Belki dikkatinizi çekmiştir…
Geçtiğimiz günlerde, “Mimar Sinan’da kırbaçlı işkence” başlıklı haberler yayınlandı.
Güzel Sanatlar Üniversitesi Bale Bölümü’nden bir lisans öğrencisinin, 5. sınıfta öğrenim gören 8 öğrenciyi soyunma odasına kilitleyip, kırbaçla darp ettiği yazılıp çizildi.
O haberi, gözümün ucuyla gördüm, ama memlekette o kadar çok şey oluyor ki derinlemesine dalamadım.
Ta ki geçen gün Profesör Ayla Uludere beni arayıncaya kadar.
Ayla Hanım bir de olayı kendisini anlatmak istedi.
Dinledim. Sizinle paylaşıyorum. Karar sizin.
Ben Mimar Sinan’ın bale bölümünü az da olsa biliyorum. Ayla, konservatuvarın bale bölümüne bir yıl yarı zamanlı devam etti. Pek gurur duyuyordu, hocalarını çok seviyordu ama biraz da tedirgindi, asla geç gitmiyordu, bir gram bile kilo almamaya çalışıyordu, yaşı küçüktü ama yine de, öyle bir baskı hissediyordu. Çünkü çok disiplinli bir okul. Ama zaten başka türlüsü mümkün değil. Girmesi zor, devam etmesi de. Orası bir hobi okulu değil, gerçekten iddialı dansçılar, müzisyenler yetiştiriyorlar. Bir kısmı da dünya çapında oluyor. Hayatını da tamamen sanata adıyor.
Yani normal bir dans okulundan, sanat okulundan söz etmiyoruz. Farklı bir anlayış. Disiplini biraz abartmış da olabilirler ama öyle bir ekol var orada. Biraz kibirli de olabilirler, ki öyleler. Öğrencileri de, eğitmenleri de. Doğru ya, kendilerini pek bir beğeniyorlar. Ama beğensinler. Çünkü bence Türkiye’de eşi benzeri yok. Çok ciddi başarılara imza atıyorlar. Yani bu olayda lisans öğrencisi kastını aşmış. Ama bence cezaevinde olmasını gerektirecek bir şey yok. Tutuksuz yargılanabilirdi. Duruşması bugün, umarım serbest bırakılır. Habere, “Kırbaçlı işkence” başlığı da biraz abartılı olmuş…
Yine de okuyun, kararı siz verin…
BİZİ DE ÇOK ÜZDÜ GERÇEKTEN ŞAŞKINIZ
– Siz, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi İstanbul Devlet Konservatuvarı Müdürüsünüz. Ortalık, “kırbaçlı işkence” haberiyle sarsıldı. Nedir bu başınıza gelen?
Sormayın! Bizi de çok üzdü. Bu boyutlara ulaşabileceğini hiç düşünmedik. “Kırbaçlı işkence” olarak adlandırılabileceğini de. Gerçekten şaşkınız…
– Siz olay yaşadığında orada mıydınız?
Hayır, görev için Ankara’dayım. Bale Ana Sanat Dalı Başkanımız Dilek Evgin ve İlköğretim ve Ortaöğretimden sorumlu müdürümüz Özlem Noyan, duruma hemen el koyuyor. Velileri, ertesi gün okula davet ediyorlar. Ne yazık ki, veli toplantısının olduğu gün de ben orada değildim. Çok uzun sürmüş toplantı. Pek verimli de geçmemiş. Veliler, idarenin, büyük öğrencinin yanında yer aldığını düşünmüş. Oysa, kesinlikle böyle bir şey yok. Ama böyle bir izlenime kapılmışlar…
KIRBAÇ OLAYINI BEN DE ANLAYAMADIM
– Olay tam olarak nedir?
1.sınıf çocukları, bahçede koşuyor. Lisans öğrencimiz Berkay da, “Koşmayın!” diyor, çocukları azarlıyor. Kendi ifadesi bu. Ama neticede, bunlar çocuk, koşacaklar tabii. Çocuklar onu kale almayınca, “Beni neden dinlemiyorsunuz? Gelin bakayım içeri!” diye, onları erkek soyunma odasına sokuyor. Fakat kilitlemesi mümkün değil. Çünkü o odaların kilidi yok…
– Peki kırbaç olayı nedir?
