BUGÜN çok acayip bir şey oldu.
Bir sürü iş arasında kendime zaman ayırdım, Teşvikiye’de minicik bir kafeye girdim. Kahve içtim, hesabı istedim. Aaaa o da ne!
Garson “Hesabınız ödendi!” dedi ve bana bir kart uzattı, “Faili Meçhul Kıyak”yazıyordu kartta! “Bu ne ya!” oldum.
Garson biraz mahcup, “Ben de tam bilmiyorum, sizden önce biri vardı burada. Benden sonra kahve içecek kişinin hesabını ödemek istiyorum!” dedi. Ödedi, bu kartı bıraktı ve gitti. Sonra kahve içen de siz oldunuz. O beyefendiyi ben tanımıyorum, o da sizi tanımıyor…
Vayyyyy! Elimde, üzerinde “Faili Meçhul Kıyak” yazan o kartla kalakaldım.
Merak ettim. Küçük bir araştırmayla –onun adı Google oluyor- Tunç Kılınç’a çıktı yolum.
İlginç bir hikâyesi var. “Fikir Atölyesi” blog’unun kurucusu ve “Sıfır” kitabının yazarı.Faili Meçhul Kıyak (FMK) meğer onu icadı, gizlice iyilik yapma zinciriymiş…
– Siz kimsiniz?
– Bir b.k değilim! Kendini bir b.k sanmazsan, kaybedecek bir şeyin de olmuyor! Hayat mottom bu…
– Ne münasebetle insanlara iyilik yapıyorsunuz?
– İyilik değil de güzellik desek… Veya kıyak… Çünkü iyilik, zaman zaman “kibirli” ve “bencilce” bir şeye dönüyor. Bu da arkasında başrolü oynayan kişi öyle istediği için oluyor. Yaptırdığı okullara, köprülere kendi adını vermek gibi. Bir hastaneye yapacağı ziyareti önceden basına bildirmek gibi. Yaptığı bağışın bir arkadaşı kanalıyla sosyal medyada, sanki kendi haberi yokmuş gibi duyurulmasına seyirci kalmak gibi. Bir çeşit kendini tatmin… Oysa, “Faili Meçhul Kıyak” bir oyun. Ufak şeylerle, birilerini mutlu ederek mutlu olma oyunu. Gece, kafayı yastığa koyunca, günü gülümseyerek sonlandırmak için bir hoşluk…
ASIL ZENGİNLİK BU
– Nasıl doğdu?
– 2005’ten beri bir blog’um var: “Fikir Atölyesi.” Orada, ölmeden önce yapmak istediklerimin listesini yapmıştım. Yıl 2008. Uzaya gitmek var mesela o listede. Salaş bir yerde Steve Jobs’la baş başa balık-rakı yapmak, Çin Seddi’nde bisiklete binmek, tutkulu bir aşk yaşamak ve ondan çocuk sahibi olmak var. Özgün bir kitap üretmek var. Veya bir karavanla tüm yaz boyunca serserilik yapmak var. Ha, bir de “Paralı bir yolda giderken, arkadaki arabanın ücretini vermek ve aynaya bakmamak” var… Vardı. Ta ki yapana kadar. O zamanlar OGS her yerde yaygın değil. Yaptım ve “Aldığım bu keyfi başkaları da yaşamalı!” dedim. Sonra bir yazı yazdım. “Hadi bir oyun oynayalım. Adı da ‘Faili Meçhul Kıyak’ olsun.” FMK Hareketi işte böyle doğdu…
– Arak mı?
– Değil. Ama bir arkadaşım “Amelie filmini izle” dedi. Bir başkası da “İyilik Bul, İyilik Yap” filminden bahsetti. İkisini de izledim. Harika! Birebir olmasa da özü benziyor. “Askıda Ekmek” veya “Askıda Kahve” FMK’ya en yakın olanları. Çünkü yapan anonim kalıyor. Fakat onlar da eksik kalan, eğlence boyutuydu. Hiçbiri, içinde yaratıcılık, serserilik veya yakalanmama hissi barındırmıyordu. Ve hiçbirinde bu işin, bulaşıcı olmasını sağlayacak bir Faili Meçhul Kıyak kartı yoktu…
– Bize ne anlatmaya çalışıyorsunuz: İyilik mi eksiliyor dünyadan? Artık her şey karşılıklı mı?
– Gerçek mutluluk; sahip olmakla, unvanla veya servetle gelmiyor! Gerçek zenginlik tüketmekte değil, vermenin hazzında. Bir papatya, içten bir sarılma veya karşındakinin gözünün içine bakarak dinlemek gibi. Faili Meçhul Kıyak tanımadığın birine “Seni seviyorum” diyebilmek. “Doğayı, tüm canlıları, evreni, insan olmayı, her sabah uyanmayı ve yaşayabildiğim bu anı seviyorum!” demek.
– Buradaki amaç ne?
– Kendini belli etmeden birilerini şaşırtmak, gülümsetmek. Karşılık beklemeksizin mutlu edip mutlu olmak…
BUGÜN SEN DE BİRİNE GÜZELLİK YAP!
– Bu kartları nereden alıyor insanlar?
– Size bir FMK yapıldıysa, artık bir kartınız var demektir. Veya elinizde “Sıfır” kitabı varsa, içinden çıkıyor. Çünkü romanın kahramanı Ali’ye yapılan bir FMK var. Daha kolayı ise, Fikir Atölyesi’ndeki http://www.fikiratolyesi.com/faili-mechul-kiyak/ yazısındaki linkten bir çıktı alıyorsunuz. Bir A4 sayfasında 8 kartınız birden oluyor. Size kartları makasla kesmek kalıyor sadece.
– Ben her istediğime, her kıyağı yapabilir miyim?
– Aklına ne eserse hem de! İster bir parkın bankında kartı ataçlayarak okuduğun bir dergiyi bırak, ister okul kantininde senden sonra gelen birinin çayını ısmarla, istersen de bir hastanın tedavi masraflarını karşıla. Yeter ki, kendini belli etme! Kıyağa maruz kalan kişi kime teşekkür edeceğini bilmesin. Vefa borcunun yükünü omuzlarında hissetmesin. Dilerse, o da başka birine güzellik yapabilir. Çünkü artık bir kartı var…