Dile kolay liseler arası müzik yarışması bu yıl 23. kez düzenleniyor. Böyle güzel bir organizasyonun uzun yıllardan beri yapılıyor olması ne şahane. Özellikle Serhat Hacıpaşalıoğlu’nu alkışlamak istiyorum. Bu yarışma onun çocuğu gibi. Serhat Hacıpaşalıoğlu bir yandan müzik çalışmalarına devam ederken bir yandan da geleceğin müzisyenlerinin yetişmesinde öncülük ediyor. Tüm Türkiye’yi kapsayan geniş bir öğretmen ağı ile temasta ve her yıl yarışmaya binlerce katılımın sağlanmasının baş mimarı.
Kilit isim müzik öğretmenleri. Müzik öğretmenleri okullarındaki şarkıların seçiminden orkestra elemanlarının seçimine kadar her şeyle ilgileniyorlar. Bu bölümde sizi, şampiyon okul, Oğuz Canpolat Anadolu Lisesi’nin müzik öğretmeni Ali Murat Koca’yla tanıştırmak istiyorum. O herkesin kahramanı. 9. sınıfta okula yeni başlayan öğrencilerin sınıflarını tek tek gezen ve müzik grubunun üyelerini özel olarak belirleyen, onlarla beraber bir yıl boyunca kampa giren idealist bir öğretmen Ali Murat Koca. Hem disiplinli hem yumuşak. Öğle tatillerini çocuklarla prova yapmaya harcamış fedakar bir öğretmen. Ali Murat Koca, müziğin bir okulu ve o okulun öğrencilerinin çehresini nasıl değiştirdiğini keyifle anlattı.
Ali Murat Hocam, herkes Oğuz Canpolat Anadolu Lisesi’nin, Ipana 23. Türkiye On-line Liselerarası Müzik Yarışması’ndaki
başarısının mimarı olarak sizi gösteriyor. Sizi tanıyalım…
-Çok çok teşekkür ederim. Müzik aşığı bir adamım. 94’te Kabataş Erkek Lisesi’nden mezun oldum. Sonra İTÜ Devlet Konservatuarı’nda müzikoloji eğitimi aldım. Çeşitli mekanlarda çeşitli sanatçılara bateri çaldım, halen çalıyorum. Müzik öğretmenliğine ise 2005’te başladım. 2007’de Oğuz Canpolat Anadolu Lisesi’ne atandım. 16 senedir, öğretmenliğe bu lisede devam ediyorum. Evliyim, bir oğlum var. Müzik öğretmeye, gençlerle müzik yapmaya bayılıyorum.
Sanırım sizin müzik hikayeniz de, lise yıllarına dayanıyor. Siz, bir hayalinizi mi gerçekleştirdiniz Oğuz Canpolat Anadolu Lisesi’nde…
-Aynen öyle! Ben lisedeyken Milliyet Gazetesi Liselerarası Müzik Yarışması vardı. Orta öğrenim gördüğüm okulumla finale bile kalamıyorduk. Bu, bende, en iyi grupta olma ve bir lise orkestrasından beklenmeyecek derecede kaliteli müzik yapma isteği uyandırdı. Bayağı hırslandım! Sırf bu yüzden, not ortalamam tutmadığı halde, müzikal yeteneğimle, o zamanlar bu işi en iyi yapan Kabataş Erkek Lisesi’ne kendimi kabul ettirdim. Bu disiplini ve kültürü, kendisi aynı zamanda ünlü bir orkestra şefi olan Faris Akarsu Hocam’la, Kabataş’ta tanışarak aldım. Okul orkestramızla, 2 senede 7 dalda birincilik kazandık. Ve ben, mezun olduktan sonra kendi kendime söz verdim: “Eğer bir gün, müzik öğretmeni olursam, aynı KEL Orkestrası gibi, uzun yıllar liseler arası müzik yarışmalarına damga vuran efsane bir okul orkestrası yaratmak istiyorum!” Öğretmenliğe başladığımdan beri 16 sene geçti. Hayalim, OCL Band ile gerçek oldu!
