BAYRAMDA irili ufaklı beş Yunan adasına gitme fırsatım oldu.
Hep aynı şey oluyor.
Bir sürü duyguyu aynı anda yaşıyorum.
Beğenme, imrenme, özenme…
Galiba en çok da hayret!
O minicik adalardaki renk uyumu ve estetik duygusu beni hayrete düşürüyor!
Kırk kişinin yaşadığı bir köyde karşılaştığım bir dükkânın güzelliği beni şaşırtıyor. Kolay kolay rastlanamayacak kadar estetik.
Yalan yok, biraz da sinir oluyorum niye bizde yok diye… Bir de temiz.
İnsanların sadece evlerinin içi değil, önü de temiz. Kapılar, pencereler, bahçe duvarları boyalı, bakımlı. Sokaklarda çöp yok. Minicik numaralarla yaşadıkları mekânı, sokağı, meydanı nefis bir hale getirmişler.
Sadece parayla yapılan şeyler değil, içlerinden geldiği için yaptıkları küçük estetik müdahaleler…
Her yerini beton yığını hale getirmemişler, adanın, köyün, mahallenin kişiliğini korumuşlar.
Elbette bizim de fevkalade güzel doğal güzelliklerimiz, şahane sahillerimiz, kasabalarımız, köylerimiz var. Ama işte Selçuk Şirin Hoca’nın dediği gibi bizler temiziz, estetiğiz ama galiba daha çok kendi evlerimizin içiyle ilgiyiz…
Dışarısı bizi ilgilendirmiyor.
Selçuk Hoca ne diyor? “Bizim sorunumuz evimizin ötesinde olup biteni kendi derdimiz saymamakla başlıyor. Dağı, taşı devlete; sokağı, parkı belediyeye havale ediyoruz. Hal böyle olunca da evimizin dışındaki pisliği, dağınıklığı, başıbozukluğu kendimize dert etmiyoruz. Ortalığı pislik götürse de sorun benim değil deyip yüz çeviriyoruz!”
O, harika bir şey öneriyor. “Gelin bu ülkeyi tertemiz bir hale getirelim” diyor.
“Başarabiliriz” diyor.
“Çöp meselesini milli bir mesele olarak görelim” diyor.
“Her şeyi devletten, belediyeden beklemeyelim. Sorumluluk hepimize düşüyor” diyor. En az bir yıl önceden belirlenecek bir tarihte bütün Türkiye’yi çöp toplamaya davet ediyor. “Genci yaşlısı, kadını erkeği hepimiz, elimize eldiven takıp ülkemizi gıcır gıcır yapalım” diyor…
Bayıldım bu fikre, teklife, öneriye…
Her türlü desteği vermeye hazırım.
GECE O ÇİRKİN TABELALARI SÖKMEK İSTİYORUM
ESKİDEN ben de sadece yaşadığım evin içinin sorumluluğunu hissederdim.
Bana bir şey oldu. Artık dışı da ilgilendiriyor.
Kendimi yazları Bodrum’da yaşadığım köyden, Gürece’den de sorumlu hissediyorum. Allah sizi inandırsın Gürece’yle yatıp Gürece’yle kalkıyorum.
Köyden sana ne diyeceksiniz…Öyle değil işte.
Gözümü kapatıyorum, o köyü daha temiz, daha bakımlı, daha estetik, daha güzel bir yere dönüştürme hayalleri kuruyorum.
Çirkin tabelaları bile dert ediyorum. Gece gidip sökmek istiyorum. Yerine el yapımı ahşap, doğal yazılar koymak istiyorum. Plastikleri, pislikleri, sokağa atılmış eski eşyaları toplayıp kaldırmak istiyorum. Evlerin yıkık dökük yerlerini tamir etmek istiyorum. Pervazları, kapıları boyamak, ahşap mavi panjurlar takmak istiyorum.
Oysa mimar değilim, çevre planlamasından anlamam, ama sürekli böyle hayaller kuruyorum. Benim gibi bir sürü insan olsa ve hayallerimizin onda birini gerçekleştirebilsek, düşünsenize, ülkemiz nasıl güzel bir yere dönüşür…
ÖMER ‘EYVAH!’ DEDİ
GELELİM Gürece’ye…
Pek bir özelliği olmayan çirkince bir köy aslında. Denize kenarı desen, değil. Orman kenarı desen, değil. Yol kenarı! Evleri kişilikli desen, değil. Mimarisi ilginç desen, değil. Pek bir özelliği yok. Ama olabilir. Bu bizim elimizde. Belki de beni baştan çıkaran bu.
Hayatımızın hikâyesini biz yazıyoruz, yaptıklarımızla biz güzelleştiriyoruz, yaşadığımız köyü de güzelleştirebiliriz, pekâlâ ona da bir hikâye yazabiliriz.
