Dünya Ralli Şampiyonası’na co-pilot’u Rus model Inessa’yla hazırlanan tek Türk kadın pilot Burcu Çetinkaya: Inessa benim başörtüme saygı duyuyor ben de onun boynundaki haça…


Dünya Ralli Şampiyonası’na hazırlanan tek Türk kadın yarış pilotu Burcu Çetinkaya ve co-pilot’u, Rus model Inessa’yla bir araya geldik. Çetinkaya: “O benim başörtüme saygı duyuyor, ben de onun boynundaki haça…”

Kadın, her yerde hayatı güzelleştiriyor! Yapıcı olan, yaratıcı olan, bir sürü şeyi aynı anda yapan kadın, çabayı gösteren kadın… Ben en çok da bu çabayı seviyorum hayatta galiba. Burcu Çetinkaya sadece basından tanıdığım biriydi.

“Robert Kolejli kız kapandı, sonra da Bucak Aşireti’ne gelin gitti…” Ya göklere çıkarılıyordu doğru yolu buldu, kapandı diye ya da yerin dibine batırılıyordu; nasıl olur da Robert Kolej’den mezun, modern, Batılı bir kız kapanır, üstelik aşirete gelin gider, diye… Hep bir önyargı…

Ama iki taraftan da…

Enteresan gelmişti, denk düşmedi, röportaj yapamadım. Geçen günlerde kendisi aradı. Önümüzdeki hafta Marmaris’te Dünya Ralli Şampiyonası gerçekleşecek. Kendisi ve Ukraynalı-Rus co-pilot’uyla röportaj yapmak isteyip istemediğimi sordu.
“Tabii ki isterim!” dedim.

Ben en çok şu lafını sevdim: “Ne örtünmediğim için kötüydüm ne de örtündüğüm için mükemmel!” Çabasına saygı duyuyorum, umarım aradığı desteği bulur…


Fotoğraflar: Emre YUNUSOĞLU

* Dünya Ralli Şampiyonası’nda ülkemizi temsil edecek tek kadın pilotsun. Ne hissediyorsun?
– Çok heyecanlıyım. En son 2010’da Dünya Ralli Şampiyonası’nda Türk bayrağını dalgalandırmıştım. Genel klasmanda en iyi Türk pilotu olarak finişte 12. gelmiştim.

* Hem de erkekler ve dünya devleri arasında…
– Aynen öyle! En üst sıradaki Türk pilot bendim. 2012’de ve 2013’te Ortadoğu Ralli Şampiyonası’nda da derece elde ettim. Ama Dünya Şampiyonası’ndaki temsile bakıyorsak, sekiz yıl aradan sonra ilk kez.

Kadın rallicilerin işi erkeklerden zor

* Hazır hissediyor musun peki kendini?
– Hem evet hem hayır. Bu işin dört boyutu var: Fiziksel, psikolojik hazırlık, tanıtım, reklam ve sponsorluk ile otomobil üzerinde antrenman boyutu. Dördü için de daha uzun vaktim olmasını tabii isterdim.

* Niye? Birdenbire mi ortaya çıktı?
– Hayır ama olabileceğine dair inancımı yitirmiştim. O kadar çok hayal kırıklığı yaşadım ki, “Bunca başarı elde ettim ama hiçbir şey ifade etmiyor. Ancak magazinel bir şeyler yapar ve gündemde olursam bir değeri oluyor!” noktasına gelmiştim.

* Sportif olarak yaptığın şeylerin anlamı yok mu yani bu ülkede?
– Yok! Kadın rallicilerin işi erkeklerden zor. Benim de artık daha önce yaptığım gibi elimi cebime atmaya, risk almaya gücüm yoktu. Birlikte yarışacağım Rus arkadaşım Inessa Türkiye’ye geldi ve oturduk konuştuk. O da uluslararası alanda tanınmış bir kadın pilot. İkimiz de bu sporda hayal kırıklığı yaşamışız ama hâlâ deliler gibi tutkuyla bağlıyız. Bir çılgınlık yaptık ve birlikte yola çıkmaya karar verdik.

