O gerçekten bir ekol.Çok sevdiğimiz pek çok şarkının bestecisi.Yıllar geçiyor ama dimdik ayakta.Eskimiyor, zamana yenilmiyor.Dahası ne yapıyor ne ediyorsa, genç nesilleri de etkileyebiliyor.Çok çok renkli bir kişilik. Tatlı, komik, sıcak, samimi, olduğu gibi biri Selami Şahin. Ve mütevazı. Aynı zamanda da filozof. Ve elbette şair bir yanı da var. Bu aralar yeni albüm çıkardı: ‘Baştan Başa Sen’. Şarkılarını severek dinledim, bu röportajı da severek yaptım. Bugün önemli bir gün, oyunuzu kulladıktan sonra keyifle okumanız dileğiyle…
Siz bir ekolsünüz, duayensiniz. Hem klasiksiniz hem yenisiniz. Tevellüt eski ama siz eskimiyorsunuz! Her daim varsınız. Kendinizi dinletiyorsunuz. Nedir bunun sırrı?
– Güzel eser üretirsen kalıyorsun, eskimiyorsun! Sır bu. Yaptığın şeyi gerçekten iyi yapmak. Hissederek yapmak. Ben, dört mevsimlik eserler yapıyorum. Zamansız eserler. Bir bakıyorsun 8-9 yaşındaki çocuklar dinliyor, bir bakıyorsun 80-90 yaşındaki insanlar. Şükürler olsun ki, Türkiyede bestelerimi okumayan kalmadı. Bu çok büyük bir mutluluk bir besteci için. Yaptığım şarkılar çok çok iyi olmazsa, asla imzamı atmıyorum. İşim namusum benim. Yıllardır halkın sevgisiyle, bestelerimle varım. Kalıcı oldum Allahım’a şükürler olsun.
Peki sizi kalıcı yapan şey ne? Çok üretken olmanız mı, mükemmeliyetçi olmanız mı, zamanın ruhunu hissetmeniz mi, nedir?
– Benim işim duygularla. Sinir uçlarım. Beste yaptığım zaman, kendimi o şarkıyı dinleyecek insanların yerine koyuyorum. Onları kalbinden yakalamak istiyorum. O yüzden de çoğunluğu ilgilendiren konuları bulmaya çalışıyorum. Hepimizin yaşadığı şeyleri farklı anlatabilmek önemli. İşlenmemiş müziği yapmak benim işim değil. İsterim ki şarkılarım iddialı olsun, kalıcı olsun, benden uzun yaşasınlar.
Ne güzel anlattınız…
– Hayatımın ilk ödülünü de sizin gazetenden aldım. ‘72 yılıydı. Yılın eseri seçtiler bestemi. Altın Kelebek Ödülü verdiler bana. Ah ne büyük gururdu. “Yalancı dünya gibiiiii, yalancısııııın sevgiliiiim… Sen, mevsimler gibisiiiin, değişirsiin sevgiliiiim….”
Herkesi yakalar bu şarkı! Nereden buluyorsunuz bu lafları?
– Bazen yaşadığım aşklardan, bazen bana derdini anlatan arkadaşlarımdan etkileniyorum. Kendimi onların yerine koyuyorum. “Bugün beste yapacağım” diye masa başına oturup yazmam mümkün değil. İlham aniden geliyor, birden başlayan sağanak gibi.
DİNG DONG! BAKIYORUM MELODİ GELMİŞ
En çok nerede geliyor?
– Hiç belli olmuyor. Beklenmedik anda kapı çalması gibi. Ding dong! Bir bakıyorum melodi gelmiş. Hemen notayı yazıyorum. Ben ilkokul mezunuyum, biliyorsun değil mi hayat hikâyemi? Notaları kendi kendime öğrendim. Hiç hocam olmadı.
Evet biliyorum. Peki eğitim alsaydınız daha mı iyi olurdu daha mı kötü?
– Daha iyi mi olurdu bilemem ama farklı olurdu. Fakat benim imkânım yoktu. Çok fakir bir anne-babanın çocuğuyum. Çocukluk resmim bile yok, düşünebiliyor musun? İlkokul öğretmenim dedi ki “Senin sesin çok güzel! Belki de şarkıcı olursun!” O söz bana cesaret verdi, güç verdi. 15 yaşımda tek başıma İstanbul’a geldim. Ama önce İskenderun, Adana, Ankara yaptım. Baktım bu işin yeri İstanbul, kapağı buraya attım.
Sizce, sizi Selami Şahin yapan ne?
