Her şeyin formülü sahicilik

 Bir kadın düşünün ki 70’lerde var, 80’lerde var, 90’larda, 2000’lerde… 2020’ye geldik, hâlâ var! Nükhet Duru… Her daim seksi, her daim klas. Kim ne derse desin, hâlâ müthiş bir sesi, söylemekten mutlu olduğumuz şarkıları, projeleri, konserleri, albümleri var. İçinden fışkıran, bitmeyen bir enerji var. Hayatının öyle bir döneminde ki, müthiş seçici, hiçbir şeyi zorunlu olduğu için yapmıyor, canı isterse, içine sinerse yapıyor. O yüzden de ne yaparsa iyi oluyor. Yeni albümü çıktı çıkacak, genç nesil müzisyenlerle düet yaptı ve Ağustos’un 28’inde İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda sevenleriyle buluşacak. O gece bizi çeşitli sürprizler bekliyor.

Bu kadar yıl kalıcı olabilmenin sırrı ne?
– Çalışkanım, seçiciyim. İlk günden beri tüm kalbimle bu işin peşinde ve hizmetindeyim. Bence kalıcı olmanın sırrı, kendini geliştirmekte gizli. İnsan bilir kendi eksiklerini, açıklarını. İşte oraları tamamladıkça, birilerinin sana bir şeyler öğretmesine, ufkunu açmasına izin ve olanak sağladıkça, yenileniyor ve genç kalıyorsun.

YENİ NESLİN GÜÇLÜ İSİMLERİYLE ALBÜM

İyi de 70’lerde de starsın, 80’lerde de, 90’larda da, 2000’lerde de, 2020’lerde de…
– Bence hayattaki her şeyin formülü sahicilikten geçiyor. Samimiyet, sahicilik ve gerçekçilik. 70’lerde star oldum diye hayatımı starlık müessesesine hizmet ederek geçirmedim. Başarılarımın yanında hatalarım da oldu, hayal kırıklıklarım da, küskünlüklerim de… Ama aslolan hep Nükhet’ti, Nükhet Duru değil! Sadece star hayatı yaşamadım, normal bir kadın ve anne oldum. Bence bu sahicilik de geçiyor seyirciye.

Yakında yeni albümün çıkıyor. Efsane Nükhet Duru şarkılarını, yeni neslin güçlü isimleriyle, düet şeklinde yeniden yorumluyorsun…
– Çok heyecanlıyım. Albümde Teoman, Kenan Doğulu, Funda Arar, Sıla, Mabel Matiz, Ata Demirer, Ceyl’an Ertem, Rubato, Evrencan Gündüz, Sena Şener var. Şarkılarımı onlarla paylaşmak büyük mutluluk.

Nasıl sürprizler bekliyor bizi?
– En büyük sürpriz, bütün bu kayıt sürecinden bir film üretilmiş olması. Sahne arkası belgeseli değil, bayağı Nükhet Duru filmi oldu. 10 dakika diye başladık, 60 dakikada zor bitiriyoruz! Yönetmenimiz Mu Tunç, üretim ve stüdyo kayıtları sürecimizin tamamını çekti. Sonra bu kayıtlara düet yaptığımız sanatçılarla ve benim kreatif ekibimle yaptığı röportajları ekledi. Benim bile varlığını unuttuğum koca bir arşiv tarandı. Kıyıda köşede kalmış anılar derken, inanılmaz bir malzeme birikti elimizde. Türkiye’de bir ilk olacak diye düşünüyoruz.

YAŞAMADIĞIN DUYGUNUN ŞARKISINI YAZAMAZSIN

Hangi şarkıyı kiminle okudun? En çok hangisinde güldün, hüzünlendin?
– Kayıtlar sırasında baskın duygu hep neşeydi. Kenan’la söylerken ayrı bir duygusallık oldu, ikimizin de gözleri doldu. Ata ile ‘Mahmure’ kaydında gülmekten yere düşüyordum. Sena Şener’le 35 yıldır söylemediğim bir şarkıda düet yaptık. Sıla, Funda, Ceyl’an, inan ayıramıyorum. Teoman’ın hastası oldum kayıtlar sırasında. Mabel’in özeni, titizliği, Evrencan’ın ortamı şenlendiren neşesi, Rubato’nun hüzün bulutu… Gerçekten özel bir süreç oldu hayatımda.

Şimdilerde bu kadar derin, kalpten şarkılar yok. Neden?
– Hayatın ritmi, tüketme biçimleri değişti bir kere! Aşkın var olma, yaşanma biçimi de değişti. Belki de aşk gitti, arzu kaldı geride! Yaşamadığı şeyin de şarkısını yazamıyor, filmini çekemiyor ki insan. Günlük dilin elverdiği derinlikte duygular.

‘Fast food aşk’ların dönemi mi artık?
– Evet, ne yazık ki. İnsanların bir şey için sebat etmeye, emek harcamaya vakti yok. Neşet Ertaş’ın bir sözü var, her daim çok etkilemiştir beni: “Hiçbir şeye sahip değiliz, birbirimize verdiğimiz emekten başka.” Öyle doğru ki!

KAZA GİBİDİR AŞK, SONRA DA AL BAŞINA BELAYI



İnanılmaz komiksin ve müthiş anekdotlar anlatıyorsun. Stand-up yapmayı düşünüyor musun?
– ‘Beni Nükhet Duru Sanıyorlar’ diye bir kabare yaptık iki sezon önce. İstanbul ve Türkiye’nin çeşitli illerine turne yaparak 50 temsil gerçekleştirdik. İnsanları güldürmek, onlardan aldığım tepkiyi sahne üstünde, başka bir şeye dönüştürmek çok eğlenceli. Şimdi metni revize ediyoruz, kış sezonunda yeniden başlayacağız.

