Ekrem İmamoğlu röportajına gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim. Yaklaşık 1 milyon kişi, erişime ulaşmış. Bir gazeteci olarak bu beni mutlu ediyor. Bugün İmamoğlu röportajının ikinci bölümünü yayınlıyorum. Son bölümü de yarın…
Bu yıl, “Demokrasi Madalyası” aldınız. İlk kez bir belediye başkanına verildi. Lech Walesa’nın, Nelson Mandela’nın aldığı bir ödülle taçlandırılmak, “demokrasi savaşçısı” olarak adlandırılmak, ayaklarınızı yerden kesti mi?
-Hayır. Bu tür şeyler, sadece sorumluluğumu arttırıyor.
“Sen neymişsin be abi!” demediniz mi?
-Tabii ki demedim! Beni şımartan bir tarafı yok. Havalara uçmadım, ayaklarım, her zamankinden daha sağlam basıyor yere. Dediğim gibi sadece sorumluluğum arttı. Ama evet, kendimi “demokrasi mücadelecisi” olarak görüyorum. Öyleyim. Net.
Belediye başkanı seçilmek tamam da, esas sorun seçildikten sonra, birbiri ardına patlayan eleştirilere sağlam cevaplar verebilmek. Sizi seven çok ama eleştiren de çok… Hepsi, haksız mı? Hiç mi yaptığınız yanlış bir şey yok?
-Böyle bir şey mümkün mü? Ben insanım, hata yapma ihtimaline sahip biriyim. Tabii ki hatalarım olmuştur. Ama Türkiye’de işler farklı yürüyor. Bizde hatayı söylemek değil de, tümüyle saptırma becerisi üzerine kurulu bir eleştiri düzeni var. Gazetecilikte de, politik düzende de öyle. Üzücü olan bu.
Yaptığınız bir hatayı söyleyin…
-Ah çat diye sordun. Somut bir hata. Düşüneyim bunu, hemen gelmedi aklıma…
Başkan olduğunuzdan bu yana, değiştirebildikleriniz sizce yeterli mi? Yani performansınız, sizi tatmin ediyor mu?
-Çok çalışıyorum. Çalışma arkadaşlarım da gayretli. Onlar da çok çalışıyor. Zaten İstanbul’ un ihtiyacı olan da bu. Ama tüm bu çalışma, beklentiyi karşılıyor mu derseniz, mutlaka eksik kalıyordur. Yetmiyordur. Çünkü çok fazla iş var. Ama zamanımız da var. Dört ay bitti, beşinci aya girdik. Epey iş hallettik. Ama tabii ki başardıklarımız bana yetmiyor…
“Sizin için, cumhurbaşkanlığına oynuyor, o yüzden İstanbul Belediye Başkanlığı çok da fazla şey ettiği bir konum değil!” diyorlar. Haksızlar mı?
-Haksızlar tabii! Ayrıca bu, mümkün mü? İstanbul, beni titretiyor, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olmak muazzam bir duygu. Hem sorumluluğu, hem ağırlığı var. Ben, o hisle yaşıyorum. Mecvut görevimi keyifle sürdürüyorum.
Peki Cumhurbaşkanlığı adaylığına oynamak…
-Belli bir konum içindeyken, farklı bir makama oynamak, o makam için kendinize bir yol haritası oluşturmak, toplumsal görev üstlenenler için stratejik hata. Beni insanlar Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na uygun gördüler. Organik bir şekilde seçildim ve kabul gördüm. O yüzden şu an için için tek idealim, işimi yapmak. Ben dedim ki, “İstanbul’un gelmiş geçmiş, en demokrat Belediye Başkanı olmak istiyorum.” Şimdi ise diyorum ki ,“Dünyanın gelmiş geçmiş en demokrat Belediye Başkanı olmak istiyorum!” Anlayacağınız tek konsantrasyonum bu. Onun dışında, şunu söyleyebilirim: Yarını, bilse bile, Allah bilir. Başka ne diyeyim?
HİÇBİR ŞEY NORMAL DEĞİL AMA HER ŞEY FELAKET DE DEĞİL!
İnsanlarda bazen boşa kürek çekiliyormuş duygusu uyanıyor… Sizce, bu haklı bir duygu mu, yoksa yanlış mı?
