Sizi muhteşem bi kadınla tanıştırmak istiyorum, Ebru Kalyoncu. TÖSSED yönetim kurulu üyesi, Dünya Oyunları kafilesi mentoru, Ege Üniversitesi kariyer koordinatörü ve akademisyen. Özel Olimpiyatlar Türkiye (TÖSSED) sayesinde özel gereksinimli çocuklarla tanışıyor ve bir daha onlardan kopamıyor. Onların yürümek, konuşmak, okumak, yazmak gibi sıradan eylemler için yaşıtlarının üstünde emek sarf etiklerini gözlemliyor. Özel çocukların, hayatın gerçek şampiyonları olduğunu söylüyor. Veee onların, bize gerçek sevgiyi öğretmek için var olduklarına inanıyor.
“Yüzme yarışmasında, arkadaşı geride kaldığında ona bakıp, iyi olduğunu görünce, yüzmeye devam eden otizmli çocuklar gördüm. Koşuda düşen arkadaşlarını kaldırıp, sonra birlikte yarışa devam eden down sendromlu çocuklar da. Sonuncu olan çocuğun, birinci olan çocuğa koşarak sarıldığını da… Tüm bunlar, bu çağda insanlığa en büyük ders gibi!” diyor Ebru.
“Yapamazsın, başaramazsın!” diyen herkese inat, çalıştıklarında her şeyi başarabileceklerine ve sporun iyileştirici gücüyle hayatlarını pozitif yönde nasıl değiştirdiklerine tanıklık ediyor. Tespitleri, samimiyeti, içtenliği beni çok etkiledi… Onunla özel gereksinimli bireylerin gelişim süreçlerinde verdikleri emekleri, ailelerinin yaşadığı zorlukları, TÖSSED’in önemini ve TOYOTA’yla güçlerini birleştirerek hayat geçirdikleri karma basketbol takımını konuştuk. Uzun bi röportaj oldu, devam postu da gelecek.
Müthiş bir kadınsın Ebru! Tespitlerin, samimiyetin, içtenliğin beni çok etkiledi… TÖSSED yönetim kurulu üyesisin, Dünya Oyunları kafilesi mentorusun, Ege Üniversitesi kariyer koordinatörüsün, akademisyensin, çocuk gelişim uzmanısın… Uzun yıllardır da özel gereksinimli bireylerle/sporcularla çalışıyorsun…
-Mesleğimdeki 22. yılım. 10 yıl önce TÖSSED’de gönüllü olarak çalışmaya başladım, 12 yıldır da yönetim kurulundayım. Özel çocuklarım ve aileleriyle uzun bir yolculuk bizimki. Yüzlerce çocuk-aile ve onların yaşamlarına destek verecek üniversite öğrencileriyle beraberim. Özel gereksinimli bireyler, benim vazgeçilmezim. Bana -her şeye rağmen- dünyanın güzel bir yer olduğunu ve insanın masumiyetini hatırlatıyorlar.
Özel gereksinimli bireylere en çok ne öğretmeye çalışıyorsun?
-“Yapamazsın, başaramazsın!” diyen herkese inat, çalıştıklarında her şeyi başarabileceklerini. Kendilerine güvenmelerini. Kalplerinin sesini dinlemelerini. Çok değerli olduklarını hiç unutmamaları gerektiğini…
Sen onlardan en çok ne öğrendin peki…
-Oooo say say bitmez! Ben yaşamın kazanmak değil, paylaşmak olduğunu öğrendim. Yüzme yarışmasında, arkadaşı geride kaldığında ona bakıp, iyi olduğunu görünce, yüzmeye devam eden otizmli çocuklar gördüm. Koşuda düşen arkadaşlarını kaldırıp, sonra birlikte yarışa devam eden down sendromlu çocuklar da. Sonuncu olan çocuğun, birinci olan çocuğa koşarak sarıldığını da… Tüm bunlar, bu çağda insanlığa en büyük ders gibi! Bu dünyada masumiyetlerini hiç kaybetmeyenler var. Onlar, işte bu çocuklar. Ve bence, bize gerçek sevgiyi öğretmek için varlar.
Özel gereksinimli bireylerle çalışınca, insanın hayata bakışı mı değişiyor?