BU BAŞARI İÇİN TAM 12 YIL ÇALIŞTIK
Tüm bu başarıları elde etmek kolay olmasa gerek. Ne kadar zorlu bir süreçti?
-Bir kere, 1-2 senelik bir süreçten söz etmiyoruz. OCL’ye atandığımda, orkestrayı kurmak ve başarılı bir şekilde yürütebilmek için birtakım şartların oluşması gerekiyordu. Okul, bu ortam için uygundu. Henüz bir senelik, yeni bir okuldu. Gerek idarecilerimizin vizyonu gerek öğretmen kadromuzun manevi desteğiyle, küçük sihirli odamızı kurmamız çok zor olmadı. Ben de müzisyen olarak çevremi seferber ettim. Bazı enstrümanları, gerekli cihazları kah ben getirdim, kah arkadaşlarım ödünç verdiler. Sonrasında zaten odamızın kültürü, gelenekleri oluşmaya başladı. Başarılar geldikçe, daha da çok destek gördük. Tabii ki zorlu süreçler yaşadık ama bir o kadar da keyifli, yaşamaktan haz aldığım bir zorluktu bu.
Her sene, liseye başlayan 9. sınıf öğrencilerini sınıf sınıf gezerek seçiyormuşsunuz…
-Evet. Hem de ilk günden. Orkestradaki arkadaşlarımızla en büyük keyiflerimizden biri; yeni müzisyenler bulmak…
Kriterleriniz neler?
-Kriterler çok sert değil. İyi bir ritim algısı, müzikal kulak, dinlenen müzikler. Orkestramızda o sene hangi enstrümanlara ihtiyaç var ise, onları söylerim. Hatta, mezuniyetine bir sene kalmış öğrencilerimin yanına, alttan yetiştirmesi için bir 9. sınıf öğrencisi verdiğim de çok olmuştur. Usta-çırak ilişkisi gibi. Çok hoş şeylere denk geliyoruz. Örneğin bir gün, bir 9.sınıf öğrencisi, “Ben Fransız Kornosu çalıyorum!” dedi. Tabii biz şok.. Sonra akordu yakın olduğu için, ona trompet çaldırdık. Şu an üniversitenin yanında trompet çalarak da, müzikten para kazanıyor. Ya da bu seneki keyboard’çumuz Yağmur, aslında vokal olarak katılmıştı. Ama diğer keyboard’cumuz ayrılınca, “Evinde keyboard’un var mı? Al şu akor cetvelini, sen artık aynı zamanda keyborad’çusun!” dedim ve sonuç:))
“OĞLUMUZ-KIZIMIZ MÜZİSYEN Mİ OLACAK, ŞARKICI MI OLACAK?!” DİYEN AİLELER VARDI, ŞİMDİ, “HOCAM, BİZİMKİNİ DE ORKESTRAYA ALIN, ÇOK HEVESLİ!” DİYORLAR
Ailelerden nasıl tepkiler alıyorsunuz?
-Genellikle destek görüyorum ama arada ülkemiz gerçeği olan, şu klasik cümleyi de duymadık değil tabii: “Oğlumuz-kızımız müzisyen mi olacak, şarkıcı mı olacak?!” Hatta, odaya gelmesine, müzik yapmasına, katılmasına karşı çıkanlar bile oldu. Ama başarılar geldikçe, müziğin çocuklarının hayatlarındaki pozitif etkilerini gördükçe, neredeyse hepsi bu olumsuz düşüncelerden vazgeçtiler. Hatta, son yıllarda işler tersine bile döndü okula beni ziyarete gelip, “Evladımı orkestraya alın ne olur çok istiyor, çok hevesli!” diyenler dahi oluyor.
Peki ya hazırlık süreci? Bu disiplini nasıl sağladınız? Hem çok gençler hem sayıca fazlalar ve bir yandan da üniversiteye hazırlanan çocuklar bunlar. E bi de pandemi… Hepsini idare etmek zor olmadı mı?