– Ben müziğe âşığım. Hem de sırılsıklam. Dünyaya bir daha gelsem yine besteci, şarkıcı, şair olmak isterim. Yine şarkılarım “Aman kimseninkilere benzemesin, yazılmış konular olmasın!” diye titizlenirim.
Peki kendinizi 30 yaşındaki insanlara dinletmeyi nasıl beceriyorsunuz? Bu size ilginç gelmiyor mu?
– Gelmez mi? Bazen yolda yürüyorum, 9-10 yaşlarındaki çocuklar, “Selami Dede, seni çok seviyoruz. Fotoğraf çekebilir miyiz?” diyorlar. “Tabii” diyorum. Ama merakımdan da “Hangi şarkımı seviyorsun?” diye soruyorum. ‘Ben Sevdalı, Sen Belalı’ diyor mesela ama 9 yaşında! Öbürü ‘Özledim, Teninin Kokusunu Özledim’ diyor. “Allah Allah!” diyorum ben de, gülüyorum. Anneleri babaları o şarkıları sevince, onlar da seviyor haliyle.
Sizin ruhunuz yaşlanmıyor mu?
– Ben bir türlü 20-25 geçemiyorum!
Bir tarafınız filozof, bir tarafınız hayatı ciddiye almayan eğlenceli biri. Bu nasıl bir şey?
– Öyle bir şey. Gülmek insan için en büyük ilaç. Hiç unutma bunu. Ben hayatı ciddiye almıyorum. Halimden de çok memnunum.
Ne demek “Hayatı ciddiye almıyorum?”
– Gidenlerin hiçbirisi geri dönmedi ya… Neyini ciddiye alacağım hayatın. Kalp kırmadan şurada tatlı tatlı yaşayalım. Zaten misafiriz. Eee? Kendimizi ve hayatı ciddiye alacağız da ne olacak? Tanju Okan aklıma geldi, Allah rahmet etsin. 70’li yıllarda Tarabya’da, Emirgan’da az mı içtik onunla. Çok severdim. Sohbeti de sesi gibi şahaneydi. Ona bir şarkı yaptım. Ama kaybettim notasını, sözlerini dosyalar arasında. “Nerede bu şarkı! Ya oğlum beni mahvettin. Okuyacaktım o şarkıyı!” dedi durdu. Hiçbir zaman bulamadım. Tanju Okan sizlere ömür oldu. İnanabiliyor musun, üç sene önce buldum o şarkıyı.
TANJU OKAN İÇİN YAZILAN ŞARKININ HİKÂYESİ
Ve bu son albüme koydunuz değil mi?
– Evet. Adı ‘Kapatma Meyhaneci’. Hikâyesi de şöyle: Boğaz Köprüsü’nü geç, Beylerbeyi’nde meyhaneler vardır. Bir de sevgilim vardı. Bir gece Roman sazlar geldi, şarkılar çaldılar. Birkaç tane şarkı da ben okudum, herkes mutlu oldu. Saat 1’i çeyrek geçiyor. Meyhanenin sahibi geldi, “Selami Bey, siz buradasınız diye kimse gitmiyor. Bize ceza kesecekler!” dedi ama çok şeker söyledi. Ben de dedim ki, “Birer duble daha, gidiyoruz!” Ama nasıl güzel bir gece, denize sıfır oturuyoruz, dalgalar vuruyor… Sonra hesabı istedim. “Hesap mümkün değil. Bize muhteşem bir gece yaşattınız!” dedi. “Olmaz!” dedim, almadılar. Ben de şöyle yazdım, “Kapatma meyhaneci henüz vakit çok erken/ İçkiler deniz olsun, aşkımız yelken/ Ben yıllardır bugünün hasretini çekmişim/ Sevdiğimle dünyaya sanki yeni gelmişim/ Doldur da ver, doldur da ver, doldur da ver bir daha/ Kadehleri aşkımıza kaldıralım bir daha/ Dolu dolu yaşayalım bugün varız, yarın yokuz/ Gidenlerin hiçbirisi dönmedi ki bir daha…” İşte bu şarkıydı Tanju Okan’a vermek istediğim ama kaybettiğim. Şimdi anısına albüme koydum.
Peki bu hem filozof ve hem hayatı ciddiye almama halini aynı bünyede nasıl barındırıyorsunuz? Zorlanıyor musunuz?
– Benden öte bir ben var, çok duygusalım. Yolda yürürken karıncaları ezip öldürmemek için dikkat ederim. Dalında bir çiçek varsa, “Ah çok güzel, koparamam, kıyamam sana” derim. Ama aynı anda ‘gidici’ olduğumuzu biliyorum. O yüzden de çok ciddiye almıyorum hiçbir şeyi. Ayna karşısına geçip kendimle konuşuyorum, “Aman be Selamicim! Üzülerek neyi halledeceksin? Sana bir şey olursa, bir hafta sonra herkes unutup gidecek. Dünya hali böyle. O yüzden hiçbir şeyi fazla dert etme. Sen önemlisin Selami, başkalarını boş ver!” diyorum.
