Haberi okuduğumda şok yaşadım. Bir baba, boşanmak üzere olduğu annesinin yerini söylemedi diye kızını öldürüyor. Aklınız havsalanız böyle bir şeyi alıyor mu? Bir insan evladına nasıl kıyar? Canından, kanından evladına… O kurşunu nasıl sıkar? Arabasına GPS yerleştirip kızını takip ediyor, arabasına çarpıyor, dışarı çıkarıyor ve 36 sene eziyet ettiği annesinin yerini söylemiyor diye gözünü kırpmadan öldürüyor. Öyle bir vahşet ki, ne ceza verilse yetmez! Anne Gülden Yozgatlı’yı buldum, acısını konuştum.
Başınız sağ olsun. Allah sabır versin…
– Teşekkür ederim.
Evladınızı kaybedeli kaç gün oldu?
– Ayın 28’inde toprağa verdik. Gün saymıyorum, sayamıyorum.
Nasıl tanımlanabilir bu acı?
– Tanımlanamaz! Hiçbir şeye benzemiyor. Düşmanıma vermesin Allah böyle bir acı. Her şeyimi kaybetmiş gibi hissediyorum. Bu dünyada bana ait hiçbir şey kalmamış gibi. Havada, boşlukta asılı gibiyim. İçim bomboş. Ben de öldüm, benim için ölen kızımla birlikte. Nefesim bitsin diye bekliyorum. Ama maalesef hâlâ nefes alıyorum. Şu anda beni hayatta tutan tek şey, bunu yapan caninin -lütfen “eşiniz” ya da “kızınızın babası” demeyin- hak ettiği en ağır cezayı alması! Hiçbir şey kızımı geri getiremez, hiçbir şey yanan yüreğimi soğutamaz. Ama emsal bir ceza alsın istiyorum. Çünkü bir baba bunu yapmaz! (Ağlıyor)
Çok çok haklısınız…
– Biyolojik olarak can vermiş olabilir ama ben ona “baba” demem. “İnsan” demem. Böyle bir insan olamaz! Düşündükçe çıldıracak gibi oluyorum. Bir hayvan bile yavrusuna daha iyi sahip çıkıyor. Öldürdü ya, gül gibi kızı hayattan sildi! Toprağın altında benim kızım. Ben hâkimin “İki kere ağırlaştırılmış müebbet!” deyip o tokmağı vurduğunu duymak istiyorum. O tokmağın sesini, adaletin sesini duymak istiyorum. Şu an beni ayakta tutan tek şey bu. Bir de kızımın adını yaşatmak için yapılabilecek şeyler… Onun dışında benim için hayat bitti!
BOŞANMA DAVASI AÇMAM İÇİN KIZIM ISRAR ETTİ
Bazı sabahlar uyandığınızda hâlâ yaşıyor gibi geliyor mu?
– Evet. Şu an mesela, sanki kapıdan giriverecekmiş gibi hissediyorum. Hâlâ benim yanımda o. Hiç gitmemiş gibi.
Nasıl bir ilişkiniz vardı?
– Çok yakın bir anne-kızdık. Her şeyimizi bilirdik. Dert ortağıydık birbirimizin. Hem arkadaştık hem anne-kız. Doktor olmasından kaynaklanan bir olgunluğu da vardı. Halden anlardı. Müthiş şefkatliydi. Herkesin yardımına koşardı. Kadınların güçlü ve dik durmasını isteyen bir kadındı. Benim de dik durmamı, 36 yıl bana eziyet eden bir adamdan kurtulmamı istedi. Boşanma davası açmam için ısrar eden oydu. “Anne ayrıl artık babamdan. Sana saygım kalmayacak yoksa!” dedi. Gülnur benim hayatta tutunduğum daldı. Dalım kırıldı. Yavrum daha yeni doktor olmuştu, yaşayacak güzel bir hayatı vardı. Daha yuva kuracaktı, çocukları olacak, insanlara faydalı olacaktı. (Ağlıyor)
Peki nasıl açıklanabilir böyle bir şey? Bir baba evladına nasıl kıyabilir? Ben anlayamıyorum…
– Ben de anlayamıyorum! Kimse anlayamıyor. Çünkü anlaşılabilecek bir şey değil. Herhalde karşıdakinin ‘insan’ olmamasından kaynaklanan bir şey. Çünkü bu vahşet, insan sıfatına yakışmıyor. Ben zaten yıllardır, “Bu şeytanın ta kendisi” diyordum, “Şeytanın insan siluetindeki hali.” Beni de çocuklarımı da gerçekten sevdiğine hiçbir zaman inanmadım. Bunu yakın çevreme de her fırsatta söyledim. “Hadi canım, insan öz evladını sevmez mi!” dediler. “Gerçekten sevmiyor. İçinde sevginin kırıntısı bile yok. Ve çok tehlikeli!” dedim durdum. Ama kimse yeteri kadar ciddiye almadı beni.
