Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nden TÜZÜNATAÇ KARARI…
.
Bilmem hatırlar mısınız?
2010’da, Berrak Tüzünataç’ın, Kabataş‘taki evinin terasında, Şahan Gökbakar’la çekilen görüntüleri yayınlanmıştı. Magazinciler, teleobjektiflerle gizli gizli çekmişlerdi. Bu görüntüler, medyada günlerce yayınlandı. Onlara göre, Berrak kamusal bir figürdü. Diledikleri gibi fotoğraflarını, görüntülerini çekip, yorumlayıp, yayınlayabilirlerdi…
Öyle de yaptılar.
Tedbir kararı çıkarıldı ama bu onları durdurmadı. Bu sefer de çizimleri yayınladılar.
.
Berrak henüz 25 yaşındaydı, üzerine çullanılabilecekleri bir kadındı, kolay bir “av”dı onlara göre…
O görüntüler üzerine abuk sabuk yorumlar yapıldı, Berrak rencide edildi, itibarsızlaştırılmaya ve değersizleştirilmeye çalışıldı. Koca koca yazarlar bile bu konuda ahkam kesti. Ne ahlaksızlığı kaldı ne de başka bir şeyi…
Parçaladılar genç kadını…
–
O ise bu konuda hiç konuşmadı.
Hakkını aramak için hukuk yolunu tercih etti.
Şahan peki? Onu itibarsızlaştıran kimse olmadı tabii. Şaşırdık mı? Hayır. Mesele Şahan, Ahmet, Mehmet değil zaten… Yanındaki erkeğin kim olduğunun pek önemi yok.. Çünkü fatura her zamanki kadına çıkarılmış, tüm bedeller kadına ödetilmişti… Ee bir de ünlüydü, ona her şey müstahaktı!
.
Tüzünataç, “Bu, bir özel hayat ihlalidir” diye dava açtı.
Mahkeme, sanat dünyasında tanınmış bir kişi olduğunu belirterek, başvurusunu reddetti. Görüntülerin sokaktan çekildiği ve eve zorla girilmediği gerekçesiyle hak ihlali olmadığına hükmetti.
Evin terasının kamusal alana girdiği söylendi.
Kısacası; 8 yıl süren hukuk mücadelesinde, Berrak Türkiye’de haksız bulundu!
Ama o vazgeçmedi.
Davayı, 2018’de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıdı.
Veeeeee ne oldu dersiniz…
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Berrak Tüzünataç’ı haklı buldu.
“Evet, bu bir hak ihlalidir!” dedi.
Berrak’ın sabrını, çabasını, azmini ve dirayetini kutluyorum.
AİHM’in kararını da alkışlıyorum.
Örnek teşkil etmesini diliyorum.
Ve bu kararın ne anlama geldiğini anlatması için sözü, Berrak Tüzünataç’ın avukatı Gökçe Kılıç Gülsaran’a bırakıyorum.
Tebrikler! Hukuk mücadelesini Türkiye’de kaybettiniz, AİHM’de kazandınız. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, 13 yıl önce Berrak Tüzünataç’a yapılanların “hak ihlali” olduğuna karar verdi. Avukatı olarak neler hissediyorsunuz?
– Haklılığımızın kanıtlanmış olmasının mutluluğu içindeyiz. Biz, en başından beri bu davaya inanıyorduk. Uzun bir mücadeleydi. Ama vazgeçmedik, pes etmedik. Sonunda da AİHM bunun bir hak ihlali olduğu yönünde karar verdi. Berrak davayı kazandı!
Bu, bu alandaki emsal kararlardan biri mi?