İnanın, onu ben de anlayamadım. Berkay’ın elinde gösterilerde kullanılan ufak bir çubuk var. Gösteri aksesuarı. Kastettikleri o. Çocuklar, “Abi, bizim bacağımıza onunla vurdu, acıdı!” demişler.
– Peki bir lisans öğrencisinin böyle bir şey yapmaya hakkı var mı?
Tabii ki yok! Normalde çocukların eğitiminden hocaları sorumlu…
– Bir yere kapatıp, çocukları darp etmiş mi?
Görenler, hiçbir çocukta darp raporu alınabilecek kadar bir darp izi olmadığını söylüyorlar. Dediğim gibi o soyunma odasının kapısı kilitlenmiyor. Çocukları içeri aldığında, içeride başka öğrenciler de var. Zaten o karambolde, küçük çocuklardan biri, hemen Bale Ana Sanat Dalı Başkanı Dilek Hoca’ya koşuyor. O da, “Böyle şey olmaz! Fiziki olarak hiçbir şekilde kimse, kimseye dokunmaz. Berkay çocuklardan hemen özür dile!” diyor. Berkay da diliyor. Ama o esnada çocuklar, velilerine mesaj yazmış bulunuyor…
ELİNDEKİ ÇUBUKLA ONLARIN BACAKLARINA DOKUNDURMUŞ
– Berkay, darp ediyor mu, etmiyor mu? Sorumun cevabını alamadım ben…
O elindeki çubukla, onların bacaklarına dokundurmuş. Böyle bir ifade vermiş çocuklar. “Abi bacağımıza dokundurdu ve bacağımız acıdı!” Berkay ise “Dokundurmadım!” diyor. Avukat aracılığıyla aldığımız rapor bu şekilde. Çünkü Berkay şu anda cezaevinde…
– “Kırbaçlandık” lafı geçmiyor mu?
Hayır. Zaten okuldaki soruşturmada çocuklardan sadece bir tanesi ifade verdi. Diğer çocuklarınsa velileri ifade verdi. Şöyle dediler, “Cumhuriyet Başsavcılığı’nda çocukların ifadesi alındı. Zaten yıprandılar. Tekrar okulda da yıpranmasınlar!” Bir tek çocuğun ifadesi var, o da “Bacağıma dokundurdu abi!” diyor. Ama onun ailesi de şikâyetçi olmadı. Şikâyet edenlerin çocukları da soruşturmada konuşmadı…
– Ortada darp raporu var mı, yok mu?
Darp raporu soruşturmaya hiç gelmedi.
– Peki olayın akabinde ne oluyor?
Çocuklardan birinin babası, “Çocuğuma kim nasıl dokunur? Nasıl vurur?” diye hemen okula geliyor. O da, Berkay’a şiddet uyguluyor. Tekrar Bale Ana Sanat Dalı Başkanımız Dilek Hanım olaya dâhil oluyor, “Yapmayın!” diyor. Bu sefer lisans öğrencimiz Berkay karakola gidiyor, “Ben darp edildim!” diyor. Oradaki polis olayı dinleyince, “Boşuna rapor alma, okulun zaten sana ceza verecek. Okuldaki cezana razı ol ve olayı kapat!” diyor. Berkay da rapor filan almıyor. Ama veliler şikâyette bulununca ve görüşleri Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanınca, bu bir ihbar olarak kabul ediliyor ve Berkay tutuklanıyor.
BARKAY TABİ Kİ HATALI KASTINI AŞAN BİR OLAY
– Siz bütün bu olup biteni nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii ki kastını aşan bir olay. Tabi ki Berkay hatalı. Ama cezaevinde olmasını gerektiren bir suç var mı ortada, emin değilim. Pekâlâ tutuksuz yargılanabilirdi. Biz de zaten ona iki dönem uzaklaştırma verecektik. Ben bu olayın, “Mimar Sinan’da kırbaçlı işkence” başlığını hak eden bir haber olduğunu da düşünmüyorum.
– Disiplin ölçüsü abartılmış olabilir mi?
Berkay’ı mı kast ediyorsunuz? Kesinlikle! Çocuklara dokunmaması gerekiyordu. Böyle bir hakkı yok. Ama söylüyorum, zaten soruşturma komisyonu ona iki dönem uzaklaştırma verecekti. Ama Cumhuriyet Gazetesi’nin haberi üzerine, “hürriyeti kısıtlamaktan” dolayı apar topar içeri alındı. Yani çocukları soyunma odasına sokması, hürriyeti kısıtlama olarak değerlendirilmiş. E bu da biraz abartılı, çünkü soyunma odasının kilidi bile yok!
