Var ya… Şapşahane bir koy keşfettim! Sakın kimselere söylemeyin. Aramızda kalsın. Bu yazıyı siz okuyun, katlayıp kenara koyun. Doğma büyüme bir Bodrumludan öğrendim orayı. “Siz nerede denize giriyorsunuz?” dedim. “Güne, zamana ve ruh halimize göre değişiyor” dedi… Mesela sakin, cennet gibi bir koy arıyorsan… Kafa dinlemek istiyorsan… Deniz, ısırmalık olsun diyorsan… Bu arada iyi hizmet de almak istiyorsan ve çok para ödemekten kaçınıyorsan…
Etrafta beş yüz bin çocuk koştursun istemiyorsan… “Hava basmaya gelen olmasın” diyorsan… Hiç sektirmedi, “Çökertme” dedi. Ne yalan söyleyeyim, bir an hayal kırıklığına uğradım. Şöyle bir baktı suratıma, “Bitez Çökertme değil, bu başka!” dedi, “Bodrum’dan bir buçuk saat uzaklıkta. Mazı’dan sonra. Virajlı bir yol. Git, git, gidiyorsun. Epey gidiyorsun. Minicik köyleri geçiyorsun, dereleri, tepeleri aşıyorsun, bol bol zeytin ağacı görüyorsun, ‘Bu yol hiç bitmeyecek galiba!’ diyorsun…” Amaaaa bitiyor. Ve sen, şiir gibi minicik bir koya gelmiş oluyorsun!!! Sadece 5-6 restoran var. Karadan ulaşımı çok zor. O yüzden de daha çok tekneciler gidiyor. Kemal Balkı’nın dediğini yaptım. Mumcular Sapağı’ndan girdim, gittim gittim, Mazı tabelasını takip ettim, yolda kilimciler gördüm, sonradan neden almadım diye pişman oldum, Toroslar’ı aşar gibi dağları aştım… Veeee o da ne! Sonunda süper bir yere geldim. Koyun sonundaki restorana, ‘İhtiyar Balıkçı’ya gittik. Ben diyeyim Yunan adalarında bir taverna, siz deyin küçük bir İtalyan koyundaki lokanta… Önde plajı var, arkada iki taş ev, plaj şahane, her şey mavi-beyaz, çok estetik, bembeyaz şemsiyeler, maviye boyanmış masalar… Görür görmez sevdim… Bütün günü orada geçirdik. Oh miskin miskin kitap okuduk. Bol bol yüzdük. Hayal kurduk. Patates kızartması, bira götürdük. Bir ara karpuz-peynir yaptık. Kahve olayına girdik. Sonra deniz ürünleriyle donatılmış bir masada rakı-balık yaptık. Keyiften öldük. Siz de bir gün gidebilirsiniz, pişman olmayacağınızı garanti ederim.
Seni tanıyalım.
– Ben Oğuzhan Turguttekin. 26 yaşındayım. Kıbrıs Yakın Doğu Üniversitesi, Denizcilik Fakültesi’nden yeni mezun oldum. Burada, üç kuzenimle birlikte ‘İhtiyar Balıkçı’yı işletiyoruz. Hepimiz üniversite mezunuyuz, dört erkek kardeşin dört büyük çocuklarıyız…
Burası harika bir yer… Hadi bizim merakımızı gider. ‘İhtiyar Balıkçı’ kim?
– İhtiyar Balıkçı, bizim dedemiz Mehmet Turguttekin. Ömrünü denize adamış, müthiş çalışkan bir adam. Sünger avcılığıyla başlayan denizcilik hayatı, balıkçılıkla devam etmiş. Daha sonra kardeşleri, oğulları ve ailemizin dördüncü kuşak denizcileri olan bizler de, kendimizi güvertede bulduk…
Peki buranın hikâyesi ne?
– Çökertme Köyü, dedemin doğup büyüdüğü yer. Mübadeleden kalma binaların ilk sahibi dedemin amcası Abbas Amca. Ailemiz, o zamanlar İstanköy’den (Kos) göç ediyor. Abbas Amcamızın çocukları olmadığından, bu yapıları dedem ve kardeşlerine bırakıyor. Bu arada inanılmaz yoksulluk çekiyorlar. O dönem, denize sıfır bir taş evinin olması filan bir şey ifade etmiyor tabii. Dedem denizlerde çalışıyor, yılda bir evine dönüyor. Kardeşleriyle beraber buraların en yoksuluymuş, tabii bir de başlarında anneleri Fatma Nine var. Gün gelmiş, un bulamayınca, buradaki ocakların külünden yapmış ekmeğinin hamurunu. O dönemlerde geçim kaynakları, büyük ninemizin dağlardan topladığı şifalı otlarla yaptığı ilaçları satmakmış.
