Bugünkü konuğum, çok renkli bir isim: Ezo Sunal. Eğitmen, öğretmen, müzisyen ve yazar. Lalala Dünyası diye bi YouTube kanalı var. Aynı zamanda 1 bebek, 5 köpek annesi
.
17 yıllardır küçük çocukların eğitimine katkıda bulunuyor. Onlara öğrenme ve keşfetme ortamları sunuyor. Müzikle yaratıcılıklarını geliştirmelerine yardımcı oluyor.
.
Henüz ortaokuldayken annesi Gül Sunal’ın açtığı anaokul sayesinde, çocukların dünyasıyla tanışıyor. Büyüleniyor. Sonra İngiltere’de Erken Çocukluk Dönemi üzerine eğitim alıyor.
Üniversiteden sonra, Orff Schulwerk (Orff Yaklaşımı) alanında kendini geliştiriyor. Yaptığı işe tutkuyla bağlı.
.
Ezo pek çok sosyal projeye destek veriyor. Ve şimdi de Eczacıbaşı’nın katkılarıyla Pediatrik Probiyotik Prebiyotik Derneği öncülüğünde hayata geçirilen, “Kolik Varsa Panik Yok” sosyal projesinin destekçisi. Kolik biliyorsunuz yeni anne babaların korkulu rüyası!!!!
Bu projeyle çok değerli bi şey yapıyorlar. Kolikle ilgili farkındalık yaratmayı amaçlıyorlar.
.
Uzun yıllardır çocuklarla çalıştığı için pek çok aileyle tanışma şansı olmuş Ezo’nun. Haliyle sorunlarına da ortak olmuş. Ailelerden duyduğu sorunlardan birinin de kolik. ‘Ama fark ettim ki, ‘Kolik nedir?’ dediğinizde, tam ne olduğu bilen pek yok’ diyor. İşte bu proje aynı zamanda aileleri bilgilendirmeyi de hedefliyor.
.
Eminim sizin de etrafınızda bebeğini arabayla dolaştıran, fön, çamaşır makinesi sesi gibi yöntemlere başvuran çaresiz anne babalar vardır. Belki de o anne baba sizsiniz! Uzmana danışmadan, kulaktan dolma bilgilerle hareket etmeyin! Kolik, hem bebeği hem de ebeveynleri fiziksel ve psikolojik olarak çok çok yoruyor. Ama çözümü var. Sadece uzmanına danışmak ve süreci doğru yönetmek gerekiyor.
.
Bu sosyal proje kapsamında hayata geçirilen https://kolikvarsapanikyok.com/ ile pek çok anne ve babaya rehber olmayı hedefliyorlar. Kampanyanın jingle’ını da hazırlayan Ezo Sunal, bu konuda ailelerin bilinçlendirilmesine rehberlik ediyor.
KOLİK VARSA PANİK YOK!
Ezo, hep seninle röportaj yapmak istemiştim. Kısmet bugüneymiş! Yıllardır çocukları kapsayan harika çalışmalar yapıyorsun. Müthiş bir öğretmensin. İngiltere’de Erken Çocukluk Dönemi üzerine eğitim aldın. Üniversiteden sonra, Orff Schulwerk (Orff Yaklaşımı) alanında kendini geliştirdin. Türkiye’ye döndün, Ezo Sunal Çocuk Atölyesi’yle 17 yıldır çocukların eğitimine şahane katkılarda bulunuyorsun. Müzikle yaratıcı çalışmalar yapıyorsun. Onlarca çocuk kitabı yazdın. Pek çok sosyal projeye de destek verdin… Tek kelimeyle şahanesin!
