Mumbai’de normal taksilere ilaveten “rikshaw”lar var. 3 tekerlekli minik canavarlar. Motosikletten bozma “tuk tuk”lar yani. Ben onlara “sivrisinek taksiler” diyorum. Vızır vızır her yerdeler ve sonsuza kadar klakson çalıyorlar…
İki yanları açık. Şoförler de genellikle çıplak ayaklılar ve kanepede oturur gibi, bir ayaklarını altlarına alıp kullanıyor.
Normal taksilerden ucuz. Ne var ki pek çok kazaya sebep oluyorlar. Onlarla seyahat bir macera yani. Ben de kazık kadar oldum ama bu üzerimdeki macera ve adrenalin düşkünlüğünü atamadım. Geldiğim günden beri kendimi onlarla bir yerden bir yere giderken hayal ediyorum, Ömer de “Deli misin, tehlikeli, asla binme!” dedi. Dedi ve bitti, daha da tahrik oldum.
Geçtiğimiz hafta sonu bizim Emre Yunusoğlu buradaydı, 72 saatte Mumbai’nin altını üstüne getirdik. Yaptığımız haberlerin bir kısmına da “rickshaw”la gittik.
Veeee bu fotoğraftaki arkadaş, adı Ramesh, tut tuk’un şoförü, Türk olduğumuzu öğrenince, “Arda Turan’ı tanıyor musunuz?” dedi. “Evet” dedik gururla. “Müthiş futbolcu!” dedi. Yine “Evet” dedim. “Elektriği olmayan bir semte elektrik verilmesini sağlamış, gücünü ve parasını faydalı işlere kullanıyormuş. Doğru mu?” dedi.
“Doğru!” diye atladık, Emre de ben de…
Allah’ın Hindistan’ında kendi halinde bir rikshaw şoförü bile Arda Turan’ı biliyor, ne kadar şahane bir şey!
Ve onun yardımları şehir efsanesi oluyor, dilden dile anlatılıyor.
Ne mutlu Arda’ya…
Ne mutlu bize…
Bu arada şoför bizden para almadı, Arda’yla röportaj yaptığımı söyleyince neredeyse şu fotoğrafta gördüğünüz üç tekerlekliyle İstanbul’a kadar götürecekti bizi…