* Siz karar verseniz de sponsor olmadan kaç yazar?
– Aynen, o durumdayız zaten! Kayıt yaptırdık. Kayıt yaptırıp start alamayanlar çok. Biz alacağız inşallah. Bulmamız gereken paranın sadece yüzde 20’sini bulduk. Bu işi hakkıyla yapabilmek için 26 lastik kullanma hakkımız var. Bütçemiz eksik olduğu için 10 lastikle yarışı bitirmek zorunda kalabiliriz.

* “Her şekilde bu işi yaparım, gerekirse borç alırım, yine de bu işi yaparım!” diyorsun…
– Evet, öyle diyorum. Bütün bireysel sporcular zorluk çekiyor bu arada. Sadece bana özgü bir şey değil. Mesele gündem olmak.

Günümüzde, ortada olmayanın değeri yok! Çünkü sadece o zaman sponsor bulabiliyorsun. Ama moralimi bozmuyorum.
* Sosyal medyadan “Bana sponsor olun!” diye çağrı yaptın. Buna karşılık, “Kocan ya da baban sponsor olsun sana!” diyenler çıktı. Sen de “Bayrak dalgalandırmak baba ya da koca parasıyla olmaz” dedin… �- Bu, Türkiye’de kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan kadınlara sürekli yapılan bir şey! Kocasına ya da babasına belli bir güç atfediyorlarsa, “Neden kocan yapmıyor?”, “Neden baban yapmıyor?” deniyor. Kadının birey olmasını engellemeye yönelik bir bakış açısı bu. Evet, babam beni okuttu, güzel yerlere gönderdi, hayatta çok önemli tecrübeler kazanmama vesile oldu ama bana “Yarış!” demedi hiçbir zaman. Aynı şey eşim için de geçerli. Ayrıca binlerce insanın sorumluluğu üzerindeyken eşim zaten bana destek vermez. Aşiret sonuçta. Kaldı ki, bu işin yöntemi de bu değil. Parayı bulmak benim sorumluluğum.

Anne olunca deli cesaretiyle yarışmıyorsun



* Daha önceki yarışlarda anne değildin, şimdi annesin. Anne olunca benim hayata bakışım değişti. Sadece kendim için değil, çocuğum için de yaşar oldum. Daha temkinli, daha dikkatli… Sen ne dersin bu konuda?
– Evet, bu sporun riski var ama dışarıdan gözüktüğü kadar da değil. 2017 Türkiye Şampiyonası’nda yarıştığımda da anneydim. Doğru, anne olduğunda deli cesaretiyle yarışmıyorsun. Fakat daha sakin, daha sabırlı ve bilinçli yarıştığında, daha istikrarlı bir sonuç elde edebiliyorsun. Zaten 13 yılımı devirdim, toyluk yapmayacak kadar tecrübeli sayılırım.

* Eşin, “Yine de riskli! Boş ver, biz çoluk çocuklu bir aileyiz!” demiyor mu?
– Eşim hiç yorum yapmadı. Beni özgür bıraktı. Müdahil olmamayı tercih etti. Bana destek olmak için yarışlara geldi mi geçmişte? Geldi. Marmaris’e de gelir inşallah.

* Co-pilot’un Innesa’yla nasıl buldunuz birbirinizi?
– Yıllar önce ona sponsor olmak isteyen bir marka, performansını değerlendirmemi istemişti. Ben de üstünkörü fotoğraflarına bakıp “Daha çok model gibi, pek sporcuya benzemiyor!” demiştim. Beş dakika sonra içime dert oldu. Önyargılı yaklaştığımı fark ettim. İnternete girdim, videolarını izledim. Hemen beni arayan o markayı arayıp dedim ki, “Bu kız çok hızlı araba kullanıyor, çok yetenekli ve çok cesur. Eğer benim söylemem bir referans olacaksa, ona mutlaka destek olmanız lazım!” Sonra Türkiye’ye geldi, arkadaş olduk. Bu sene de Bodrum’daydık tesadüfen aynı tarihlerde. Buluştuk. Dünya Kupası’nda yarışmak için elimizi taşın altına birlikte koymaya karar verdik.