-Ben şuna inanıyorum: İyi bir planlanma ve çalışmayla aşılmayacak engel yok. Planlama ve disiplini sağladığınız zaman her şey, kolaylaşıyor. Senenin başında orkestraya seçilmiş üyeleri belirledikten sonra, odamızda oturup onlarla, prova-planlama üzerine bir toplantı yapıyoruz. Dershane saatleri vs. gibi konuları dikkate alarak, bir gün belirliyoruz. Ve o sene, artık o gün, okuldan sonra, mazeretsiz olarak provada oluyorlar. Bazen akşam, 8’e 9’a kadar çalıştığımız oluyor. Ama bundan şikayetçi olan öğrenci olmadı. Çünkü çok yorulsalar da, odamızdaki kahve makinelerimizde kahvelerimizi yapıp, o kadar keyifli çalışıyoruz ki, zamanın nasıl geçtiğini anlamıyoruz bile. Tabii pandemi, işleri biraz aksattı ama bir yandan da müzik ve provalar onlar için bir buhrandan çıkış oldu. Tüm teçhizatı, enstrümanları, hava her ne kadar soğuk olsa da, tüm pencereleri açık tuttuğumuz konferans salonumuza taşıyıp, bu süreçte orada çalıştık. Tabii paltolarımızla… Çok şükür ki, virüsten etkilenmedik. Evet, kötü haberler aldık, davulcumuz Zeynep bu süreçte babasını virüsten kaybetti ama provalara gelmeye devam etti. Kısaca müzikle hayata tutundular. Ümit ettiler. Onlarla beraber ben de… “Yarışma iptal olmayacak, online olacak!” haberini aldığımızda da üzülmedik. Bu, bize bir hedef daha koydu. Hazırladığımız repertuarı zaten kaydetmek istiyorduk, video çekmek istiyorduk. Her şeyi motivasyona çevirdik. Bir yandan da, oluşturduğumuz sohbet grubumuzda her gün sohbet ettik. Onları ve kendimi hep yüksek tutmaya çalıştım. Krizleri, fırsata çevirerek hep beraber zorlukların üstesinden geldik.
BİZ SADECE BİR LİSE ORKESTRASI DEĞİL BİR AİLEYİZ
Okuldaki müzik odasının ve sizin gibi bir müzik öğretmeninin varlığı çocuklar için büyük şans. Geçmişte bu müzik yolculuğuna katılan öğrenciler bağlarını koparıyor mu yoksa hala sizle temasta kalıyorlar mı?
-OCL Band kurulduğundan beri, 50’yi aşkın öğrencimiz bu orkestrada müzik yaptı, görev aldı. İnanın mezun olduktan sonra da odaya gelmeye, bu kültürün bir parçası olmaya devam ettiler. Yani ben bu süreçlerde asla yalnız olmadım. İlk jenerasyondan Furkan USTA; muhteşem bir besteci, söz yazarı ve aranjör aynı zamanda çok iyi bir enstrümanist. Kendisinden sonraki jenerasyonlarda hep vardı. Onlara hep abilik yaptı. Tamamen gönüllü bir şekilde, şarkılarımızın aranjelerinde bize hep destek oldu. Şu an profesyonel vokalist olan arkadaşlarımız, yeni öğrencilere vokal koçluğu yapıyor. Eski öğrencilerimiz bir yandan mixaj’larımızı yapıyor, bir yandan aranjelerimizi üstleniyor. 15-27 yaş arası kişilerden oluşan kocaman bir aileyiz.