-Elbette! Her gün, nasıl olmamız gerektiğini söyleyen yüzlerce mesajla yaşıyoruz dünyada. Oysa, özel çocuklar, kim olduğumuz ve nasıl göründüğümüzle ilgilenmeden, bizi koşulsuzca kabul ediyor. Bizi, tüm varoluşumuzla seviyorlar. Bence bu, insanı iyileştiren dönüştüren bir süreç. Benim özel çocuklar dışında, bir akademisyen olarak da yoğun bir programım oluyor. Ne zaman cevabını bulmakta zorlandığım sorularım olsa, fark ediyorum ki yanıtları onların yanında buluyorum. Sanki dünyanın gürültüsü kesiliyor onların yanında. Ve bizi kalbimize yaklaştırıyorlar.
Normal gelişim gösteren çocuklardan farkları ne?
-Normal gelişim gösteren çocukların, yaşamın doğal süreci içinde kazandıkları becerileri, onlar destek eğitimlerle kazanıyorlar. Daha 1 yaşında, sandalyeye boylarının yetmediği bir çağda, çocuk gelişimi uzmanlarıyla tanışıyorlar. O minicik yürekleriyle yüzlerce saatlik terapi ve eğitimlerle akranlarıyla aynı sıraları paylaşmak için büyük bir emek veriyorlar. Yürümek, konuşmak, okumak, yazmak için yaşıtlarının üstünde emek sarf ediyorlar. Özel çocuklar, hayatın gerçek şampiyonları aslında!
Fark ettim de özel sporcularla çalışanlar hep devam ediyor. Kopamıyor mu insan…
-Doğru, kopamıyoruz. Çünkü küçük bir çocuğun, yaşamda var olmak başarmak için gösterdiği o büyük gayretten etkilenmemek mümkün değil. Anne-babalarının o büyük fedakarlıkları da bizi kopmaz bağlarla birleştiriyor. Özel sporcularımızın aileleri, öğretmenleri, uzmanları, hepimiz, bir aile oluyoruz. Yaşadıklarına yakından tanıklık ettiğimiz için de gözyaşlarımız mutluklarımızla birleşiyor. Çünkü biz, yarışmada 3 metre koşan bir çocuğun, bir adım atabilmek için bile ne kadar büyük emek verdiğini biliyoruz. Belki, ilk defa izleyen için bir yarışma… Ama bizim için, hayallerin gerçek olması!
Özel gereksinimli aileler, nasıl bir psikoloji içinde oluyor?
-Her anne-baba, çocuğunun sağlıklı büyüyüp gelişmesi için elinden gelenin en iyisini yapmak ister. Çocuğunun zihinsel yetersizliği olduğuyla yüzleşmek ve kabul aşamasına gelmek, kolay bir şey değil. Türkiye’de özel gereksinimli çocukları olan aileler, genellikle hak ettikleri anlayışı ve desteği göremiyor. Sadece akranlarına yanlış model olacak ön yargısı olan, normal gelişim gösteren çocukların ailelerinin tepkilerinden dolayı, özel okullara alınmayan, sosyal etkinliklere katılamayan, akranlarıyla aynı ortamlarda bulunamayan özel çocuklarımızın sayısı oldukça fazla. Dünyanın; karne günleri, okul gösterileri gibi çocuklarıyla paylaşacakları tüm özel günleri elinden aldığı, incittiği bu anne-babalara büyük bir özür borcu var bence!
Özel gereksinimli bireylere bizim ülkemizde bakış açısı ne? Öne çıkan duygu ne?
-Acıma duygusu. Oysa, kimsenin, bir diğerinin acıma duygusuna ihtiyacı yok! Özel sporcularımız ve ailelerinin isteği, yaşama akranlarıyla bir arada katılmak. İhtiyaçlarına ve yeteneklerine uygun desteklere ulaşmak.
Ne kadar zorlanıyor engelli aileleri? Varsa kardeşleri…
-Özel çocuk aileleri, sokakta, otobüste, restoranda çocuklarının davranışları nedeniyle sürekli olarak, belki farkındalık azlığı, belki bilinçli olmadan verilen tepkiler yüzünden sorunlar yaşıyor. Çocuklarımızı, farklılıklara saygı duymayı öğreterek büyütmeliyiz. Bunun için de önce yetişkinler olarak bizler, doğru örnek olmalıyız. Özel çocukların eğitim ve sağlık konusundaki yoğunlukları nedeniyle kardeşleri, çoğu zaman daha az ilgi görebiliyor. Ya da kardeşleriyle ilgili olumsuz tutumlardan etkilenip, duygusal problemler de yaşayabiliyorlar. Özel gereksinimli kardeşi olan çocuklar, yetişkinlik döneminde, yaşamda empati duygusu gelişmiş, daha başarılı, daha duyarlı bireyler oluyor. Ama onları, küçük yaşta, belki de tam anlayamadıkları bu süreçte üzmek çok acımasızca bir durum. Çok üzücü ki bunu yaşıyoruz. Onları, kardeşlerini savunmak zorunda bırakıyoruz. Bu konuda bilinçlenmemiz çok önemli.