Her zaman bakımlısın, güzelsin ve dişisin. Aslında ‘cilve’ denilen şey senin göbek adın. Nasıl oluyor bu? Doğuştan mı?
– (Gülüyor) Bakımlıyım çünkü seviyorum bakımlı olmayı. O kremler, kokular filan hoşuma gidiyor. İkincisi, böyle gördüm, öğrendim, alıştım. Özel bir çaba inan göstermiyorum, günlük rutinim böyle. ‘Cilve’ meselesine gelince… İşte onu bilemiyorum ama herkes böyle söylediğine göre, var bir bildikleri. Ben kendim gibi olmaya devam ediyorum.

Âşık olduğun adamları, sabahları şarkı söyleyerek uyandırdığın oldu mu?
– Çok âşık olduğum bir seferinde söylediğim olmuştu. Ama geçmiş gün Ayşem…

Nasıl adamlardan uzak duralım?
– Valla bence ilk sırada cimri adamlar var! Sonra neşesiz gamlı baykuşlar ve de kendisinden önceki her 24 saatin hesabını soran güven yoksunları. Bu üçü ömür tüketir, koşarak uzaklaşalım!

Kadınlara erkeklerle ilgili tavsiyelerin neler?
– En önemli tavsiyem, ekonomik güçlerine her zaman sahip çıksınlar. Ayaklarının üstünde sağlam duran kadın, darbede tökezlese bile kalkar yürür, arkasına bakmaz.

Hayatının bu döneminde nasıl bir aşk yaşamak istersin? İster misin?
– Aşkı kim istemez ama kaza gibidir aşk! Bir anda gelir başına ve sana da en iyisi oymuş gibi gelir. Sonra ayıkla pirincin taşını.

ŞÜKRETTİĞİM RASTLANTILAR

Ali Kocatepe, Mehmet Teoman, Melih Kibar, Çiğdem Talu, Onno Tunç, Selmi Andak, Timur Selçuk, Aysel Gürel, Attila Özdemiroğlu, Zülfü Livaneli, Garo Mafyan, İlhan İrem, Zeynep Talu, Murathan Mungan, Sezen Aksu, Uzay Heparı, Şehrazat, Mete Özgencil, Nazan Öncel, Arto Tunçboyacıyan… Bu insanların hepsiyle çalışmayı nasıl başardın?
– Mehmet Teoman’la çalışmayı, değerini uzaktan fark edip ben seçtim. Cenk Taşkan’ın da katılmasıyla çok başarılı bir ekip olduk. Timur Hocam ilk öğretmenim, başımın tacı. Ali Kocatepe ise mucizem. Hayata bakışı, eserlerine birebir yansımış, potansiyelimi ortaya çıkarmış çok önemli bir müzik adamı. Bence ben onları, onlar da beni seçti. Yollarımızın kesişmiş olması, şükrettiğim rastlantılar.

TUNÇ SOYER’E SESLENİYORUM İZMİR FUARI GERİ GELSİN

İzmir Fuarı yıllarını nasıl anlatırsın?
– Müthişti! Tarifi yok! Tunç Soyer’e sesleniyorum buradan, hep beraber İzmir Fuarı’nı geri getirelim. Fuar, halka bir hediyeydi. Aynı zamanda biz sanatçılar için de yıl boyu hevesle beklediğimiz bir buluşma ve bir anlamda meydan okuma alanıydı. İzmir Enternasyonal Fuarı’nın temellerinin atılması 1923 yılına kadar gidiyor. Böylesi bir gelenek bence bir kültürel mirastır ve kuşaklara aktarılmalıdır.

TÜM KARİYERİMDEKİ İKİ HATA…

Bir röportajında Sezen Aksu senin için, “Nükhet’in doğuştan getirdiği öyle güçlü bir sesi var ki, kendine rağmen kendini bitiremedi!” demiş. Ne demek istedi sence?
– (Gülüyor) Önerdiği hit olabilecek şarkıları seslendirmeyi seçmemem, ona göre hataydı. Halbuki ben hit olanın değil, inandığım şarkıların peşindeydim. Kriterim, sürdürülebilir bir standartla yıllara yayılmaktı. Sabahattin Ali şiirlerini Ali’yle şarkı yaptığımızda 19 yaşındaydım ve inan ne istediğimi de istemediğimi de bugünkü kadar net biliyordum. Uzun yıllar sonra, bir albümde hit çıkarma derdine düştüm, gördüm ki bana hiç yakışmadı. Tüm kariyerimdeki tek ‘kendime rağmen’ tavrım budur. Bir de genel olarak başıma gelen haksızlıklarla savaşmak yerine, küsüp geriye çekilmek. Şimdi öyle değilim.

ŞİDDETE SESSİZ KALMADIĞI İÇİN SILA’YI TEBRİK EDİYORUM

Türkiye’deki bu bitmez tükenmez kadına şiddet için ne diyeceksin? Sıla gibi dayak yeseydin çıkar konuşur muydun?
– Sıla’yı tebrik ediyorum. Ben yapamadım. O doğrusunu yaptı. Ben de ne yazık ki pek çok kadın gibi fiziksel şiddete uğradım. Bugünkü aklımla konuşurdum elbette; susmak, yok saymak, çevreden utanmak çözüm değil! Ama çok gençtim. Burada düşülen tuzak, şiddet gören kadının utancı üstlenmesinde. Oysa utanması gereken, bu eylemi gerçekleştiren.

Yorum Bırak