“KIZLAR, SADECE VOKAL OLUR!” EZBERİNİ BOZAN ORKESTRA
Grupta saksafon çalan bateri çalan, keybord çalan kızlar var. “Kızlar sadece vokal olur!” ezberini de bozmuşsunuz… Bu da şahane…
-Bu konuda inanılmaz mutluyum! Özellikle kendi enstrümanım bateride son jenerasyonda Zeynep’le çalışmak çok özeldi. Ben onun isteğini gördüğüm anda, “Bu grubun yeni davulcusu bu kız!” dedim. Öyle güzel bir tuşe’si ve metronomu oluştu ki zamanla, ben bile inanamadım. Alto saksafondaki Ebru ise, ilk senesinde ondan önce saksafon çalan ve muhteşem çalan aslında klarnetçi olan Mehmet Ali’den etkilenmiş ve tüm yaz saksafon dersleri almış. “Ben yeni nefesliniz olacağım!” diye karşıma geldi. Keyboard’çu Yağmur’u zaten anlattım. Onların bu yeteneklerini keşfedip bulup çıkarmak, elmas bulmak gibi bir şey benim için. “Kızlar bas gitar çalamaz da!” derler ama bizim 2 tane, grup içindeki görevini son derece profesyonelce yapan, bas gitaristimiz de oldu: Tuğba ve Yasemin. Son zamanlarda, müzik endüstrisinde ve lise orkestralarında da kız enstrümanistlerimiz fazlalaştı, çok da başarılılar. Bu da beni çok mutlu ediyor, geleceğe olan ümidimi arttırıyor.
Kız öğrencilerle erkek öğrenciler arasında müziğe bakışta farklar var mı?
-Bazı farklılıklar var tabii. En çok gözlemlediğim, sanırım biraz da yaratılış gereği, erkekler daha sert, rock sound’ları tercih ederken; kızlar daha yumuşak pop sound’ları tercih ediyorlar. Tabii biz stüdyomuzda bir araya geldikçe, gerek benden gerek birbirlerinden etkilenip odanın kültürü olan “sentez sound”a bir şekilde ulaşıyorlar ve müzik dinleme kültürleri de kalite anlamında iyiye doğru gelişiyor diyebilirim.
BU BİRİNCİLİK SAYESİNDE TAM TEŞEKKÜLLÜ PROFESYONEL BİR MÜZİK STÜDYOSUNA KAVUŞUYORUZ!
Okulunuz bu yıl da çok ödül aldı. Şimdi Ipana okulunuza bir müzik sınıfı hediye edecek. Bu sınıfta neler olacak?
-Bir devlet lisesi olarak müzik adına ihtiyacımız olan her şey diyebilirim! Çünkü zamanla elimizde olanlar yıpranıyor ve kullanılmaz hale gelebiliyor. Bu yüzden bu ödül bizim için altın değerinde. Ipana’nın bu eksiksiz ödülüyle, müzik sınıfından da öte, tam teşekküllü profesyonel bir müzik stüdyosuna kavuşmuş olacağız.
Liselerarası müzik yarışması organizasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz? Neden önemli? Neden desteklenmeli? Bu yarışmalar çocuklara ne katıyor?
-İnanın bana, “Ya bir gün yapılmazsa!” diye çok korkuyorum. Dediğim gibi, benim hayatımın önemli bir kısmı liselerarası müzik yarışmalarında geçti. Milliyet Gazetesi’nin 90’lı yıllara kadar yaptığı yarışmadan sonra bu önemli misyonu sevgili Serhat Hacıpaşalıoğlu üstlendi ve 23 senedir onca zorluğa, dikenli yollara rağmen her seferinde daha da geliştirerek ve büyüterek dünyanın en önemli lise organizasyonlarından biri haline getirdi. Tabii bu yarışmaya verilen sponsorluk desteğinin katkısı da çok büyük. Ipana’ya da teşekkürler. Bu yarışma sayesinde, birçok liseli gencin hayatına dokunmayı başardık. Kazanımları saymakla bitmez. Sadece müzik de değil, bu yarışma sayesinde gençler inanılmaz zengin bir sosyal ortama giriyor. Güzel arkadaşlıklar kuruyorlar. Müzik yapmaya devam edenler, gruplar kuranlar oluyor. Sahneye çıkıp, profesyonel bir jüriyi etkilemenin verdiği özgüven, hazırlık sürecinde verilen emek, disiplinli çalışma yetisi, yaratıcılık, bir enstrüman çalmayı öğrenirken gösterilen sabır, takım ruhu kazanma gibi pek çok şey, kişilik gelişimlerine büyük katkı sağlıyor. Umarım bu yarışma daha da büyüyerek devam eder. Bütün velilere çocuklarını bu tür faaliyetler konusunda desteklemelerini tavsiye ediyorum.