GELECEK hafta yılbaşı…
Hepimizi yılbaşı telaşı sardı.
Ama Can Dündar ve Erdem Gül içeride.
Sizi bilmem ama bu durum benim vicdanımı rahatsız ediyor, birilerinin haksız yere parmaklıkların arkasında olması ve herkesin bunu biliyor olması ve elimizin kolumuzun bağlı olması…
Onların içinde bulunduğu durumu en iyi anlatabilecek insanlardan biri Nedim Şener.
Çünkü o da haksız yere içeride yattı, çıktıktan sonra da komploya kurban gittikleri açıklandı…
Haksızlığa uğramın ne demek olduğunu en iyi o anlatır diye, sordum. Bu röportaj yarın da devam edecek…
Sen de benzer şeyler yaşadın. En iyi sen bilirsin Can Dündar ve Erdem Gül’ün neler hissettiğini. İsyanın ne ölçüde?
İsyanım da üzüntüm de çok! Tarif yok. Herkes biliyor ki, Can ve Erdem gazeteci. Sadece gazeteci. Bak, bu çok önemli. Herhangi bir örgüt, cemaat ve güç odağıyla bağlantısı olmadan gazeteci. Ulaştıkları gerçeği halka taşımayı amaçlayan gazeteci. Onları diğerlerinden ayıran özellik bu. Ama Türkiye’de “Gazeteciyim” deyip, güç odaklarına teslim olmuş bir sürü insan var. O yüzden de Can ve Erdem’e yapılan büyük haksızlık. İktidarın bile savunamadığı bir haksızlık. Mutlaka bir yerden dönecektir diye düşünüyorum…
Peki bu haksızlığın hukuk eliyle yapılmış olmasına ne diyorsun?
İşte o, en fenası! Bir gazeteci belli şeyleri göze alıyor. Bu mesleğin içinde ölüme kadar varan riskleri barındırdığını biliyor. Ama haksızlığa uğramak ölümden beter! Hele, hukuk eliyle haksızlık yapıldığı zaman, insanın bunu sindirebilmesi çok daha zor. Ben böyle hissetmiştim, Can ve Erdem de farklı hissetmiyordur. Canlı canlı bir mezara koyulmuşsan da kimse sesini duymuyor, yaşadığını kimseye anlatamıyorsun gibi bir çaresizlik hissi…
Peki ne yapmak lazım? Yapılanlar yeterli mi?
Meslektaşları, uluslararası kamuoyu, hatta hükümet kanadından bile, “Tutuksuz yargılanabilir” gibi açıklamalar yapılıyor. Bunlar bize, bir şekilde herkesin bu büyük haksızlığın farkında olduğunu gösteriyor. Ama medya o kadar kirletilmiş durumda ki, geçmişin gazetecilik suçlarını işlemiş insanlarıyla, Can ve Erdem’in isminin birlikte anılmasına çok üzülüyorum.
Nasıl yani?
Can ve Erdem sadece gazetecilik yaptılar ama bazıları “gazeteciyiz” diyorlar ama “cemaat operatörleri gibi çalıştılar, çalışıyorlar. Can ve Erdem’in asla iktidarın ortağı olmak, pay almak gibi çabaları olmadı. Ama onların oldu. Ve maalesef, Can ve Erdem için bir şeyler yapılmaya kalkıldığında, bunlar da araya sızıyor. Hatta Silivri’deki nöbete gidip, orayı eleştiren yazılar yazdılar. Daha da kirlettiler her şeyi. Basın özgürlüğü mücadelesi derken, biz halkın haber alma hakkından söz ediyoruz ama onlar bu basın özgürlüğü kavramını bir “savaş aracı” olarak kullanmaya çalışıyor. Onlar, eylemlere, yürüyüşlere sızarak, Can ve Erdem’in haklılığının arkasına sığınıp, geçmişte kirlerini örtmeye çalışıyor. Bu da insanlarda kafa karışıklığına yol açıyor. Onlar yüzünden “Umut Nöbeti”ne gitmeyeceklerini söyleyenler var. Yani “Can ve Erdem için ne yapılmalı?”nın cevabı, kirli gazetecileri içimizden atmak olmalı…
CAN, TUTUKLANACAĞINI BİLE BİLE GELDİ
Ekrem Dumanlı, Zaman gazetesinin yöneticisiydi, ona yapılanlar için, “Basın özgürlüğüne saldırı” deniyor, ben onun hakkını da savunurum gerekirse… De… Ekrem Dumanlı nerede? Kaçtı. Cemaatçiler, Can ve Erdem için yapılan eylemin arasına sızarken, aslında Ekrem Dumanlı için bir şey yapmak istiyorlar. Tamam da Dumanlı nerede? Hakkını savunmak istediğiniz gazeteci nerede? Kaçak. Oysa Can’a bak… Üç gün önce Fransa’da ödül aldı, ama yine de geldi, tutuklanacağını bilerek. Medyada sorun şu: Basın özgürlüğünü savunduğunu söyleyen bazı insanlar, aslında iktidarla bir güç mücadelesi içinde. Onların amacının gazetecilik olmadığını herkes biliyor.Sezen Aksu, Bugün gazetesine kayyum atandığında, “İçim acıyor” diye yazı yazıyor mu? Hayır. Çünkü herkes neyin ne olduğunu biliyor bu ülkede…