“Benden sonra ne olacak?” duygusu ne kadar baskın ailelerde…
-22 yıllık meslek hayatımda özellikle annelerden en çok duyduğum ve her defasında kalbimi acıtan soru bu. Bazen sözlerde hayat bulmasa da gözlerde hep görürsünüz bir uzman olarak. İtiraf etmeliyim ki ben de bir gün yaşım ya da sağlığım onlara destek olmaya izin vermeyecek diye korkuyorum. Özel çocuklarımızın erken yaştan itibaren bağımsız yaşama hazırlanması, yoğun bir eğitim almaları, spor, sanat ve sosyal etkinliklerden yararlanmaları çok önemli. Kamu ve özel sektör bir arada çalışmalıyız. Ve dilerim ki yakın gelecekte, özel çocuklarımız için bağımsız yaşam alanları ve istihdam olanaklarını artıran projeler üretiriz. Bir anne-babanın, çocuğunun kendisinden sonraki yaşamı için kaygı ve üzüntüyle yaşaması çok ağır bir durum.
Biz, engelli dostu bir ülke değil miyiz?
-Aslında merhametli insanlarız, sevgiye kıymet veren bir kültüre sahibiz. Ama köylerde, kasabalarda, özel gereksinimli bireylere daha sahip çıkan bir tutum varken, büyük şehirlerde daha üzücü olaylar yaşıyoruz. Demek ki sorun, eğitim değil sadece. Dünyanın rekabetine ve hırslarımıza o kadar kaptırıyoruz ki kendimizi, duygularımızı, vicdanımızı unutuyoruz. Çocukların sadece sınav başarısına odaklıyız. Dijital oyunlarda, okulda, iş yaşamında hep kazanan olmak istiyoruz. İçindeki duyguyu ve sevgiyi azalttığınızda insan, yaşamda “zarar veren”e dönüşüyor ve kendisinden farklı olan herkese saygısı azalıyor. Farkındalık ve sevgi çok önemli. Tam da bu yüzden Özel Olimpiyatlar Türkiye olarak, farkındalık eğitimlerine büyük önem veriyoruz.
TÖSSED nedir? Ne iş yapar?
– Türkiye Özel Sporcular Spor Eğitim ve Rehabilitasyon Derneği (TÖSSED) dernekler masasına kayıtlı olduğumuz resmi adımız. Biz, marka adımız olan Özel Olimpiyatlar Türkiye’yi öne çıkarmak ve bu şekilde bilinmek istiyoruz. TÖSSED olarak, Uluslararası Özel Olimpiyatlar organizasyonunun Türkiye’de akredite tek kurumuyuz. Ulusal ve uluslararası uygulamaları yürütmekteyiz.
Bugüne kadar ne tür projelere imza attınız?
-Uyguladığımız olimpik spor branşlarında birçok proje gerçekleştirdik. Spor branşlarımızı geliştirmek ve daha fazla özel sporcuya ulaşmak için. En önemli projelerimizi; 2-9 yaş arasını kapsayan “Minik Sporcular Projesi”, “Karma Sporlar Projeleri” ve sporcularımızı tanı amaçlı sağlık taramalarından geçirdiğimiz “Sağlıklı Sporcular Projesi” olarak sayabiliriz. Karma Sporlar Projelerimizin tamamında normal gelişim gösteren bireyleri, “Partner Sporcu” olarak konumlandırıyoruz. Bu uygulama modeli, toplum farkındalığının artması için çok önemli.
OLİMPİYATLARA KATILMAK HER SPORCUNUN HAYALİ. ÜLKELERİNİ TEMSİL ETME GURURUNU YAŞIYORLAR
“İlham verici hikâyeleri olan gençleri bir araya getirdiğiniz bir basketbol takımı kurdunuz, Toyota’nın desteğiyle… Ve 2023 Özel Olimpiyatlar Dünya Yaz Oyunları’na katılıyorsunuz. Haziran’da Berlin’e gidiyorsunuz. Şimdi n’olur hepimizin anlayabileceği gibi anlat. Bu, ne kadar önemli bir şey?