-Tümüyle yanlış! Bütün çabam ve azmim, tam tersine olan inancımdan… Ama ne demek istediğinizi anlıyorum. Bazen çok yakın çevrem bile, “Yahu niye uğraşıyorsun? İstanbul düzelir mi? Türkiye düzelir mi?” diye veryansın ediyorlar. Ben de itiraz ediyorum! Kurtulmalıyız bu duygudan! Biz başardık! Çok istedik, hiç vaz geçmedik ve başardık. Şimdi daha pek çok şey var başaracağımız. Benim bu inancımda en çok destek aldığım kimler biliyor musunuz? Çocuklar. Enerji olarak gençleri de katabilirim yanlarına. Yaptığımız şeylerin aslında ne kadar doğru olduğunu onlara bakınca görüyorum.
Sizi, “Kapı kapı dolaşıp, kendisi gibi düşünmeyenleri ikna etmekten vazgeçti!” diye eleştirenler var. Ne diyorsunuz…
-Strateji değişti tabii. Beylikdüzü ilçesinde kapı kapı gezdiğim doğru. İstanbul’da gezemiyorum ama sosyal medyadan herkese, mesajlarımla ulaşıyorum. Arkadaşlarıma diyorum ki, “Bazı toplantılarımı canlı yayınlayın. İnsanlar beni görsünler!” Bilgilendirme tamam ama bir duygu geçirmek istiyorsanız, vücut dilinizi, gözlerinizi, bakışlarınızı hissetmeleri lazım. Yani ev ev gezemiyoruz ama cep cep geziyoruz. Her cep telefonunda varız!
Bir de şöyle bir itiraz var: Söylemde, “Durum içler acısı, felaket, batıyoruz!” ama iş, eyleme gelince, sanki her şey normalmiş gibi davranılıyor! Ee o zaman bu ülkenin değişimi nasıl gerçekleşecek? Her şey “normal”se, mevcut durum, meşrulaştırılmış olmuyor mu?
-Hiçbir zaman “Batıyoruz, bittik!” demedim ben. Denilmesini de doğru bulmuyorum. İki sebepten ötürü: Bir, Türkiye, hiçbir zaman batmaz! İki, İstanbul hiçbir zaman batmaz! Sıkıntılı anlar yaşayabilir ama kendi içindeki potansiyel, sorunlarını aşmaya yeterlidir. Bir gün, kabiliyetli biri çıkar ve süreçleri çözer. Şu anda o kişi benim. Ben bu süreci bir, “seferberlik dönemi” olarak tanımlıyorum. Ve neticelerini almaya başladığımızı düşünüyorum. Yol aldıkça, geçmişi de sorgulayacağız ve sorumlulardan hesap soracağız. Evet, hiçbir şey normal değil ama her şey felaket de değil! Ben şehrime ve ülkeme güveniyorum…
“NEDEN ARANIZDA BİR TEK KADIN YOKTU?” ELEŞTİRİSİ
Belediye başkanları toplantısında Mehmet Bekaroğlu, “Aranızda bir tek kadın yok!” diye sizi eleştirdi. Buna, ben de katılıyorum. Niye aranızda bir tek kadın yoktu? Kadınsız, demokrasi olur mu? Kadınsız, eşitlik olur mu? Siyaset yönetimi, yalnızca erkeklere mahsus bir ayrıcalık mı?
– Değil tabii! Haklısınız üzücü… Sadece bir kadın adayımız vardı. Ama bu, bir hazırlık gerektiriyor. Toplumun önüne, kadın aday çıksın diye pat diye koyamıyorsunuz. Çünkü ön saflarda mücadele etmiş, “Ben istiyorum” demiş 5- 10 erkek varken, “Hadi, şuraya bir kadın koyalım!” dediğinizde, o kadına da, işin doğasına da haksızlık yapmış oluyorsunuz. Tabi ki pozitif ayrımcılık mümkün. Ama esas olan hazırlık. Biz şu anda bunu yapıyoruz. Büyükşehir Belediye kadrolarında kadınlara yer verme konusunda özel çaba gösteriyoruz. Mesela İspark’ta sıfırdan onlarca kadın çalışmaya başladı bile. Bu, özel bir çabayla oldu. İspark’ı aldığımızda sıfır kadın çalışan vardı. Şu anda durum farklı. Yönetici kademesinde de kadın var. İki genel sekreter yardımcısı da işe başladı. İstanbul tarihinde bir ilk bu. Yani söylediğiniz eleştiriye katılıyorum ama ben bunun için mücadele veriyorum. Ne yazık ki bizden önceki dönemde çok ihmal edilmiş bir şey bu. Bir kasıt vardı demiyorum ama herhalde hayata bakış açılarıyla ilgili…
BOĞAZ MESELESİ BOĞAZLARINDA KALIR YUTAMAZLAR!