Sorun sizinle onun arasında. Çocuğu öldürmek ne?
– Belki de bana çektirebileceği en büyük acıyı düşündü de böyle yaptı. Ayşe Hanım, 36 yıl boyunca ne eziyetler çektik hepimiz, bir bilseniz… İblis diyorum, daha ne diyeyim? Bu korkunç olayın sebebini anlayabilen varsa bana da anlatsın. Ben yavrumu kaybettim. Gömdüm onu ya… Pırıl pırıl bir çocuktu, şimdi toprak altında.
ÇETİN CEVİZDİ, BABASI FAZLA BULAŞMAZDI
Çocuklara da şiddet uyguluyor muydu?
– (Ağlıyor) Evet. Hep. Oğlumu, tıp fakültesinde okurken öldüresiye dövdü. Bana da çok şiddet uyguladı. Ölesiye dövmezse onun literatüründe bu şiddet değildi. Anlatabiliyor muyum? Ama Gülnur kesinlikle babasını o noktaya getirmezdi. Hep idare ederdi. Onun kızdığı şeyleri bilir ve yapmazdı. Ortaokulda filandı, biz dubleks bir evde oturuyorduk. Gülnur merdivenden çıkıyordu, “Çabuk buraya gel!” dedi, “Yoksa senin kemiklerini kırarım!” “Keşke kırsan baba!” dedi. “Hastaneye gider, bir hafta yatarım. En azından huzurlu bir ortamda. Senden uzakta!” Ama bunları hep tatlı tatlı söylerdi. Çetin cevizdi. Güçlü bir kızdı. Babası da o yüzden ona çok bulaşmazdı.
KIZIMA KIYACAĞI AKLIMA GELMEDİ
Peki iki kardeşin arası nasıldı?
– Başta iki kardeş birbirine çok düşkündü. Ama sonra bu iblis onların arasını da açtı.
Nasıl yani?
– İki çocuğumu birbirine düşürdü. İkisine de farklı şeyler anlattı. Ben bir araya getirmeye uğraştıkça, onların birbirinden uzaklaşmalarına yol açtı. Oğlum da doktor. Hatay’da yaşıyor. İki kardeş birbiriyle konuşmaz hale gelmişlerdi. Sebebi bu adam. Ama onunla yaşamadan, onu anlayamazsınız. Eminim mantığınız bu sarf ettiğim cümleleri bir yere oturtamıyordur.
Evet, hâlâ aklım insanın evladını öldürmesini almıyor! Şu hikâyeyi en başından anlatır mısınız? Bu adamla nasıl tanıştınız?
– Ben ortaokula gidiyordum. Görücü usulüyle evlendirdiler. Onu sevmiş, bulmuş değilim yani… İzmir, Narlıdereliyim. Ailem varlıklı sayılır. Bu adamın parası filan da yoktu ama eğitimli diye verdiler beni, mühendis. Annem okurum, üniversiteye giderim, sonra da ondan uzağa düşerim diye aklınca bana iyilik yapmak istedi. Beni kendi yanında tutmak için bu adama verdi.
Kaç yaşındaydınız?
– 13’ken nişanlandık, 15’ken evlendirildim. Oğlumu 17 yaşında, kızımı 21 yaşında kucağıma aldım. Tam 36 yıl bu adamı çektim. İşkence gibiydi. Her bir haltı yaptı bana. Sürekli kavga, sürekli darp, tehdit. “Ayrılmaya kalkarsan seni öldürürüm, çocukları da öldürürüm!” diyordu.
Siz ihtimal verdiniz mi peki?
– Beni öldürür sanıyordum. Kızıma kıyacağı aklıma bile gelmedi. Artık sonunda olaylar öyle bir hale geldi ki, kızım “Anne kurtul şu adamdan! Sana bir şey yapamaz. Ben varım. Aç davayı. İzini de kaybettir. Benim dışımda kimse bilmesin nerede olduğunu. Abime bile söyleme. Ulaşamasın sana. Telefonunu da değiştir. Sana söz veriyorum, hiçbir şey yapamayacak. Ben müsaade etmeyeceğim. Ama kurtulmazsan benim sana saygım kalmayacak!” dedi. Yıllarca “Beni vurur, çocuklarım ortada kalır!” diye tahammül etmiştim ama sonra, “Çocuklarım büyüdü, ikisi de doktor oldu. Ekmeklerini ellerine aldılar. Madem kızım da istiyor ve destek veriyor. Tamam” dedim. Demez olaydım. (Ağlıyor)
KIZIM BANA ARKA ÇIKINCA DELİRDİ
Peki olaylar bu noktaya nasıl geldi?