-Çok çok önemli. Olimpiyatlara katılmak her sporcunun hayali. Ülkelerini temsil etme gururunu yaşıyorlar. Berlin’e katılım gösterecek sporcularımız, ülkelerine geri döndüklerinde rol model olacak diğer sporcularımıza. Topluma da ilham vermeye devam edecekler. Bu deneyimi kazandıklarında ciddi bir şekilde öz güven artışı gözlemliyoruz. Madalyalardan önce önemli olan, sporcularımızı birer birey olarak kazanmak.
Hayat boyu, zihinsel geriliklerinden ya da çeşitli engellerinden dolayı ötekileştirilen, yok sayılan, kenarda bırakılan, şans verilmeyen, parlayamayan gençler… Orada “şampiyon” mu oluyor?
-Aynen öyle! Bir çocuk olarak, sürekli başarısız olduğunuz ve yetersiz hissettiğiniz üzücü onlarca an ve değersiz hissettiğiniz onca zamandan sonra, dünyanın her ülkesinden gelen binlerce kişinin sizi ayakta alkışladığı bir şampiyon olmak, bu eşsiz bir deneyim. Bu, bir madalyadan daha fazlası. Bir gencin ruhundaki yaraları iyileştiren eşsiz bir an. Bence, bu hayatın gerçek şampiyonlarının hak ettiği değeri ve alkışı aldığı sahne. Onlara inanan aileleri, antrenörleri ve öğretmenlerinin tüm yorgunluklarını, mutluluk gözyaşlarına bıraktığı gün. Yarışmalardan sonra madalyasıyla uyuyan çocuklar var ve bu her şeyi anlatıyor bence
KİMSEYİ YARALAMAYAN, HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATMAYAN ÖZEL ÇOCUKLARLA ÇALIŞIYORUZ. BENCE HAYATTAKİ EN BÜYÜK ŞANSIM BU!
Özel gelişim gösteren ya da özel gereksinimli bireylerle çalışmak seni daha iyi bir insan mı yaptı?
Bunu hem kendimde hem de özel çocuklarımızla çalışmalara katıldığımız üniversite öğrencilerimde gözlemliyorum. Değişiyoruz, dönüşüyoruz bence. Kıskançlıklar, hırslar, mükemmel olma gibi duygular içinize yerleşemiyor. Hayatında hiç yalan söylemeyen, kimseyi yaralamayan, hayal kırıklığına uğratmayan özel çocuklarla çalışıyorum. Bence hayattaki en büyük şansım onlar. Her gün daha çok hayran oluyorum onlara.
Aslında onlarda “engel” yok… Bizde var… Biz, onların önündeki engeliz, di mi?
-Kesinlikle öyle! Engel düşüncelerimizde başlıyor. İnsanlar birbirini tamamlar, birbirine iyi gelir. Hepimizin birbirimize ihtiyacı var. Yaşadığımız bir yetersizlik, başka bir alanda bizi güçlendiriyor çoğu zaman. Göremediğinizde daha iyi duymaya; adımlarınız yavaşladığında hayatı daha iyi fark etmeye, zihinsel yetersizlik yaşadığınızda duygularımızla daha güçlü olmaya başlıyoruz. Ve bir araya geldiğimizde, tüm bireyler mükemmel bir bütünü oluşturuyoruz. Ama biz, sadece insanların yetersizlik yaşadıkları alanlara odaklandığımızda, önlerine engeller koymaya başlıyoruz.
Toyota, özel olimpiyatların sponsoru. Bu ne kadar önemli?
-Özel olimpiyatlar 40 yıldır, “Oyun birlikte, hayat birlikte” mottosuyla ülkemizde özel sporcularımız ve partner sporcularımızın bir arada olduğu spor müsabakalarını organize ediyor. Çocuklar ve gençler, bir arada oyun oynar ve spor yaparsa, hayatı birlikte paylaşabilirler. Bugün Toyota sadece bir spor organizasyonunu desteklemiyor aslında, o özel sporcuların, gelecekte ön yargılardan uzak, ötekileştirilmeden, bir arada yaşayacak yetişkinler olmasına katkı sağlıyor. Aslında, dünyanın daha güzel ve huzurlu olmasına destek olmak demek bu. Toyota’nın destekleriyle karma basketbol takımımız, Berlin’de ülkemizi temsil edecek ve her koşulda kazanan sevgi olacak! Yaşam, uzun bir yolculuk ve Toyota bu yolda, tam da söylediği gibi bizi yarı yolda bırakmadı. Özel sporcularımıza ve hayallerine inandı. Çocuklara ve gençlere inandığınızda imkansız yoktur. Dilerim örnek olur.
