O, Ferzan Özpetek… O, bir deha… Dünya tatlısı bir deha… Alçakgönüllü, sıfır ego bir deha… Kendisi de, filmleriyle, kitaplarıyla, operasıyla, kısacası yaptığı her şeyle insana iyi gelen bir büyücü.
Bugüne kadar hep müthiş hikâyeler anlattı bize. Bütün dünya bayılıyor ona. Çünkü gerçek. Çünkü samimi. Çünkü cesur. Vicdanlı ve şefkatli. İnanılmaz gözlemci olduğunu da söylememe gerek yok herhalde.
Yeni filmi ‘Napoli Velata’, eylül ayında Türkiye’de gösterime giriyor. Ama biz bu röportajı ‘WhataStar’ münasebetiyle yaptık. ‘WhataStar’ dünyanın ilk sosyal medya yetenek yarışması. Ferzan Özpetek’in liderliğinde kuruldu. Katılmak için neler yapmak gerektiğini buyurun buradan okuyun…
Tebrikler! ‘Whatastar’ın kurucularından birisin… Ne iş? Nedir bu ‘Whatastar’?
– Dünyanın ilk sosyal medya yetenek yarışması! Resmen ihtiyaçtan doğdu. Çünkü beni sokakta, havaalanında, orada, burada gören herkes, “Ya Ferzan Bey, benim şöyle bir yeteneğim var!” ya da “Oğlum oyuncu olmak istiyor, kızım şarkıcı olmak istiyor. Nereye başvurabiliriz? Bize nasıl yol gösterirsiniz” diyordu. Son derece iyi niyetli yardım ve destek talep ediyorlardı. Hoşuma da gidiyor, beni bir tür kanaat önderi filan gibi görüyorlar. Ama herkese yetişebilmem mümkün değil. Resmen kıvranıyordum, “Ne yapsak da bir yol bulsak” diye. Ben yeteneğin değerine inananlardanım. Var olan ama bir türlü ortaya çıkarılamayan yeteneğe de üzülürüm. Eminim, birçok insanda oyunculuk ve şarkıcılık yeteneği var ama bambaşka işler yapıyorlar, kendilerini gösteremiyorlar…
Ve sonra böyle bir şey mi aklına geldi?
– Aynen öyle! 2.5 yıl önceydi, “Sosyal medyada, ‘Yetenek Sizsiniz’ gibi bir yarışma mümkün olamaz mı” diye düşünmeye başladım. Niye bir platform oluşturmuyoruz? Bu insanlar bana yazıp laf anlatacağına, direkt oraya yüklesinler yetenekleriyle ilgili bir şeyi. Bir şarkı, bir oyundan bir bölüm, kendi performanslarını gösterecek bir şey…
16 kişilik ekip bu iş için çalıştı
Süpermiş!
– Evet ama ben yazılım mazılım işlerinden hiç anlamam. 16 kişilik bir ekip bu iş için aylarca çalıştı. Ve sonunda ortaya bu çıktı. Valla, son derece iyi geri dönüşler alıyoruz. Ama daha yeni başladık. Amaç şu: Oyunculuk ya da şarkıcılık yeteneği olduğuna inananlar, bir televizyon programına katılacaklarına, evlerinden kendileri cep telefonlarından istedikleri yerde şarkı söyleyecekler veya bir rol yapacaklar ve ‘WhataStar’a yükleyecekler. Bu kadar basit…
Yüklemeleri gereken performansın süresi nedir?
– Bir dakika.
Peki o performansları değerlendirecek olan kim?
– Önce içinde benim de olduğum bir jüri değerlendirsin dedik. Sonra vazgeçtik. Özel, seçilmiş bir jürimiz yok. Jüri herkes…
İlk defa ben oynattım, sonra star oldular
Nasıl yani?
– Değerlendiren, ‘WhataStar’a üye diğer insanlar… Performansları izleyecekler, “Evet” ya da “Hayır” diyecekler. Ama herkes, bir kere oy verebilir. En fazla “Evet” oyunu alan, o 15 günün ‘En İyi Oyuncusu’ ya da ‘En İyi Şarkıcısı’ olacak. Ve bu böyle devam edecek. Ama orası aynı zamanda bir tür ‘yetenek havuzu’… Oradan ihtiyaca göre oyuncu ya da şarkıcı bulabilmek de mümkün olacak.
