BUGÜN o gün…
Kadın girişimcileri yazdığım gün…
Hani yürünmeyen yollarda yürüyen bize ilham veren cesur, tatlı ve yaratıcı kadınlar…
İşte onlardan ikisi bugün huzurlarınızda…
Eser Levi ve Başak Ağaoğlu.
New York’ta yaşıyorlar, çok gençler, kendilerini “girişimci adayı” ya da “küçük masum girişimciler” olarak tanımlamayı tercih ediyorlar. Eser, “Oha” isimli kimono ve kaftanların yaratıcısı, Başak ise çocuk kitapları yazıp çiziyor, Penguin Random House Yayıncılık’tan Amerika’da yayınlanmış iki tane çocuk kitabı var. Pırıl pırıl iki genç kadın, tanıştığıma çok mutlu oldum, yolları açık olsun.
Seni tanıyalım…
– Ben Eser Levi. Reklamcılık mezunuyum. 2 yıl moda sektöründe çalıştım. 3 senedir de New York’ta yaşıyorum.
Bu şehrin en sevdiğin yanı?
– İnsan çeşitliliği, sanatçıları ve müzik…
Ne iş yapıyorsun?
– “Oha” isimli bir kimono-kaftan markam var.
Nereden aklına geldi bu işi yapmak?
– Festivallere gitmeyi, müzikle iç içe olmayı, kendimi nasıl ifade etmek istiyorsam öyle giyinip, gidebileceğim yerleri çok seviyorum. Zaten 9 yıl Elle, People Style Watch gibi moda dergilerinde editörlük ve styling yaptım. Ama burada, New York’ta, fark ettim ki hayatta kalmak için bir şey daha yapmam lazım. İşte, kimonolar o zaman devreye girdi. Sokakta yürürken, konserlerde, partilerde, kendim için tasarladığım kimonoları herkes büyük bir merak ve beğeniyle soruyordu, “Bize de yapar mısın?” diye. Burada kadın-erkek pek çok insan kimono giyiyor. “Neden olmasın?” dedim. Mevsimsiz, bedensiz, cinsiyetsiz bu parçaları üretmek hem kolay hem de çevremde bir sürü meraklısı var…
Eser Levi
Peki neden “Oha”?
– Her gün İngilizce konuşsanız da, kullanmaktan vazgeçemediğimiz bazı Türkçe sözcükler oluyor, benim için “Oha” öyle… Bir de önceleri sadece kendim için ürettiğim kimonolar çok beğenilince, “Oha!” demiştim. Bir hayret ifadesiydi yani. O zaman markamın adı da “Oha!” olsun dedim. Sonra biraz araştırma yapınca, Japonların da “Oha”yı, “günaydın” manasında kullandıklarını öğrendim. Anlayacağın Oha ve kimonolar birbirine çok yakıştı!
Nerede üretiliyor bu kimonolar?
– İstanbul’a gittiğim bir tatilde, çok güzel kumaşlar aldım, stokladım. 3-4 modelin kalıbını çıkardım. Terzi buldum. Ve macera başladı. Türkiye’de üretiliyorlar. Önce Amerika’da birkaç festivalde stant açtım, satış yaptım, baktım ilgi müthiş, hemen kolları sıvadım. Hani derler ya büyüklerimiz, “Dost biriktirmişim!” bu işin, yani “Oha”nın en güzel yanı, bir dost projesi olması. Bütün arkadaşlarım, dostlarım projeye çok inandılar. Deneyimlerini, bilgilerini, becerilerini ortaya koyarak, sıfır bütçeyle ellerinden ne geliyorsa yaptılar, bana muazzam destek oldular. Logo, web sayfası hep arkadaşlarımın sayesinde gerçekleşti…
Şu an durum ne?
– Kimonolarımı Tribecca’da ünlü butiklere satıyorum. Aynı şekilde Brooklyn’de çeşitli mağazalara. İlgi çok, tahtalara vurun. Online satış yapmaya da başladım. İstanbul’daki terzimizle her sabah facetime yapıyoruz. Daha çok yeni doğmuş bir marka için iyi bir çıkış yakaladığımı düşünüyorum.
Kendine girişimci der misin?
– Valla, “girişimci” deyince, nasıl desem, çok kurumsal bir etki yaratıyor, korkuyorum öyle demeye. İlle de bir şey demem gerekiyorsa, küçük, masum bir girişimciyim ya da girişimci adayı. Ben, kendimi ifade edebilecek ve sanatımı ticarete döndürecek bir alan buldum. Çok mutluyum.
