Fulya Akkaya… Müthiş biri o. Şapka çıkarıyorum. Ve avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlıyorum. Görme engelli ama 2017’deki üniversite sınavında, 5 dalda Türkiye birincisi oldu. Türkçe-Matematik dalında birinci oldu, kendi dalı olmayan Türkçe-Sosyal’de de birinci oldu. Ve Boğaziçi Ekonomi’yi kazandı. Şimdi 2. sınıfa geçti. Ben onu Tuluhan Tekelioğlu’nun “Güç Sensin” belgeselinde tanıdım, çok etkilendim, röportaj yapmak istedim. Gerçekten şahane bir genç kadınla tanıştım. Bu ülkede Fulya’ların artması dileğiyle. Akkaya ailesi gibi ailelerin de artması dileğiyle. Fulya’nın bu kadar başarılı ve mutlu bir genç kız olmasının en önemli sebebi ailesi. Tüm aile bireylerini, en çok da annesini avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlıyorum ve sizi Fulya’yla baş başa bırakıyorum…
İnsana cesaret veriyorsun, ilham veriyorsun, “Sana inanan biri varsa, Fulya gibi her şeyi başarırsın!” dedirtiyorsun!
Teşekkür ederim.
Hadi başa dönelim, hikâyen nerede, nasıl başladı?
Küçük, çekirdek bir ailemiz var bizim. Annem, babam, benden 4 yaş büyük ablam ve ben. Birbirimize çok düşkün bir aileyiz. 98’de Konya’da doğdum. Ama aslen Akşehirliyiz. Annem çalışmıyor, babam Şeker Fabrikası’nda ustabaşı, ablam da fizyoterapist…
Görme engelli doğmanın özel bir sebebi var mı?
Hayır, yok. Bazen oluyor. Bazı şeylerin açıklaması yok.
Peki görme engelli olduğunu ne zaman fark ettin?
Bilinçli bir çocuktum, o yüzden küçük yaşta, 2 ya da 3’tüm galiba.
İnsanın bunu kabullenmesi kolay oluyor mu?
Kötü bir şey olarak algılamadım, başkalarında olmayan bir özelliğim var gibi geldi. Böyle düşünmem, olumsuz görülen şartları, pozitif sonuçlara evirmeyi erken keşfettiğim için de olabilir. Göremiyor olmanın şöyle olumlu yanları vardı: Başta matematik olmak üzere, soyut konulara dikkatimi kaybetmeden odaklanabiliyordum.
Ooo şahane bir özellik! Peki kendine hiç acıdığın olmadı mı? Sen hep böyle savaşçı mıydın?
Hayır, kendime hiç acımadım. Çünkü şunun farkındayım: Her insan, dünyaya kendi için büyük bir rol oynamaya gelir. Hepimiz kendi hayatlarımızın başrol oyuncusu olmalıyız. Ama bu çok da kolay değil. Bunu ancak özsaygıya sahip olanlar ve kendini sevenler başarabilir. Tabii ki kastettiğim narsisizme varan hastalıklı bir sevgi değil. İnsanı hayatta var eden, “Ben yüksek potansiyelimle birçok şeyi başarabilirim!” dediren çok değerli bir sevgi. Bende bu var. Bu yüzden savaşçıyım. Bu özelliğimi de hep korumak istiyorum, umarım başarabilirim…
ANNEM OLMASAYDI BEN, BEN OLAMAZDIM!
Belli ki doğuştan çok zekisin… Ama “zekâ” senin bu başarını, azmini açıklamaya yetiyor mu?
Sadece zekâ neye yarar hayatta? Cesaretin, özgüvenin, vicdanın, merhametin, sorgulayan bir bilincin ve duygusal gücün de zekâya eşlik etmesi gerekiyor. Ama bundan da öte olan, yanınızda olan insanlar. Benim yaptığım güzel şeylerin temelinde hep ailemden öğrendiklerim yatıyor. Annemde sabrı ve cesareti, babamda sağduyu ve serinkanlılığı, ablamda da hayal gücünü ve yaratıcılığı gördüm. Onlar olmasa, bu özellikleri kendi katmam mümkün olmazdı!
Annen hayatını sana mı adadı? O senin gözlerin mi oldu? O olmasaydı sen bu Fulya olabilir miydin?
