166 kilodan 88’e indi Yapabilirsin! Kendini yeniden yaratabilirsin!
(Cumartesi)
İçine hayat kaçmış bir kadın o!
Full enerji.
Girişken, sosyal, samimi, harbi, çekici, yüksek enerjili, kendine güvenli… Hele şimdilerde, ameliyatla 166’dan 88 kiloya indi, kendine daha da güveni geldi! Işık saçıyor, parlıyor.
Sağlık sebebiyle tüp mide ameliyatı olması gerekiyordu, oldu. Çok mutlu. Ethel Mulinas bir oyuncu. Bu ameliyattan sonra yoğun bakımda, ‘Yolculuğum’ adlı bir oyun yazdı, şimdi de onu oynuyor. Hatta bugün saat 20.30’da Tiyatro Karnaval’da var, denk düşerse mutlaka izleyin. İşin ilginç yanı, Ethel’in yazdıklarını oyunlaştıran Murat İpek ve oyunun yönetmeni Çiçek Dilligil de aynı şekilde zayıflamış. Hepsi toplam 140 kilo vermiş! Şimdilik… Devamı da gelecek… Yaşasın Ethel! Yaşasın yaratıcı kadınlar! Murat da yaşasın!!!
Ethel, oyunun başladı. Anlatsana biraz… Nasıl bir ‘Yolculuk’ seninki?
– Oyun, benim hikâyem! Hayat yolculuğumdan bir kesit. Hayatımın en radikal kararlarından birini aldım. Tüp mide ameliyatı oldum. Bu oyunu da yoğun bakımda yazdım. Ben 166’dan 88’e indim!
Vayyyy! Çok etkileyici. Tebrik ediyorum. Peki yoğun bakımda yazmak zor olmadı mı?
– Hayır, hiç. Ben aslında çok genç yaşta tanıştım yoğun bakımla. Annem kalp krizi geçirdiğinde 13 yaşındaydım. Çok genç kaybettim annemi, derken babamı. Yoğun bakım anıları bana hep acı verdi, bu sefer farklı olmalıydı. Oldu da…
Bu oyunda kendinden yola çıkıp bütün Ethel’lere mi sesleniyorsun?
– Aynen öyle! İleri derecede obeziteyle uğraşmış, farklı şehirlerde doğmuş, farklı kültürlerde, ailelerde yetişmiş Ethel’lerin hikâyesini anlatıyorum. Bir kadının kendini yeniden sevmeyi öğrenmesi ve imkânsız gibi görüneni gerçekleştirmesi üzerine bir oyun. Kilo problemi sadece bir sembol aslında, hepimizin yaşadığı o kadar çok bağımlılık var ki. Temel sorun da ötekileştirme… Ama ben diyorum ki herkese, “Yapabilirsin, kendini yeniden yaratabilirsin!” Kendi tecrübemden dolayı buna çok inandım ve herkese bulaştırmak istiyorum. Her şey mümkün ve hiçbir şey için, kendimiz dışında engel yok!
Müthişsin! Kaç senedir 100 kilonun üzerindeydin?
– 19 yaşımdan beri. Nispeten zayıf dönemimde 110-120 arasındaydım. Hatta 110 kiloda, Vietnam dağlarında trekking yaptım. Tur rehberi, “Size bu parkur zor gelebilir” dediğinde “Dalga mı geçiyorsunuz!” dedim. Yürüyüşü en önde bitiren üç kişiden biri olmuştum. 130’lar biraz yorucuydu ama 150 ve üstünde artık şişmandım! Obez kelimesinden nefret ediyorum.
Peki nasıl oldu bu kadar kilo?
– İlki aşk acısıyla oldu. Gerçi ben hep gürbüz bir çocuktum. Şişman değil gürbüz, arada büyük fark var! Hani beden dersinde hiç ters takla atamayan çocuklar vardır ya, onlardandım. Genç kızlığım 75 kilolarda geçti, ilk aşk acısında bir 25 aldım. Sonra annemin ölümünde bir 25 daha, babamın ölümünde bir 30 daha… Her gelen yeni acıda yüklenen kilo… Sanki yemek, asla durulmayan deli ruhuma ket vurmaktı, sanki kaderdi, sanki cezaydı, sanki ödüldü…
Arada diyet filan…
– Gitmediğim diyetisyen, yurtiçinde, dışında zayıflama kampı kalmamıştı! Çok 30 kilo verdim. 40 aldım, 40 verdim 50 aldım, 50 verdim 60 aldım… Üzerine çıktığım tartının başı döndü! Tartı dediğim kantar, 150 kiloyu geçince tartılar ölçmüyor.
