Bugün bomba bi isimle huzurlarınızdayım, Çağlar Çorumlu…
Rol aldığı her işte harikalar yaratan Çağlar Çorumlu, GAİN’in orijinal dizisi Ayak İşleri’nde de döktürüyor. Sadece o değil, tüm ekip harikalar yaratıyor.
Her bölümünü kahkahalarla izliyorum. Diyaloglar, iki zıt karakterin ahengi, Çağlar Çorumlu ve Güven Murat Akpınar’ın muhteşem uyumu…
Muhteşem bi iş. Hala izlemediyseniz çok şey kaybedersiniz. Son yılların en eğlenceli, en sıkı, en yaratıcı, en katmanlı işlerinden biri. Üstelik gülme garantili.
Dolu dolu iki sezonu geride bıraktılar. 3. sezona da efsane bi giriş yaptılar. Göbeğim çatlayana kadar gülüyorum. Arada eski bölümlere tekrar tekrar sarıyorum. Öyle efsane bi iş olmuş.
Çağlar Çorumlu, Güven Murat Akpınar, Caner Özyurtlu üçlüsüyle röportaj yaptım. İlk konuğum Çağlar Çorumlu…
Onunla, görev odaklı, güya sert bir mafya bozuntusu ama bir taraftan da çok çok vicdanlı biri olan Vedat’ı konuştuk.
Tabii yakalamışken Caner Özyurtlu ve Güven Murat Akpınar’ı da soru yağmuruna tuttum. Onları da birkaç gün sonra okuyacaksınız.
Tebrik ediyorum! GAİN orijinal dizisi “Ayak İşleri” bomba bir iş! Son yılların en eğlenceli, en sıkı, en yaratıcı, en katmanlı işlerinden biri. İzlemeyene eyvahlar olsun! Geçmiş olsun! Bayılıyor, ölüyorum filan. Her önüme gelene “Ya izlediniz mi harika!” diyorum…
-Hahahaha ne güzel böyle düşünmeniz, teşekkür ederiz. Biz de bayılarak çekiyoruz her bölümü.
Dolu dolu 2 sezon geçirdiniz. 3. sezona da şahane bir giriş yaptınız. Yine her bölüm yıkılıyor! Neler hissediyorsun?
-Valla çok iyi hissediyorum. İşi, ben yazmışım, ben yönetiyormuşum gibi:)) Hepimiz Ayak İşlerini, inanılmaz sahiplendik! Caner, Murat, ben çok iyi anlaşıyoruz. Birbirimize fikir veriyoruz. Samimiyet tavan, samimiyetsizlik sıfır! Bu, yaptığımız işe de yansıyor.
Kadroya nasıl dahil oldun, nasıl Vedat oldun?
– Ayvalık’ta tatildeydim. Caner aradı. “Abi sana bir senaryo göndereceğim” dedi. Caner kafasını çok sevdiğim biri. Onun yazıp, yönetmenliğini yaptığını bir dizide, nasıl delilikler yapabileceğini az çok tahmin ediyordum. “Gönder” dedim. Ayak İşleri’nin 10 bölümü geldi. Hayatta en hızlı okuduğum senaryodur. İnanılmaz etkilendim. Esprileriyle, eleştirileriyle, diyaloglarıyla çok iyi düşünülmüş, çok temiz yazılmış bir senaryoydu. Caner’i aradım, “Ben tamamım” dedim, “Ne zaman çekmeye başlıyoruz?” Oynamamı istediği karakter Vedat’tı. Rahmetli babamın ismi de Vedat.
Özellikle mi karakterin ismini Vedat yapmış? Seni tavlamak için mi?
-Yok canım, babamın da adının Vedat olduğundan haberi bile yoktu. Duygusal bağı ben kurdum. Babam çok babacan, iyi niyetli, temiz bir adamdı. Vedat’ta da öyle bir şey var. Vedat, görev odaklı, güya sert bir mafya bozuntusu ama bir taraftan da çok çok vicdanlı biri. Derinlikli ve çok sürprizli. Bir oyuncuya, müthiş alan tanıyan bir karakter. O yüzden de oynarken çok eğleniyorum. Bir şeyler fışkırıveriyor Vedat’tan sürekli.
Vedat’la benzerliklerin var mı?
-Var, var. Benim de Vedat gibi zamansız çıkışlarım ve duygusallıklarım olabiliyor. Vedat’ın çocuksu ruhu, bende de zaman zaman kendini belli ediyor. O yüzden ben de gülüyorum Vedat’a. Vedat’la Evren’in ilişkisine de gülüyorum. Vazifeye odaklı ve tecrübeli Vedat ile felsefe tahsilli, politik doğrucu Evren… Artık iyice alıştılar birbirlerinin garipliklerine. Aralarında abi-kardeş, baba-oğul ilişkisine benzer bir ilişki gelişti.
Gerçekten de muhteşem bir ikili olmuşsunuz! Görev adamı Vedat’la sürekli mantık süzgecini çalıştıran Evren’in yaşadıkları çatışmalardan şa-ha-neee bir uyum ortaya çıkıyor! Tabii ki senaryo ve diyaloglar çok iyi ama ikinizin tiyatro kökenli olması da etkili olmuş mudur?
