Huzurlarınızda müthiş bi kadın, müthiş bi anne Beril Tokcan.. Serabral palsili oğluyla yaşadıklarını kitaplaştırdı. Kitabın adı: ‘Ben Artık Özgürüm’ Beril, ‘O, anne ise, ben neyim?’ diyeceğim türden bi anne. Saygı duyuyorum ve bütün kalbimle alkışlıyorum.
Beril, Milano’da Istituto Europeo di Design’da grafik tasarım, Sidney’de University of Technology’de görsel iletişim eğitimi aldı. Sonra İstanbul’a döndü, kendi tasarım atölyesini kurdu. Türkiye’nin önde gelen markaları için tasarımlar yaptı, projeler yürüttü. Sonra dünyaya açıldı.
2011’de anne oldu. İkizleri Deniz ve Emre’yi 29 haftalık dünyaya getirdi. Emre’nin gelişimiyle ilgili bi sorun olduğunu hep hissediyordu. 13 aylıkken serebral palsi tanısı kondu, Emre’ye. ‘Bu çocuk konuşamaz, yürüyemez!’ dendi.
Ama bu şahane ve mücadeleci anne, uzmanların söylediğini reddetti, oğluna destek olabilmek için bir arayışa girişti. 2012’de, Anat Baniel Metodu NöroHareket (ABMNH) ile tanıştı. 2015’de ABMNH Profesyonel Eğitimi’ni ve 2016-2018 yılları arasında üç ABMNH uzmanlaşma eğitimini bitirdi. Türkiye’de oğluna destek olabilecek uzman yoktu, o gitti uzman oldu! Hem oğlu Emre’ye hem başka özel ihtiyaçlı insanlara destek olabilmek için…
Daha sonra Çocuk Yogası (2015), Yoga Terapisi (2017) ve Jeremy Krauss Yaklaşımı (2019) eğitimleri aldı. Beril, aynı zamanda 2. kademe wellness antrenörü. ABMNH ile tanıştıktan sonra tasarım kariyerini bıraktı. İnsan bedeni üzerinden imkansız denileni, olasılığa çevirip bireylerin hayatında olumlu değişimler yaratabilme misyonuyla bi merkez kurdu.
Şu anda farklı gelişim gösteren çocuklar ve yetişkinlerle çalışıyor. Bence çok değerli biri. Farkında ve gelişmiş bi ruh. Bence insanlık, Beril gibi insanlarla ileri taşınacak. Başka bi seviyeye çıkacak!!!! Beril seni seviyoruz ve seni alkışlıyoruz.
MUCİZELERİ ADIM ADIM BİRLİKTE YAŞADIK
Beş yıl önce de seninle röportaj yaptık. O günden bugüne neler oldu? Hayatında neler değişti? En önemlisi Emre nasıl gelişti?
-Emre ve ikizi Deniz şimdi 9 yaşında. İlkokul 4. sınıfa gidiyorlar. Her anını değerlendirmeye çalıştığımız, iğneyle kuyu kazdığımız, adım adım mucizeleri yaşadığımız bir beş sene oldu. Emre de bu zaman içerisinde, kendi başına yürüyebilen, arkadaşlarıyla futbol oynayabilen, kendi ihtiyaçlarını giderebilen, duygularını rahatça ifade edebilen, öğrenmeye meraklı, özgüvenli bir çocuğa dönüştü.
EMRE, BENİM HAYATTAKİ EN BÜYÜK ÖĞRETMENİM
Peki sen neler yaptın bu 5 yılda? Nereden nereye evrildin? Nasıl bir anne, nasıl bir kadın ve en önemlisi özel gereksinimli çocuklar için nasıl bir rehber ve eğitmen oldun?
-Emre, benim hayattaki en büyük öğretmenim. Onun gelişimi için emek verirken, aslında bunun benim de “dönüşüm yolculuğum” olduğunu zaman içinde iyice anladım. Sabretmeyi, şükretmeyi, inanmayı, esneyebilmeyi, hayal etmeyi, düştüğüm yerden kalkabilmeyi, umudu yeşertebilmeyi öğrendim. Sevginin ve “bağ kurmanın” iyileştirici gücünü gördüm. Bu süre zarfında Anat Baniel Metodu NöroHareket eğitimi sonrası tüm uzmanlaşma modüllerini aldım. Başka eğitimlerle bu bilgilerimi pekiştirdim. Şimdi hem çocuklarla hem yetişkinlerle ABMNH çalışıyorum. Aynı zamanda Anat Baniel’in eğitimlerinde asistanlık yapıyorum. Hem çocukları hem de aileleri bu zor ama mucizelerle dolu yolculukta desteklemeye çalışıyorum.
