Gazilerin beş paralık değeri yok!
(Cumartesi)
Herkes gibi ben de izledim o videoyu. Ortada son derece aşikâr bir sözlü taciz olayı var, bir gıcıklık, bir densizlik, bir terbiyesizlik örneği… Gazi olsun olmasın… Karşında engelli bir insan var. İki kolu, bir bacağı yok… Protez hayat yaşayan biri. Bunu anlamamanın, görmemenin imkânı yok. Hak verilebilecek, “Ama öyleydi, böyleydi” denilebilecek bir durum yok. Şoför kafadan haksız. Ve densiz! Bir özür dileyecek, “Kusura bakma görmedim, farkedemedim” diyecek, iş bitecek. Hayır, tırmandırdıkça tırmandırıyor. Belediye Başkanı Melih Gökçek’e kadar ulaşıyor. O da taraf tutacak şekilde olaya dahil oluyor. Yok “CHP’li bunlar” diyor, yok “Paralelci” diyor, yok “Tezgah” diyor, yok “Provokatör” diyor. Yazıklar olsun! Oysa ortada engellilere, gazilere karşı yapılmış büyük bir saygısızlık, terbiyesizlik var. Hepsi budur!
Sizi tanıyalım?
-Adım Yılmaz Yiğit. 35 yaşındayım. Güneydoğu gazisiyim.
İki kolunuzu ve bacağınızı nerede, nasıl kaybettiniz?
-2007’de Şırnak’ta. Besta Dereler ve Teke Tepe mevkiinde. Çatışmada mayına bastım. Sol kolum dirsek üstünden, sağ kolum dirsek altından ve sağ bacağım diz üstünden koptu. Sol gözümde de yüzde 90 görme kaybı var.
Kaç yaşındaydınız?
-28.
Nerelisiniz?
-Doğma büyüme Edirneliyim. Askerliğimi Özel Harekat’ta yaptım. Uzman çavuş olarak beş yıldır Şırnak’ta görevdeydim. Tuzla’ya tayinim çıkmıştı. Gitmeme 20 gün vardı. Sporcuydum, güreşle, boksla profesyonel olarak uğraşıyordum.
Olayı hatırlıyor musunuz?
-Evet, mayına bastığımda şuurum yerindeydi.
En başından anlatır mısınız?
-Erzak götüren helikopterin tarandığı söylendi. Özel Hareket Taburu olarak Teke Tepe Mevkii’ne gittik. Arama tarama yaptık. Bir tona yakın patlayıcı madde bulduk. Büyük bidonlar içerisinde kablo düzenekleri çekilmişti. Yerin altına giriyordu. Tabur komutanımıza haber verdik, “Hemen çıkın oradan!” dedi, bölgeden uzaklaştık. Baktık, birkaç yeri ateşe vermişler, bir de çay demlemişler. Bir çaydanlık gördük. Üstü yok. Ama altı yanıyor. Komutanımız, “Dikkatli bir şekilde kapağını kaldırın, çayın demi çökmüş mü, çökmemiş mi söyleyin” dedi. Baktık, daha çökmemişti. Dedi ki, “Temas muhtemel! En yakın hakim tepeyi alın!” Dedik ki “Komutanım patika var. Üstünden mi, altından mı geçelim?” “Kesinlikle üstünden!” dedi. O sırada Osmaniyeli bir uzman çavuş vardı, mayına bastı, iki bacağı kasıklarından koptu.
Ölmeyi bekliyordum ama ölmedim N’aptınız onu?
-Helikopter çağırdık. Acil müdahalesini yapıp, gönderdik. Sonra Tugay Komutanımız geldi, olanları anlattık. O sırada öncülerimizden biri, dere yatağı tarafında bir iki kişiyi gördüğünü söyledi. Hareketlendik. Tam o sırada, sanki vücuduma elektrik verilir gibi oldu. Bütün bedenim sallandı, havaya uçtum ve düştüm. Baktım sırt çantam hâlâ sırtımda ama silahım yok. Sol koluma baktım, sol kolum yok. Sağ koluma baktım, sağ kolum var ama sadece kemikleri duruyor, eti, plastik gibi damlıyor, et yok. Bacağıma eğildim baktım, sağ bacağım yok. Arkamı döndüm bir baktım, devremin yüzü yanmış, gözleri komple erimiş. Sonra birden bire çukurda ayağımı gördüm, botumla beraber duruyordu.
