1923 röportajlarının sonu geldik. Son konuğum, müzikalin yazarlarından biri olan Mert Dilek…
“Müzikalde işlediğimiz dönem ve değindiğimiz gerçekler, bu ülkenin vatandaşları olarak hepimizin, daima hatırlaması gereken meseleler” diyor ve ekliyor Mert, “Geleceğe yönelik rotamızı belirlerken, geçmişten pek çok ders çıkarmalı, yeri geldiğinde unuttuklarımızı teker teker hatırlamalıyız. Ve hatırlatmalıyız.”
Beyhan, Lerzan, Mehmet, Mert, Tuluğ, Yekta ve tüm ekip, gerçekten muhteşem bir iş çıkarmış ortaya, hepsini yürekten kutluyorum… Ve tabii bir alkış da bu güzel projeyi sonuna kadar destekleyen yapımcılara, Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu’na, Piu Entertainment’e ve Zorlu PSM’ye…
Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu, Piu Entertainment ve Zorlu PSM ortak yapımı, Zorlu Holding ve Grup şirketlerinin desteğiyle Cumhuriyetin kuruluş hikayesini, yeni nesillere aktarmak için hayata geçirilen, 1923 Müzikali, 23 Nisan’da izleyicilerle buluşmaya hazırlanıyor. Müzikalin senaristlerinden biri olarak neler hissediyorsun?
-Çok heyecanlı ve mutluyum. Bir yılı aşkın süredir, harıl harıl üzerinde çalıştığımız bu anlamlı projenin, artık perdelerini açacak olması, beni inanılmaz gururlandırıyor. Tüm ekibin muazzam yeteneğini, aklını, kalbini içine cömertçe kattığı, özel bir yapım oldu bu. Böylesine değerli insanlarla çalıştığım için kendimi çok şanslı ve ayrıcalıklı hissediyorum. Umarım seyircilerimiz de aynı heyecanı hisseder.
100 kişi sahne önünde, 100 kişi sahne arkasında… Sayenizde senelerce izlenecek bir müzikali mi doğdu? Ne dersin?
-Gerçekten de çok büyük bir proje… Umarım ki seyirciden de geçer not alır ve uzun bir sahne hayatı nasip olur. Nitekim müzikalde işlediğimiz dönem ve değindiğimiz gerçekler, bu ülkenin vatandaşları olarak hepimizin daima hatırlaması gereken meseleler. 1923’ün uzun süre sahnelenmeye devam etmesi, seyircimizin de Kurtuluş Savaşı dönemine karşı merakının ve ilgisinin devam ettiği anlamına gelir. Her temsilde, 2 binden fazla kişinin benzer duygu ve düşüncelerle bir araya gelecek olması, gerçekten eşsiz bir deneyim olacak.
KEŞKE TÜRKİYE’DEKİ BÜTÜN ÇOCUKLAR VE GENÇLER İZLEYEBİLSE
Yurt dışında yıllardır sahnelenen müzikaller vardır. Zaman içinde cast değişir ama o müzikal hep devam eder, hep de izlenir. Sence 1923 Müzikali de öyle mi olacak?
-Umarım öyle olur ki daha çok insanın izleme fırsatı olsun. Özellikle İstanbul dışında yaşayanlar… Ülkenin her köşesinden, farklı sosyokültürel çevrelerden izleyicimiz olmasını temenni ediyorum. Hatta, keşke Türkiye’deki bütün çocuklar ve gençler izleyebilse… Şu anki cast’ımızın her üyesi bizim için çok kıymetli. Yediden yetmişe hepsi canını dişne takarak, büyük bir özveriyle bu zahmetli işin altından, en iyi şekilde kalkıyor. Ama tabii ki zamanla program ve uygunluklar değişebilir. Öyle bir durumda sahne üstündeki ailemize yeni üyelerin katılması hepimizi ayrı heyecanlandıracaktır.
Cumhuriyetin 100. yılı senin için ne ifade ediyor?
-Her yıl dönümünde olduğu gibi milli tarih ve kültürümüze bakmak, yaşananları değerlendirmek için sembolik ama çok önemli bir fırsat bu. “Gör yaşananları bir devirde” cümlesiyle başlıyor müzikalimiz. Cumhuriyetimizin 100. yılında da tam anlamıyla bunu yapmamız lazım bence. Hem yakın geçmişimizi hem de ülkemizin temellerini durup düşünmeliyiz. Geleceğe yönelik rotamızı belirlerken, geçmişten pek çok ders çıkarmalı, yeri geldiğinde unuttuklarımızı teker teker hatırlamalıyız. Ve hatırlatmalıyız. Ancak bunu yaparsak bu yıldönümüne hak ettiği değeri vermiş oluruz.
Bandırma’yı sarsan dalgalardan Meclis’in açılışına, Büyük Taarruz’dan Cumhuriyetin ilanına uzanan bir hikaye… Ne kadar zorlandınız yazarken?
-Bizi belki de en zorlayan unsur, her biri kendi başına ayrı bir müzikal olabilecek bu önemli günleri, bir bütün olarak, 80 dakikaya sığacak şekilde hayal etmek ve kâğıda dökmekti. Hikâyenin genel çerçevesi, sürecin başından beri belli olmasına rağmen, tarihimizin bu kritik anlarını, güçlü ve özlü bir dramatik akışa oturtmak zaman aldı. İşin içinde, günümüzde geçen sahnelerin de olması cabası… Ama her birimizden çıkan fikirler sayesinde, bu sorunları rahat bir şekilde çözdük. Beyhan Murphy’nin koreografik bir dille geliştirdiği nefes kesici sahneler ve Tuluğ Tırpan’ın enfes besteleri, biz yazarların işini, bu anlamda özellikle kolaylaştırdı!