Sen aslında ‘WhataStar’la insanlara imkân sunuyorsun, el veriyorsun…
– Yok ya. Böyle söyleyince biraz kibirli oluyor. Ben de eğleniyorum. Severek, isteyerek yapıyorum. Ben sadece, “Kardeşim belki senin içinde bir oyuncu var, çıkartabilirsin!” diyorum. Bu kadar. Gerisi ona kalmış. Bence insanlar oyuncu, şarkıcı, ressam, ne bileyim yönetmen, kısacası sanatçı olarak doğuyor. Ama bir kısmı, bir ömür boyu, içinde taşıdığı yeteneği bilmiyor. Bunu bilmek ve o yeteneği geliştirmek önemli. Biraz olsun buna katkım olursa, benden daha mutlu kimse olmaz. Mesela benim ilk defa oynattığım, sonra da İtalya’nın starı olan birçok oyuncu var. Üçü bayağı star oldu. Bu da beni inanılmaz mutlu ediyor.
Üye olmak için bir para ödemek gerekiyor mu?
– Yok canım! Para mara yok! Bu arada devamlı yenileniyor. Üç-dört günde bir Apple’dan yeni düzeltmeler yapılıyor. Henüz bebek… Gittikçe büyüyecek, kusursuz olacak. Bu çağın gerçeği bu: İnsanlar, kendilerini göstermek istiyor, görünür olmak istiyor. Burada olabilirler. Bir de şimdiden birkaç yönetmen arkadaşım, “Yeni filmimin cast’ı için senin ‘WhataStar’’a bir baksam mı” dedi. Son filmimin müziklerini yapan kişi dedi ki, ‘WhataStar’da Lara Ditrih diye bir kız gördüm. Sesi çok hoşuma gitti, onu nasıl bulacağım?” “Oradan kontağa geçin, yazışın” dedim.
En büyük iyilik, yeteneği ortaya çıkarmak
Şu anda Türkçesi ve İtalyancası mı var?
– Evet. İki dilde. Almanca ve Fransızcası da hazırlanıyor. Şimdilik sadece şarkıcılık ve oyunculuk yeteneğiyle sınırladım. Dans yok. Oyunculukta da tek başına bir performans sergilemesi gerekiyor. İki kişi karşılıklı olsa bile, biz birinin yüzünü görmeliyiz. İki kişi olmayacak. Şarkılarında da playback söylenmemesi daha iyi tabii…
Senin filmlerin için oyuncu çıkar mı oradan?
– Olabilir tabii. Neden olmasın? Bu işler belli olmaz. Ben çok heyecanlıyım. Bir insana, yeteneğini ortaya çıkarmaktan daha büyük bir iyilik yapılamaz!
Şöhretin ne tadı ne kokusu var
Şimdiki gençler emek sarf etmeden ünlü olmanın peşinde. Ve bir şey yapmaktan çok, ‘biri’ olmak istiyorlar! Sen bu durumu nasıl değerlendiriyorsun?
– Hüzünlü buluyorum. Komiğime de gidiyor bu. Beni tanıdıklarında hayret ediyorum, “Ulan beni tanıyorlar!” diyorum.
Sen hâlâ ünlü olduğunun farkında değil misin?
– Ün denen şeyin kokusu yok, tadı yok. Sadece bir yere gidiyorsun, birdenbire, biri sana diyor ki, “Aaa inanamıyorum siz de mi buradasınız? Ah Ferzan Bey, ben sizin filmlerinizin hayranıyım” filan. Gülümsüyorum. Hoşuma da gidiyor bazen. Ama bu şöhret meselesini ciddiye almıyorum. Ne olacak, b.k mu var ünlü olmakta? Nedir ki ünlü olmak? Neye yarıyor? Ne kadar sürüyor? Sonucu nedir? Manasız işler. Manalı olan hep kendini aşmaya çalışmak, yeni kalmak, cesur olmak ve içine sinen işler üretmek…
Yeni film ‘Napoli Velata’da ağır bir seks sahnesi de var
Ve eylülde yeni fimi ‘Napoli Velata’, Türkiye’de vizyona giriyor…
– Eveeeet. Heyecanlıyım. ‘Napoli Velata’ şaşırtıcı bir anlatımı olan çok değişik bir film. Karanlık ve derin… Filmin konusu yine tartışma açıyor. Morgda çalışan bir doktorun, Napoli’de bir adamla tanışması ve ondan sonra başına gelenler… Her 5-10 dakikada bir sürpriz çıkıyor ortaya. Ölüm duygusu var ama aynı zamanda insanın kendi içine bakma duygusu. Çocukluk dediğimiz dönemin aslında ne kadar önemli olduğunu anlatan bir film.
Warner Bros.’la çalıştın...