Çok korkunç bu anlattıklarınız…
-Ama nedense ağzımdan çıkan laf, “Tüfeğim yok, tüfeğimi bulun!” oldu. Tabur komutanı dedi ki, “Oğlum tüfek önemli değil artık! Buluruz onu…” Üzerimde dört şarjör ve tüfeğim vardı. İki de el bombası. Biri duruyordu, biri yoktu, dört şarjör de erimişti.
Ne anlama geliyor bunlar?
-Eriyip ateş alması lazım. O mermilerin ateş alıp vücuduma girmemiş olması şans. Fakat el bombalarından biri muhtemelen patlamış. Sırt çantamda bomba mühimmatları vardı, Allah’tan onlar da patlamamış.
Sonra?
-Altı kere kelimeyi şehadet getirdim. Çünkü üç atar damarım kopmuştu. Kanın yedi dakikada boşalması ve benim şehit olmam lazımdı. Ölmeyi bekliyordum. Ama ölmedim. Sonra öğrendim ki, mayın 3000 kilovat ısıyla yakmış damarlarımı. Yani denk geldiği yerleri kopartırken, pişirmiş ve yapıştırmış. O yüzden de kan boşalımı olmamış. Bu sayede hayatta kalmışım.
Biz hangi ülkenin gazisiyiz?
Sonra nereye götürüldünüz?
-Önce Şırnak Askeri Hastanesi’ne. Orada bir hafta yatmışım, hiç hatırlamıyorum. Sonra Ankara Gata. Herkes bağırıyor, inliyor, felaket bir ortam! Korkunç kabuslar görmeye başladım. Dağlar üzerime çöküyordu. Beni denize atıyorlardı, çırpınmaya çalışıyorum ama kollarım yok, boğuluyorum. Dev gibi insanlar üzerime geliyor. Kafayı sıyırıyordum. Bu kabusları yenmek istiyorum ama nasıl yapabileceğimi bilmiyorum, rüyamda hep çatışmaya giriyordum. Bir süre de böyle geçti.
Size kim destek oldu?
-Özel Kuvvetler’den arkadaşlar geldi. Koray abi, “Yılmaz neyin var?” diye sordu. “Neyim yok ki!” dedim. “İki kolum yok, bir bacağım yok. Gözümün biri görmüyor!” Sağ olsun bana atlet, çamaşır getirmiş. İlk defa o zaman gördüm, altımda iç çamaşırım bile yok, çarşafı kesmişler, dolamışlar. Koray abi bana güç verdi, yedi yıl oldu bu söylediğim. Yedi yıldır abi-kardeş gibiyiz.
Sonra bir düzen kurulabildiniz mi?
-Kolay olmadı ama kurdum. Hastanede olduğumuz dönem sadece BDP milletvekilleri bizi ziyaret etmek istedi. Diğer partilerden kimse gelmedi. Onların içeri girmesini de Genelkurmay yasaklamış. Bir gün konferans için Ankara Üniversitesi’ne çağırdılar. Rektör dedi ki, “Devlet sana kol, bacak takmadı mı?” Ben de dedim ki, “Çok maliyetliymiş, ondan takılamadı herhalde!” “Kampanya başlatalım” dedi. Reddettim. Çünkü devletin gücü varsa yapar, yoksa benim kimseden bir şey istemeye niyetim yok. Rektör durdu, “Oğlum sana nasıl yardımcı olayım söyle” dedi. “Ben siyasilerimize ulaşmaya çalışıyorum” dedim. Hemen Köksal Toptan’ı aradı, Meclis başkanıydı. Telefonu bana verdi. “Efendim” dedim, “Siz hangi ülkenin Meclis Başkanı’sınız?” “Türkiye Cumhuriyeti’nin” dedi, “Peki” dedim, “Biz hangi ülkenin gazisiyiz?” “Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti’nin!” dedi. “Eğer öyleyse neden BDP’li milletvekilleri bizi ziyaret etmek isterken, sizler hiç etmediniz?” dedim. “Çok yoğunuz, ayarlayamadık ama söz yarın geleceğiz” dedi. Gerçekten de ertesi gün 10 milletvekiliyle rehabilitasyon merkezine geldi. “Niye bu kadar sitemkârsınız?” dedi. “Ben bu ülke için kolumu verdim, bacağımı verdim. Benim için insanlar hayırseverlerden para toplamak istiyorlar. Bizim ülkemiz bu kadar aciz mi?” dedim. Bakımı muhtacız ya, o zamanın parasıyla refakatçi ücretimiz 400 liraydı. Orada duran bir kadın milletvekiline dedim ki, “Ben size 400 lira versem, siz bana bakar mısınız?” Öyle durup baktı, bir cevap veremedi.
