Melisa Ercan…
O bir şampiyon… Tenis şampiyonu…
Üstelik daha 13 yaşında.
Çok yetenekli, 35 madalya almış, müthiş bir gelecek vaat ediyor. Adanalı aile, İstanbul’a taşınmış durumda. Daha doğrusu anne ve kardeş İstanbul’da, baba Adana’da, hafta sonları geliyor.
Birkaç gün önce Sırbistan’da, geçen hafta da Bulgaristan’da şampiyon oldu. Ama bu müthiş kızın özel antrenörü, özel çalışma koşulları ve bir ekibi yok. Melisa’nın yeteneğini görüp, antrenörü olmak isteyenler çıkmış fakat onu ödeyebilecek bir bütçeleri yok. Bu işin kuralı bu, bir insana yatırım yapılmadan, uluslararası başarı şansı yakalayabilmek mümkün değil. O yüzden Melisa Ercan’a acilen iki sene destek olacak bir sponsor gerekiyor. Hikâyesini onun ağzından dinleyin…
– Oleeey! Seni tebrik ediyorum. 13 yaşında Türkiye Tenis Şampiyonu’sun. Kupalara doymuyorsun. Daha yeni Sırbistan’da şampiyon oldun, ondan önce de Bulgaristan’da… Sendeki bu tenis aşkı nasıl başladı?
Benim ailem sporcu bir aile. Annem ve dayılarım basketbol oynamışlar, babam ise futbol. Ailede herkes spora düşkün. Annem ve babam 8 yaşında tenise başlattı beni. O gün bugündür devam…
– Yeteneğinin diğer çocuklardan farklı olduğunu sen nasıl keşfettin?
Çok hızlı ilerliyordum; hocalarımın bir hareketi bir kere göstermesi yetiyordu bana. Vücudumun yapısı sanırım tenise çok uygun. Bir de her şeyden önce iyi bir atletim. Başka spor dallarını da hızlı öğrenebiliyorum. Kortta herkesten farklıydım, ilk baştan itibaren hissettim bunu…
– Sendeki yeteneği ilk gören kim?
Annem. Korta ilk çıktığım günden beri bana çok inandı. Bir gün ona sordum, “Senin çocuğun olduğum için mi bana inanıyorsun” dedim, “Hayır. Yeteneğine ve içindeki güce inanmasam bu kadar destek olmam. Çünkü bu yol, çok uzun ve çok zor bir yol. Senin bu kadar yorulmana kıyamam. Neden zarar vermek isteyeyim çocuğuma? Hem hayat sadece tenisten ibaret değil. Ama sen gerçekten bu konuda özel olarak yeteneklisin. Sen istediğin sürece biz sonuna kadar yanında olacağız” dedi.
– Annen baban ne iş yapıyor?
Her ikisi de anestezi uzmanı. Devlette çalışıyorlar. Babam askerdi. Belki de bendeki disiplin, sorumluluk ondan geçti. Annem, hastanede çok yoğun çalışıyordu. Sabaha kadar nöbet tutardı sonra beni antrenmanlara maçlara, turnuvalara götürürdü. Her yerde yanımda oldu, hâlâ aynı şekilde yoğun çalışıyor ama hâlâ sürekli yanımda. Annem yeri geliyor maçlarda antrenörüm, yeri geliyor psikoloğum ve annem oluyor.
– Zaman içinde ne kadar geliştin peki? Gerçekten başlarda maç bitti zannedip korttan ayrılmaya mı kalktın?
(Gülüyor) Evet doğru. İlk turnuvamda, maçın 2 set üzerinden oynandığını bilmiyordum. İlk set bitti, ben çantamı toplamaya gittim. Hakem, “Nereye Melisa” dedi. “Bitmedi mi maç” dedim. Güldü… Nereden nereye geldim. Ama daha hâlâ yolun çok başındayım ve çok çalışmam gerekiyor. Ve ben daha çok gelişebilirim.
