DELİRMEMEK, çıldırmamak mümkün değil!
Biliyorsunuzdur ama yine de yazacağım…
Öfkemi, üzüntümü, isyanımı sizinle paylaşacağım…
Hani Cansel var ya Cansel, Kayseri’deki matematik öğretmeninin cinsel istismarına uğradığı iddia edilen Cansel…
Hani taşıyamadı olup biteni…
Ve intihar etti…
İşte 17 yaşındaki Cansel’in, hayatta kopmasına sebep olan öğretmen Bayram Ö.,“müstehcehlik suçundan” 4 yıl 2 ay hapis cezasına çarptırıldı…
Ve ve ve ne oldu????
Hiçbir şey olmadı!!!!
Elde var sıfır!!!
Beyefendi kuşlar kadar özgür!
Yargıtay tarafından cezası onaylanana kadar tahliye edildi…
Düşünebiliyor musunuz, TAHLİYE EDİLDİ.
Ben deliriyorum, siz ailesinin halini düşünün!
Nasıl olabilir böyle bir şey?
Oluyor işte.
Bayram Ö., evinde oturup televizyon izliyordur.
Gazetelere bakıyordur.
“Nasıl olsa bu ülkede 20 dakikada bir gündem değişiyor, sabırlı olayım, bunlar beni de unutur!” diye düşünüyordur.
Başka bir şehre yerleşir belki, ismini filan değiştirir, geçmişinden kopar, yeni bir hayata yelken açar…
İyi de Cansel ne olacak????
Onu da unutalım gitsin, öyle mi?
Gencecik, güzelim kız toprağın altında…
Hiç var olmamış gibi davranalım…
Kendini zapt edemeyen bir adam yüzünden.
Arkadaşlar!
Eğri oturup doğru konuşalım, bu adam, bu kızın ölümüne sebep oldu mu, olmadı mı? Onunla boş bir arazide arabanın içinde birlikte oldu mu, olmadı mı?
Bunu itiraf etti mi, etmedi mi? Kız, tüm bunları taşıyamayıp, okulun yönetimine gitti mi, gitmedi mi? Sonuçta tüm bu süreç, bu kızın ölümüne sebep oldu mu, olmadı mı? Bu adam, öğretmenliğini kötüye kullandı mı, kullanmadı mı?
Uzak duracaksın kardeşim!
O senin öğrencin!
Hiçbir münasebetin olamaz.
Bu kadar.
Sen 17 yaşında bir kızın kafasını karıştıramazsın, hayvansı, erkeksi heyecanların için ona umut veremezsin, onunla buluşamazsın, onunla hiçbir halt
edemezsin…
Nokta!
Seni mahkeme affetse bile, biz etmiyoruz!
Sen toplumun gözünde SUÇLUSUN!
Başka bir şehre yerleşsen de tipini, ismini değiştirsen de Cansel’in hayali seni hep takip edecek…
O kızın hüzünlü bakışları hep üzerinde olacak.
Bil yani.
Sen de toprağın altına girene kadar, o kızın ağırlığını hep hissedeceksin…
Hisset.
– Başınız sağ olsun Mustafa Bey… Kızınızı ölüme sürükleyen öğretmen serbest bırakıldı. Ne hissediyorsunuz?
Üzüntü… Evlat acısı zaten insanın içini oyan bir acı. Bu büyük acının yanında, bir de müthiş bir hayal kırıklığı! 17 yaşındaki bir çocuğun hayatına mal olan birinin alacağı ceza bu kadar hafif olmamalıydı. Öfke, hayret, üzüntü, şaşkınlık, acı… Her şeyi birden hissediyorum. Duruşma salonunda da duygularımı ifade ettim. Ben bir babayım. Bir baba olarak konuştum orada. “Tehdit etti!” diye yazıldı, çizildi. Soruyorum size, 17 yaşındaki evladını kaybetmiş bir baba olarak, orada o adama teşekkür mü etmeliydim?
– Ben sizi anlıyorum, hepimizi anlıyoruz… Ama Özgecan’ın babasıyla da ilgili bir şeyler söylediniz…
Evet, adliye çıkışında da öfkeyle, “Benim mezhebim onun kadar geniş değil!” dedim. “Onun kadar soğukkanlı olamıyorum” demek istedim. Ama kastımı aştım. Çirkindi söylediğim laf. Lütfen ondan özür dilediğimi de yazar mısınız?
‘GEREKEN CEZA VERİLMEZSE…’
– Elbette… Sizce, kızınız için adalet tecelli etti mi?
Tabii ki etmedi! Çocuğumun bu adamla gönüllü ilişkiye girmiş olmasını mahkemenin kabul etmesi ve onu tahliye etmesi kabul edilebilecek bir şey değil! Bu, şu anlama geliyor: Bu ülkede öğretmenlerin, 16-17 yaşındaki kızlarla ilişkiye girmesi normaldir. Hayır değildir! Sen öğretmensin, sen nasıl ileri gidebilirsin, bu senin mesleğini, nüfusunu, iktidarını kötüye kullanmandır. Bakın Ayşe Hanım, hiçbir veli, hiçbirimiz çocuklarımızla gündüz birlikte değiliz. Bu çocuklar okula gidiyor. Biz onları öğretmenlerine teslim ediyoruz. Bu olacak şey mi! Git başka biriyle ilişki kur, öğrencilerini rahat bırak…
– Mahkeme için ne söyleyeceksiniz?
Bana biraz tiyatro gibi geldi. Her şey insanı şaşırtacak şekilde hızlı gelişti. Hâkim duruşmaya geldiğinde sanki kararını çoktan vermişti. Sanık konuştu, “İfadelerini kabul ediyor musun?” dedi bana. Ben şahitlerin ne anlatacağını bilmiyorum ki. Sonra şahitler konuştu. Anne ve baba olarak bize söz hakkı bile vermedi. Bu nasıl bir şey, evladımız ölmüş, nasıl bu kadar duygusuz ve empatiden yoksun olabiliyorlar?
– Peki siz, durumu incelediniz mi? Böyle bir karar verilmesinin sebebi ne? 17 yaşında bir çocuğun gönüllü olarak ilişkisi olsa kaç yazar? Öğretmenin bu ilişkiye girmemesi gerekiyor, her türlü suçlu değil mi?
Bizim gözümüzde öyle de… Mahkemeye göre değil demek ki. 17 yaşında biriyle öğretmen olarak bir ilişki yaşamak, öğretmenlik nüfusunu kötüye kullanmak değil mi? Ama bunlar gündeme gelmedi, çıldırmamak işten değil!
– Siz öğretmene, “Senin cezasını ben keseceğim!” dediniz ya, bu aslında kötü bir şey değil mi? Herkes kendi cezasını kendi keserse ne hale gelir bu ülke…
Peki, ben de sorayım: Milletin çocuklarına göz diken adamlara gereken ceza verilmezse ne hale gelir bu ülke?