Kızgın mısınız herkese?
-E tabii ki. Protez takılması için bile inanılmaz bir mücadele vermek zorunda kaldım. Oysa kendiliğinden olması gerekmez mi? Bu son olay da cabası. Evet, gelelim otobüste yaşananlara… Şöyle mi hissediyorsunuz? “Ben saçma sapan insanlardan hakaret işitmek için mi kolumu, bacağımı verdim?” -Tamamen böyle hissediyorum. Ben bir şey istemiyorum. Para istemiyorum, mal istemiyorum, mülk istemiyorum. Sadece biraz saygı istiyorum.
O gün tam n’oldu? Şoför bir kolunuzun olmadığını görüyor. Gördüğünü de söylüyor. Peki diğerinin protez olduğunu anlamamış olabilir mi?
-Kızımla birlikte otobüse binerken, kolumun olmadığını gördü ve hiçbir şey söyleyemedi. İnerken, “Kartınızı bastınız mı?” gibi bir laf etti. Montumu açıp protez kolumu gösterdim, öbürü de yok zaten. “Bu halde nasıl kart basayım?” dedim. İkna olmadı, ısrar etti, o zaman çaresiz kalıp, “Cebimden al” dedim. “Ben bakamam” diyor, “Benim de ellerim yok, nasıl göstereceğim?” dedim. Saçma sapan ve terbiyesiz bir tartışma başladı. Ben de sinirlendim. Karşında bir bacağı ve iki kolu olmayan bir adam var, “Tamam kardeşim kusura bakma” de, hayata devam et, hayır, zorluyor da zorluyor, hakaret ediyor.
Babam kuşlar için 1 Lira’ya yem satıyor Sizi bu olayda en çok üzen neydi?
-Şoförün yaptıkları vız gelir tırıs gider! Terbiyesizin teki! Ama o belediye başkanının, o terbiyesizin yanında yer alması akıl alır gibi değil. Beni, Twitter’dan, oradan buradan, paralelci, CHP’li, Fetullahçı, Dersimli filan ilan etmesi çok üzdü. Bunları hak etmediğimi düşünüyorum. Benim babam, kuşlara 1 liradan yem satarak hayatını kazanıyor, suçladığı gibi bir adam olsam, herhalde daha fazla param olurdu.
Siz sinirli olduğunuzu kabul ediyor musunuz?
-Önce değildim. Ama kendimi anlatamayınca sinirlendim tabii, adama “Ellerim yok!” diyorum. “Gaziyim” diyorum, “Görmek istiyorsan bak” diyorum, “Bak bu protez” diyorum, anlamıyor. Benim yerimde kim olsa sinirlenirdi.
“Allah kimin kolunu alacağını biliyor” lafı ne kadar canınızı acıttı?
-Çok. Tüm bu yaşananları, şehit ailelerine ve gazilere yapılmış bir hakaret olarak görüyorum. Bakın, ben ne bir derneğe ne de bir partiye üyeyim. Ama bazı gazi dernekleri ve vakıfların belediyeden çıkarı var. Benim adıma gidip, özrü kabul ettiler.
Nasıl yani?
