Türk Psikologlar Derneği olarak, Açık Öğretim Fakültesi bünyesinde “psikoloji bölümü” açma girişimine şiddetle karşısınız. Ve yoğun bir kampanya yürütüyorsunuz…. Neden?
-Çünkü bu durum, mesleğimiz ve ülkemiz için kabul edilmesi olanaksız bir durum da ondan! Biz tek yönlü bir psikoloji eğitiminin yeterli olmayacağına inanıyoruz…
Online eğitimle, sosyoloji eğitimi alınabiliyor, felsefe eğitimi alınabiliyor. Neden psikoloji eğitimi alınmamalı? Hepimizin anlayabileceği gibi açıklar mısınız?
– Psikoloji, uygulamaları olan bir bilim. Uygulamaları da olan bilimlerin hiçbiri, açık öğretime dahil edilmemeli! Çünkü bu hizmetler, kişilerin sağlığı, iyi oluşu ve yeri geldiğinde, güvenliğiyle ilgili. Yani kamu sorunu. Mesela bizim “görüşme teknikleri” diye bir dersimiz var. Hocalar, sadece “kuramsal bilgi” vermiyorlar bu derste. Öğrenciye geri bildirim de sağlıyorlar. “Soruyu şöyle sorduğumuzda, karşıdaki şunu hisseder, o yüzden böyle sormak daha iyi olabilir!” diyorlar. Öğrencilerimiz yeri geliyor sokakta, hastanede, okulda, işyerinde araştırma yaparken anket ve görüşme yapıyor. Şimdi psikoloji bilgisini ve yaklaşımını özümsememiş bir öğrenci bunu yapabilir mi? Yapamaz! Bu deneyimlere sahip olmadan mezun olduğunda da temas kurduğu insanlara zararı dokunabilir…
BU, BİR KAMU SORUNUDUR! ETİK İHLALİ YAPABİLİR, İNSANLARA ZARAR VEREBİLİRSİNİZ!
Psikoloji eğitimini, ille de bir sınıfta mı almak gerekiyor yani…
-Evet çünkü o “sınıf” dediğimiz yerde, sadece bilgi verilmiyor. O sınıflarda yapılan tartışmalar, verilen geribildirimler ve etkileşimli atmosfer, öğrencilere bir “yaklaşım” kazandırıyor. Bu yaklaşım, bizim için çok önemli. Çünkü “bilimsel düşünmek”, olaylara ve durumlara etik bir bakış açısıyla yaklaşmak ancak bu şekilde mümkün olabiliyor. Psikolojinin çok katı “etik standartları” var. Araştırma, yayın, test, uygulama, psikoterapi etiği gibi asla esnetmek istemeyeceğimiz standartlar. Bu yaklaşım ve bilgiye sahip değilseniz, psikolojinin hangi alanında çalışırsanız çalışın, etik ihlal yapabilir ve insanlara zarar verebilirsiniz!
Türkiye’de şu anda hali hazırda kaç psikoloji programı var?
-Türkiye ve KKTC’de toplam 116.
Vayyy epey çokmuş!
-Evet. Belki dünden bugüne bu sayı artmıştır bile! Zaten çok yüksek kontenjanlarla öğrenci alınıyor, biz bunu da onaylamıyoruz. Bu programlarda, öğretim elemanı eksikliği çok önemli bir sorun. Yani, daha “örgün eğitim”in sorunlarını yeterince çözememişken, bir de “uzaktan öğretim”le sayısız insanın, alana çıkması, inanın kamu refahı için önemli bir problem!
Ülkemizde yaklaşık kaç psikolog var?
-50 bin! Her yıl 3 ila 5 bin arası yeni psikolog da alana çıkmakta…
Bu çok büyük bir rakammış!
-Öyle. Yeni mezun meslektaşlarımızın en büyük problemi de işsizlik! Ne kamuda ne de özel sektörde yeterli istihdam yok. Bunun üzerine bir de “uzaktan öğretim”le psikolog yetiştirilmesini anlamak mümkün değil.