-Çok teşekkür ederim. Ne güzel bunları senden duymak…
Şimdi de Eczacıbaşı’nın katkılarıyla Pediatrik Probiyotik Prebiyotik Derneği öncülüğünde hayata geçirilen ‘Kolik Varsa Panik Yok’ projesine destek veriyorsun. Yeni anne-babaların kabusu olan kolik konusunda farkındalık yaratıyorsunuz…
-Aynen öyle! Çok değer verdiğim ve inandığım bir sosyal proje bu. Evet, uzun yıllardır çocuklarla çalışıyorum. Pek çok aileyle tanışma şansım oldu. Haliyle sorunlarına da ortak oldum. Anne olmadan önce de çok duyuyordum: “Bebeğim ağlayan bebek… Gazlı bebek!”, “Geceleri 2 saat arabayla şehri turluyoruz. Yoksa ağlaması geçmiyor…” “Biz sallayarak uyutuyoruz!” “Biz uyusun diye fön makinasını açıyoruz!” İnsanların, ağlayan bebeklere bu farklı yaklaşımları beni hep düşündürdü. Sonraki dönemde, “kolik bebek” tanımlamasını duymaya başladım. “Bebeğim kolik” diyen pek çok anne-babayla tanıştım. Ama sonra fark ettim ki, “Kolik nedir?” dediğinizde, tam ne olduğu bilen pek yoktu. İşte bu yüzden, kolikle ilgili hayata geçirilen bu kampanyada yer almayı kabul ettim. Anne- babalar bu süreçte, sadece fiziksel değil, psikolojik olarak da yoruluyor. Çok hırpalanıyorlar. Oysa uzmanlara danışarak süreci daha rahat yönetebilirler. Bunun için gereken şey, farkındalık ve bilgi sahibi olmak. Bu kampanya da bunu amaçlıyor. Benim de biraz olsun katkım olursa ne mutlu bana…
UZMANLARA DANIŞARAK, SÜRECİ DOĞRU YÖNETMEK GEREKİYOR
Peki senin kızın Nova? Şimdi 2 yaşında gerçi… Peki ya yeni doğduğunda… Ağlayan bir bebek miydi?
-İlk aylarda, özellikle gece ağlamaları oluyordu. Doktorumuza danıştık ve onun yönlendirmeleriyle ağlama ataklarını atlattık. Çok şükür ki bebekliğinin tadını çıkardık. Her ağlayan bebek, kolik olmayabilir, olabilir de… Bu yüzden uzmanına danışmak çok çok önemli. Kulaktan dolma bilgilerle sürdürülebilir olmayan önerileri uygulamak yerine, bilinçlenmek, uzmanlara danışarak, süreci doğru yönetmek gerekiyor.
Kolik bebeği olan anne-babaları en çok ne zorluyor?
-Ah her şey! Çok zor bir şey bu. Sürekli ağlayan el kadar bir bebek. Ve ne yaparsanız yapın, susturamıyorsunuz. Annelerin bir kısmı çaresiz ve yetersizlik hissediyor, “Bebeğime yetemiyorum!” diye düşünüyor. Bir kısmı, “Benim beslenmem yüzünden mi böyle oluyor?” diye kendini suçluyor. Üzerine bir de uykusuzluk eklenince… İş iyice içinden çıkılmaz bir hale geliyor! Ne yapacağını bilmeyen endişeli, kaygılı, stresli, mutsuz ebeveynler! Hepimiz de biliyoruz ki mutsuz ebeveynlerin de mutlu bebekler yetiştirmeleri zor. Hem bebeğin hem de ailenin psikolojik sağlığı bu noktada çok önemli. Karı koca ilişkilerinin bile bozulabildiğini görüyoruz. Uykusuzluk ve o bitmez tükenmez endişe hali, gerçekten bir kabusa dönüşebiliyor. O yüzden bu kampanya çok değerli. Çünkü bu konuda bilinçlenmek çok önemli! Bu süreç kesinlikle destek alınarak yönetilmeli. Zaten sonrasında bebek rahatlayacak, anne uyuyacak, herkes mutlu olacak!
Lohusalık döneminde https://kolikvarsapanikyok.com/ gibi bir web sitesi olsun ister miydin?
