kampüste gerçekleşen etkinliklerin yanı sıra DİMES desteğiyle 3 farklı mobil ekiple Antakya’nın köylerine gittik. Açık hava sineması, tiyatro ve konserlerle 50 binin üzerinde çocuğa, gence ve ailelerine dokunduk. Şu bir gerçek ki yaşanan afet sonrasında bir battaniye veya bir öğün yemek ne kadar önemliyse oyun da çocuklar için olmazsa olmaz bir ihtiyaç. Kültür sanatın toplum üzerinde iyileşme ve tekrar normale dönme konusunda etkisi de inanılmaz büyük.

Çocukların derslerine ve ailelerin bilinçlenmesine de katkı sağlıyorsunuz. Kampüste yer alan eğitim destek programları neler?
-Önce okul öncesi oyun ve kütüphanemizi kurduk. Yanında, sinema, drama ve müzik sınıfımızı açtık. “Benim ilgimi bilim ve matematik çekiyor!” diyen çocukları da unutmadık, onlara da öyle bir sınıf açtık. Kampüste çocuklar ve gençler, günde 6 saatlik müfredat dışı onaylı eğitim sistemi ve açık hava aktiviteleriyle destekleniyor. Hafta içi her gün, farklı yaş grupları için çocuk gelişimi uzmanı öğretmenlerle ders ve faaliyetler de gerçekleştiriyoruz. Civar bölgelerde kültürel ve sosyal faaliyet yapmak isteyen kurumlara da destek oluyoruz.

NASIL MI BU KADAR HIZLI AKSİYON ALDIK?

Bölge için bir şeyler yapmak isteyen ekipler de hemen size ulaşıyor. Onlara ve etkinliklerine kapılarınızı açıyorsunuz… Nasıl böyle düzenli ve sistemli bir merkez kurdunuz?
-Çoğu kişi bize, “Nasıl bu kadar hızlı aksiyon aldınız?” diye soruyor. Deprem öncesinde, Kapadokya ve Çanakkale’de hayata geçirmeyi düşündüğümüz “kültür sanat köyü” projemiz için kampüs krokilerimiz vardı. Alt yapısına kadar hazırdı… Kanalizasyondan temiz suyuna, duş alanlarından tuvaletine, elektriğinden konaklama yerlerine, akran zorbalığını engellemek için farklı yaş gruplarına bölünmüş, hijyenik ve güvenli eğitim alanlarına kadar sıfırdan bir yapı düşünmüştük… Plandı, projeydi, her şey masa üstündeydi… Bu bile bize zaman kazandırdı, çok hızlı başladık… Antakya’da hayata geçen bu pilot kampüs projesi şundan da önemli: Başka yerlerede kopyalayabilmemiz için işe yarayıp yaramadığını görmemiz gerekiyordu ki işe yaradığını gördük! Bir de tabii şanslıyız Türkiye’de ve yurt dışında bize ve yaptıklarımıza inanan, destek olan pek çok gönüllümüz, destekçimiz, bağışçımız var. Bütün güçler bir araya geldi.

Kampüsler şu anda bölgenin olmazsa olmaz bir parçası haline gelmiş durumda…
-Evet. Halktan gelen olumlu tepkilere paralel olarak da devlet kurumları ve yerel yönetimler her anlamda devamı için gerekli tüm yardımı sağlıyor, gerekli kolaylığı gösteriyor. Kampüslerin su ve elektrik ihtiyacı Hatay Valiliği desteğiyle karşılanıyor. Kaymakamlıklar gerçekleşen etkinliklerin duyurusuna katkı sağlıyor. Yüzü aşkın tanınmış kişi depremden etkilenen çocuklara ve gençlere moral vermek, geleceğe yönelik motivasyonlarını arttırmak ve onların yanında olmak için kampüste düzenlenen etkinliklere bire bir katıldı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’na da teşekkürler. Depremin ilk gününden itibaren hayata geçirmek istediğimiz çalışmalara hemen olumlu bir tepki vererek, bu kadar geniş bir proje yapabilmemizin de önünü açmış oldular.

Gönüllülerin yanı sıra 30’u aşkın genç depremzedeyi de kampüsünüzde istihdam ediyorsunuz. Bu da çok kıymetli…
-Evet. Bizi de çok mutlu ediyor. Depremden etkilenen ve işlerini kaybeden 30’u aşkın genç, profesyonel olarak Sinemasal Akademi kampüslerinde istihdam ediliyor. 3 kampüsümüz var, her birinde 10’ar kişiyi istihdam ediyoruz.

Lise için rehberlik, üniversite için de Türkçe ve matematik odaklı üniversite hazırlık sınıfları açmışsınız…
-Doğru, açmaya da devam edeceğiz. Bu işi daha da büyütebilecek kişiler dahil olursa buna açığız. Sinemasal kampüsünde hazır kurulu tuvalet var, altyapı var, gelecek gönüllü eğitmenlerin duşu, konaklama yeri ve mutfağı var.

Sinemasal’ın gelecekteki hedefleri neler?
-Hedeflerimiz, geleceğe dair hayallerimizle şekilleniyor. Biz Türkiye’nin 7 bölgesinde çocukların ve gençlerin fikirlerini hayata geçirebilecekleri kültür sanat köyleri inşa etmeyi hayal ediyoruz. Tüm paydaşlarımızla birlikte, müfredat dışı bir eğitim sistemi tasarlama ve verileri açık kaynak olarak tüm dünya ile paylaşma hayalimiz var.

Yorum Bırak