-Önce benim belediyeye gitmemi istediler. “Gitmem” dedim, sanki ben kabahatliymişim gibi. “Gelmek isteyen çalıştığım rehabilitasyon merkezine gelir” dedim. Bunu da onlar kabul etmedi. Sonrasında Gaziler Vakfı ve Türkiye Harp Malulu Şehit Dul ve Yetimler Derneği, benim adıma gidip belediyeden özrü kabul ettiler. Ve bunun akabinde duyduğumuz -bire bir dernek başkanının ağzından duydum- 500 dönüm arazinin ve 5-10 dükkânın Gaziler Vakfı’na bağışlanacağı… “Senin olayın çok güzel oldu!” dediler bana. Bu olayın güzeli var mı? Artık bu ülkede işler çığrından çıktı! Yemin ederim, o kadar kötülük var ki, her şeyi yaparlar, her türlü iftirayı atarlar. Ama Allah’tan iyi insanlar da var. Otobüste yaşananları görüp, işini gücünü bırakıp gelen ve lehime tanıklık eden o yedi kişiye teşekkür ederim.
CHP’ye üye misiniz? Melih Gökçek, öyle olduğunuzu ve sizin provokatör olduğunuza söylüyor…
-Tabii ki yok! En çok istediğim televizyona çıkıp tüm bunları anlatmak, yalanlarını yüzüne vurmak. Ama ne hikmetse Genelkurmay, memur olduğum için işimden atılacağımı söyledi ve izin vermedi. Ama “Görüntülü konuşma!” dediler. Siz, gazeteye yazacağınız için sorun yok. O şoförün göreve iade edilmesi ne anlama geliyor? -“Siz gaziler beş para etmiyorsunuz, bu ülke için bir değeriniz yok!” anlamına geliyor. Melih Gökçek, “Gaziler değersizdir!” demeye getiriyor. Aslında sadece bize değil, bütün Türk milletine, bayrağa, herkese hakaret ediyor. Ve biz, sesimizi çıkaramıyoruz…
Koray Gürbüz: Şoför, müdürüne “Darp yok” diyor Melih Gökçek darp raporu aldırıyor!
Olayda sizin de adınız geçiyor… Sizi tanıyalım?
-Yılmaz’ın yakın arkadaşıyım. Basın açıklamasını ben yaptım. O yüzden Melih Gökçek bana da saldırdı. Adım Koray Gürbüz. Ben de gaziyim. 95 ve 98 yılında, iki ayrı çatışmada yaralandım. İç organlarımın bir kısmı yok. Böbrek, dalak, safrakesesi ve bağırsaklarımın bir bölümü alındı. Sol dirseğim yok, sol ayak kısa ve sol tarafımı hissetmiyorum. Devlet Üstün Hizmet madalyası sahibiyim. Şu an Bilkent Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisiyim. Doktora yapıyorum.
Olan biteni bir de sizden dinleyelim…
-Yılmaz. 26. 10. 2014 tarihinde otobüse biniyor. Şoför otobüse binerken, kolunun olmadığını görüyor. Çünkü sonradan müdürüyle telefonda konuşurken diyor ki, “Ben bir kolunun olmadığını gördüm.” İnerken de, sanki özel olarak gıcıklık yapmak ister gibi, “Kartınızı bastınız mı?” diyor. Bu, maraza çıkarmak isteyen bir insanın tavrı, görmüşsün adamın kolunun olmadığını, niye üstüne gidiyorsun, niye tahrik ediyorsun? Yılmaz da kollarını göstererek diyor ki, “Lütfen bakar mısınız?” “Lütfen” diyor. “Ellerim yok, nasıl basayım?” diye ellerini gösteriyor. Şoför, “Hadi kardeşim, hadi uzatma in, uğraştırma beni!” diyor. O zaman Yılmaz da diyor ki, “Niye uğraşacaksın kardeşim! Sordun bakacaksın ellerime” diyor, o da “Ben söylemeden sen çıkartıp göstereceksin. Ne demek elim yok!” diyor. “Ben elimi senin cebine mi sokayım?” diyor. Yılmaz da diyor ki, “Kartı soruyorsun, tabii ki sokacaksın!” Sonra tartışma büyüyor. Yılmaz’a “Hayvan oğlu hayvan!” diyor. İlk küfürü şoför ediyor. Yılmaz, “Sen benimle nasıl konuşuyorsun şerefsiz!” diyor. Şoför de buna karşılık veriyor, “Şerefsiz sensin! Hayvan oğlu hayvan! Enayi” diyor, arkasından saydırıyor. Otobüsten inince de durmuyor, camı açıp diyor ki, “Ben şerefsizlere şerefsiz derim! Şerefsizsin ki Allah senin iki kolunu almış! Benim için mi gazi oldun?” gibi hakaretler ediyor. O otobüsün içinde, şoförün haksız olduğunu söyleyen ve tanıklık eden 7 kişi var! Artık daha ne olsun?