50 YILLIK HAYALİ GERÇEKLEŞTİRİYORUZ
Burası şimdi sizin mi peki?
– Evet. Bizler buranın hem sahibi hem de emanetçileriyiz. Dedemizin mülkü, bize açtığı ekmek kapısı…
Hâlâ hayatta mı dede?
– Çok şükür hayatta. İşimizin başı, evimizin direği ve bizimle gurur duyuyor! Bunu görmenin de bize verdiği huzur, mutluluk tarifsiz.
Peki çocukken gelir miydiniz buraya?
– Hayır, ben Eski Foça’da büyüdüm. Çocukluğumda okul dışındaki zamanımı tıpkı kuzenlerim gibi, babalarımızla beraber denizde geçirdik. Ama fotoğraflardan görürdüm burayı, şimdiki gibi cennetti. Ve hep “Ah Çökertme’deki o taş evleri onarsak, restoran yapsak!” denirdi. Kendimi bildim bileli, bu bir hayal olarak ailede konuşulurdu.
Kaç yıllık bir hayal bu?
– Belki 50. Evet, 50 yıllık bir hayali gerçekleştiriyoruz şimdi.
Doğru mu anlıyorum? Dedenin iki taş evini restore edip işletmek, babana ve amcalarına nasip olmadı, sen ve kuzenleriniz başardınız. Peki nasıl yaptınız?
– Restorasyon projesi uzun yıllar önce başladı ama zaman ve maddi imkân yetersizliğinden ancak bugün tamamlanabildi. Zaten aile büyükleri denizi bırakamazdı. Geçimimiz, ekmeğimiz denizdendi. Ve biz onlara destek olmak için küçüktük. Ben ve kuzenlerim okullarımızı bitirince bu işe dört elle sarıldık. Daha birkaç ay oldu burayı açalı. O gün bugün tam destek arkamızdalar. Balığı tutan onlar, getiren onlar. Asıl emek onların yani, çok şanslıyız. Biz de onların getirdiklerini müşterilerimize elimizden gelen en iyi şekilde sunuyoruz.
Yaparken kimden yardım aldınız?
– Restore ederken bir mimarla çalıştık. Ama dekorasyon, peyzaj ve konsept bizlere ait. Zaten çok basit, sade bir yer. Herhangi bir şatafat yok.
PARADAN ÖNEMLİ ŞEYLER VAR
Örnek aldığınız bir yer var mıydı?
– Yok. Bir Akdenizli olarak ne hissediyorsak onu yansıttık mekânımıza. Güvendiğimiz bir şey vardı tabii: Deniz ürünlerimiz. En iyisi, en tazesi, en çeşitlisi bizde olacaktı. Denizden çıkar çıkmaz masaya…
Nasıl bir sermayeyle başladınız?
– Yılların birikimi ve güçlü aile bağları… Bunlar paradan çok daha önemli. Her şeye mütevazı başladık. Hâlâ öyleyiz.
Peki hayaliniz?
– Misafirlerimizin yüzündeki memnuniyeti görebilmek. Ve zamanla inşallah Gökova Körfezi’nin en iyi balık restoranlarından biri olabilmek.
Şimdi nasıl gidiyor?
– Tahtalara vurun! Şu an beklentimizin çok üzerinde misafir ağırlıyoruz. Buraya denizden gelen misafir oranı yüzde 70’lerde. Pek çok kişi kendi teknesiyle geliyor. Ama karadan o meşakkatli yolları aşıp gelenlere de pişman olmamaları için elimizden geleni yapıyoruz.
DENİZ ÜRÜNLERİ ENFES
Siz buraya gelenlere ne sunuyorsunuz?
– Eşsiz bir doğa, taptaze, enfes deniz ürünleri… Şahane bir plajımız, denizimiz var. Ve bir de dostluğumuz ve güleryüzümüz…
Bir süre sonra kalınacak odalar da olacak mı?
– Bu koydaki diğer restoranların konaklama alanları var, bizim henüz yok. Bu konuyla ilgili sürpriz planlarımız var. Yazdan sonra başlıyoruz…
Sezonun bu kadar kısa olması sizi zorlamıyor mı?
– Bizim için sezon süresinin pek önemi yok. Çünkü bir yandan balıkçılığa devam. Kışın buralar her ne kadar tenha olsa da misafirlerimizi hep gözümüz yolda bekliyor olacağız.