– Nereden başlayayım ki anlatmaya? Her pislik var bu adamda. Evlilik kurumuna saygısı yoktu. Defalarca aldattı. Ailemden kalan malı zorla elimden aldı. İntifa hakkını aldı. 3 bin metrekarenin içinde bir bahçe var. Ve bahçenin içinde bir ev. O ev kirada. Kirayı hep o aldı.
İntifa hakkını nasıl aldı?
– Tehdit, şantaj, şiddet.
Peki bütün bunlar olurken size arka çıkan kimse olmadı mı?
– Tabii ki hayır. Hep “Kocandır. Sabret, geçecek!” dendi. Her seferinde de yaptığı kötülüklerin dozu arttı. En son, “Lanet olsun!” diyerek onu kendi haline bırakmış, kızımın yanına, Antalya’ya yerleşmiştim.
Oğlunuz Hatay’da, kızınız Antalya’da yaşıyordu. O da sizin mallarınızın üstünde Narlıdere’de oturuyordu, öyle mi?
– Evet.
Peki hâlâ niye uğraşıyordu sizinle?
– Çünkü ben onun oyuncağı gibiydim. Hem beni istemiyor ama onsuz bir hayat kurmama da izin vermiyordu. Sonunda kızım bana arka çıkınca delirdi. Çünkü artık bana eziyet edemiyordu. Yerimi bilmiyordu. Gülnur, o gün bana gelmek üzereydi. Bir saatlik mesafedeydi. Çocuğun arabasına GPS takıyor, arabayı takip ediyor. Arabaya vuruyor, sonra kızımı çıkarıyor. Yerimi soruyor. Söylemeyince de çocuğu vuruyor!
Gülnur mezuniyet sonrası pratisyen hekim olarak çalışmaya başlamıştı.
Yanında o sırada kimse var mıydı Gülnur’un?
– Yurtta beraber kaldığı iki kız arkadaşı vardı. Birlikte tatil yapacaklardı benim yanımda.
Keşke Gülnur’u dinlemeseydim
GPS’i nasıl takmış?
– Arabanın bakımlarını o yaptırıyordu. O sırada takmış olabilir. Elinden her şey gelirdi, şeytan diyorum ya.
Peki diğer kızlar nasıl anlatıyor o anı?
– Bana “Bu olay olana kadar Gülnur çok neşeliydi, çok sevinçliydi senin yanına gelecek diye” dediler. Sonrasını dinlemeyi yüreğim kaldırmadı. Çünkü kızımın çok acı çektiğini söylediler. Daha fazlasını dinleyemedim. Kızım kendini benim için kurban etti. (Ağlıyor)
Siz aslında uzun yıllar boyunca hep böyle bir felaketten korktuğunuz için mi bu adamdan ayrılamadınız?
– Evet. Ben Gülnur’a defalarca dedim “Yapabileceği kötülüğün haddi hesabı yok!” diye. O da “Bu bahanelerin arkasına sığınamazsın! Ya şimdi yaparsın ya da beni bir daha göremezsin!” dedi. Keşke onu dinlemeseydim. Keşkelerim bitmiyor. Ama boşanma kararı tamamıyla Gülnur’un yönlendirdiği, onun gerçekten çok istediği bir şeydi. Ben boşanmayla birlikte mal paylaşımında anne-babamdan kalan malları talep ettim. Buna da delirdi.
Çalışıyor muydu?
– Tabii ki hayır! Ben çalıştım hep. Çocuklarımın bu adamdan kurtulmasını istedim, okumalarını, başarılı olmalarını, bu pislikten uzakta yaşamalarını…
ÇOK UZUN YAŞASIN VE ACI ÇEKSİN İSTİYORUM
Böyle bir şiddet ortamında iki çocuğunuzun da tıp fakültesini kazanmaları müthiş.
– Sebebi hem zeki olmaları hem de kötüyü görerek büyümeleri. Ben hep onlara siper oldum. “Okuyun kurtarın kendinizi, bu adamdan uzakta bir hayat kurmak sizin tek şansınız!” derdim. Oğlum Anadolu lisesinden mezun olup tıp fakültesini kazandı. Kızım ise Göztepe Kız Meslek Lisesi’nden mezun oldu. Çocuğu kuaför yapmak istiyordu. Ama Gülnur daha fazlasını istedi, iki yıl çalıştı, tıp fakültesine girmeyi başardı.
Nasıl bir ceza biraz olsun yüreğinizi ferahlatır?
– Hiçbir ceza yüreğimi soğutmaz! Ben ölmesin diye dua ediyorum. Çok çok uzun yaşasın. Ve çok acı çeksin. Ölmeyi dilesin. Allah’a “Canımı al!” diye yalvarsın. Her gün yaşasın benim kızıma yaşattığı acıyı. Rabbim onu bin kere öldürse, benim ona öfkemi, kinimi bastıramaz! Benim iki cihanda iki elim yakasında.