KASIMDAN BERİ İÇERİDE
Ben hukukçu değilim ama tutuklu yargılanacak bir durum yok ortada. Berkay hatalı. Ama bu çocuk ne kaçtı bir şey. Evine gitti. Polisler gelmiş, “Seni tutukluyoruz!” demiş. Kasımdan beri içeride. Kaç ay oldu. Bir balet için bu, mesleğinden kopması anlamına geliyor. Sonra uzaklaştırma da alacak. Uzun vadeli zaten bu çocuğun konservatuvarla ilişiği kesilmiş sayılır…
TARAF TUTMUYORUZ
Bizim Berkay’ın tarafında olduğumuz düşünülüyor. Alakası yok. Bizim için bütün öğrenciler eşit değerde. Küçüklere vereceğimiz emekle, büyüğe verdiğimiz emek arasında fark yok. Ama küçüklerin velileri, çocukların çok mağdur edildiklerini, inanılmaz yıprandıklarını, kesinlikle bu konuda konuşmak istemediklerini söylediler. Ben takip ettirdim, durum öyle değil. Güle oynaya bale derslerine saat 7 buçukta geliyorlar. Onlar hayatlarına normal şekilde devam ediyorlar ama Berkay cezaevinde.
KONSERVATUVARI SAVUNAN VELİLERİN GÖRÜŞÜNE YER VERİLMEDİ
Biz Cumhuriyet Gazetesi’nin ön sayfalarında yer aldık. Evet, benim basın açıklamam da vardı ama daha çok velilerin ifadeleri yer aldı. Bunun üzerine, okulumuzun verdiği eğitimden memnun olan ve bu yayınların konservatuvarın itibarını zedelediğini düşünen veliler, “Mademki o velileri dinlediniz. Bir de bizi dinleyin” dediler. Ama onların görüşlerine yer verilmedi…
BAŞARILARIMIZ NEDEN HABER OLMUYOR?
Benim üzüldüğüm, biz burada, bu ülkenin sanat hayatına yıllardır katkıda bulunuyoruz. Bu kurum bütün imkânsızlıklara rağmen hiç bozulmadı ve pek çok uluslararası başarıya imza attı. Ama hiçbir zaman o başarılarla haber olamadık. Böyle talihsiz bir olayla yazıldık, çizildik. Neden böyle bir linç kültürü var? İnsanlar bu okula elene elene geliyor. Kimse, burada zorla tutulmuyor. Muazzam emekler veriyoruz. Neden medyaya böyle olumsuz bir şekilde yansıtılıyoruz?
FLÜTÇÜLERİMİZ DAHA YENİ BİRİNCİ VE İKİNCİ OLDU
Biz yıllardır iğneyle kuyu kazıyoruz, bir sürü başarı elde ediyoruz, bunların da göz ardı edildiğini düşünüyoruz. Daha yeni Nice’ten geldik. Oradaki 110 Fransız çocuğun arasında, bizim flütçü çocuklarımız birinci ve ikinci oldu. “Türk flütçüler ne kadar iyi!” dedirttik. Piyanoda da başarılarımız var. Daha yeni, Ukrayna’da önemli bir yarışmada bir öğrencimiz ikinci oldu. Viyolonselde ve kemanda da bir sürü başarımız var. Eğitimlerine Avrupa’da devam eden öğrencilerimiz var. Tek tek her birine çok emek veriyoruz. Kadromuz tamamen kurumumuzun yetiştirdiği hocalardan oluşuyor. Bizim Mimar Sinan ekolünden gelen hocalar. Sanat, özellikle de bale, çok uzun vadeli bir eğitim. Sonucunu almak için birkaç nesil beklemek gerekiyor. 3-5 senede netice almanız imkânsız. Biz de elimizden geleni yapıyoruz. Keşke konservatuvarımızın şartları bize çok daha yakışır olsa, keşke büyüklerin okuduğu bina ayrı, küçüklerin okuduğu bina ayrı olsa. Bir konser salonumuz olsa… Kim bilir belki de bu olayların hiçbir yaşanmazdı!