Tebrik ederim, insanın kalbine dokunan bir kitap yazmışsın. Aynı zamanda çok faydalı. Bu kitabı yazmanın amacı ne? Benzer durumdaki annelere, babalara, “Yalnız değilsiniz!” demek mi? Yol göstermek mi?
-Çok teşekkür ederim. Beni, Emre’nin tanısı konduktan sonraki süreçte, en çok yoran ve hırpalayan şey, “anlaşılmamak”tı. Çevremde kocaman bir “destek ordusu” vardı. Ama hiç kimse benim anne olarak neler yaşadığımı tam anlayamıyordu. Beni yukarıya çekmek için kurulan pozitif cümleler, beni herkesten daha çok uzaklaştırıyordu. Kalabalık içinde yapayalnız hissediyordum kendimi. Ne zamanki benzer süreçlerden geçen başka annelerle tanıştım, birbirimizin gözlerinin içine bakıp konuşmadan birbirimizi anladığımızı hissettik, o zaman bir şeyler değişti. Ben de can simidine sarılır gibi bu dostluklara sarıldım!
BU YOLDAN GEÇEN HER AİLENİN KİTAPLAŞTIRILACAK İLHAM VE UMUT VERİCİ BİR ÖYKÜSÜ VAR. BİZİM YOLCULUĞUMUZ, BUYÜZLERCE ÖZEL HİKAYEDEN SADECE BİRİ…
Sanırım Instagram paylaşımlarına başlaman da o döneme rastlıyor…
-Evet, bu paylaşımlarımın, ailelere umut olduğu, farklı bakış açıları sunduğu yönünde geri bildirimler aldıkça, daha uzun yazılar yazmaya başladım. Yazdıkça bir yandan da şifalandığımı hissediyordum. Ve sonunda bunları bir kitaba dönüştürmeye karar verdim. Amacım tabii ki, yolun başındaki anne babaların elinden tutup, “Yalnız değilsiniz! Her ne hissediyorsanız bunların hepsi normal!” demek ve onlara, çocuklarıyla olan etkileşimlerinde, ABMNH’in temel prensiplerini nasıl kullanabileceklerini göstermek… Ama rehberlik görevi üstlenmek gibi bir amacım yok. Çünkü bu yoldan geçen her ailenin kitaplaştırılacak ilham ve umut verici bir öyküsü var. Bizim yolculuğumuz bu yüzlerce özel hikayeden sadece biri…
ANNELİK İÇ SESİM BANA BİR ŞEYLERİN YOLUNDA OLMADIĞINI EN BAŞINDAN BERİ SÖYLÜYORDU…
Emre’nin serebral palsi’yle doğduğunu ne zaman, nasıl fark ettin?
-Emre’nin gelişimiyle ilgili endişelerim, tanısı konmadan çok önce başlamıştı. Kıyaslamamam gerektiğini bildiğim halde, ikizi Deniz her gün yeni beceriler geliştirirken, Emre’nin gelişimi geriden geldiğini görebiliyordum ve annelik iç sesim bana bir şeylerin yolunda gitmediğini söylüyordu. Ancak çocuk doktorumuz, “Prematüre doğdular, bekleyelim” demişti. Biz de bekledik. Emre 13 aylık olduğu halde hala başını tam tutamıyor, oturamıyordu, doktoru “Artık kırmızı çizgiyi geçtiniz!” deyip nöroloğa yönlendirdi. Tanısı işte o zaman kondu.
NÖROLOG BİZE BEYİN MR RAPORUNUN SONUÇLARINI AÇIKLARKEN, BEYNİMİN UYUŞTUĞUNU HATIRLIYORUM
Neler hissettin?
-Nörolog, bize beyin MR raporunun sonuçlarını açıklarken, beynimin uyuştuğunu hatırlıyorum. İçim almıyordu. “Benim çocuğum hakkında mı söylüyordu bütün bunları? Ama o daha bir bebek… Öğrenemez mi, gelişemez mi?” Nörolog, bana Emre’nin hayatta yapamayacaklarını sıralarken benim içimdeki ses, “Hayır!” diye bağırıyordu. “Nöroplastisite” terimini, henüz bilmediğim halde, beynin doğru şartlar altında kendini geliştirebileceğine inancım tamdı. Emre’nin tanısı yüzüme tokat gibi çarpmıştı. Endişeliydim, öfkeliydim, “Neden ben?”, “Neden biz?”i sorguluyordum. Ama dağılma lüksüm yoktu. Hızlı bir şekilde, bir çözüm arayışına girmem gerekiyordu.