Ama pek çok ülkede, uzaktan öğretimle psikoloji eğitimi söz konusu…
-Doğru. Zaten karşı argümanları da bu. Ama sizi temin ederim, “örgün öğretim”deki eğitimin niteliği, uzaktan öğretimle asla karşılanamaz! Bir başka sorun daha var…
Nedir?
– Mezuniyet sonrası psikologların çalışma koşullarını belirleyen bir yasamız yok. Yani, psikologların hangi koşullarda hangi yetki ve sınırlarla çalışacağını, nasıl meslek odası kurabileceklerini belirleyen bir yasa ülkemizde yok. Bunun uzaktan ve açık öğretimle ilişkisi ne diyeceksiniz… Diplomanın getirdiği haklar, örgün ya da online eğitimde aynı olacak. Yani ortada, eğitimin niteliğinin tartışılacağı bir denetim mekanizması olmayacak. Ama uzaktan psikoloji eğitimi verilen ülkelerde bu yasalar var. Bizde ise yok. O yüzden bu konu, bizim için yalnızca eğitim meselesi değil. Biz yıllardır, “Bize meslek yasası çıkarın! Bizi denetleyin!” diyoruz. Ama tık yok. Genellikle devletler, yasama yoluyla kontrol ister, bizde ise alanımızı korumak için tam tersi bir durum var.
Siz, “Psikoloji sadece teoriden, slight’lardan ibaret değil. İnsanlara dokunmadan, deneyim aktarmadan online’da öğretilemez!” diyorsunuz. Kesinlikle yüz yüze iletişim mi şart?
-Evet, bize göre şart.
Ama bunu eğitimi hayata geçirmek isteyenler de “COVID sırasında yaptınız ve oldu” diyorlar…
-Bu bakış açısı, gerçeği yansıtmıyor. Tamam, COVID-19 salgını nedeniyle zaten uzaktan öğretim yapıyoruz. Ama bunu onayladığımız ya da doğru bulduğumuz için yapmıyoruz. Mecbur olduğumuz için yapıyoruz. Amacımız, belirsizlik ortamında, en az hasarla “öğretimi” sürdürmek. Dikkat ederseniz, “öğretim” diyorum çünkü yaptığımız uzaktan destekleme girişiminin adı, “eğitim” olamaz! Dolayısıyla, “COVID sırasında yaptınız ve oldu” yanlış bir çıkarım.
Uzaktan doktor olunamayacağı gibi, psikolog da olunamaz mı?
-Olunamaz! Çünkü bu, bir uğraş ya da hobi değil. Eğitiminin standartları var. Temelinde normal insan davranışını ve gelimini araştıran bir bilimiz biz. O yüzden, yüz yüze ve çok farklı alanlarda çalışırız.
Eğitim, kaliteli olmayacak ve donanımlı olmayan psikologlar yetişecek ve onlar konularına hakim olmadıkları için insanlara, topluma zarar mı verecekler… Öyle mi?
-Bundan endişe duymamak mümkün mü? Türk Psikologlar Derneği olarak, sahte psikologlara karşı savaş veren bir meslek örgütüyüz biz. Psikolog unvanını kullanarak halkı dolandıran insanlardan söz ediyoruz. Yasalarımız, henüz bu insanlarla etkin mücadele vermemize imkan sağlamıyor. Çünkü bir meslek yasamız yok. Her gün alan ve sınır ihlallerine maruz kalıyoruz. O yüzden de iyi eğitim vererek, alanımızı ve sınırımızı korumak istiyoruz. Tek isteğimiz bu. Açık öğretimle yapılan psikoloji eğitimine güvenmiyoruz. “Örgün psikoloji eğitimi” dışındaki formülleri, bir kamu problemi olarak kabul ediyoruz.
TÜRKİYE’NİN PSİKOLOG AÇIĞI YOK!