-Evet. “Özel hayatın gizliliği” kavramının enine boyuna tartışıldığı, hukuk tekniği bakımından önemli kararlardan biri. AİHM’de görülmüş başka bir dava daha var. Halk arasında, “Prenses Caroline davası” olarak biliniyor. Prenses Caroline, Almanya’da bir pazarda, çocuklarıyla dolaşırken çekilen fotoğraflarının yayınlanmasının “hak ihlali” olduğunu söylüyor ve dava açıyor. “Kamusal figür olarak görev aldığım yerlerde, tabii ki beni çekebilirsiniz. Ama çocuklarımla pazarda, özel alanımda, vakit geçiriyorken görüntülenmek beni hem huzursuz hem mutsuz ediyor. Bunun toplumun haber alma hakkıyla bir alakası yok” diyor. Almanya Federal Mahkemesi ise, “Hayır, sen ünlüsün! Pazarda gezerken de fotoğrafların çekilebilir. Bu, bir hak ihlali değildir!” diyor. O da inatçı demek ki Berrak gibi davayı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşıyor…
Peki AİHM’e gidince ne oluyor?
– Kazanıyor! Haklı bulunuyor! Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde, özel hayatın gizliliği kavramının, en geniş ölçüde irdelendiği kararlardan biriydi. Karar şöyle diyor: “Özel hayata ilişkin görüntülerin alınmasının, belli bir sınırı olması lazım. Kişinin ünlü olması, her alanının, her anının görüntülenip, haber yapılmasına sebep olmamalı!” İşte o karar, ‘Hannover Kararı’ olarak da biliniyor. Berrak’ınki de ‘Tüzünataç Kararı’ olarak literatüre geçti. AİHM, bülten haline getirdi ve yayınladı. Türk basını da oradan öğrendi…
Ülkemiz açısından bu kararın önemi nedir?
-Sadece Türkiye açısından değil, dünya açısından da önemli. Çünkü AİHM’e üye tüm devletler, verilen kararları, kanun maddesi olarak kabul etmeyi, taahhüt etmiş durumda. Ama önemli bir teknik detay var, bu kararı 2. daire verdi. Türk devleti veya biz, bunu Büyük Kurul’a taşıyabiliriz ve diyebiliriz ki, “Tekrar görülsün.” Ama Türkiye son zamanlarda Büyük Kurul’a göndermeme eğiliminde. Aslında Büyük Kurul’da da tarafların başvurusu üzerine, görülme ihtimali olan bir dosya.
Siz Türkiye’de bu davayla ilgili tedbir kararı aldırabilmiştiniz…
-Evet. O önemliydi. Biz daha ilk başladığımızda o tedbir kararını alabilmiştik. O yüzden bir süre o görüntüleri göstermediler. Ama ondan sonra çizimler dönmeye başladı. Onlar da rahatsız ediciydi.
Sizi, bu kararla ilgili yurt dışından da arayanlar var mı?
-Evet hem de çok. Özellikle medeni hukukçular, anayasa hukukçuları ve kadın dernekleri arıyorlar. Berrak’a da basın mensupları ve oyuncu ajansları da ulaşıyor. Bu karar, yabancı basında da haber oldu. Tüzünataç Kararı herkesin ilgisini çekti.
Bu karar sebebiyle Türkiye’de yargılamanın yenilenmesini isteyebilir misiniz?
-Evet tabii, yapabiliriz.
Yaparsınız ne elinize geçer?
-Türkiye’deki mahkemeye “Evet, burada hak ihlali vardır!” dedirtmiş oluruz. Güzel değil mi? Biz zamanında nasıl Caroline davasını kullandıysak, meslektaşlarım da şimdi bu kararı emsal karar olarak gösterip, Tüzünataç Kararı’ndan söz edecekler.
Tazminat?
– Onu da alabiliriz. Daha Berrak’la istişare etmedik. İlk etapta ilettiğimiz için tazminat talebimizin büyük kurulda görülmesi hakkımız var. Türkiye mahkemelerinden de tekrar tazminat verilmesini isteyebiliriz. Bu hakkımız da saklı. Bizim bugüne kadar asıl odak noktamız, hak ihlali olduğunun tespitiydi. O şu anda tespit edilmiş durumda.