-Hem de nasıl! Bu sitenin birçok anne ve babaya rehber olacağına inanıyorum. Çünkü koliğin bir rahatsızlık olduğu ve uzman desteği almanın kritik olduğunun altını çiziyor. Web sitesinde, sürecin bütüncül olarak yönetimiyle ilgili değerli bilgiler var. Bebek ağlıyor ama neden ağlıyor? Karnı mı aç? Altı mı ıslak? Uykusu mu var? Her ağlama, kolik ağlaması değil sonuçta. Sitede, koliğe has spesifik özelliklerin neler olduğu anlatılıyor. Hangi ağlamanın kolik ağlaması olduğu, hangisinin olmadığı hakkında bilgiler veriliyor. Bu sürecin en sağlıklı biçimde yönetilmesiyle ilgili her türlü bilgi var. Gerçekten faydalı yani!
“Kolik Varsa Panik Yok” farkındalık kampanyasının filmi ve jingle’ı da senin imzanı taşıyor…
-Evet, bunun için de mutluyum. Son derece titiz ve disiplinli bir ekiple birlikte çalıştık. Her anında keyif aldım. Kampanya filmiyle de anne-babalara kolik hakkında farkındalık yaratmayı hedefledik. Jingle için benim “Lalala Dünyası” YouTube kanalı ve diğer dijital mecralardaki çocuk şarkılarımı dinleyip, tarz olarak projeye uygun olacağını düşünmüşler. Böylece kampanyanın iletişim ayağı bütünleşti. Böyle güzel amaçlar için çalışmak ve üretmek çok heyecan verici. Umarım kampanyamız amacına ulaşır ve pek çok kişiye rehber olmayı başarırız!
5 köpek ve bir bebek annesinin… Hayvan evlatların, kızın Nova’nın gelişini nasıl karşıladı?
– Muhteşem bir deneyim! Güzel olacağını biliyordum ama bu kadar büyük bir sevgiye şahit olacağımı öngörememiştim. Evimizin içinde 3, bahçede 2 köpeğimiz var. Köpeklerimizden Samba’yla aynı anda hamileydik. Samba, benden önce doğurdu. O süreçte ondan çok şey öğrendim. Anneliğin nasıl doğal olarak geldiğini gördüm. Sorumluluğu ve sevgiyi çok net gözlemledim. Bütün yavruları aynı anda ağladığında, bana sığındığı zamanlar oldu. Yani çaresizlik hissettiği anlara da tanık oldum. Yeri geldi bebeklerini, Samba’nın memesine koyarak sakinleştirdim. Samba, beni anneliğe hazırladı… Onun iki yavrusu da bizde kaldı, etti mi evde 3 köpek. Kızımız Nova geldiğinde, üçü de muhteşem bir sakinlik ve sevgiyle karşıladı onu. Emzirirken, uyuturken hep yanımdaydılar. Nova, hepimizin bebeği oldu. İnanılmaz sahiplendiler. Uyurken kapısında beklediler. Nova büyüdükçe, iletişimleri de arttı. Bazen oyuncaklarını kaçırıp, yediler. Bazen Nova, onların oyuncağını kaçırıp sakladı. Arada tatlı çekişmeler de oldu ama Nova’nın gelişimine müthiş katkı sağladılar. İyi ki kardeş olmuşlar!
“Ezo Sunal Çocuk Atölyesi”, 98’de Gül Sunal Anaokulu olarak faaliyete başlamış. Sen de 17 yıldır orda öğretmen olarak, görev alıyorsun. Peki öğretmen olmaya nasıl karar verdin?
-Annem, anaokulunu ilk açtığında, ben henüz ortaokuldaydım. Her fırsatta okulu ziyaret ediyordum. Küçüklerin dünyası inanılmaz ilgimi çekiyordu. O dünyadan büyülenmiştim. İleride ne yapmak istediğimi biliyordum, kesinlikle çocuk gelişimi ve eğitimi alanında çalışacaktım. Annem, anaokulu açmasaydı belki bu ilgimi fark edemeyebilirdim. Ne büyük kayıp olurdu benim için! 17 yıldır aktif olarak, sahada çocuklarla çalışıyorum. Aynı zamanda yöneticilik yapıyorum. Ama kendimi her şeyden önce bir öğretmen olarak görüyorum. Mesleğimi çok seviyorum. Bu alanda kendini geliştirmek isteyen öğretmenlere yönelik eğitimler de veriyorum. Yaptığımız iş, çok büyük bir sorumluluk. Bir insanın, ilk yıllarında bıraktığımız izler çok kıymetli. Bunun bilincindeyim ve yaptığım işi çok ciddiye alıyorum.