Üç kişi yazmanın avantajı neydi?
-Yazı ekibi olarak, birbirimizi çok iyi tamamladık. Kendi aramızda sağlam ve samimi bir iletişimimiz var. Birimizin yarattığı karakteri, diğeri büyüttü. Birimizin kurguladığı sahneyi, diğeri diyaloğa döktü. Ben, ekipteki en genç yazar olarak, Mehmet ve Yekta’dan değerli şeyler de öğrendim. Özellikle müzikal formunun kendine has zorluklarıyla baş etme konusunda, bana güzel tüyolar verdiler. Her birimizin özgün fikir ve önerileri, iş birliğimiz süresince uyumlu bir biçimde sentezlendi. Bu görüşsel zenginliğin, ortaya çıkan işi daha güçlü kıldığına inanıyorum.
Ne tür araştırmalar yaptınız?
-Prof. Mehmet Alkan’dan çeşitli tarih seminerleri alarak, başladık sürece. Ben, ardından Kurtuluş Savaşı dönemi ve Atatürk hakkında çeşitli kitapları büyük bir özenle okudum. Akademisyen kimliğimin, işime çok yaradığı bir araştırma dönemiydi bu. En son lisedeyken bu denli haşır neşir olduğum bu tarihi olaylarını, yeniden okuyup, öğrenmek ve daha önceden bilmediğim detaylarına hâkim olmak beni çok heyecanlandırdı. Tabii yazım sürecinde, bu akademik bilgileri arka planda tutmamız ve dramatik unsurları önceliklendirmemiz gerekti. Ama aldığımız her yaratıcı kararın, tarihsel mantığına ve doğruluğuna çok dikkat ettik. Tasarım süreci başlayınca da görsel ağırlıklı çalışmalar yürüttük. İngiliz tasarımcılarımızla referans niteliğinde yüzlerce fotoğraf ve video paylaştık.
Bu işin ne kadarı matematik ne kadar duygu?
-İkisi de olmazsa olmaz! 100 kişilik bir cast söz konusu olunca, hem reji hem koreografi için işin matematiği son derece mühimdi. Ama bir yazar olarak da dramatik kurguyu geliştirirken matematiksel ve mantıksal birçok hesap yapmak gerekti. Eserin dramaturjik olarak, güçlü bir temeli ve ritminin olması bizim için çok önemliydi. Duygusal dinamikler hakkında da en başından beri sıkı çalışıp, yoğun düşündük. Eserin farklı noktalarında, farklı duyguları tetiklemek istedik seyircide. Zaten konu ve materyalimiz başlı başına bir duygu seli… Biz de ekip olarak, yer yer çok duygulandık. İlk genel provayı izlerken, hiç ummadığım yerlerde gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum.
Seyredenlere, esas olarak nasıl bir duygu geçsin istiyorsunuz?
-Sahneye taşıdığımız Millî Mücadele günlerinin duygusal dokusunu, seyircinin bizzat deneyimlemesini amaçlıyoruz. O dönemde halkın hissettiği birlik ve beraberlik duygusunu, seyircinin de bir kolektif olarak içselleştirmesi, hedeflerimizden biri. Buna ek olarak, eserimizin seyircide büyük bir merak duygusu uyandırmasını da diliyorum. Sahnede yer alan, söylenen her şey, aslında bir buzdağının görünen yüzü. Özellikle genç izleyicilerin, tanık oldukları anlardan etkilenip, eve döner dönmez kendi okumalarını yapmaları, beni en mutlu eden sonuç olur. 1923’ün, herkesi milli tarihimizi araştırıp, öğrenmeye teşvik etmesini istiyorum.
En çok hangi yaş grubu izlerse mutlu olursun?
-Her yaş grubundan seyircinin büyük bir keyifle izleyebileceği bir iş yaptık. Fakat özellikle ilkokul çağındaki çocukların, eserimizi izleyip, bu dönem hakkında meraklanması, beni ayrıca mutlu eder. Eğitim hayatları boyunca ve sonrasında da Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyetin ilanını düşündükleri her an, müzikalimizden bir görsel veya bir şarkı akıllarına gelse, ne güzel olur…
Yale mezunusun, eğitimine Cambridge’de devam ediyorsun. İngiltere’de yaşıyorsun. Hayatın sahne sanatları ve tiyatroyla iç içe geçiyor. Londra’da tiyatro kritikleri yazıyorsun. Evrensel bir gözle değerlendirirsen, 1923, dünyanın başka bir yerinde de ses getirir mi? İzleyenler etkilenir mi? Yoksa bizim Milli Mücadelemiz olduğu için mi, biz bu kadar etkileniyoruz?
-Eserimizin duygusal ve düşünsel temelinin evrensel olduğuna inanıyorum. Bir halkın, bütünlüğünü korumak adına gösterdiği seferberlik, fedakârlık ve azim, dünya çapında birçok ulusun kendiyle ilişkilendirebileceği bir gerçek. Nitekim teknik ve sanatsal olarak da müzikalimiz dünya standartlarında. İşim nedeniyle West End’de, her hafta en az 2-3 yapım izliyorum ve 1923’ün teatral olarak, o eserlerden altta kalır bir yanı olmadığını düşünüyorum. Yani yabancı bir seyirci de bu müzikalde kendinden bir parça bulup, sanatsal anlamda epey etkilenebilir. Ama tabii ki bizim bu hikâyeye Türkiye’de, kendi milli tarihimiz ve değerlerimiz ışığında tanıklık etmemiz bambaşka bir deneyim. Türk seyircisinin o salonda yaşadığı duygu birliğinin eşine, başka yerde rastlamak zor.