* “Bu kadar cüretkâr bir modelle, ne kadar iyi rallici olursa olsun yapamam ben!” demedin mi?
– Hayır, demedim. Çünkü ne kadar iyi bir sporcu olduğunu biliyorum. Ama doğruya doğru, “Ya insanlar bunu başka yerlere çekerlerse?” diye kaygılarım oldu. Sonra durdum ve düşündüm: Ben kimseyi ne giyimine ne dış görünüşüne göre yargılamadım. Kimse, kimseyi yargılamamalı. Değerlendirme, ‘İşini iyi yapıyor mu yapmıyor mu?’ üzerinden olmalı! Bu arada Inessa örtündüğüm zaman hiç yorum yapmadı, yargılamadı. Her zaman çok saygılı yaklaştı.

* “Birimiz kapalı, birimiz açık… Çok konuşurlar, çok köpürtürler!” demedin mi yani? Yoksa bir pazarlama stratejisi olarak mı gördün?
– Yok canım. Ben gerçekten başarıyı yakalayabileceğimizi düşündüğüm için yola çıktım. Bir de uluslararası ortaklıklara inanıyorum. Dünya çapında bir başarı elde etmek için de önemli bir artı.

* Onun boynundaki haç kolye seni değil ama takipçilerini rahatsız edebilir…
– Bunu da düşündüm. Ama o benim başörtüme, inancıma, namaz kılmama ne kadar saygılıysa, ben de onun inancına o kadar saygılı olmakla yükümlüyüm. Nokta. Ötesi yok.

* Instagram profilinde, ‘Dış görüntüler yanıltıcıdır’ yazıyor. Sen bundan ne kadar çektin?
– Çok. Başımı örtmeden önce “Cehennemde yanacaksın!” diyenler, örtündükten sonra “Tamam, şimdi süper birisin!” dedi. Oysa ben hep aynı bendim. Aynı şekilde sırf örtündüğüm için “Senden utanıyoruz, Robert Kolej’in yüz karasısın!” diyenler oldu. Ama bunlar bana ne kadar sinirlensem de sevgi dolu olmayı öğretti. En çok da sabretmeyi ve herkese, bütün canlılara karşı önyargısız olmayı…

* Önyargısız olmak neden önemli?
– Çünkü önyargı bir tutsaklık. Her önyargıda bir şekilde kendimize zincir vuruyoruz. Kendine güvenen insanın özgürlükten korkmaması lazım.

* Öyle aşmış biri gibi konuştun ki… Co-pilot’unun çıplak olmasının bile önemi yok mu yani? İşini iyi yapsın yeter mi?
– Benim yanımda çırılçıplak soyunmasını istemem ya da iç çamaşırıyla sokakta gezmesini… Ama bu herkes için geçerli. Kendimin ve ülkemin değerlerine dikkat etmesini ondan rica edebilirim sadece. O da sağ olsun, beni hiçbir konuda kırmıyor.

Hiçbir mahalleye ait olmadım ki arada kalayım



* “Kapandığım için beni yerin dibine sokanlar, iftira atanlar, bana haksızlık yapanlar oldu. Aynı şekilde başım örtülü olduğu için beni hiç tanımadığı halde alkışlayanlar da oldu. İkisini de kabul etmedim!” diyorsun. Aslında herkes seni kendine yontmaya mı çalıştı?
– Aynen öyle!

* Gerçek Burcu’yla ilgilenen olmadı mı?
– Olmaz olur mu? İnanılmaz insanlar manevi desteklerde bulundular. Hepsine çok teşekkür ederim. Ama tabii beni anlamadan yerenler, hakaret edenler ya da övüp göklere çıkaranlar da oldu. Bu iki grubun da benim için bir önemi yok.

* İki mahalle arasında mı kaldın?
– Ben hiçbir mahalleye ait olmadım ki, arada kalayım. Benim hayatımda mahalleler, ırklar, dinler gibi ayrımlar olmadı. Dünyanın her yerinde dostlarım var. Çok şükür ki beni hiçbir zaman yargılamadılar. Mesela şu an başımı açsam, “Oh be yaşasın!” diyecek insanlar da vardır Türkiye’de, “Aman Allah’ım, niye böyle korkunç bir şey yaptın!” diyecekler de. Ama öyle bir şey yapsam bile bana tavırlarının asla değişmeyeceğini düşündüğüm insanlar da var. Asıl önemli olan bu. Dostluk böyle bir şey zaten.