Sadece online eğitimli biri, mesele Aile Mahkemeleri’nde görülen bir davada cinsel istismara uğramış birine faydalı olabilir mi?
-Valla, bunu düşünmek bile istemem! Bu işi yapacak arkadaşımızın, örgün lisans eğitimi sonrasında eğitim desteği alması gerekir. Bunlar özel görüşmelerdir. Bilgi, becerinin yanı sıra, öz bakım yeterliliği de ister. Bu dengeleri kurabilmeyi öğretecek bir açık öğretim programı olduğunu sanmıyorum. Şunu da belirteyim, sözünü ettiğimiz bu yaklaşıma sadece birkaç dersle de sahip olamazsınız. Bu birikimsel ilerleyen bir sürecin sonucudur.
Sizce bu ülkenin bir psikolog açığı var mı?
-Kesinlikle yok. Bir an önce kontenjan sınırlaması ve taban puan uygulamasına geçilmesini istiyoruz. Tabi biz açık öğretimde psikoloji programını konuşmak ve buna karşı durmak zorunda bırakılırken bu öneriler herkese ütopik gelecektir.
Bir insanın, “iyi psikolog” olup olmadığını nasıl anlarız… Mesela diploması sahte olanlar var mı?
– Sonuna -loji getirilerek, insanlara sunulan sahte bilimleri istismar olarak görüyoruz. Sahte psikologlar da en büyük sıkıntımız. Onlarla yasal mücadele yolundan taviz vermiyoruz. Ancak, daha kuvvetli bir dayanağa ihtiyacımız var. O da meslek yasası. Bir psikoloğa mesleki sıkıntılarınız neler diye sorsanız saatlerce konuşabilir ne yazık ki ve her cümlesine “Meslek yasamız olmadığı için” diyerek başlayabilir. Siyasilerden bu konuda destek bekliyoruz.
Eline bir sertifika alan “Psikoloğum” diye dolanıyor ortalıkta! Bu, sizi ne kadar rahatsız ediyor?
-Bunun bizi ne kadar rahatsız ettiğini tarif etmem mümkün değil. Dediğim gibi, meslek yasası olmadığı için eğitimleri denetleyen bir düzenleme yok.
Türkiye’de herkes psikolog mübarek, hayat koçları, hatta astrologlar… Bu konuda ne diyeceksiniz?
-Bilimsel olarak kabul görmemiş alanlar ve sahte bilimlerden türemiş bilim görünümlü uğraşlarla ilgili psikolojinin ve bilimin yaklaşımı oldukça belirgin. Sonuna -loji getirilerek, insanlara sunulan sahte bilimleri istismar olarak görürüz. Alanımızla ve mesleki uygulamalarımızla yan yana anılmalarına bile tahammülümüz yok.
YÜKSEK ÖĞRETİM KURULU BAŞKANLIĞI VE İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ REKTÖRLÜĞÜ’NE DAVA AÇTIK
Sizin peki, meslek örgütü olarak kriterleriniz neler? “Şu şu üniversitelerin öğrencileri tamamdır, onlar iyi eğitim alıyor. Şu üniversitelerin öğrencilerine kırmızı çizgimiz var. Yeterli eğitim aldıklarına inanmıyoruz!” mu diyorsunuz?
-Bu konuda çok net bir rehberimiz var. Biz, YÖK’ün verdiği yetkiyle akreditasyon yapma yetkisine sahibiz. Kendi içimizde bir kurulumuz var. Dernek yönetiminden bağımsız bir kurul. Üniversitelerdeki psikoloji programları, isterlerse, gerekli hazırlığı yapıp, bu kurula başvururlar. Bu kurul da başvuruyu yapan programdaki neredeyse her şeyi değerlendirir. Sınıf ortamından tutun da görüşme odalarına, sınavlardan tutun da ders materyaline kadar her şeyi incelerler. Ardından belirli bir süre için bu akreditasyon verilir ya da eksiklikler bildirilir ve yeniden başvuru istenir. Belirli süre diyorum çünkü o programın mevcut kriterleri sürdürdüğünü ispatlaması gerekir. Tamam bir programın akreditasyona başvurmamış olması, o programda iyi eğitim verilmediğini göstermez. Ama biz, isteriz ki, bu nitelikteki programlar, akreditasyonla kaliteyi tabiri caizse taçlandırsın. Şimdi bu kriterler YÖK tarafından kabul edilmişken açık öğretimde psikoloji programı kabul ne anlama geliyor siz düşünün…
Dava açtınız mı?
