Bugün o gün. Yürünmemiş yollardan yürüyen kadınları yazdığım gün. Onlar 4 kadın. ‘Tasarım’ı bir araç olarak kullanarak dezavantajlı grupların yaratıcı ve üretken hayatlar sürmesini sağlamak için ‘Joon’u kurdular. Ben Duygu Vatan’la röportaj yaptım. Ama Azra, İrem ve Cansu da var.
Onlar sosyal girişimci. Temel amaçları kâr elde etmek değil, sosyal fayda yaratmak. Göç, çalışma hayatındaki cinsiyet ayrımcılığı, engelli bireylerin karşılaştığı fırsat eşitsizliği gibi sorunlara değiniyorlar. Bu koşulları kabul etmeyen ve herkes için eşit bir dünya yaratmaya çalışan koleksiyonlar yapıyorlar. Bence müthişler! Çok gençler, çok ileri görüşlüler, ben inanıyorum ki ülkemiz böyle gençler sayesinde ilerleyecek…
Seni tanıyalım…
Ben Duygu. 26 yaşındayım. ODTÜ İşletme mezunuyum. Okurken bölüme bir türlü ısınamadım, kendimi çok ait hissetmiyordum. Yaratıcılığıma engel olan, zihnimi baskılayan bir tarafı vardı. Bir şirketin hayallerinin peşinde koşturmak tüm topluma, en çok da kendime haksızlık etmek gibi geliyordu. Ben insana dokunan bir iş yapmak istiyordum. Yan dal olarak ürün tasarımı okumaya karar verdim. Bir ürünün tasarımı süreci insanlığa dair o kadar çok şey söylüyordu ki. Ben de hayatımın direksiyonunu buraya kırdım, yüksek lisansımı da gene bu bölümde, sosyal inovasyon için tasarım alanında geçtiğimiz ay tamamladım. Eşzamanlı olarak da hayatıma Azra ve “Joon” girdi.
‘Joon’ neyin nesidir? Kimin sesidir?
“Joon”, eşitsizlikleri ortadan kaldıran bir dünya yaratmak isteyen ve tüm gücünü kuvvetini buna vakfetmeye hazır iki kadının hayali aslında. Benim ve Azra’nın. Sonra İrem ve Cansu da eklendi bize. Dezavantajlı üreticilerin ekonomik olarak güçlenmelerini sağlayan, bunu da bunu tasarımın sihirli değneğiyle gerçekleştiren bir köprü kurmaya çalışıyoruz…
‘Joon’un anlamı ne? Uydurduğunuz bir kelime mi, bir anlamı var mı?
Farsça “Can, yaşam” demek.
Yanlış anlamıyorum dimi? Siz dezavantajlı grupların -kadınlar, engelliler ve mülteciler gibi- üretmesi için çabalıyorsunuz… Neden?
Çünkü bu insanlar kendi ayakları üzerinde durabilecek kapasiteye sahip. Düşünsenize, müthiş bir yeteneğiniz var ya da öğrenmeye deli gibi açsınız ve üretkensiniz, kendi hayatınızı bu yetkinliklerinizle kurabilecek potansiyeldesiniz. Ama sizi bu sistemin içinde görünmez kılan dezavantajlarınız var: Kadın olmanız, engelli olmanız, mülteci olmanız veya sayamadığımız başka birçok şey. Bu bize büyük bir haksızlık gibi geldi. Eğer doğru köprüleri kurabilirsek ve insanların içindeki potansiyeli dışarı yayabilirsek, o dezavantajların ortadan kalkabileceğine inandık. Ve bu eşsiz insanlarla güçlerimizi birleştirdiğimizde bunun mümkün olabildiğini gördük.
Onlara üretim becerilerine göre tasarımlar yaptırıp belli satış kanallarıyla geçimlerini sağlamalarına yardımcı olmaya çalışıyorsunuz…
Evet, aynen öyle yapıyoruz!
Bir sivil toplum örgütü gibi mi çalışıyorsunuz?
Bir sivil toplum örgütüne benzer yanlarımız var. Örneğin dezavantajlı grupların görünürlüğünü arttırıyor, onlara üretebilmeleri için belirli fırsatlar sağlıyoruz. Bir yandan da sivil toplum örgütüne hiç benzemiyoruz çünkü ekonomik olarak bağımsızız. Şöyle de ifade edebilirim belki, biz bağış toplamıyoruz. Kendi paramızı kendimiz kazanıyoruz. Faydalanıcılarımızın ürettiği ürünlerin satışını sağlayarak onlara geçim kaynağı yarattığımız gibi, kendi operasyonlarımızı da bu ürünlerin satışından, danışmanlıklardan ve eğitimlerden elde ettiğimiz gelirlerle sürdürüyoruz. Bu çok gurur duyduğumuz bir şey, çünkü kendi ayaklarımızın üstünde durabilen bir yapıyız.