Neden başka kurumlar da destek olmalı?
-Kurumların, topluma karşı tek sorumlulukları insanların yaşamlarını kolaylaştırmak değil çünkü. Aynı zamanda o toplumdaki hayatlara dokunmak ve yaşamı güzelleştirmek. Özel sporcularımızın, partner sporcularımızın tüm bu organizasyonlara katılabilmeleri için sponsorluk desteklerine ihtiyacı var. Her düzeyde yapılacak destek çok kıymetli. Bu desteklerin artması, bizlerin daha fazla özel sporcuya ulaşması ve daha fazla hayatın değişmesi anlamına geliyor. Doğduğu günden itibaren başarmak için gece gündüz çalışan bu özel kahramanlara ve anne-babalarına bunu borçluyuz bence.
Bu olimpiyatlar ve zihinsel geriliği olan sporcular, sence evlerinde oturan, hiç dışarı çıkmayan diğer özel gereksinimli bireylere ne kadar ilham veriyor?
-Hepimizin bazen o ilk adımı atmak için bir motivasyona ihtiyacı oluyor. Aynı koşullarda yaşayan bir arkadaşının başardığını gören bir genç için bu en önemli motivasyon. Hayallerinin gerçek olabileceğine inancı artıyor. “Ben de yapabilirim” dediğinde, bir yaşam öyküsü değişir. Aileler için de durum farklı değil. Anne-babalar da bu başarı hikayelerine, kendi çocuklarının da sahip olacağına inanırlar. Bunun çok güzel örneklerine yıllar içinde çokça tanıklık ettik.
Tüm bu Olimpiyatların amacı ne? Evlerinde oturan, dışarı çıkmayan engelli bireyleri, sporla, hayata katmak mı?
-Biz, sporun birleştirici gücüne inanıyoruz. Özel sporcuların ve partner sporcuların, ilk adımı sporla atıp bir takım olmalarına, empati duygularının gelişmesine, daha duyarlı, farklılıklara saygılı bireyler olmalarına destek olmaya çalışıyoruz. Aynı zamanda özel sporcularımızın, evlerinde değil, yaşamın içinde mutlu ve başarılı şekilde var olmalarına destek veriyoruz. Özel çocuklarımızın güçlü yanlarını keşfetmeleri ve yeteneklerini geliştirmelerine imkan sağlıyoruz.
Spor ne kadar etkili? Ne kadar değiştiriyor özel gereksinimleri olan bir gencin hayatını?
-Spor; çocuğun yetersizlik yaşadığı alanları, engel tanımlamasından alıp, onu başarılı olduğu alanlarla, sporcu tanımıyla buluşturan bir süreç. Benlik gelişimlerine katkı sağlayan ve değerlilik duygusunu besleyen bir durum. Tüm gelişim alanlarını desteklemenin yanı sıra çocukları, bağımsız yaşama hazırlayan, topluma uyumlarını en fazla destekleyen alanlardan biri. Spor, mutlaka yaşamlarının bir parçası olmalı.
ÇOCUKLARIN, KENDİLERİNİ DEĞERLİ HİSSETMEK İÇİN ANNE BABALARININ GÖZLERİNDEKİ IŞILTIYA VE UMUT VEREN GÜLÜMSEMELERİNE İHTİYACI VAR
Sporla ailelerin de hayatını değiştiriyor mu?
-Aslında bir hayat güzelleştiğinde, onunla bağlantılı herkese dokunmuş oluyorsunuz. Anne, baba ve kardeşler. Yakın çevreleri. Çocukları için sürekli yetersizliklerinin konuşulduğu bir ortamdan, başarılarının kutlandığı bir hayata geçmelerini sağlıyorsunuz. Hüzün gözyaşları ve umutsuzluk, yerini sevinç gözyaşları ve yeni hayallere bırakıyor. Çocukların, kendilerini değerli hissetmek için anne babalarının gözlerindeki ışıltıya ve umut veren gülümsemelerine ihtiyacı var. Bir şampiyonun anne-babası olmak harikadır.