– 5 yıldır tenis oynuyorsun. Bu işte iyi antrenörün önemi ne kadar?
İyi antrenör, özellikle iyi oyuncu için çok daha önemli. Ben örneğin ne gösterilirse çok hızlı öğreniyorum. Ama yanlış bir şey öğretilirse, maalesef onu da çabuk öğreniyorum! O yüzden iyi ve doğru antrenör benim için çok önemli…
ÖZEL BİR KOÇA İHTİYACIM VAR
– Senin çapında tenis oynayabilmek için haftada kaç saati kortta geçirmek gerekiyor?
Günde 3 -4 saat oynamalı. Ben Garanti Koza’da öyle yapıyorum, cumartesi yarım gün, pazar tatil yapıyoruz. Koza Wos’un baş antrenörü Gavin Hopper bana çok inanıyor. Benim bir gün zirvelere çıkabileceğimi söylüyor. Ama hedefime ulaşmak için benim özel bir koça ihtiyacım var. Benimle sürekli ilgilenecek, turnuvalarda yanımda olacak, her şeyimi düşünecek birine. Hatta birkaç kişiye. Bir ekibimin olması gerekiyor. Dünyada bu işler böyle yapılıyor. Ama bu da biraz maliyetli, o yüzden bir sponsorumun olması gerekiyor.
– Sendeki tenis aşkı nasıl bir tutku?
Tenis benim için var olma sebebi. Tenis, benim her şeyim, tenis oynamadan yaşayamam…
– Kortta kendini nasıl hissediyorsun?
Orası en mutlu olduğum yer. Çok özgüvenli hissediyorum. Özellikle kaliteli ve iyi antrenman yaptığımda daha da mutlu oluyorum.
– Adrenalin ne kadar?
Zirvede!
NE YAZIK Kİ HÂLÂ SPONSORUM YOK
– Adana’da Bilfen’de okurken, hayatını tenis için değiştirip İstanbul’a geliyorsun. Ve bu şehre yerleşiyorsun. Bu kararı vermek ne kadar zor oldu?
En çok babam için zor oldu. O benim en büyük destekçim, inanılmaz fedakârlık yaptı. Ben, kardeşim ve annem İstanbul’a taşındık, o Adana’da kaldı. Her hafta sonu bizi ziyarete geldi…
– Adana’da kalsan ne olurdu?
Adana’da iklim çok uygun, tesisler çok güzel ama benim için uygun bir çalışma ortamı hazırlanamadı. Mecburen İstanbul’a geldik. İstanbul’da Garanti Koza’da çok oyuncu var. Bu bir avantaj. Tesis çok güzel. Ve İstanbul’da çok turnuva var. Ama hâlâ sponsorum yok, bana özel bir antrenör yok…
SON DERECE GERÇEKÇİYİM 2 NUMARA OLMAK AKLIMDAN BİLE GEÇMİYOR!
– Hayalin ne peki? Ulaşmak istediğin nokta neresi?
Hayalim bir gün en zirvede olmak. 1 numara olmak.
– Gerçekçi olarak ulaşabileceğini düşündüğün nokta neresi?
Gerçekçi olarak düşünüyorum inanın, 2 numara olmak aklımdan bile geçmiyor. Ama 1 numara olmanın tek bir şartı var benim için: Gerçekten profesyonel koşullarda çalışabilmek…
– Sen bir Nadal olabilir misin?
Kesinlikle! Ben inanıyorum kendime. Üstelik aldığım galibiyetler de bunun kanıtı.
– Ne gerekiyor bunu için? Birilerinin sponsor olması yetiyor mu?
Daha yolun başındayım. 13 yaşındayım. Eğer Nadal gibi çalışma koşullarım olursa benimle özel ilgilenilirse ve çok çalışırsam, neden olmayayım? Sponsorluk ve çalışma koşulları o yüzden çok önemli…