Annem beni harflerle, sayılarla, doğayla yani aslında dünyayla tanıştıran insan. Kendimi bildiğimden beri onun desteğini ve sevgisini hissettim. Benliğimde onun izi çok fazla. Bu yüzden evet, annem olmasaydı, ben şimdiki ben olamazdım!
ZORLUKLAR İYİ Kİ VAR!
“Hayat bir yol ise düz olmamalı! Engebeli olmalı ki zorluklardan bir şeyler öğrenebilelim. Bu yüzden görme engelimi kötü bir şey olarak yorumlamıyorum ben. Aksine beni eğiten bir durum oldu. Zorluklar hep benim için bilgi ve tecrübe kaynağı oldu. O yüzden iyi ki varlar! Tanıştığım her insan, okuduğum her kitap, ilk kez duyduğum hoş bir müzik hayatıma kattığım zenginlikler aslında. Başkasının hayatına dokunabildiğinizde daha da çok yenileniyorsunuz. Bir gülümsemeye ve öğrenme zevkine tanıklık etmek müthiş. O yüzden her türlü engelin nasıl aşılabildiğini gösteren sosyal projelerde yer almaktan büyük gurur duyuyorum…”
SORGULAMAYI ÖĞRETEN BİR AKADEMİSYEN OLMAK İSTİYORUM
Üniversite sınavında bu kadar başarılı olacağın aklına gelir miydi?
Birinci olmak gibi bir şey aklımdan geçmiyordu. Yapamayacağım için değil, hedefimi birincilik olarak belirlemediğim için. YGS’deki derecem birinciliğin işaretiydi sanırım ama dediğim gibi benim hedefim 1. olmaktan ziyade, istediğim üniversite ve bölüme girmekti. Girdim…
Neden Boğaziçi Üniversitesi?
Akademik başarısı ve öğrencilere sunduğu sosyal imkânlarla haklı bir şöhrete sahip. Ben de 13-14 yaşımdan itibaren bu güzel kurumun bir üyesi olmayı hayal ediyordum. Şimdi de, “İyi ki buradayım!” diyorum. Boğaziçi’nde çok şey öğreniyorum.
Ekonomiyi niye seçtin?
Çok geniş kapsamlı oluşu, bu sayede birçok alanla ilgilenebilme fırsatı ilgimi çekti. Bölümümden çok memnunum. Ama bu yaz sonunda, matematik ile çift anadal yapabilmek için başvuruda bulunacağım.
Hayallerin ne?
İleride matematikle profesyonel olarak ilgilenmek istiyorum. İngilizce hariç birkaç yabancı dil daha öğrenmeyi hedefliyorum. İlk adım olarak bu yaz Fransızca öğrenmeye başlayacağım. İleride de gençlere, “sorgulamayı ve şüphe etmeyi öğreten” bir akademisyen olmak istiyorum. Ama bu bilim ekonomi mi, matematik mi henüz emin değilim…
ANNEMLE MATEMATİK ÇALIŞIRKEN ARAMIZDA ÖZEL BİR DİL VARDI
Matematik çoğunluğun kâbusudur. Seninse tutkun…
Matematik can sıkıcı bir şey gibi yansıtılıyor. Küçükler dört işlemden, ezberlemek zorunda bırakıldıkları çarpım tablosundan ibaret zannediyor. Büyükler ise havuz problemlerden ve türev-integral sorularından… Halbuki matematik, bilim dili ve düşünme sanatı…
Annenle aranda nasıl hallettiniz bu matematik işini? Nasıl bir özel dil vardı aranızda?
Matematik çalışırken birçok semboller ve şekiller çıkıyordu doğal olarak. Annem, sembolleri bilmiyor ama tarif ediyordu. Mesela c, alt küme; ünlem, faktöriyel anlamına geliyordu bizim aramızda. Prizmalara çalışırken, ilaç ve çikolata kutularını kullanıyorduk. Birlikte ne eğleniyorduk bir bilseniz…
Şimdi nasıl çalışıyorsun?
Üniversitede görme problemi olan öğrencilere derslerinde yardımcı olmaları için asistan öğrenciler sağlayan bir birim var: GETEM. Onlarla haftalık programlar düzenliyoruz. Genelde ders kitabı ve notları seslendiriyorlar. Çok güzel bir düzenleme, her üniversitede olmalı bence…