-Hiç konuşmak istemiyorum Güven Murat’la ilgili! Hiç hoşlanmıyorum ondan hahahaha. Aynı edepten yetişmiş olmamızın mutlaka etkisi vardır. İkimiz de sete hazır geliyoruz, provamızı yapıyoruz. Herkes dersini çalışmış oluyor. Bu çok çok önemli. Bu abartı değil: Biz Assos’ta 12 saat çalıştık, çekimi bitirdik. Arabayla Çanakkale’ye gittik. Karnımız acıktı, yemek yedik. Fener’in maçı vardı, Fenerliyim. Restoranda maçı seyrettik. Maç bitti, rakımızı içerken, oturduk restoranda ertesi günün ezberini yaptık. İkimiz de disiplinli ve çalışkanız. Ve yaptığımız işe tutkuyla bağlıyız!
İlk iki sezona çok güldüm. Yeni sezonda da aynı tempoyu yakalayabilecek miyiz?
-Bence iki sezonun toplamı gibi oldu. Hem teknik anlamda hem de hikâye anlamında. Bence çok daha güçlü oldu bu sezon.
Gain gibi dijital platformlara iş yapmanın ne tür avantajları var?
– Gain’de bir kere senaryo özgür geliyor. Kimse müdahale etmiyor. Bu müthiş bir şey! Alkoldü, içkiydi, rakıydı, sigaraydı, küfürdü… Sürekli bir durum var ana akımda. Yazar, yönetmen bir otosansür uyguluyor. Siz de oyuncu olarak tabii o otosansürden etkileniyorsunuz. Dijital platformlarda böyle bir şey yok. Bir de komedi türü için çok geliştirici oldu. Daha yaratıcı işlerin ortaya çıkmasına destek oldu.
NEYİM OĞLUM BEN, MELEK MİYİM LAN BEN?
Bölüm sürelerinin, normal dizilere göre daha kısa olmasına ne diyeceksin peki…
-Komedi, daha konsantre olarak sunulduğunda, kendini net belli eden bir tür. Dijital platformlar buna da güzel bir alan yarattı. Kısa süreli bölümler, bence bir avantaj. İzleyiciyi baymadan, sıkmadan söyleyeceğimizi söyleyip, derdinizi anlatıp, varmak istediğiniz noktaya varıyorsunuz. İlk sezon, bölümler 17-18 dakikaydı. Şimdi 20-25 dakika arası. Ekip, çok profesyonel, daha sete girerken belli her şey. Çok iyi bir set. Çok mutluyuz işimizi yaparken.
Hep genç insanlar mı?
-Evet. En büyükleri benim.
Yayına girdikten sonra izleyince bir seyirci olarak ne hissettin?
-Önce çok teknik baktım, ne yapmışız ne etmişiz diye. İkinci seyredişimde, bütünü görüp eğlendim. Komiğiz gerçekten de.
Sen en çok hangi bölümü sevdin?
-1. sezonda bir restoran bölümü vardı. Hatta, Instagram’da da dönüyor. “Neyim oğlum ben, melek miyim lan ben?” dediğim bölüm. O, Vedat’ın aslında biraz özeti gibiydi. Hem herkese yardım etmek istiyor ama elinden bir şey de gelmiyor, kendi hayatı da söz konusu…
Çalışması kolay biri misin?
-Öyleyimdir.
Hiç star havaların yok mudur? Kapris, mapris…
-Yok vallahi. Ben sadece hazırlıksızlığa sinir olurum. Herkes işinin gerektirdiği hazırlığı yapsın isterim. Çünkü ben yaparım. Ama “Ayak İşleri”nde işler tıkır tıkır yürüyor, çünkü herkes üzerine düşen sorumluluğu fazlasıyla yapıyor.
Birbirini iyi tanıyan bir ekip misiniz?
-Evet. Aynı görüntü yönetmeni, aynı ışık ekibi, aynı kostüm ekibi… Çok az ekip değişiyor bizde 3 sezondur. Herkes birbirini çok iyi biliyor ve anlıyor. En önemlisi de yaptığımız iş, içimize siniyor. Gurur duyuyoruz. “İyi ki yaptım” dediğim işlerden biri oldu Ayak İşleri. Yazarı, yönetmeni, partnerim Murat ve tüm ekiple çok uyumlu çalışıyoruz. Kariyerimde böyle bir işin olması beni çok mutlu ediyor.
Vedat karakteri bol bol küfrediyor. Küfürsüz komedi olmuyor mu?
-Yoo olur. Oynadığınız karaktere bağlı. Murat’ın oynadığı karakter mesela, neredeyse hiç küfür etmiyor, o da çok komik. Vedat ise küfreden bir adam. O profildeki bir adam bu.
“GİBİ” VE “AYAK İŞLERİ” SON DÖNEMİN ÖNE ÇIKAN DİZİLERİ
Doğaçlama yapabiliyor musunuz? Fikri duyguyu anlayıp, kelimeler eklediğinizi oluyor mu?
-Bazen Caner, “Ben bunu yazdım ama şunlar şunlar önemli. Siz burada takılın!” diyor. Her sezonda, 3-4 sahne vardır. Senaryonun ve hikâyenin orijinaline sadık kalarak, Caner’le de mutabık kaldığımız durum ve sahnelere göre bizim de ufak tefek eklediğimiz yerler oluyor.
Ortalık, senaryosu felaket dizilerden geçilmiyor! Bir oyuncu olarak eline, “Ayak İşleri” gibi bir senaryo geçince tepkisi ne oluyor insanın?
– Çok seviniyor. Çünkü iyi bir işte oynayabiliyor! Ama bir taraftan da üzülüyor. Çünkü “Bir daha bunun gibi bir tane daha gelir mi?” diye düşünüyor:) Ama enseyi karartmayalım, bence bu tip örnekler artıyor. “Gibi” mesela. O da çok çok iyi bir dizi. “Gibi” ve “Ayak İşleri” son dönemin öne çıkan dizileri.