-Evet, bir dava süreci başlattık. Yürütmeyi durdurma istemiyle iptal davası açtık. Yasal olarak davalılar Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığı ve İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü. Beklentimiz önce yürütmeyi durdurma kararıyla, açık öğretim lisans programına öğrenci alımının dava bitimine kadar durdurulması ve sonuçta da programın açılmasının iptal edilmesi. Umutluyuz.
Haftaya, üniversite puanları açıklanacak… Zamanlama, sizin için ne kadar önemli?
-Şu günlerde en çok bunun için endişe duyuyoruz. Bu yanlıştan dönülmezse, psikoloji alanının gelişimi çok ciddi biçimde sekteye uğrayacak. Halkımızın mesleki ve bilimsel uygulamalara güveni sarsılacak.
ÇİNCE BİR HASHTAG’LE KAMPANYA YAPTILAR TWITTER’DA ÇİNCE “PSİKOLOJİ EĞİTİMİ ÖRGÜN OLMALIDIR” TAG’İNİ KULLANDILAR TT OLDULAR!
Açık Öğretim’den mezun biriyle, mesela Boğaziçi psikolojiden mezun biri aynı şartlarda mı işe başlıyor? Peki bu, haksızlık değil mi?
-Elbette! Bazı üniversitelerin mezunlarının eğitimleri daha iyi düzeyde olabilir. Ama Türkiye’deki tüm psikoloji bölümü mezunları, diplomalarıyla aynı yasal haklara sahipler. Bizce çok büyük bir haksızlık. Bizler meslektaşlarımızın bu haksızlığa uğramalarını istemiyoruz. Kararlılığımız bundan.
Çok etkili kullanıyorsunuz sosyal medyanızı? Kim yönetiyor?
-Aslında açık yüreklilikle ifade etmem gerekirse, bu konuda amatörüz. Ama hepimiz kalbimizi koyuyoruz ve sesimizi duyurmaya çalışıyoruz.
Sosyal medyada Çince bir hashtag’le kampanya yaptınız yakın zamanda. Çinçe’ye neden gerek duydunuz?
-Çince’ye bir ihtiyaç gözüyle bakmadık. Meslektaşlarımız kampanyamıza zaten büyük destek veriyorlar. Örneğin, “#PsikolojideMesafeOlmaz” tag’i 220.000 civarında bir tweet sayısına ulaştı. Bu kez de sesimizi duyururken insanları şaşırtalım ve biraz düşündürelim istedik. Çince “Psikoloji Eğitimi Örgün Olmalıdır” tag’ini kullandık. 200.000 civarında tweetle sesimizi duyurduk. Ama Çin alfabesi neticede! Bizlere tamamen yabancı. “Kabul görür mü?” diye endişe etmedik desem yalan olur. Ama sonuca ulaştık, Türkiye’de uzun süre 1. sırada kaldık. Sanırım insanlar “Ne oluyor burada?” dediler. Elbette bu, sadece farkındalık artırmak için bir girişim ve uğraşlarımızın sadece bir bölümü. Yine de sosyal medya, meslektaş dayanışmasını en iyi hissettiğimiz yerlerden biri olarak bize güç veriyor. Bu bizim için önemli bir kazanç. Birlikte olduğumuzu bilmek iyi bir şey. Her ne olursa olsun, inandığımız şeyleri savunmaktan vazgeçmeyeceğiz.