ARAYIŞ İÇİNDEYKEN, İNTERNETTE ANAT BANIEL METODU NÖROHAREKET’E RASTLADIM
Peki ne yaptın?
-“Oğlumun potansiyelini bir adım daha öteye taşıyabilmek için, elimden gelen her şeyi yapacağım!” dedim ve araştırmaya başladım. İstanbul’da fizyoterapiye başlamıştık ama ben daha fazlasını istiyordum. “Gelişimine başka nasıl destek olabiliriz?” diye arayış içindeyken, internette Anat Baniel Metodu NöroHareket’e rastladım. Bu metodu yurtdışında uygulayan ailelerin deneyimleri, çocuklarında gördükleri gelişimler beni heyecanlandırmıştı Metodun Türkiye’de uygulayıcısı yoktu. Amerika’ya gitmek istedim ama Anat Baniel’in Kaliforniya’daki merkezi dört ay sonrası için randevu verebiliyordu. Ben ise bir gün daha beklemek istemiyordum. Bu yüzden, ailece atlayıp Kanada’daki bir eğitmenin yanına gittik. Ve orada kaldığımız 2,5 ay boyunca Emre gün gün gelişim gösterdi. Türkiye’ye dönerken metoda ve onun bu yolculukta lokomotifimiz olacağına dair inancım tamdı. Ancak henüz ülkemizde bilinmeyen bu metodun eğitimini almaya gönüllü bir uzman bulamıyordum. Bu yüzden hem Emre’yi hayatı boyunca destekleyebilmek hem de metodu ülkemizde başka ailelere de ulaşılabilir kılmak için, mesleğimi değiştirip ABMNH eğitimi almaya karar verdim!
TÜRKİYE’DE GÖRÜŞTÜĞÜM UZMANLAR, “EMRE HİÇBİR ZAMAN YÜRÜYEMEYECEK, KONUŞAMAYACAK! KENDİNİZİ BUNA HAZIRLAYIN” DEMİŞTİ… BEN BU SÖYLENENLERE İNANMAMAYI SEÇTİM… İYİ Kİ DE ÖYLE YAPTIM!
Yanılmıyorsam, Türkiye’de görüştüğün uzmanlar, “Emre hiçbir zaman yürüyemeyecek, konuşamayacak! Kendinizi buna hazırlayın” demişti… Sen, tüm bu olumsuzlukları bertaraf etmeyi nasıl başardın?
-Uzmanların, doktorların mesleklerine, tecrübelerine sonsuz saygım olsa da ben bu söylenenlere inanmamayı seçtim. Önüme bakacak ve Emre’nin gelişimi için verebileceğim tüm desteği verecektim. Benim önceliğim, Emre’nin motor becerilerinden önce, kendisiyle barışık ve özgüvenli bir birey olarak yetişebilmesiydi. Bunun için de ailesi olarak, bizim onu, her haliyle kabullenmemiz ve sevmemiz gerekiyordu. Kendisini eksik veya yetersiz hissetmemeliydi, çünkü öyle değildi. O, her haliyle mükemmeldi. Bu bakış açısını bana kazandıran Anat Baniel oldu. ABMNH’in temel prensiplerinden “düzeltme” anlayışından, onunla “bağ kurma” anlayışına geçmeye başladığımda, onu daha iyi anladığımı ve daha bütünsel destekleyebildiğimi gördüm. Anat Baniel, “Yapabilseydi, yapardı!” diyordu. Kitabı, “Sınırlarını Aşan Çocuklar”da beni en çok bu cümle etkilemişti.
ANAT BANIEL METODU NÖROHAREKET’İN KAYNAĞINDA YATAN 9 TEMEL ESASI HAYATA GEÇİRDİĞİMİZDE MUHTEŞEM SONUÇLAR ALDIK…
Peki sonra?