– Evet, onlar çok memnunlar. Ben de memnunum. İtalya’da 970 bin kişi izledi. Amerika’da da ilgi çeken bir film oldu. Çin’e bile satıldı. Ağır bir cinsellik sahnesi de var. “Yüzde 100 sansür yer” dediler, gittim, İtalya’da sansür heyetiyle konuştum. Beş kişilik sansür heyeti vardı, üçü filmlerimin hayranıymış. “O sahne olmazsa, film hayatta kalamaz! Herhalde ona dokunmayacaksınız!” dedim. “Toplantı yapıp karar vereceğiz” dediler. Üç evet, iki hayır aldı. Ben oradan çıktıktan sonra, yolda telefon geldi, karar değiştirmişler ama bana beyan ettikleri için ilk verdikleri karar geçerli oldu. Yani 12 yaş sınırı yemedi!
Peki ya diğer ülkelerde?
– Çin’de ve Japonya’da yaş sınırlaması gelecek. Amerika’da da belli bir yaşa sansür var. Ama tabii filme dokunmuyorlar, sadece yaş sınırı koyuyorlar.
Türkiye’de ne olur?
– Yaş sınırı koyarlar mutlaka.
Hayat çok çabuk geçiyor
Peki cırt diye ünlü olanlara ne diyeceksin?
– Aralarında düzgün örnekler de muhakkak vardır. Ama birden ortaya çıkmak çok tehlikeli bir şey. Eğer temelin yoksa korkunç bir şey, seni mahveder. Mesela adam 23 yaşında film yapıyor, Cannes’da bilmem ne ödülü alıyor, 30 yaşında hayatı bitmiş oluyor. İnsanın kendi özel hayatını beslemesi de çok önemli. Geçenlerde çok meşhur bir yazar geldi Roma’ya, benimle görüşmek istedi. Ben de içimden, “Aman içimi bayacak şimdi! Bana ne, dünyaca ünlüyse ünlü, akşam birkaç saatimi bununla geçirmeyeceğim!” dedim ve bir mazeret
uydurup sevdiğim arkadaşlarımla buluştum.
İyiymiş…
– Çünkü Ayşecim, hayat çok çabuk geçiyor! Artık çok seçiciyim. Hele yaşım ilerledikçe, zamanımı, gerçekten ruhumu besleyecek insanlarla geçirmek ve sadece istediğim şeyleri yapmak istiyorum.
İnsanlar, biz onları unuttuğumuz zaman ölüyorlar
Çok sevdiğin annenden sonra, çok sevdiğin abini de kaybettin. Başın sağ olsun…
– Sağ ol. Son yedi-sekiz yıldır her gün 20 dakika konuşuyorduk Asaf’la. Böyle bir geleneğimiz olmuştu. Güzel bir ilişkimiz vardı. Bu sabah uyandım, “Aa Asaf’ı arayayım” diye, ama Asaf yok. Roma’daki mutfağımda giden insanların resimleri var. Şimdi annemin yanında Asaf da var. Simone’nin babası var. Yakın arkadaşlarımın fotoğrafı var. Her sabah onlara bakıyorum. Biliyorsun, insanlar biz unuttuğumuz zaman ölüyorlar, yoksa gerçekten ölmüyorlar. Abimi kanserden kaybettik. İlk günler, çok güzel bir şey görüyordum, “Tüh bunu görmeyecek Asaf!” diye üzülüyordum. Ama şimdi “Bunu görüyorsundur!” diyorum, öyle bir duygum var. Hastanedeki son günlerde, sanki artık yanımda değildi, abim gibi değildi. Şimdi daha çok yanımda hissediyorum.
Bu kadar parayı nereye götüreceksin?
”Kaç yazım kaldı, kaç dolunayım kaldı?” diye düşündüğün oluyor mu?