Bedeninle barışık mıydın peki?
– Dışardan öyle görünüyordum. Hatta şanslıydım, yakışıklı sevgililerim oluyordu, herkes bana “Çok özgüvenlisin!” diyordu. Bugün anlıyorum ki değilmişim. Ama 120-130 kilolarda saatlerce dans ederdim. 150’leri görünce “Aaaa şişmanım ben galiba” dedim, oysa morbid obezdim! Ve 140 kilo sonrası, benim için aslında, hayatı severken ölüme koşmaktı. İçin coşku doluyken, ruhun dans edip koşarken, adım atamamaktı. Aynaya bakıp yüzünü özlemekti. İnsanın kendi yüzünü özlemesi çok fena! Kendi yüzüne yabancılaşması çok acı! Seni suçlayan bakışlardı… Yediğin her lokmanın sayılmasıydı. Uçakta kemeri bağlayamamak, sevdiklerini sıkıştırmamak için ayrı oturmaktı… Ne kadar başarılı olursan ol, hep eksik olmaktı bu kadar fazlalığınla. Kocaman cüssenle görünmemekti… Özgüvenli olduğunu söyleseler ve sen öyle sansan da, olamamaktı… En sevdiklerinin bakışındaki acıydı…
Yemek için yaşamayı bıraktım
Engel yok diyorsun yani…
– Evet, engel yok… Engel sadece kendimiziz… Ama yapabilirsin, kendini yeniden yaratabilirsin. Kendini daha çok sevebilirsin. Hayatımda iki radikal karar var benim. Biri, ekonomi okuyup üzerine MBA yaptıktan sonra oyuncu olmaya karar vermem, 28 yaşında yeniden öğrenci oldum, canım hocam Haldun Dormen’in desteği sonsuzdur, şan ve oyunculuk eğitimi aldım. İkincisi de bu ameliyatı olmaya karar vermem. İnsan kendini yeniden yaratabilirmiş, anlatmak istediğim: Yapabilirsin!
Peki ruhun kilosu?
– O yok işte! Ruhun ne kilosu ne yaşı ne dini ne de cinsiyeti var! Ruh muzip… En azından benim ruhum öyle. Muzip, çocuksu, aşka âşık, çılgın ama ait olduğu bedeni arıyordu… Ve buldu…
Yazdıklarını oyunlaştıran Murat İpek ve sahneye koyan yönetmen Çiçek Dilligil de aynı yöntemle kilo vermiş. Toplamda kaç kilo gitti üçünüzden?
– Tam tamına 140 kilo! Daha da vereceğiz… Bu vesileyle her sahneyi nakış nakış işleyen canım yönetmenim Çiçek Dilligil ve hikâyemi muhteşem bir şekilde oyunlaştıran Murat’a teşekkür ediyorum. Bir de ameliyatımı başarıyla gerçekleştiren canım hocama. En güzeli de şu; ben artık yemek için yaşamayı bıraktım. Ben umut oldum. Buz oldum eridim, su oldum, aktım hayatıma yeniden…
Hayatında ne tür değişiklikler oldu?
– Küllerimden doğdum… Yüzüme kavuştum, o çok özlediğim ellerimle yeniden buluştum. İlk kez büyük beden olmayan mağazadan kıyafet alınca gözyaşlarıyla tezgâhtara sarıldım, öptüm onu! Eskiden hayal edemeyeceğim kıyafetleri giymeye başladım. İnsanların alaycı bakışları beğeniye dönüştü. Gerçi şanslı mıydım neydim, şeytan tüyü derler ya o galiba, her kiloda peşimde adamlar vardı! Şişmansever adamlar hep beni buldu. Büyükada’da düello yaptılar benim için. Annem, “Ah bu şişko halinle ne yapıyorsun adamlara!” der, şaşırırdı. Ama şimdi ben, beğendiğim adama daha özgüvenle yaklaşabiliyorum, sadece seçilen değil seçen olmak müthiş! 62 bedenden 46’ya indim, şimdilik, daha da ineceğim. En garibi ayakkabı numaram iki numara küçüldü. Bütün koltuklar, sandalyeler büyüdü. Artık sandalye kırmadığım gibi kalçalarım kenarına değip ağrımıyor. Uçakta kemer bağlanıyor! İlk bağlandığında ve ek kemer istemediğimde çok ağladım, yanımdaki yakışıklı adam, “Neyiniz var? Sevgilinizden mi ayrıldınız!” dedi, “Yok, kemer bağlandı!” dedim…