-Zamana karşı bir yarış içerisinde, yapmaya hazır olmadığı şeyleri ondan talep etmemeye başladım. Devam etmek için zorlamak ya da başarısızlığını yüzüne vurmak yerine; beyninde yeni bağlantı yolları kurulabilmesi için bilgileri ona, o anki seviyesine uygun bir yaklaşım ve hızda vermeye çalıştım. İşe yaradım. Böyle yapınca kendini başarılı hissediyordu. Onunla bu şekilde etkileşime geçtiğimde, onun için bir güven alanı yarattığımda ve ABMNH’in kaynağında yatan 9 temel esası hayata geçirdiğimizde muhteşem sonuçlar aldık.
SONUÇ NE Mİ OLDU? ÖĞRENMEYİ ÖĞRENEN, MERAKLI, “YAPABİLECEĞİNE İNANAN”, MOTİVE, ÇÖZÜMLERİNİ KENDİ YARATABİLEN, ÖZGÜVENLİ BİR ÇOCUK!
Nedir o 9 temel esas?
-1-Dikkat ile Yapılan Hareket, 2- Yavaşlık, 3- Çeşitlendirme, 4- Daha Az Güç Kullanma, 5- Coşku, 6- Esnek Hedefler, 7- Öğrenme Şalteri, 8- Hayal Gücü ve Düşler, 9- Farkındalık… Tüm bunları hayatımıza geçirip; her şeyi kendi deneyimlemesi için ona fırsatlar yarattığımızda gelişimi ivme kazandı. Ve öğrenmeyi öğrenen, meraklı, “yapabileceğine inanan”, motive, çözümlerini kendi yaratabilen, özgüvenli bir çocuğa dönüştü.
OĞLUMA FAYDAMIN DOKUNABİLMESİ İÇİN ÖNCE KENDİ YARALARIMI SARIP SARMALAMAYI, İNANMAYI, SABRETMEYİ, HER ZAMAN SAĞLAM DURAMAYACAĞIMI, DÜŞSEM DE KALKABİLMEYİ ÖĞRENDİM…
Bu yolculukta senin öğrendiğin en kıymetli bilgiler neler?
-İçsel kaynaklarımı zenginleştirmeyi, oksijen maskesini önce kendime takmayı, Emre’ye faydamın dokunabilmesi için önce kendi yaralarımı sarıp sarmalamayı, inanmayı, sabretmeyi, her zaman sağlam duramayacağımı, düşsem de kalkabilmeyi, hedeflere körü körüne bağlı olmak yerine esnek durmayı, değişimin küçüğü büyüğü olmadığını, hayatın getirdiği her mucizeyi büyük bir coşkuyla karşılamayı öğrendim.
ANNEME- BABAMA DESTEKLERİNDEN ÖTÜRÜ MİNNETTARIM ONLARSIZ BUGÜNKÜ NOKTAYA ASLA GELEMEZDİK!
Senin en büyük desteğin kimdi?
-Ailemdi. Onların desteği olmadan bugün bulunduğumuz noktaya asla gelemezdik. Emre’nin tanısı konduktan sonraki duygusal çırpınışlarımı, bir yol ararken günden güne değişen fikirlerimi, kendi içlerinde de fırtınalar kopmasına rağmen sakinlikle, kucaklayarak karşıladılar. Süreci benim yönetmeme izin verip, her an yanımda oldular. Onların ellerini üzerimde hissetmek, her şartta yanımda olduklarını bilmek benim en büyük dayanağımdı. Bu yüzden anneme de babama da minnettarım.
HEP EMRE’YLE İLGİLENMEK DURUMUNDA KALDIĞIM İÇİN… KIZIM DENİZ’E KARŞI MÜTHİŞ BİR SUÇLULUK HİSSEDİYOR, ONA YETEMEDİĞİMİ DÜŞÜNÜYORDUM… SONRA “ANNE-KIZ ZAMANI” GEÇİRMEYE BAŞLADIK
Peki bu süre zarfında, ikizlerden Emre’yle daha çok ilgilenmek durumunda kaldığın için suçluluk hissettin mi?
-Hissetmez miyim? Emre’yle yapmak zorunda olduğumuz yolculuklarda, Deniz’i çoğunlukla arkada bırakıyordum. Ya da Emre’yi terapilere götürdüğüm zaman, Deniz hep evde kalıyordu. Evde olduğumuz zamanlarda ise hep Emre’nin gelişimini destekleyecek aktiviteler yapmaya çalışıyordum. Onun gözünde ben, hep Emre’yleydim. Bu yüzden de ona karşı müthiş bir suçluluk hissediyor, ona yetemediğimi düşünüyordum. Onun da bu süreçte duygusal hassasiyetleri başlamıştı. Bunu aşmak için psikoloğumuzun önerisiyle, “anne-kız zamanı” geçirmeye başladık. Bu süre içinde yapacaklarımızı o belirliyordu. O bir iki saati, onun istediği şekilde geçiriyorduk. Evin dışında, birlikte geçirdiğimiz ve onun yönettiği bu zaman dilimi ikimize de çok iyi geldi. Birbirimize daha güçlü bağlanmamızı sağladı.