Ömer bunları duyunca “Eyvah!” dedi. Bence başına gelecekleri hissetti.
Onu bunu bilmem, beceremeyebilirim ama deneyeceğim. Çabucak olmayacak tabii, yıllar sürecek belki… Ama vazgeçmeyeceğim, deneyeceğim.
HAYALLERİM PARASIZLIĞIMDAN BÜYÜK
GÜRECE’yi güzelleştirmek istiyorum ya, o yüzden o adalarda çalışkan bir öğrenci gibi pencereyi, kapıyı nasıl boyamışlar diye fotoğraflar çektim. Bahçe duvarlarını nasıl estetik hale getirmişler, yerinde inceledim.
Ben kendi evimi, atölyemi yaptım. Fena da olmadı ama köyün diğer evleri yeteri kadar bakımlı ve estetik değilse benim yaşadığım, çalıştığım yer güzel olmuş kaç yazar? Ya birlikte çıkıyoruz, ya birlikte batıyoruz.
O yüzden binalara minik restorasyonlar yapmak, bazı yerlerini boyamak istiyorum.
Köylüler gülümsüyor, “Hayır” demiyorlar. Ceplerinden para çıkmadığı sürece köylerinin güzelleşmesine itirazları yok. Peki, benim tüm bunları yapacak param var mı? Yok.
Ömer diyor ki “Allahtan yok, çünkü elinde avcunda ne varsa yatırırdın. Böyle de manyaksın!”
Haklı, yapardım.
Ama hayallerim, parasızlığımdan daha büyük!
KADIN CAMİSİ, KADIN MEYDANI VE ‘İYİLİK FESTİVALİ’ OLAN BİR KÖY
KÖYÜMÜZ… Kadın camisi, kadın meydanı olan bir köy olsun istiyorum.
Evet, kadınlara özgü bir cami… Taştan yapılmış, yusyuvarlak modern bir cami… Kadın meydanı olan köy olsun istiyorum.
Toscana’daki gibi bir meydan… Basit.
Arnavut kaldırımlı. Kenarında oturma bankları olan. Biraz ağaçlandırılmış. Kadınlar soluklanacaklar, gelip oturacaklar. Erkekler de gelebilir tabii. Ortada belki minik bir fıskiyeli havuz, belki ortasına bir kadın heykeli dikilecek. Aklıma Türkan Saylan heykeli geldi. Yok mudur Türkan Saylan ya da başka şahane bir kadının heykeli yapıp hediye edecek bir sanatçı? Sonra, her yaz “İyilik Festivali” düzenlenen bir köy olsun istiyorum. Türkiye’nin her yerinden kadın girişimciler gelsin, o meydan kadınlarla dolup taşsın, Bebek Şenliği gibi olsun, kadınlar ürettiklerini sergilesinler, gelirin bir kısmı da köye gitsin…
Nasıl ama? Kulağa güzel geliyor mu?
Bir de şahane kütüphanesi olsun. Söyleşiler, konferanslar yapılacak, filmler gösterilecek, eğitimler verilecek bir salonu da…
Camiyi de kütüphaneyi de yaptıracak aileyi buldum. Çok şık taş bir camii olacak. Farklı ve çok estetik. Ama daha çizecek mimar ortada yok.
Belediyeyle filan da konuşmadım, hayal bunlar daha… Ama her şey böyle başlamıyor mu?
Hayal kurarak, güzünü kapattığında gözünün önüne getirerek…
HAYALİM, İNADIM VE UMUDUM VAR!
SAĞOLSUN Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon geldi, Gürece’deki “İyilik Atölyesi”ni gördü, beğendi. Biraz sohbet ettik. Pislik içindeki o meydanı gösterdim ona.
“Dur bir bakalım” dedi. Belediye’ye ait çıktı.
Ertesi gün oradaki tüm o molozları, hurdaları, yabani otları temizletti. Kendisine çok çok teşekkür ediyorum.
Ben şimdi o meydanı gönüllü olarak güzel bir hale getirecek ve proje çizecek bir mimar arıyorum. Bu yaz biraz bir şeyler ortaya çıksa yeter bana, her sene bir şey daha koyarız üzerine…
Fikir de arkadaşım Mevzun’dan geldi: “Gürece yürümeye de müsait bir yer. Sahile inen güzel patikaları var. Üç dört tane dağ yolu ben biliyorum. Mini trekking turları yapılabilir, günlük yürüyüş rotası olabilir. Bir kafe açılabilir, yürüyüşçüler orada buluşur, sonra yola koyulur…”
Tamamen saçmalıyor da olabilirim. Ama böyle bir köy hayali kuruyorum. Bir köyün hikâyesini yeniden yazabilirsek daha nicelerini yapabiliriz…
Hayallerim, inadım ve umudum var. Gerisi de gelir inşallah!