İLK NAMAZIMI 29 YAŞINDA KILDIM

*Nasıl bir ailede dünyaya geldin?
– Annem, babam ve benden oluşan çekirdek bir ailede… Tek çocuğum. Ben İstanbul’da doğdum ama babam Nallıhanlı. Köylü yani. Cebinde beş kuruş parası olmadan babaannemin diktiği pantolonlarla okudu ve bugünlere geldi. Sonradan önemli bir işadamı oldu ama hiçbir zaman köyünü, özünü unutmadı. Annem ise Arnavut kökenli bir jeoloji mühendisi. Annemle babam ayrı. Annem artık mesleğini yapmıyor, Gümüşlük’te yaşıyor. İkisiyle de gurur duyuyorum.

*Dindar bir aile mi?
– Belki büyükdedeler… Bizimkiler pek değil.

*Küçükken kaç dua biliyordun?
– Fatiha, sübhaneke, ihlas… 3-4 dua biliyordum.

*İlk namazını kaç yaşında kıldın?
– 29 yaşında.


Her coğrafyanın kendine has şartları var. Evet, ben o coğrafyaya aykırı bir şekilde ayaklarımın üzerinde durmaya çabalıyorum. Ve onlar buna itiraz etmiyor, saygı gösteriyorlar. Bunları yapabiliyor ve konuşabiliyor olmam bile çok önemli.

EŞİME, TANIDIKÇA ÂŞIK OLDUM

* Evliliğin için, “Aşk evliliği değil” demişsin, “Sevgi, saygı” filan… Samimi olarak soruyorum: İslami kesimde âşık olmak suç mu? Aşk, bir tek Allah’a duyulur… O yüzden mi aşk yerine, “Sevgi” demek daha makbul?
– Hayır, alakası yok. Aşk bence çok güzel bir şey. Ama evet, esas aşk, Allah’a duyduğun aşk. Zaten Allah’ın yarattığı birini sevmek de Allah’a duyduğun aşkın bir parçası, bir tezahürü. Bu anlamda aşkla ilgili hiçbir problemim yok. Orada ben şunu anlatmaya çalıştım: Ben eşime ilk görüşte âşık olmadım. Ama tanıdıkça, her geçen gün daha çok sevdim. Âşık olmak ayıp olduğu için değil, olan bu olduğu için öyle anlattım. Şimdi eşime âşık mıyım? Evet, âşığım da, seviyorum da…

* Ben senin çabana bayılıyorum. Sporcusun ve her şart altında devam ediyorsun. Tenis oynuyorsun, eskrim yapıyorsun, boks yapıyorsun, su kayağı, wake board, ne varsa… Hepsinde de çok başarılısın. “Başörtülü kadın bunları da yapar!” mı demek istiyorsun? Örtünen kesime rol model olmak gibi bir misyonun mu var?
– Hayır, ben sadece kendim olup kendi istediğim gibi, kendi sevdiğim gibi yaşamak istiyorum. Öyle bir misyonum yok, haddime de değil. Hayatta en önem verdiğim şey samimiyet. Bazen “Sen mükemmelsin, muhteşemsin, şöylesin, böylesin!” gibi şeyler yazıyorlar. Hayır ya, mükemmel filan değilim. Samimiyet yolunda mutlu olduğum şeyleri yaparak yaşamaya çalışan biriyim sadece. Bu kadar spora gelince… Bazen arkadaşlarım, “Ne işin var sörfle, şurada bir kahve içeceğiz, iki keyif çatacağız!” diyorlar. Ama işte ben yapıyorum sörfümü, onlarla sonra buluşuyorum. Ben orada dalgaların sesini duyup o spora konsantre olduğum zaman huzur doluyorum, mutlu oluyorum. Mutlu olduğum zaman da etrafımdakileri de mutlu edebiliyorum.