ANAT BANIEL METODU NÖROHAREKET NEDİR?
Artık eğitmeni de olduğun Anat Baniel Metodu NöroHareket nedir? Emre’nin gelişiminde, mucizevi sonuçlar doğuran bu yaklaşımı biraz anlatır mısın?
-Temellerini Feldenkrais yönteminden alıyor. Beynin öğrenme ve algılama potansiyelini artırmayı amaçlayan bir farkındalık çalışması. Beynin, kendini değiştirebilme gücünden yola çıkarak yapılan çalışmalarda amaç; yeni nöral bağlantılar kurarak, fiziksel, bilişsel, duygusal ve yaratıcı yetkinlikleri yavaş, yumuşak ve farkındalıkla yapılan hareketle, yeni deneyimler kazanarak geliştirmek. Çünkü beynimiz deneyimlerle öğreniyor ve gelişiyor.
Her yaşa uygulanabilir bir metot mu?
-Evet. Profesyonel temel eğitim üzerine verilen 3 uzmanlaşma eğitimi var. Farklı gelişim gösteren çocukları, ilerleyen yaşa bağlı fonksiyon kayıpları yaşayan grubu ve sporcular-dansçılar gibi yüksek performans gösteren kitleyi kapsıyor. Dolayısıyla çok geniş bir yelpazesi var. Hepimiz, hareket yoluyla beynimizin öğrenme potansiyelini artırabilir, yeni hareket kalıpları oluşturup, dayanıklılığı, esnekliği, canlılığı hayatımıza katabiliriz.
ABMNH EĞİTİMİ ALMIŞ TOPLAM 9 UYGULAYICI VAR TÜRKİYE’DE
Senin yurtdışına gitme ve Emre’nin, Anat ile çalışmasını sağlama şansın oldu. Peki, bu şans olmayanlar bu metottan nasıl faydalanabilir? Türkiye’de bu metodun eğitmeni kaç kişi var?
-Bu metot artık Türkiye’de uygulanıyor. İstanbul, Ankara ve Balıkesir’de olmak üzere ABMNH eğitimini almış toplam 9 uygulayıcı var. Bizim dışımızda, yurtdışında yaşayan ama dönem dönem Türkiye’ye gelip çalışan dört arkadaşımız daha var.
Emre şu anda Judo yapıyor, pek çok ilgi alanı var. Yani “Onu yapamaz, bunu yapamaz!” diyen uzmanların aksine pek çok şeyi başardı. O ne hissediyor?
-Kendisiyle gurur duyuyor. Tabii ki bazen morali bozuluyor, ama bir sene önce yapamadığı bir beceriyi, artık yapabildiğini hatırlayınca daha fazlasını yapabilmek için motivasyonu artıyor. Deniz de müthiş bir destekle, bunu ona her gün hatırlatıyor. Çünkü her gün bir adım daha ileri gidebilmenin inancıyla yaşıyor.
BİR DÖNEM EMRE, “NEDEN BEN BÖYLEYİM?”, “KEŞKE BÖYLE DOĞMASAYDIM!” DİYE ÇOK SORGULADI. ZAMANINDA BENİM YAPTIĞIM GİBİ O DA BİR “SUÇLU” ARIYORDU.
Onun kendi durumuna bakışı nasıl?
-Bir dönem, “Neden ben böyleyim?”, “Keşke böyle doğmasaydım!” diye çok sorguladı. Hatta, bana hamileyken ne kadar sağlıklı beslendiğimi bile sordu. Zamanında benim yaptığım gibi o da bir suçlu arıyordu. Arkadaşları gibi yürüyebilmek, koşabilmek istiyordu. Bu konuda çok konuştuk, konuşmaya da devam ediyoruz. Yapamadıkları yerine yapabildiklerine odaklanıyoruz. Bunun kimsenin suçu olmadığını, her çocuğun farklı gelişim gösterdiğini, bütün bu farklılıklarla bir bütün olduğumuzu, zenginleştiğimizi biliyor.