TÜRKİYE’DE SESLERİNİ, DÜŞÜNCELERİNİ BAŞKALARINA AKTARMA ŞANSI OLANLARIN, DAHA FAZLA OKUMASI, BİLGİ SAHİBİ OLMASI VE ONDAN SONRA YAZIP ÇİZMESİ GEREKTİĞİNİ DÜŞÜNÜYORUM
‘AİHM’in uğraştığı mevzuya bakar mısınız!” diyen gazeteciler de oldu. Sinirleniyor musunuz?
-Yok hayır, sinirlenmiyorum. Üzülüyorum. Türkiye’de seslerini, düşüncelerini başkalarına aktarma şansı olanların, daha fazla okuması, bilgi sahibi olması, ondan sonra yazıp çizmesi gerekiyor. Gazeteci, evrensel hukuk ilkelerine göre basın hukukunda araştırma, inceleme görevini yaptıktan sonra, yazıp çizmelidir. Türkiye’de bu biraz gözden kaçıyor. Bunu diyenler aslında konuyu bilmiyorlar, okumamışlar, vakit harcamamışlar, sadece konuşuyorlar.
“BU KARARDA YENİ NE VAR?” DERSENİZ, NORMALDE DIŞARIDAN GÖRÜNEMEYECEK BİR YERİN, ZOOM YAPILARAK GÖRÜNÜR HALE GETİRİLMESİ VE HABER YAPILMASI HUKUKA AYKIRI
“Berrak, terastan beline kadar aşağı şarkmış durumdaydı. Yani belinden yukarısı sokaktaydı” gibi şeyler de söylendi, yazıldı, çizildi. Bu işlerde ölçü ne? Sokakta çekilebilir, evde çekemez mi?
-Meslekte 28’inci yılım bitiyor, 29’uncu yılın içindeyim, özel hayatın gizliliği kavramı, sanıyorum ben 15 yıllık avukatken filan dünya hukuk sistemlerine girdi. Ondan önce özel hayatın gizliliği kavramı yoktu. Hakaret, toplumda küçük düşürülme gibi kavramların üzerinden, yapılan haberlerin, hukuka aykırılığını ispat etmeye çalışırdık. Özel hayatın gizliliği kavramı, en son ceza kanunundaki değişikliklerle hukuka girdi ve bu suç tipi özel olarak tanımlandı… Bizim olayımız özelinden gidilecek olursak, burada zoom var. “Bu kararda yeni ne var?” derseniz, normalde dışarıdan görünemeyecek bir yerin, zoom yapılarak görünür hale getirilmesi ve haber yapılması hukuka aykırı.
Teleobjektifle çekilmeseydi, bu karar verilmez miydi?
-Yine verilirdi. Ama burada hukuka aykırılık kararının alınmasında, teleobjektif önemli unsurlardan biri oldu. Tabii bir de ünlülerin aşk yaşamları, kişiye özeldir. Burada, haber alma hakkından bahsedilemez dedi.
Pek çok ünlü var magazin terörüne maruz kalan… Bu haberi okuyup, ben de AİHM’e başvurabilirim gibi bir şey söz konusu olabilir mi?
-Doğru hukuki argümanlar kullanırlarsa neden olmasın?
Siz, aynı zamanda ünlü bir sanatçının da avukatısınız. Onun da mayolu fotoğrafları, gizlice çekilerek yayınlanmıştı…
– O dava çok uzun zaman önce sonuçlandı. AİHM’e gitmeye gerek kalmadı. Yargıtay 12. Ceza Dairesi, mahkumiyet kararı verdi.
AİHM’den çıkan bu tür kararlar, caydırıcı olacak mıdır?
-Olacaktır tabii. Ama sihirli değnekle bir şeylerin hızla düzelmesini beklemiyoruz. Toplumun ve insanlığın hayrına bir şeylerin daha adil yürümesi için verilen bir mücadeledir. Bir hukuk mücadelesidir. Bu konudaki ihtilaflar bakımından, artık bir yol haritasıdır. Dolayısıyla kanun maddesi gibi değerlendirilecek bir karardır. Sadece Türkiye için değil, dünyanın geri kalanı için de öyle.