SPOR, DÜNYA İLE BAŞA ÇIKMAMI SAĞLIYOR

* Robert Kolej hayalin miydi?
– Evet, üstelik dershanesiz ve özel derssiz kazandım. “Çalışıp gireceğim” dedim. Gerçekten de başardım. Çocukluğumdan beri spor yapıyorum. Basket oynadım, snowboard yaptım. Hatta 2003’te Türkiye Snowboard Şampiyonu oldum.

* Herkes snowboard yapar da, herkes Türkiye şampiyonu olamıyor…
– Bende galiba spora karşı bir yetenek var. Babam da milli voleybolcu, bir hayli başarı elde etmiş biri. Bütün sporlara kolay adapte olabiliyorum. 93 yılında babam beni ralli izlemeye götürmüştü. İşte o gün, yarışçı olmaya karar verdim. Babam istemedi. Zaten yapamayacağımı, maddi destek bulamayacağımı düşündü. O gün bugündür peşini bırakmadım bu işin.

* Normal hayatta seni kesmeyen ne? Neden bu kadar spor? Adrenalin mi arıyorsun?
– Genel olarak insanlarda gördüğüm sevgisizlik ve öfke beni çok rahatsız ediyor. Bana karşı olması şart değil. Herkese, tüm dünyaya… Bunlara galiba tahammül etmek istemiyorum. O yüzden kendimi meşgul tutmayı seviyorum. Çok duygusal biriyim. Kendimi sporla meşgul etmezsem, dünyanın acımasızlığıyla başa çıkamayacağımı düşünüyor olabilirim.

* Ralli hayatına girdikten sonra nasıl para kazandın?
– Koç Üniversitesi’nde ekonomi okudum. Kurumsal hayat için eğitilmiştim aslında ama işte hep bir başkaldıran halim vardı. Önce bir arkadaşımın galerisinde çalıştım, Almanya’da. Sonra medyaya girdim. ‘Otomobil Sevdası’ isminde bir televizyon programı yaptım. Derken başka programlar geldi. Sonra da genelde hayat hikâyeleriyle ilgili röportajlar ve otomobil sayfası editörlüğü yaptım. Bunlardan ve reklam filmlerinden kazandığım bütün parayı da ralliye yatırdım.

Ben, Türkiyemiz için üzülüyorum. Çünkü bakış açısı çok dar. Ama her mahallede çok dar. Herkes, her şeyi, kendi küçük dünyasına göre yorumluyor, değerlendiriyor. Oysa ki birazcık empati yapıp anlamaya çalışsak, her şey bizim düşündüğümüz gibi değildir belki de, belki de her şeyi kalıplarla düşünmemek gerekiyordur. Belki de kız, gerçekten samimi olduğu için tesettüre girmiştir. Belki aşiret diye düşündüğümüz şey, bizim düşündüğümüz gibi değildir. Eşim ekonometri mezunu, hem İngilizce bilir, hem Kürtçe, hem Zazaca. Urfalı gibi de konuşur, İstanbul aksanıyla da…

Robert Kolej’e gitmeseydim belki de başımı örtme cesaretini bulamazdım!

İnanç yolculuğun nasıl başladı?
– 23’ümde… Kademe kademe oldu ne olduysa. Önce tasavvufla ilgili kitaplar okudum. Çok etkilendim. Sonra namaz kılmaya başladım. Dört kere umreye gittim. Sonunda da başımı örttüm.

Ailenin tepkisi ne oldu?
– “Senin kararın, saygı duyuyoruz ama çok da bayılmıyoruz!” dediler.

Sonra hayatına Urfa girdi…
– Evet, hep çok sevdim Urfa’yı. Eşimi filan tanımıyordum. Güneydoğu’yu sevdiğim için kısa bir süre Urfa’da yaşamak istedim. “İki seneliğine Bodrum’a taşındım!” desem kimseye garip gelmiyor, ama “İki seneliğine Urfa’ya gidiyorum” deyince herkes, “Yok artık!” diyor! Oysa müthiş bir yer. Sabah 06.00’da kalkıyorum, güneş doğarken Halfeti’de wakeboard yapıyorum. Bundan daha güzel ne olabilir? Harran desen, büyülü bir yer. Suriye sınırına gidiyoruz, kadınlara yardım götürüyoruz. Ruhuma iyi gelen o kadar çok şey var ki Urfa’da…

Kürtçe de biliyorsun…
– Evet, Urfa’ya gitmeden öğrenmiştim. Yaşlı bir teyzeyle tanışmıştım Adıyaman’da, çok sevdim. Sırf onunla iletişim kurabilmek için Kürtçe öğrendim.