SEREBRAL PALSİ ANNE KARNINDA, DOĞUM SIRASINDA YA DA SONRASINDA YAŞANAN OKSİJENSİZ KALMA VEYA KANAMAYA BAĞLI GELİŞEN BİR DURUM
Serebral palsi deyince, hiç bilmeyenin gözünde canlanan, bedenin dengesiz olarak hareketleri ve sanki zihinsel bir rahatsızlık… Tam olarak nedir Serebral Palsi?
-Anne karnında, doğum sırasında ya da sonrasında yaşanan, oksijensiz kalma veya kanamaya bağlı gelişen bir durum. Beyindeki hasara bağlı olarak fiziksel veya zihinsel kısıtlılıklara yol açabiliyor. Çok geniş bir spektrumda bazı çocuklarda sadece fiziksel, bedensel kısıtlılık görünürken, bazı çocuklarda bilişsel zorluklar da eşlik edebiliyor.
TÜRKİYE’DE DURUM NE?
Türkiye’de Serebral Palsi tanısı almış çocuklar için uygulamalar/tedaviler ne durumda?
-Ülkemizde, farklı gelişim gösteren çocuklar için uygulanan tedavi ve terapi çeşitleri her gün artıyor. Her çocuğun ihtiyacı ve ailenin beklentisi farklı olduğu için bu anlamda çeşitlilik olmasını çok değerli buluyorum. Farklı yaklaşımlar çocuğun gelişiminde yapbozun birer ya da birden çok parçasını tamamlayabiliyor. Ancak, gün geçtikçe artan yöntem ve ekollere rağmen, ne yazık ki çocuğun gelişiminde multidisipliner bir yaklaşım, çoğunlukla konunun uzmanları tarafından benimsenmediği için aileler, arada kalıyor ve yol bulmakta, çocuk odaklı disiplinler arası diyalog kurulmasında zorlanıyor.
Türkiye’de serebral palsi tanısı almış aileleri bekleyen en büyük zorluklar neler?
-Serebral Palsili bir çocuğun gelişimi için devletin verdiği “kısıtlı destek” yeterli değil. Desteği alabilmek için çıkarmak ve sürekli yenilemek zorunda oldukları rapor süreci de oldukça meşakkatli. Çocuk için de aile için de yıpratıcı bir süreç. Çoğu aile, yavrularına daha fazlasını verebilmek için maddi olanaksızlıklar içinde mucizeler yaratmaya çalışıyor. Bunun yanı sıra çocuğun ihtiyacı olan gereçler, aparatlar, yani operasyonel masraflar, çoğunlukla ailelerin cebinden çıkmak zorunda kalıyor. Bu yüzden ailelerin üzerindeki maddi yük ve çocuğuna yetememenin getirdiği çaresizlik hissi maalesef çok ağır! Bunlarla beraber serebral palsili bir bireyin toplum içinde var olabilmesi, yargılanmadan, parmakla gösterilmeden bulunabilmesi, birey olarak saygı görmesi, eğitim hakkının verilmesi, okula gidebilmesi, kaldırımda tekerlekli sandalyesiyle rahatça gezebilmesi gibi konularda, ne yazık ki oldukça geriden geliyoruz. Her anne/baba, haklı olarak, “Bana bir şey olursa çocuğum ne yapar, ona kim bakar?” endişesiyle yaşıyor.
EMRE’NİN HAYALLERİ
Emre’nin bundan sonraki hayalleri ne? Ne olmak istiyor? Ne yapmak istiyor?
-“Hayal gücü ve Düşler”, ABMNH’in 9 Temel Esası’ndan biri. Hayal ettikçe hem beynimizde yeni bağlantılar oluşur hem de yapabilme konusunda inancımız pekişir. Her çocuk gibi Emre’nin de hayallerinin, hedeflerinin olmasını çok sağlıklı buluyorum. Psikoloğumuzun önerisiyle “Ben Artık Özgürüm”e Deniz ve Emre’nin ağzından bir bölüm eklemek istediğimde, bana hayalleri olarak, “LA Lakers takımında profesyonel basketbol oynamak, futbol oynamak, okulumun atletizm takımına girmek ve satranç turnuvalarına katılmak” diye yazdırmıştı. Onun bugüne kadar hayalleri hep sporla ilgili oldu. Yaşadığı fiziksel zorluklara rağmen spor, onun kendisini motive ettiği, kendi çıtasını yükseltmesini sağlayan bir alan. Son zamanlarda müziğe olan ilgisi nedeniyle DJ olmak gibi yeni bir hayali de var.