Ece Üner’le röportajımız bugün de devam ediyor. Bu kez bir anne, bir eş, bir çocuk olan Ece’yle tanıştırıyorum sizleri…
Eşin Deniz Bayramoğlu’na aşık olmanın üç sebebi?
-Üçten daha fazla sebebi var. Bir kere süper zeki. İkincisi çok okuyor ve okuduklarını asla unutmuyor. Çok ufuk açıcı. Kaynaklara götürür Deniz adamı! O anlamda bana, kutup yıldızı gibi yolumu gösterir. Üçüncüsü ve bence en önemlisi, insan genelde tekamülü gereği, ihtiyacı olan insanlarla oluyor günün sonunda… Buna inanıyorum. Ben de birlikte olmam gereken insanla birlikteyim. Yaradılışlarımız süper zıt, süper zorlu bir ilişki. Ama ben zoru seviyorum. Acı ve zorluk, idrak getiriyor. Hayatımdan çok memnunum yani.
İki televizyoncunun ev içinde hayatı nasıl? Televizyon, ev içinde ne kadar var? Ne kadar televizyon konuşuyorsunuz? Ne kadar izliyorsunuz?
-(Gülüyor) Bizimki tam bir televizyon detoksu evi! Bizim evde televizyon, çocuktan dolayı açılmıyor. Eve gittiğimiz saatte, sadece Güneş’le ilgilenmek istiyoruz. Konstantrasyonumuzun tamamı onda. Çok düşkünüm kızıma. Doğurduktan sonra başka bir Ece’yle tanıştım. Aşırı anaç bir tip. O yüzden televizyon hiç açılmıyor.
ÇOCUK DOĞURDUĞUN ZAMAN KENDİNDEN DE BİR KADIN DOĞURUYORSUN
Önceki Ece’yle anne Ece arasında bariz ne farklar görüyorsun?
– Çocuklar acayip öğretmenler! İnanılmaz şeyler öğretiyorlar hepimize! Güneş hem mikroskop hem de teleskop oldu bana. Bir kadın olarak da bir anne olarak da ne kadar büyük bir potansiyelim olduğunu bana gösterdi. Teleskopla baktığında ne kadar küçük olduğunu görüyorsun, mikroskopla baktığında ne kadar büyük olduğunu görüyorsun ya o hesap. Ayna tuttu bana. Özdemir Asaf’ın şiiri vardır ya, “Her seven, sevilenin boy aynasıdır… Sevmek, o aynaya bakmasıdır” gibi. Bana bütün zaaflarımı öğretti. Kızgınlık eşiğim nereye kadar sayesinde öğrendim. Nereye kadar dengedeyim, nereye kadar değilim… Yani çocuk doğurduğun zaman, kendinden de bir kadın doğuruyorsun. O kadını sevdim ben. Kızıma müteşekkirim.
Şiir tutkun nasıl başladı? Ailede kim şiir severdi?
-Beni babaannem büyüttü. Annemle babam hep çalıştılar. Ve çok uzun saatler çalıştılar. Annesiyle babasıyla vakit geçirebilen bir çocuk hiç olmadım. Onların ellerinde büyümedim. Dedem öğretmendi, harika bir insandı. Ben babaanne ve dedeyle büyüdüm. Türkçe çok doğru düzgün konuşulurdu babaannemle dedemin evinde. Çok da kitap okunurdu. Bana devamlı kitap hediye alınırdı. Oyuncak diye bir hediye hatırlamıyorum mesela. Benim bütün küçüklük oyuncaklarım, kitaplardı. İşte şiir, bu iki güzel insanın hediyesi bana. Onlar sayesinde şiiri sevdim, edebiyatı sevdim, kitapları sevdim. Anne ve babam hiç anlaşamayan bir çift olduğu için, belki de deşarj olmak için, kendimi ifade etmek için şiir yazdım. Çok içleniyordum çünkü, sistemden atmak için, şiire sardım.
“SEN ANNE-KIZ İLİŞKİSİ SINAVINI GEÇEMEDİN!”
Annenle baban, seninle çok vakit geçiremediler diye sen tam tersine bütün kalan zamanını kızına mı harcıyorsun?
-Evet. Benim annemle biraz itişmeli kakışmalı bir ilişkim oldu. Annemle babam, 99’da ayrıldılar. Bizim ailede çok erkek var, erkeklerle iletişim kurmayı bilirim ben. Ailede tek kız çocuk ve torun benim. O yüzden oğlum olur diye düşünmüştüm. Fakat en yakın arkadaşım dedi ki, “Gör bak kızın olacak. Çünkü sen, bu sınavı geçemedin!” Hayatta geçemediğin sınavdan bütünlemeye kalıyorsun, önüne geliyor ya. “Sen anne- kız ilişkisi sınavını geçemedin. O yüzden sana kız gelecek!” Hakikaten kızım oldu. Şimdi o sınavı geçebilmek için -gerçi anne- kız ilişkisinin ideali nedir bilmiyorum ama- bu sefer de ekstra öbür uçtayım. İş dışında, benim Güneş’siz geçirdiğim zaman yok!
Annenle sorun yaşamanıza neden olan temel şey neydi?
-Yaradılışlarımız çok farklı. O gezmeyi sever, aşırı mükemmeliyetçidir. Odak noktası, daha çok kendisidir.
Sen odağına kızını koyuyorsun.
-Aynen. Bir de kız çocuğu, karakterini anneyle itişerek kakışarak bulur ya, o kısmını belki biz akıllıca atlatamadık. Sonuç olarak itiştik biraz. Şimdi tüm bunlar, benimle kızım arasında olmasın diye, Güneş benim tarafımdan da aşırı sevildiğini her daim bilsin diye, müthiş bir gayret sarf ediyorum.
Bu cümleden şu çıkıyor: “Annem tarafından aşırı sevilmediğimi düşündüm!”
-Annemin kendince çok sevdiğini biliyorum ama bazen birbirimizin sevgi dilleri tutmayabiliyor…
Peki, babanla ilişkin?
-Daha benzer frekanslarda yayın yaptığımız için ve yaradılışlarımız çok benzediği için onunla daha sorunsuz bir ilişkimiz vardı. Bir tık daha iyi diyebileceğim bir ilişkiydi…
Annen sevindi mi peki, kız çocuğun olunca?
-Çok çok mutlu oldu. Bir de şöyle bir şey var: Kızımla babam aynı gün doğdu benim: 11 Kasım… Annem dedi ki, “Kocada başaramadık, belki torunla ilişkide başarırız!” Tekrar ona da bir sınav. Bu arada ben, annemin doğum gününde hamile kaldım, babamın doğum gününde Güneş’i doğurdum.