DOĞAYI KORUYAN KİMONOLAR
Bütün hayatın burada, New York’ta geçsin ister misin?
– Bir Akdenizli olarak ömrümü hep bu tempoda ve denizden uzak geçirmeyi düşünmüyorum. Okyanus hissi, denizle aynı değil. Hele bizim denizler, kıyılar, Akdeniz, Ege ayrı… Üzerine tanımam!
Bu yaptığın işi nasıl geliştirmeyi düşünüyorsun?
– Bir sosyal tarafı da olsun istiyorum, sosyal fayda sağlasın istiyorum. Mesela ilk koleksiyonum kumaşları farklıydı. İkincisinde daha organik kumaşlar kullandım. Şimdi geri dönüşümlü kumaşlar kullanmak istiyorum. Daha faydalı mesajlar veren, doğayı koruyan, sanatın ve sanatçının dostu projeler yapmak istiyorum. Hatta işimi, müzikle de birleştirmek istiyorum…
Çocukken hayal ettiğin kadın oldun mu?
– Hem oldum hem olmadım. Hâlâ evlenmedim mesela, çok ünlü de olmadım. Ama ilginç bir karakter oldum sanırım. Olduğum şeyi, dönüştüğüm kadını seviyorum. Ben en çok sıradan ve vasat biri olmaktan korktum, öyle biri olmadım. Hep bir yurtdışı deneyimim olsun istemiştim, şimdi tam göbeğinde yaşıyorum. Yaratıcı bir işle uğraşmayı hayal etmiştim, onu da yapıyorum.
NEW YORK’TA ÇOCUK KİTAPLARI YAZIP ÇİZİYORUM
Başak Ağaoğlu
Adanalı. Tarsus Amerikan Lisesi mezunu. Ardından İstanbul Teknik Üniversitesi ve New York’taki Fashion Institute of Technology’de moda tasarımı okudu. 10 yıldır New York’ta yaşıyor. Dünya tatlısı genç bir kadın. Ve çok yaratıcı. Daha pek çok güzel işe imza atacağı kesin…
Ne iş yapıyorsun?
– Çocuk kitapları yazıp çiziyorum.
Harika! Bu işi yapmak nereden aklına geldi?
– Mezun olduktan sonra, New York’ta 7 sene moda tasarımcısı olarak çalıştım. Alice + Olivia markası için çalışırken, markanın tüm moda illüstrasyonlarını ben yapmaya başladım. İşte bu sırada çocuk kitaplarını keşfettim ve “Tüm gün çocuklar için hikâyeler yazıp boyama yapabileceğim bir hayatım olsa ne güzel olurdu!” diye hayaller kurdum.
Peki o hayaller nasıl gerçek oldu?
– Moda işime gitmeden önce, normalde uyandığım saatten iki saat önce uyanarak, kendime, dilediğim çizimleri yapabilmek için vakit yarattım. Çocuk kitapları yazıp çizen insanlarla tanıştım. İllüstratör arkadaşlarımdan akıl aldım. Ve en önemlisi, çizdiklerimi insanlarla paylaşmaya başladım.
Şu an hangi konumdasın?
– Penguin Random House Yayıncılık’tan Amerika’da iki tane çocuk kitabım yayınlandı. Şimdi de yeni kitap projeleri üzerinde çalışıyorum.
Bu yaptığın işi nasıl geliştirmeyi düşünüyorsun?
– Her ikisiyle de ilgili deneyimli olduğum için, moda ve çocuk dünyasını bir araya getirmek istiyorum. Bu da birçok yeni fikre kapı açıyor. Bu doğrultuda yeni materyaller, yeni teknikler deneyerek ilerlemeyi umuyorum.
Çocukken hayal ettiğin kadın oldun mu?
– Çocukken oyuncak dikiş makinemde dikiş dikerdim. Şimdi gerçeğinde dikiyorum. Çocukken, parmak boyalarla boyardım. Şimdi mürekkep, akrilik. Yani çocuk halim, şimdi yaptıklarımı görse pek şaşırmazdı, hatta mutlu olurdu sanırım.
Türk olmak New York’ta nasıl algılanıyor?
– Gizemli ve ilgi çekici. Vize ve yeşil kart konularını saymazsak, ben Türk olmanın hep pozitif etkilerini gördüm.