Kaç dil biliyorsun?
– Dile karşı özel bir yeteneğim var. Çabuk öğreniyorum. İngilizce, Fransızca, Türkçe, Kürtçe, orta seviyede de İtalyanca ve Almanca.

Eşinle sekiz ay içinde evlenmişsin?
– Evet, her şey hızlı oldu. Hayatım da ralli gibi! Atıcılık hobim var, silah atmayı çok seviyorum. Yıllardır bunu spor olarak poligonda yapıyorum. Ortak bir arkadaşım Fatih’in çok sıkı bir atıcı olduğunu söyledi. Merak ettim, o arkadaşım tanıştırdı bizi. Poligonda tanıştık yani. 35 yaşındaydım evlendiğimizde, şimdi de 37’yim.

Robert’li arkadaşlarının tepkisi?
– Kapanınca mı? Gerçekten beni tanıyanlar, sevenler, “Sen yine kalbinin peşinden gittin! Gönlünden bu geçti, yaptın!” dediler. Beni çok tanımayanlar ise “Robert’in yüz karası!” diye yazdılar. Ama şurası gerçek: Robert Kolej’de okumuş olmasaydım, geldiğim aile ve yapı itibariyle başımı örtmeye asla cesaret edemeyebilirdim! Okulumun bana verdiği özgüven ve empatinin başımı örtmeye kesin katkısı olmuştur.

Türkiye’de başını örtmek isteyip örtemeyen, başını açmak isteyip açamayan ne çok insan var değil mi?
– Evet. Her ikisi de çok var. Çünkü çok baskı var. Ben Türkiye dışında hiçbir yerde, böyle bir şekilcilik görmedim. Dünyanın hiçbir yerinde örtündüğüm için yargılayıp iftira atmadılar, ya da alkışa boğup baş tacı etmediler. Bu ülkede ikisi de oldu! İkisi de samimi değil.

Hâlâ beş vakit namaz kılıyor musun?
– Allah’ıma şükür kılıyorum.

Inessa Tushkanova: Burcu da ben de ralliye âşığız

Ralli mi modellik mi?
– Tabii ki ralli! Yüzde 100! Ama modellik yapmaya ehliyet almadan önce başladım. Paramı kazandığım meslek modellik yani.

Dünya Şampiyonası’nda Burcu Çetinkaya’nın co-pilot’u olacaksın, oysa sen de pilotsun…
– Evet ama bir pilot için co-pilot’luk çok zor değil. Daha önce defalarca yaptım. Ralliyi o kadar çok seviyorum ki, bir yerinde olayım yeter! Hele Dünya Kupası gibi bir deneyim asla kaçmaz!

Aynı arabada iki güçlü kadın… Zor olmayacak mı?
– Güçlü olmak zor. İki güçlü kadın da bir arada zor. Ama bizim hedeflerimiz aynı, duygularımız aşağı yukarı aynı. O da benim gibi bu spora âşık. İyi anlaşıyoruz. Ona destek olmak istiyorum. Ayrıca ondan öğrenebileceğim çok şey var.

Rallinin seni en mutlu eden tarafı?
– O heyecan, adrenalin hiçbir şeyde yok. Kupayı kaldırma anı da çok güzel.

Burcu’yu ilk tanıdığında kapalı değildi, sonra başörtülü bir Burcu’yla karşılaştın…
– Benim için hava hoş. O nasıl mutluysa… Rallide başörtüsüyle alakamız yok. Ayrıca ben herkesin inancına saygılıyım. O da benim boynumdaki haça ve inancıma saygı duyuyor.

Yorum Bırak