– Olmaz mı? Bizi aldattılar! Bizi kandırdılar! Yakalasam parçalayacağım! Çünkü 40 yaşına geliyorsun, “Aa güzel yaş!” diyorlar. “40’la 50 arası harika!” diyorlar. Ama bir bakıyorsun, yıllar geçiyor. Hayatın bu kadar kısa olduğu konusunda hiç uyarmadılar. O yüzden her anın kıymetini bilmek lazım. Çok sıkıcı buluyorum ölümü. Hele çok hırslı insanları gördüğüm zaman diyorum ki, “Ne yapacaksın ulan? Nereye götüreceksin o iktidarı, o parayı? Nedir bu para üzerine para ekleme hırsı? Tüm bu açgözlülük ölüme karşı sempati yaratıyor bende…
Oyuncu arkadaşlarıma da sesleniyorum
Lütfen indirin şu aplikasyonu, deli etmeyin beni! Türk oyuncularda pek bir kımıldanma yok. Seninle çalıştığı dönemde sana taparlar. Sonra bir şey rica edersin, kıllarını kıpırdatmazlar. ‘Cebimdeki Yabancı’ ekibinden de rica ediyorum, oradaki genç oyuncuların perfomanslarına baksınlar, gençlere destek olsunlar…
Sevdiklerim, arkadaşlarım… GERİSİ YALAN
Her şeyin çok kötü olduğu, ırkçılığın tavan olduğu, her yerde insanların kavga ettiği bir dönemdeyiz. Böyle tedirginlik veren bir yer dünya artık. Bugün senin elinde 1 milyon doların varsa, yarın hiçbir şeyin olmayabilir! Bu duygu hâkim. Belirsiz, tekin olmayan bir yer. Böyle bir dünyada, benim için önemli olan sevdiğim insanlar, aynı dili konuştuğum insanlar, yakınlarım, arkadaşlarım… Gerisi yalan! Onlarla kucaklaşmaya, onlarla vakit geçirmeye çalışıyorum. Ölüme ve hayatın zorluklarına karşı böyle bir duygudayım.
HEPİMİZİ PROGRAMLIYORLAR
Sosyal medya, bağımlılık noktasına geldi mi?
– Geçti bile! Tam bir sigara alışkanlığı gibi. Sosyal medya platform sahiplerinin tavrı da, sigara fabrikalarının tavrı gibi…
Teknoloji, insanları geliştiren bir şeydi… Şimdi yavaş yavaş, köstekleyen bir şeye mi dönüşüyor?
– Valla, iki ucu da içinde barındırıyor. Bir yandan seni bilgilendiriyor evet ama diğer yandan da kendinden farklı olana bütün nefretini kusabildiğin bir yere dönüştü. Hele Twitter korkunç! İnsanların birbirine saldırdığı, korkunç aşağılık şeyler söylediği bir yer oldu çıktı. İnanılmaz bir öfke, inanılmaz bir ırkçılık… Karşındakinin kim olduğunu da bilmiyorsun. Tabii ki aldırmayacaksın, yolunda ilerleyeceksin ama ben sıkıldım. Bir de, yaz, yaz, ne oluyor? Herkes birbirine yazıyor ne oluyor?
Sence birtakım insanlar tarafından programlanıyor muyuz?
– Kesinlikle öyle! Hepimizi programlıyorlar. Bir de bizi şiddete alıştırıyorlar. Geçenlerde biri, bir koyunun kafasını parçalıyordu sopayla, bunun görüntüsüne denk geldim tesadüfen. Tabii yarıda bıraktım, devam edemedim ama böyle böyle şiddete, iğrençliğe ve o insanlık dışı muameleye alışıyorsun. Anna Marie Ortiz diye bir yazar var. Şu tespiti çok doğru: “Bizler, zamanında, hayvan dostlarımızı, danaları, inekleri, trenlerde bacakları kırılarak bir yerlere götürülürken görmeseydik, bu görüntülere alışmasaydık, İkinci Dünya Savaşı’nda Yahudilere yapılan insanlık suçuna daha farklı tavır alırdık!” diyor. Kesinlikle katılıyorum. Şu anda ülkemizdeki cinsel istismar olayları da aynı hesap. O kadar çok tecavüz, ensest ve cinsel istismar vakası duyuyoruz ki, sanki normalleşiyor, alışıyoruz. Eksiden birisi kaybolurdu, gazetelerde kıyamet kopardı. Ayla diye bir kız kaybolmuştu, benim çocukluğumda. Şimdi yüzlerce insan kayboluyor. Bazıları haber bile olmuyor.
Birdenbire cep telefonları ortadan kalksa ne olur?
Sosyal medya bağımlılığını azaltmak için neler yapıyorsun?
– Eskisi kadar Instagram’la aram yok. Çok ender post paylaşıyorum. Çok kitap okuyan bir insandım, baktım son zamanlarda azaldı. Şimdi kendimi zorluyorum. Yatak odasına gitmeden önce cep telefonunu başka yerde bırakıyorum. Mecbur ediyorum kendimi. Sigarayı bırakmak gibi bir şey. Sabahleyin kalktığım zaman diyorum ki, “Hemen telefona niye bakıyorsun? Sanki hayatının her döneminde telefon mu vardı!” Artık yapmamaya çalışıyorum. Mesela uçak kalkmak üzere, adam hâlâ mesajlarına bakıyor. Peki cep telefonu yokken ne yapıyordu? Birdenbire cep telefonları ortadan kalksa ne olur acaba?