“ÇELİŞKİLER denizi”nde yüzüyoruz.
Bu ülkede biz…
Biz, kadınlar!
Öyle şeyler yaşanıyor ki, gerçekten akıllara ziyan.
Bazen hayretten ağzımız açık kalıyor…
Bazen sevinçten gözyaşlarımızı tutamıyoruz…
Bazen de öfke krizine kapılıyoruz, her yanımız zangır zangır titriyor…
Bunların hepsi de bu ülkede olup bitiyor!
MECLİSTE TIK YOK
Birleşmiş Milletler, “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Aktivizm Kampanyası” başlatıyor.
İstanbul’un ünlü tarihi binaları da dünyadaki benzerleri gibi ışıkla turuncuya boyanıyor.
Şahaneee…
De…
Meclis’te tık yok!
Önlerinde ne zamandır “Özgecan Yasası” tasarısı duruyor.
Kadın cinayetlerinde katillere olur olmaz, uyduruk kaydırık sebeplerle, bol kepçe indirimler bahşedilmesini kanunla önlemeyi amaçlayan bir tasarı o…
Ama çıksın diye en ufak bir çaba görmüşlüğümüz yok bugüne kadar!
Üstelik change.org’da Gözde Salur’un başlattığı milyonu aşkın imza desteği de var, o da önlerinde duruyor…
SAYGIN TECAVÜZCÜ!
Kadın cinayetlerinde, indirim uygulama yetkisi hâkimin takdirinde kaldığı sürece biz daha çooook “çelişkiler denizi”nde yüzeriz.
Nitekim yüzüyoruz da…
Urfa’da bir davada, hortumla döverek kadına tecavüz eden sapık, mahkemedeki“saygın tutumu” ve “kadının rızası var” gerekçesiyle, dört ay tutukluluktan
sonra tahliye edilebiliyor!
Allah aşkına söyler misiniz; sapık, rızası olan kadını niye hortumla dövsün ki!?…
Böyle bir şey nasıl olabilir?
Bu adam nasıl salıverilebilir?
Kadın cinayetlerinde indirim kararlarında akıl mantık aramayacaksınız, hatta hukuk da…
Hâkimin takdiri öyle!!!
Ama ne yazık ki, kadınların kendilerini savunmak için öldürmek zorunda kaldıkları erkekler konusunda aynı ölçü, aynı gerekçe, aynı takdir hakkı, hatta ve hatta meşru müdafaa hakkı geçerli olmuyor…
Kafadan, “ağırlaştırılmış müebbet”!
Neden?
Çünkü kadınlar, ikinci sınıf vatandaş!
Onların erkeklere karşı kendilerini savunma hakkı diye bir şey olamaz! Erkek vurursa, kadın öteki yanağını uzatmalı! Uzatmazsa ömür boyu içerde yatmalı…
UTANÇ EVLİLİKLERİ
Konuşurken, yazarken dahi utanç duyduğumuz bir başka konu daha var…
Çocuk evlilikleri!
Kız çocuklarının erken yaşlarda evliliğe zorlanması. Bazı vakalarda para ya da mal karşılığı satılması.
O kadar yaygın ki bu ülkede, her 3 evlilikten 1’inde, kız on sekiz yaşından küçük.
181 bin küsur çocuk evliliği saptanmış durumda.
Tabii ki bu sadece bilinenler…
Her yıl, 20 binden fazla aile, mahkemelerde 16 yaşından küçük kızlarını evlendirebilmek için, “yaş büyütme davası” açıyor.
Sonuç mu dediniz?
Sonuç: Bu ülkede 15-19 yaş arası genç kızların ölüm nedenlerinde, birinci sırada, hamilelik ve doğum komplikasyonları yer alıyor.
KIZLAR ZİYAN OLMASIN
“Uykusuz mizah dergisi”nde şahane bir karikatür vardı. Adam küçük kıza soruyor:“Büyüyünce ne olacaksın?” Kızcağızın cevabı tokat gibi: “Ziyan!”
O küçücük kızların yaşadıkları korkuya, dehşete ve acımasızlığa; kendi aileleri dahil empati yapabilecek kimse olmadığı için, o çocukları korumak amacıyla bir yasa çıkarılmıştı bu ülkede…
Anayasa Mahkemesi, Sivas Ağır Ceza’nın talebiyle, bu çirkin uygulamayı kaldırmak amacıyla çıkarılan bu kanunu iptal etti…
Hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu gerekçesiyle iptal etti!
Acil düzenleme yapılmazsa, “Tecavüz ya da rıza sonucu çocuk gelin olan kızların kocalarına en az 16 yıl hapis cezası” verilemeyecek!
Ki, “bağzı erkekler” artık gönül rahatlığıyla çocuk yaştaki kızlarla evlenebilsinler!
Ki utancımız, öfkemiz artsın!
Birileri insaf etse de, küçük yaştaki kızlarımız ziyan olmasa…
İşte böyle bir çelişkiler ülkesi burası…
ÇELİŞKİLER ÜLKESİ
Sık sık, “Ne olacak bu ülkenin kadınlarının hali” diye kahrolurken…
Arada sırada da iyi şeyler, güzel şeyler de olmuyor değil…
Mesela, Özgecan Davası’na karar, “ağırlaştırılmış müebbet” olarak çıkıyor…
Arkasından Adana’da kadın cinayetine, “indirimsiz ömür boyu hapis” ve Antalya’da da tecavüze, “indirimsiz özgürlüğü kısıtlama” cezaları veriliyor.
Sevindirici, umutlandırıcı sonuçlar…
Ama Ankara’da bir davada da, cinsel tacize uğrayan kadının şikâyeti, “ruh sağlığı bozulmuştur” raporuna rağmen ciddiye alınmadığı gibi, şikâyetçi kadına tazminat davası açılıyor!
“Kadınla erkek eşit olamaz”ı duyunca üzülüyoruz ama Emine Erdoğan’ın, “Kadınsız siyaset haksızlıktır, eksikliktir!” lafıyla da seviniyoruz.
Böyle bir ülke işte…
Böyle bir çelişkiler denizi…
İyi haberlerle kötü haberler arasında…
O duygudan bu duyguya…
O haksızlıktan bu haksızlığa…
Savrulup duruyoruz.
Allah yardımcımız olsun!
CAN, TUTUKLANACAĞINI BİLE BİLE GELDİ
Ekrem Dumanlı, Zaman gazetesinin yöneticisiydi, ona yapılanlar için, “Basın özgürlüğüne saldırı” deniyor, ben onun hakkını da savunurum gerekirse… De… Ekrem Dumanlı nerede? Kaçtı. Cemaatçiler, Can ve Erdem için yapılan eylemin arasına sızarken, aslında Ekrem Dumanlı için bir şey yapmak istiyorlar. Tamam da Dumanlı nerede? Hakkını savunmak istediğiniz gazeteci nerede? Kaçak. Oysa Can’a bak… Üç gün önce Fransa’da ödül aldı, ama yine de geldi, tutuklanacağını bilerek. Medyada sorun şu: Basın özgürlüğünü savunduğunu söyleyen bazı insanlar, aslında iktidarla bir güç mücadelesi içinde. Onların amacının gazetecilik olmadığını herkes biliyor.Sezen Aksu, Bugün gazetesine kayyum atandığında, “İçim acıyor” diye yazı yazıyor mu? Hayır. Çünkü herkes neyin ne olduğunu biliyor bu ülkede…