Düzenli olarak spor yapan özel gereksinimli birey, zaman içinde ne tür gelişmeler kaydediyor? Varsa, davranış bozukluğu ya da öfke nöbetlerine girme gibi eylemleri mesela… Bunlardan uzaklaşıyor mu?
-Kesinlikle evet. Hem bizim yıllar içindeki gözlemlerimiz hem de yapılan araştırmalar gösteriyor ki sporun bu konuda çok iyileştirici bir etkisi var. Çocukların koordinasyon becerilerinin gelişmesi, yaşam içindeki birçok beceriyi kazanmalarına yardımcı oluyor. Bölge oyunları, ulusal ve uluslararası etkinlikler için belki de ilk defa ailelerinden ayrı bir yerde kalıp zaman geçiriyorlar. Bu süreç de sosyalleşmelerine, öz bakım becerileri ve öz güvenlerinin gelişmesini destekliyor. Davranış problemleri ve öfke nöbetlerinde azalma sağlıyor.
Madalyalı bir sporcu olduklarında, farklı bir insan mı oluyorlar?
-Evet, bir şampiyon olmanın olumlu etkileri hemen gözlemleniyor doğrusu. İnsanın, kendine ilişkin algısı değiştiğinde, olaylara karşı tutumu da değişiyor. Uzun süren eğitim çalışmalarında, kimi zaman kendini yetersiz hisseden, ilgisi, dikkati azalan çocuklar, madalya kazandıktan sonra mutluluk ve öz güvenle akademik çalışmalarda da daha başarılı olabiliyor. Bir alanda başarılı olduğunu görmek, her alanda motivasyonu artıyor. Madalya, sanki başarabileceğinin elle tutulan, gözle görünen bir kanıtı oluyor çocuklar için. Sınıfında da çalışmaları biraz daha geriden takip eden, destek alan çocuk değil, bir şampiyon olarak kabul görmek, akranlarıyla ilişkilerini de iyileştiriyor.
ÇOCUKLARI, “NORMAL GELİŞİM GÖSTEREN” YA DA “ENGELİ OLAN ÇOCUK” DİYE AYRIŞTIRIRSANIZ, BUNDAN TÜM ÇOCUKLAR ZARAR GÖRÜR
En çok hangi konularda zorlanıyorsun?
-Çocuklarını, özel gereksinimli arkadaşlarından ayıran aileler aslında en çok zorlandığım konu. Özel çocuklarımızın, akranlarıyla bir arada olmalarına engel olarak, onlara zarar veriyorlar. Aslında kendi çocuklarına da telafisi güç zararlar vermiş oluyorlar. Çocukları, “normal gelişim gösteren” ya da “engeli olan çocuk” diye ayrıştırırsanız, bundan tüm çocuklar zarar görür. Çocukları geliştiren aslında farklılıklardır. Hep kendisi gibi davranan akranlarıyla olan çocuklardan bir başarı hikayesi çıkmaz. Ama bu konuda, toplumsal farkındalığımızı artırmak için hiç vazgeçmeden çalışmaya devam ediyoruz.
Yani kafasında engelleri olanlarla çalışırken daha çok zorlanıyorsun?
-Öyle de diyebiliriz. Ben özel çocuklarla çalışırken hiç zorlanmadım ama duyguları ve düşünceleriyle çocukların önüne engeller koyan insanlar beni çok zorladı. Ve bu alanda çalışan herkes aynı sorunu yaşıyor. Dünyada mükemmel ve kusursuz bir insan yok. Bu, insanın doğasına aykırı. Ama hala çocuklardan her şeyi eksiksiz yapmasını bekleyen, çocukları kusursuzluğa zorlayan insanlar var. Ve bu çok tehlikeli.
Bu röportajı okuyanların aklında en çok ne kalsın istiyorsun?
-Aslında yıllar içinde gördüm ki bu süreç en çok bir kadın hikayesi. Anneler bu konuda en çok çaba gösteren kişi oluyor. Ben, kadının kadına desteğini çok kıymetli buluyorum. Kendi bedeninde bir canlıya hayat verme gücüne sahip bir kadın, çocuğu olsun ya da olmasın dünyadaki tüm çocukları sahiplenecek, destekleyecek güce sahip. Özel çocuklarımızın ailelerine, annelerine destek olalım. Onların yorulduğu yerde, bizler yanlarında olalım. Ayrıştırmayalım, hayatın gerçek şampiyonlarını daha güçlü alkışlayalım.