MEHMET Yılmaz’ın pazar günkü yazısı bence medyada bir devrim.
Biliyorsunuz Catherine Deneuve’ün film endüstrisindeki taciz olaylarının süreci hakkında yazdığı yazı, ‘erkek’ cephesini mutlu etti.
“İşte bu ya!” dediler.
Erkekler asılır üst-ast fark etmez
Mehmet Yılmaz da pazar günü, “Gazetelere de yansıyan görüşler ‘Çok yaşa Catherine” havasında. Buna karşılık kadın cephesinde bir öfke tonu var. Catherine Denevue neredeyse ‘cinsiyet haini’ ilan edilecek” diye yazdı…
Ve şöyle devam etti.
“Bir kafa karışıklığının ülkemize hâkim olduğunu söylemek zorundayım. Mesela bizim gazeteden Cengiz Semercioğlu soruyor: “Bir kadına, ‘Ne kadar hoşsun, seni çok beğeniyorum’ demek cinsel tacize girer mi?”
Mehmet Bey’in Cengiz’e verdiği cevap bence devrim!
“Evet Cengiz kardeşim, bir kadına durduk yerde ‘Ne kadar hoşsun, seni çok beğeniyorum’ demek cinsel tacizdir. Bir tek şey hariç: Eski tabirle, kadının açıkça, ‘pas atmış’olması gerekir ki, bunu bir kadına korkmadan söyleyebilesin. Hele bir tür amir-memur ilişkisi varsa; erkek, kadının kariyerini şu ya da bu şekilde etkileme gücüne sahipse; böyle söylemesine de gerek yok, kolunu ‘arkadaşça’ omzuna atması bile cinsel tacizdir!”
Bir erkeğin bunu bu kadar direkt yazması, ne yalan söyleyeyim hoşuma gitti.
Alkışlıyorum kendisini.
Amiri tarafından tırnak içinde tacize uğramamış çok az kadın vardır.
O ya da bu şekilde herkes nasibini almıştır.
Böyledir. Böyle olagelmiştir. Biz kadınlar bir şekilde bunu biliriz, bir şekilde savuştururuz. Aramızda konuşmamıza bile gerek yok, haber değeri bile yok. Çünkü tacize uğramamış kadın yok!
Erkekler asılır, üst-ast fark etmez, hep bir şansını dener, hep bir imalar olur, adımlar atılar, hep bir sözler edilir, artık nereye çekersen…
Bazısı öküz gibi yapar, bazısı daha kibardır.
Ama böyledir.
Senin pas atmana filan da gerek yok, şanslarını denerler.
Ne kadar üstse, o kadar da bunu kendinde hak görür.
O yüzden Cengiz’in yorumu değil beni şaşırtan, o zaten bütün erkeklerin yorumu.
Ya da “Catherine Deneuve haklı!” demek…
Yeni olan bizim basınımızda Mehmet Yılmaz’ın bakışı…
Tebrik ediyorum.
HİNDİSTAN’DA ÖLÜM YÖNETİMİ ÜZERİNE
Şu bir buçuk yıldır Hindistan’da bir sürü şey yaşadım. Müthiş renkli bir kültür. Hani “amazing India” diyorlar ya, gerçekten öyle. Şaşırmamak mümkün değil.
Farklı âdetler, gelenekler, görenekler, alışkanlıklar ve bambaşka bir inanç sistemi…
İnsanın sık sık aklı uçuyor!!!
Bir de bu yıl Hindistan içinde de seyahat etmeye başladım. Geçen hafta, Güney Hindistan’da iki şehirde (Madurai ve Chennai) üç tapınak gezdim. Başımızda da harika bir rehber vardı. Aynı zamanda da çok bilgili bir antropolog: Elif Çamlıkaya.
Doktorasını Hinduizmde “ölüm yönetimi” üzerine yapmış. İki yıl da Varanisi’de yaşamış. Eğer inanç sistemleri üzerine çok bilgili değilseniz, çok okumamışsanız, aval aval bakmak durumda kalıyoruz o güzelim tapınaklara.
O yüzden Elif’in peşine takıldım ben çünkü öğrenmek istiyorum. Önümüzdeki pazartesi-salı da onunla Varanisi’de olacağım. Reenkarnasyonu da, Hinduizmi de, ölüm yönetimini de ben çok yüzeysel biliyormuşum. Hepsini sordum Elif’e. Yakında okursunuz.
En ilginci de Varanisi’de ölüme yatmak için check-in yapabileceğiniz oteller var. Yemeden içmeden kesiliyorsunuz, kendi isteğinizle hayatınıza yavaş yavaş son veriyorsunuz ama bu ötanazi olarak kabul edilmiyor.
Ne var ki, 10 gün içinde ölemezseniz, sırada daha çok bekleyen var, check-out etmeniz gerekiyor!
Bu otelleri de göreceğim. Benim Varanisi’ye ikinci gidişim olacak. İlki daha turistikti, bu sefer ölü yakıcılarla röportajlar da yapacağım…
AYŞE’NİN HİNDİSTAN’DA AYAKLA SINAVI
Her şeye alıştım burada.
Hemen hemen.
Ama ayakla sınavımı veremedim!
Hindistan’da ayak, çok normal, olağan, el gibi bir organ. Bizde ise tam öyle değil. Biz ayakla oynamayan, ayağını uluorta karıştırmayan bir milletiz. Bizde ayıp. Burada değil. Ben de bu duruma alışamıyorum bir türlü.
Bir saatlik uçak yolculuğunda bile ayakkabılarını çıkarıyorlar. Ve mesela en entelektüeli bile, seninle sohbet ederken ayağıyla oynuyor, oynayabiliyor.
Ama yargılama hakkımız yok.
Şaşırıyorum o başka…