İstanbul, şu an Londra gibi. Şehrin çeşitli yerlerinde efsane oyunlar sahneleniyor. Kesinlikle kaçmaz! Gidin izleyin, iki saat dünyadan ve her şeyden kopun. Biz bu hafta Amadeus’un 51. oyunu izleme şansı bulduk.
*
51 oyun da kapalı gişe! Ağlar insan mutluluktan. Düşünün, Haziran’da perde açan oyuna bilet bulunamıyor. Ne şahane di mi? Tiyatro altın çağına geri döndü. Bunda seyircinin de payı büyük. Çünkü şehirde, inanılmaz kaliteli bir tiyatro izleyicisi var. Ve yağmur, çamur, kar demeden oyunlara gidiyorlar. Helal!
Başrollerinin Selçuk Yöntem, Okan Bayülgen ve Özlem Öçalmaz’ın paylaştığı Amadeus dünya çapında bir oyun. Mozart’ı Bayülgen, Salieri’yi Yöntem canlandırıyor. Olabilecek en iyi seçimler. Bayıldım! Yöntem ve Bayülgen şiir gibi bir oyunculuk sergiliyor. Ağzınız açık kalıyor izlerken… Rollerini oynamıyorlar, yaşıyorlar sanki. Önlerinde saygıyla eğiliyorum.
Çok kısa sürede, pek çok ödül aldı bu oyun. İzleyince sebebini anlayacaksınız. Çok çok özenli bir iş. Sahne önünde 35 kişi, sahne arkasında ise 20 kişiden oluşan dev bir kadro var. Emeği geçen herkesi avuçlarım patlayıncaya kadar alkışlıyorum. Yönetmen Işıl Kasapoğlu’nu da tebrik ediyorum, aynı şekilde oyunun yapımcılarını da. Sadri Alışık ve Cemil Demirok kalplerini koymuşlar bu işe. Prodüksiyon layığıyla gerçekleşmiş. Dünya çapında bir iş çıkmış ortaya. Ne kadar gururlansalar az…
*
Türk tiyatrosunda büyük prodüksiyonlu oyunların artması müthiş. Tiyatro izleyicisinin takdir edip, biletleri süpürmesi daha da müthiş!
Düşünün oyun, turneye çıkıyor. Konya’da kapalı gişe… Ankara’da kapalı gişe… Ne büyük mutluluk! Bir de evrensel bir değer söz konusu. Müzik ve Mozart gibi dünyanın en önemli beyinlerinden birinin halka tanıtılması var.
Mozart, hepimizin bildiği gibi “dahi” bir çocuktu. Henüz 3 yaşındayken notaları öğrendi. 5 yaşında kendi eserlerini yazmaya başladı. İlk senfonisini 8 yaşında yazdı. 19. yüzyılda onun karşısına çıkacak başka bir müzisyenin şansı çok zordu.
Saray bestecisi olarak büyük başarılara imza atan Antonio Salieri’nin en büyük talihsizliğiyse, Mozart’la aynı dönemde yaşamış olması.
*
Müzik tarihine “Mozart’ı zehirleyen cani” olarak geçen Salieri’nin, hastalık derecesindeki kıskançlığı, ünlü bestekârı hep Mozart’ın gölgesine hapsediyor. Oyun da işte bunu anlatıyor. Ama gerçekten onu Salieri mi zehirledi? O bilinmiyor.
Sadece şu lafı tarihe damgasını vuruyor:
“Tanrım madem bana Mozart’taki gibi bir yetenek vermedin onu anlamamı sağlayacak zekâyı da vermeseydin!”
*
Bir alkış PSM’ye. Orası, sanatseverlerin yuvası olmuş. Şahane bir komünite var. Bravo bütün PSM Ailesi’ne!!!
*
Tiyatro gerçekten canmış! Sanat canmış!
Usta oyunculara kendinizi teslim ediyorsunuz.
İki saatliğine memleketin pespayeliğinden uzaklaşıyorsunuz.
Kendinize oyunlar seçin ve sanat teslim olun. Başka türlü iyileşemeyeceğiz!