Önce “Hamidiye suyu” sonra “Haydarpaşa ve Sirkeci Garları ihalesi” arkasından “Boğaz meselesi…” İktidar, sahip olduğunuz bütün imkanları elinizden alırsa, siz bu kenti hakkıyla yönetebilir misiniz?
-Bu, elimden yetkileri alma meselesi değil, içi kibir dolu bir süreç yönetimi! Ama o işler çözülecek. Boğaz meselesi, boğazlarında kalır, yutamazlar! Garları da alamazlar. Almışlar gibi düşünürler ama alamazlar. Bu kadar net konuşuyorum.
Peki bu itiş-kakış sizi zorlamaz mı?
– Üzüyor ama zorlamıyor… Hatta itiraf ediyorum, beni motive bile ediyor! Diyorlar ki, “İmamoğlu, bu kadar zor işi nasıl başaracak?” E kolayı, herkes yapar! Zorluklarla mücadele etmek için de bazıları seçilir. Ben öyle seçildim. Ayrıca bu süreçin yaşanmasını, demokrasi adına bir deneyim olarak görüyorum. Tüm bunlar, sadece bana değil, İstanbul’a düşmanlık. Siyaseti, sadece bir oy kazanma olarak görüyorlar. “Benim adamım, benim işletmem, benim param gözü”yle bakıyorlar, yazık!
CHP’li belediye cami yapıyor diye cami yapımını engellediler
Haydarpaşa ihalesinden elendiniz? Bir kusurunuz mu vardı?
– Hayır, hiçbir kusurumuz yok. Tamamen uydurma. Tamamen gerekçesiz. Anlamsız bir şekilde, orayı birilerine vermek için özel bir çaba. Bu ihalenin içerisinde kağıt üzerinde görünmese bile, fesat karıştırma var! Bir hata olsa, ben çekerim o hatayı yapan adamı, hemen işine son veririm. Ama hata yok. Siz kimsiniz, Sirkeci’yi, Haydarpaşa’yi, parayla birine vereceksiniz? Haydarpaşa, bu şehrin simgesi, sizin haddinize mi bunu birine ihaleye vermek! Kurumlar arası geçişte, çok basit bir işlemi nasıl böyle tartışılır hale getirirsiniz?
Nasıl delirmiyorsunuz peki?
– Delirmiyorum çünkü on senedir bu insanların garip tavırlarını yaşıyorum! Neler yaşamadım ki? Cumhuriyet Halk Partili bir belediye cami yapıyor diye, cami yapımını engelleyen bir akla ne denebilir ki! Bu kadar ileri seviyede sorgulanacak tavırları var. Bizim bir kamu ahlakına ve terbiyesine ihtiyacımız var. Hiçkimse makamını kendi malı gibi görmeyecek. Ben Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevim bittiğinde, ceketimi alır, evime giderim. Bitti. Bu kadar net. Böyle bir dönemi başlatmamız lazım. Çocuklar, kadınlar, erkekler, gençler herkes normalleşmeli bu ülkede…
Bir yakınız, belediye başkanı olarak sizden yardım istediğinde, ”Aman haa” diyor musunuz?
-Hem de nasıl! Duvar gibiyim. Suratım ekşir. Konuşurlar ama duymam. Bozulanlar olur, bozulsunlar… Çok alıştım bozulup, 6 ay sonra tekrar gelip görüşenlere. Ben yakınlarım için Belediye Başkanı olmadım!
Cagman
( Pazartesi, Kasım 18, 2019 )
Harika bir röportaj! Umarım daha çok uzun yıllar kalacaksın Imamoğlu!
Nazan Aktürk
( Perşembe, Kasım 21, 2019 )
Teşekkürler Ayşe Arman.Ülkesi için çalışan bu adamı insanların daha iyi anlamasına fırsat verdiğin için…
Selam ve sevgiler
Nazan Aktürk
Hilmi Alp
( Pazar, Aralık 8, 2019 )
HİLMİ ALP
Çok teşekkür ederim, güzel insanları tanıttığınız için.