Komiksiniz de… Kimseleri iplemeyen bir stand up’çı tarafınız var. Bu kimden miras?
– Babam ve dedem, köyde kahvede oturdukları zaman, iskambil, tavla oynayan herkes, işini gücünü bırakıp onları dinlermiş. Öyle bir çeneleri varmış. Kuvvetli yani! Annem de rahmetli Mısırlıydı, hiç Türkçe bilmezdi. Onun da sesi şahaneydi. Müzik yeteneğim de annemden yani.
EL ELE, KALP KALBE BİRLİK OLALIM
Hatay sıradan bir şehir değil. Dört dini de barındıran bir hoşgörü şehri. Sizin böyle hoşgörülü olmanızda, Hataylı olmanızın etkisi var mı?
– Kesinlikle evet! Bizde bütün dinler, bütün mezhepler, bütün ırklar var. Hepimiz el ele, yürek yüreğe kardeşiz. Birlik içindeyiz. Hatta ben bir şarkı sözü okuyayım: “Birlik olalım/ Adem ile Havva’dan biz kardeşiz/ Bir bedende bir can gibi olalım/ Hangi dilden hangi dinden olursak olalım/ El ele, kalp kalbe birlik olalım/ Birlik olalım, birlik olalım/ El ele kalp kalbe birlik olalım/ Bitsin artık bu kin nefret savaşlar/ Düşmanlığa artık bir son verelim/ Hangi ırktan hangi dinden olursak olalım/ El ele kalp kalbe birlik olalım/ Biz adem ile Havva’dan kardeşiz.”
HAYATIM TÜRK FİLMİ DE OLUR ROMAN DA OLUR
Hayatınız Türk filmi olur mu? Ütücülük, komilik, parklarda yatmak derken bir plak yapıyorsunuz ve şöhret oluyorsunuz…
– Türk filmi de olur, roman da olur! O doğduğum köyden ayrılışım… Antakya’da iki ay bir lokantada çalışma… Sonra İskenderun, Adana, Ankara. Hep birer ay… Sonunda “Buralarda şarkıcı olunmaz!” diye İstanbul’a geldiğim gün. Beyoğlu’nda Şato Oteli vardı, hâlâ duruyor. Orada iş buldum. Tuvalet temizledim, komilik yaptım, ütü öğrendim. Tarlabaşı’nda ütücüde çalıştım. Soğan ekmek yiyordum, o kadar parasızdım. Tarlabaşı’nda Lades tavukçusu vardı, orada da çalıştım. Biraz farklı yemek yiyebilirim belki diye. Taksim Parkı’nda, Gülhane Parkı’nda yattığım günler oldu. Ama anneme babama göndereceğim para azalmasın diye asla otelde kalmadım.
Bu kadar zorluk yaşarken nasıl oluyor plak yapıyorsunuz ve birdenbire şöhret oluyorsunuz?
– Öğrendim ki plakçılık işleri o zaman Sirkeci’de Doğubank İşhanı’nda oluyor. Unkapanı inşa edilmemişti daha. Orada iş buldum, bir plakçıda. Bir gün besteci Avni Anıl Yusuf ve arkadaşları geldi. Cesaretimi topladım, “Amca, bana plak yapın!” dedim. Dedi ki, “Oğlum sen daha 16 yaşına yeni girmişsin, Türkçe’yi de sonradan öğrenmişsin. Nota da bilmiyorsun!” Ben birden içli içli okumaya başladım, “Gurbette ömrüm geçecek…” diye. Ayağa kalktılar, “Bu ne ya!” dediler. Sevdiler sesimi. “Bu çocuğa hemen 45’lik yapalım!” 16 yaşını bitirmek üzereyken ünlendim. Ama ben anne-babama çok iyi baktığım için Allahın da yüzüme baktığına inanıyorum.
Nasıl yani?
– İyi bir evlat oldum ben. Bir dediklerini iki etmedim. Onları köy hayatından kurtardım, İskenderun’da ev yaptırdım. Hacca gönderdim, yanıma çok getirdim. Mezarları da Zincirlikuyu’da yan yana. Sen anne-babana iyi bakarsan, Allah da yüzüne bakıyor.
YALANCI DÜNYA GİBİ YALANCISIIIIN SEVGİLİİİİM
İlk bestenizi bir aldatılma hikâyesi üzerine yazmışsınız. Sizi kim, nasıl aldattı?