Ben de izledim videosunu. Sonra müdürünü arıyor…
-Evet. Olayı anlatıyor. Müdür soruyor: “Darp var mı?” diyor. O da cevap veriyor: “Herhangi bir darp yok!” Oysa Melih Gökçek, darp raporu aldırmış şoföre. Güya Yılmaz şoförü darp etmiş! Halbuki şoförün kendisi söylüyor darp yok diye. Artık hangi doktordan nasıl öyle uydurma bir rapor aldılarsa… Şoför, telefonda müdürüne anlatırken diyor ki, “Ben binerken kolunun olmadığını gördüm!” Bu da önemli. Otobüse ücretsiz binmek sadece gazilere verilen bir hak değil, bütün engelliler için geçerli. Kolunun olmadığını görmüşse, ki öyle diyor, engelli olduğunu anlamıştır, onu ücretsiz geçirmek zorunda. Ayrıca Yılmaz şoföre, “Ben gaziyim” diyor, buna rağmen tartışmaya devam ediyor. Gazi dedikten sonra, tartışmayı keseceksin, arkasından “hayvanoğlu hayvan” demeyeceksin. “Kusura bakma!” deyip geçireceksin.
Sizi de provokatörlükle suçladı Melih Gökçek…
-Evet. Önce, “Biz olayı araştırıyoruz. Olay, Gazi’mizin dediği gibiyse şoförü açığa alırız” dedi. Bir gün açıkta kaldı şoför. Ertesi gün işe iade edildi. Biz Ankara ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinden gelen gaziler tepkimizi belirtmek için belediyenin önünde toplandık ve basın açıklaması yaptık. Bunun üzerine Melih Gökçek, “Biz olayı araştırdık. Basın açıklamasını yapan Koray Gürbüz CHP üyesidir, bu olayı da CHP planlamıştır. O yüzden şoförü işine iade ettik ve provokatör Koray Gürbüz’ü kınıyoruz!” dedi. Bir başka Tweet’inde Yılmaz Yiğit’in nikah şahidinin Kemal Kılıçdaroğlu olduğunu söyledi.
Olayın aslı nedir peki?
– Yılmaz, evlenirken bütün siyası partilerinin liderlerine nikah şahidi olmaları için davette bulunduk. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, başbakan Erdoğan’a, Meclis Başkanı’na, BDP hariç bütün siyasi parti liderlerine ve Genelkurmay başkanına davetiye gönderdik. Sadece İlker Başbuğ mazeret bildirdi. O tarihte burada olmayacağını söyledi. Bu davete karşılık veren DP Başkanı Hüsamettin Cindoruk, Kemal Kılıçdaroğlu oldu, aynı zaman MHP Genel Başkan yardımcısı Hidayet Vahapoğlu da nikah şahidi oldu. Genelkurmaydan da bir korgeneral bir de tümgeneral geldi. Ama Melih Gökçek bunu saptırıyor, kaseti montajladığı gibi, fotoğrafı da kesmiş sadece Kılıçdaroğlu’nun resmini koymuş. Oysa Yılmaz’ın nikah şahidi hepsiydi.
Ama siz, CHP’ye üyesiniz…
-CHP’li olabilirim ama burada olay başka. Melih Gökçek’in yaptığı şey, her zamanki olayı özünden yani Gazi’ye yapılan hakaretten uzaklaştırıp, başka yere çekmek. Benimle ilgili de bir sürü tweet atıyor. Facebook’ta yayınladığım bir fotoğrafı almış, “Koray Gürbüz, Gezi olaylarına katıldı, otobüslerin camlarını kırdı, hakkında suç duyurusunda bulunuldu” diyor. Tabii ki böyle bir şey yok! Beyaz TV’de bu konuyla ilgili Yılmaz’a “provokatör”, bana da “paralelci” dediler. Yılmaz’ın CHP ayağını ben oluşturuyormuşum, paralelciymişim. Artık ne iftira atacaklarını şaşırdılar!