ORFF SCHULWERK YAKLAŞIMI NEDİR?
Üniversiteden mezun olduktan sonra Orff Schulwerk (Orff Yaklaşımı) alanında kendini geliştirmişsin. Nedir bu yaklaşım? Çocuklara ne kazandırıyor?
-“Orff Schulwerk”, insanın zaten içinde var olan yaratıcı güçleri açığa çıkarmasına ortam hazırlayan, temelinde ritim, hareket ve müzik olan, insanların içlerinden geldiği gibi müzik yapıp, dans etmesine olanak tanıyan, insana farklı sanatsal alanları kombine ederek öğrenme, keşfetme, deneme ve yaratma ortamı sunan bir eğitim anlayışı. Her yaştaki insan için uygun. Dünyada huzurevlerinde de uygulanıyor. Grup aktivitesi olduğu için liderlik, lideri takip etme, dinleme, sabır, hoşgörü, öz güven ve isteklerini erteleyebilme gibi sayamayacağım kadar çok kazanımı var. Müzik burada bir araç aslında. Ama temel bir müzikal eğitim de aldıkları için ileride müzikle ilgileneceklere müthiş bir altyapı oluyor.
Lalala Dünyası YouTube kanalınla herkesin evine konuk oluyorsun. Şarkılar ve ritim oyunlarıyla çocuklara katkı sağlıyorsun. Resimler yapıyorsun sergileniyor ve satılıyor… On parmağında, on marifet!
-(Gülüyor) Teşekkür ederim. Lalala şarkıları ve oyunlarımız çok sevildi. Okullarda, hatta üniversitelerde bile örnek ders içeriği olarak işleniyor. Şarkılarımızı, Lalala konserlerimizde, çocuklarla birlikte canlı canlı söyleme fırsatı da buluyoruz. Aslında derslerim için ürettiğim içerikleri, paylaşma heyecanı ve ana dilimizde orjinal içerik üretme ihtiyacından doğdu bu fikir. Kitaplarım da aynı şekilde. Çok sevilince de devamı geldi. Resim serüvenime gelince, 4 yıl önce, kendi kendime resim yapmaya başladım. Sonra yolum, resimlerini çok beğenerek takip ettiğim ressam Nadir Baylan’la kesişti. Ondan çok şey öğrendim.
Sezen Aksu, “Ne Yapayım Şimdi Ben” isimli şarkısının klibinde senin resimlerine yer vermiş…
-Ya sorma! Nasıl büyük bir mutluluk! Sezen Aksu, önce benden “I am Grimaldi” adını verdiğim bir resmimi aldı, baş ucuna astı. Bu benim için zaten muhteşem bir şey… Düşünebiliyor musun? O biricik Sezen Aksu’muz! Hepimizin hayranlık duyduğu kadın! Aynı zamanda benim Sezen Ablam! Yaptığım bir resme, uyumadan önce baktığını bilmek, onu hayal dünyasına götürdüğünü düşünmek, beni daha çok resim yapmak için heveslendirdi. Pandeminin ilk haftalarında, bir sabah telefonum çaldı. Arayan Sezen Aksu… “Ezo’cum bu zor günlerde, insanlara bir nebze olsun iyi geleceğini düşündüğüm bir klip çekeceğiz. Klipte senin resimlerini kullanmak istiyorum. Çünkü resimlerinin duygusunun insanlara iyi geleceğini düşünüyorum” dedi. Bir süre sessiz kaldım. Çünkü mutluluk ve şaşkınlıktan gözlerim doldu! İçimden çığlıklar atıyorum filan! Ama bir türlü konuşamıyorum… Sezen Abla, “Ezo iyi misin? İstemiyorsan sorun değil” demesin mi? İstememek mi? İnanılmaz bir gurur… Büyük bir heyecanla kabul ettim. Seni seviyorum Sezen Abla!