– Bir sevgilim vardı Kumburgaz tarafında. O zaman çadır tatilleri meşhur. Çadır kiralıyoruz filan. Alman gençlerle tanıştım. İki kız, bir erkek. Birinin sevgilisi yok. Pek de güzel. Adı Eva. Neyse başladık bakışmaya. Ben bunları aldım Sıraselviler’de Klüp 12 vardı meşhur, oraya götürdüm. Beni sahneye de çıkardılar, şarkı söyledim. Kız benden etkilendi, ben de kızdan. 3-4 gün aşk yaşadık. Ben bayağı âşığız diye havaya girdim. Ama dördüncü gün kalktım baktım, yanımda Alman sevgilim yok. “Herhalde kahvaltıya geçtiler!” dedim. Onları bulmaya gittim. Aaa bir de ne göreyim, sevgilimin yanında bir adam! Meğer Alman erkek arkadaşıymış! Baktım kız kaş göz ediyor, “N’apim geldi!” diye. İşte ben bu sevgilimi dünyaya benzettim, yalancı dünyaya… “Yalancı dünya gibi, yalancısın sevgiliiiiim…”i Eva’nın anısına yazdım. Ve ‘yılın eseri’ seçildi, Altın Kelebek’le ödüllendirildim!
Siz iyi bir âşık mısınız?
– Valla dürüst bir âşığım. Numaram, oyunum yok. Bana yapılmasını istemediğim şeyi başkasına yapmam. Birisiyle aşk mı yaşıyorum, “Seninle evleneceğim!” vaatleri filan ölsem vermem. Hiç yapmadım. Günahtır. Eşimle tanışana kadar… Onunla da zaten evlendik.
Çok sevgiliniz olmuş, güzel aşklar yaşamışsınız… Neyiniz cezbediyor kadınları?
– Maskem yok ya, belki de bu. Olduğum gibiyim. Zaten bir insanın yüzünde maske varsa düşüyor. Ben hep aynı adamım, ilk gün neyse, son gün de o. Bir de ağırlık vermem, kırılmam, darılmam. Beni bıraksa bile “Neden bıraktın gittin? Ben sana ne yaptım?” gibi sitemler etmem. Ağır konuşmam, kalp kırmam. Bende hiddet, şiddet, bağırma, çağırma yok. Çok kişi böyle ölüp gitmiştir. Oysa bir tatlı söz yeter.
En çok neyinizden şikâyet ederler peki?
– Aman canım, “Çapkınsın” diyorlardı bana. Tek sorun buydu.
Ne zaman duruldunuz peki?
– Evlendim, Allaha çok şükür, eşim bana dünyanın en güzel üç hediyesini verdi. Duruldum şimdi. Ama dalgalandım da duruldum!
BAŞTAN BAŞA SEN!
Zeki Müren’den Bülent Ersoy’a, Tanju Okan’dan Nil Burak’a kadar birçok sanatçı sizin bestelerinizi söyledi. Ve o şarkılar insanlarla bütünleşti…
– Evet. Her tür beste yaptığım için, benim türüm olmayan bir şarkıyı, uygun olacağını düşündüğüm insana hep verdim.
Nasıl veriyordunuz bu peki? Sizinle para pazarlığı yapıyorlar mıydı?
– Valla ben kişinin durumuna göre davranıyorum. Genç delikanlı mesela, ya da kız fakir, albüm yapıyor. Babası, “Ne olur, yardımcı ol kızıma!” diyor. Bakıyorum, üzülüyorum. Çekmeyen, çekenin halinden anlamaz. Ona farklı fiyat söylüyorum. Maddi durumu çok iyi olana da, ona göre fiyat veriyorum. Yerine göre, kişiye göre davranmak sevaptır. Ama kimseyi kırmam, üzmem ben.
Şimdi gelelim yeni albüme… ‘Baştan Başa Sen’in özelliği ne?
– Kariyerimdeki en önemli albümlerden biri. 12 şarkının söz ve müziği bana ait. Bu albümde her tür rüzgâr esiyor, dört mevsimi yaşıyorsun. Şimdiden çok çok iyi geri dönüşler aldım.
Hangi şarkıda Nil Burak’la düet yaptınız?
– Ha bak, o şarkı da bütün düğünlerde, nişanlarda çalacak! Çok sevilecek. Tango yaptım. Ben diyorum ki, “Bak, şarkımız çalıyor, benimle söyler misin? Sana teklifim var, benimle evlenir misin?” Nil Hanım da diyor ki, “Hay hay canım, hay hay, sana hayır diyemem!”