Harika! Peki bunları niye yapıyorsunuz? Bunun altında yatan felsefe nedir?
“Joon”, onlarca felsefenin buluştuğu bir alan. Bir tanesi ekonomik bağımsızlık. Dezavantajlı bir bireyin, belli fırsatlara erişmesi için onun kendi ayakları üzerinde durabilmesi gerekiyor. Daha sonrasında da onu destekleyecek ve güçlendirecek sistemlerin olması. Biz pek çok insanın önce kendi geçimini yaratmalarını sağlamalarını istiyoruz. İkincisi ise adalet. Hayalini kurduğumuz dünyayı birkaç insanın refahı için kurulmuş bir şirket olarak yapamayız. Odağımız kâr değil, sosyal fayda olmalı. Ve kazandığımız parayı edindiğiniz misyona aktarmalıyız. Bu sayede daha çok insana ulaşabilir ve onları güçlendirebiliriz. Son olarak da şeffaflık. Biz dünyayı yeniden keşfetmedik, sadece doğru insanları doğru araçlarla bir araya getirdik.
UMUT BARIŞ ŞEFKAT
‘Joon’ bugüne kadar neler üretti? Hangi koleksiyonları çıkardı? Nerelerde satılıyor?
“Joon” bu zamana kadar dört tane koleksiyon üretti. Bunlardan ilki, Suriyeli hat sanatçısı Tawfiq Abi ve Ankara’da bir marangoz atölyesinin işbirliğiyle çıkardığı “Bilgelik Sözleri” koleksiyonu. Burada hat sanatını, aydınlatma ürünlerine taşıdık. Her bir ürünün üzerine, Tawfiq Abi’nin Suriye’den Türkiye’ye göç yolculuğundan ilham aldığı “umut, barış ve şefkat” kelimeleri ve bu temaları içeren şiirleri işledik. İkinci koleksiyonumuz, “Anadolu’nun Renkleri” ise bir kadın emeği koleksiyonu. Ebru sanatçısı Gülten Çuhadar’la Zeytindalı Kadın Kooperatifi’nin birlikte ürettikleri bir koleksiyon. Üçüncü koleksiyonumuz “Sesini Çıkar”da mültecilerin seslerini ses dalgalarına çevirerek ürünlerin üzerine uyguladık ve onların hikâyelerini kendi sesleriyle anlatabildikleri bir empati koleksiyonu ürettik. Son koleksiyonumuz ise “Kol Kola”. Bir bileklik serisi. 8 farklı tema altında, insanların kol kola girmesini sağlayarak dayanışmanın önemini vurguladığımız bir koleksiyon. Bu ürünler web sitemizde ve çeşitli kültür turizm mağazalarında satılıyor.
2000’İN ÜZERİNDE İNSAN KOL KOLA GİRDİ
-En çok ilgi gören ürünleriniz, koleksiyonunuz neydi?
-“Kol Kola.” Çünkü çok basit. Birlikte olmamız gerekiyor. Kol kola olmamız, birlikte dünyayı değiştirebileceğimizi hatırlamamız gerekiyor. Bu koleksiyonla bir tane bileklik aldığınızda, biz de bir tane hediye ediyoruz ki, kol kola olmak istediğiniz birine verebilin. Özgürlük için, sizi bu dünyada heyecanlandıran ve değiştirmek istediğiniz hangi hayaliniz varsa, bunun için bir adım atmanız gerektiğini hatırlatan bir koleksiyon bu. Daha üç hafta oldu ve 2000’in üstünde insan kol kola girdi…
KÜLTÜRLERİMİZ FARKLI OLSA BİLE İNSAN OLMA HAYALİ AYNI
Kadınlar ve engellileri anladım. Peki mültecilerle çalışırken sorunlarla karşılaşıyor musunuz? Malum, mülteciler, özellikle Suriyeliler konusunda insanlar hassas, tepkili olan bile var…
İlk koleksiyonumuzu ürettiğimiz zaman, neden bu insanlara fırsatlar tanıdığımıza dair bazı eleştiriler aldık. Sonra dönüp bir kendimize baktık: Biz hikâyeyi eğer mültecilik üzerinden değil de insan olmanın en doğal haliyle anlatırsak bunun önyargının kırılacağını gördük. Öyle de oldu. Hepimiz aynıyız! Bunu söyletebilmek istiyoruz ve bunun için mültecilerle çalışmaktan da asla vazgeçmeyi düşünmüyoruz.