Nisan, ayların en güzelidir Adana’da. Sokaklarımız portakal çiçeği kokar.
Bu yıl da öyle… 9. Portakal Çiçeği Karnavalı, şu an tüm hızıyla gerçekleşiyor. Dijital olsa da, coşkusu aynı. Ama tabii ki, geçtiğimiz senelerde olduğu gibi sokaklarda insan seli yok. Olsun, sabırlıyız, inşallah seneye. Karnavalımızın fikir babası Ali Haydar Bozkurt’un dediği gibi, ‘Dönüşümüz muhteşem olacak!!!!’
Ben her sene Ali Haydar Bozkurt ile röportaj yaparım, bu sene de bu geleneği bozmuyorum. O, muhteşem bi şey yaptı. Böyle bi karnaval onun gençlik hayaliydi. Minicik bir kıvılcım olarak başladı. Hayali alev aldı, tüm Adana’ya ve Adanalılara mal oldu.
Ona, huzurlarınızda bi kere daha teşekkür ediyorum. Sen çok yaşa Ali Haydar!!!!
Veeee karşımda Ali Haydar Bozkurt. Adana Portakal Çiçeği Karnavalı’nın fikir babası. “Yaratıcısı” yerine, “fikir babası” denmesini mi tercih ediyorsun…
-Bu konuda özel bir tercihim yok. Sağ olsunlar, ilk günden beri, fikrin sahibi ve konuyla ilgili ilk hareketi başlatan kişi olarak, benden “Karnavalın fikir babası”, “Fikir önderi” diye söz ederler. Ama bana ne dedikleri çok da önemli değil, önemli olan bu karnavalın hayata geçirilmesiydi. Çok şükür ki geçirildi. Hatta 9. yıla girdik…
Öyle harika bir şey yaptın ki… Sürdürülebilir oldu. Geleneksel hale geldi. Bir kıvılcımı, ateşe çevirdin, o ateş meşale oldu, hala senin önderliğinden ışık saçıyor, devam ediyor. Online- monline. Bu sene de 9.’su. Neler hissediyorsun?
-Aslında hep söylediğim gibi: Bunu, hep beraber yaptık. İlk günden itibaren, senin de içinde olduğun bir avuç insanla başladık, bugün yüzlerce, binlerce insanın emeği var artık. Bir gençlik hayalimin gerçekleşmesi, bugün bu kadar büyümesi, herkes tarafından sahiplenilmesi, tarif edilmez bir duygu. 100 yıl sonra hiçbirimiz olmayacağız, ama portakal çiçekleri açmaya devam edecek ve bu gelenek belki de binlerce yıl yaşayacak. Bunu ilk kim akıl etti, anımsamayacaklar bile.
ADANA HALKININ, TÜM DÜNYAYA BİR ÇEŞİT “BAHAR ŞENLİĞİ” VEYA “HIDIRELLEZ DAVETİ” GİBİ OLDU
9 yaşında bir çocuğun varmış gibi mi hissediyorsun? O kadar emek verdin ki, gerçekten deli bir emek…
-Bu, artık benim olmaktan çıktı, Adana halkına mal oldu. Zaten en baştan beri de bunu planlıyorduk. Adana halkının, tüm dünyaya bir çeşit “bahar şenliği” veya “Hıdırellez daveti” gibi oldu. Tabii ki her sene, çok ciddi bir emek harcanıyor. Benim ismim ön planda ama isimsiz kahramanlarımız gece gündüz çalışıyor. Bir de ilk günden bir hayalimiz daha vardı: Bu işin imece usulü, herkesin katkısıyla oluştuğu bir organizasyon olmasını hayal etmiştik. Evet, bir karnaval komitesi var ve tüm organizasyonu koordine ediyoruz. Ancak, bu karnavalda yer almak isteyen birçok sanatçı, bilim insanı, sporcu, kurumlar var ki, Türkiye’nin farklı şehirlerinden kendi aktiviteleriyle gelip yer almak istiyorlar. Hatta, dünyanın demeliyim, evvelki sene biliyorsun Hindistan’dan bir dans ekibini de ağırlamıştık…
BEN DERİM Kİ BİR KEZ NİSAN’DA ADANA’DA OLMADAN ÖLMEYİN! GELİP DE PİŞMAN OLANI GÖRMEDİM, DUYMADIM
‘’Her sene Nisan’da Adana” dersin ve herkesi Adana’ya davet edersin. Bu sene ne diyorsun?
-Bu hikayenin yola çıkış sloganı zaten “Nisan’da Adana’da.” Yani, asıl amacımız, herkesin Nisan ayında, Adana’da toplanması. Portakal çiçeği kokularıyla dolu sokaklarımızda yürümesi, Adana’mızın lezzetlerini tatması, misafirperverliğini yaşamasıydı. Karnaval bu işe dikkat çekmek için planladığımız bir organizasyon. Karnaval programı birkaç gün sürüyor ama nisan ayı boyunca portakal çiçekleri şehrin sokaklarını doldurmaya devam ediyor. Ben derim ki, bir kez Nisan’da Adana’da olmadan ölmeyin! Gelip de pişman olanı görmedim, duymadım. Herkes ayrılırken “İyi ki gelmişiz” diye ayrılıyor.
EVET, BU SENE ONLINE AMA… BU COŞKUYU ONLİNE OLARAK DA PAYLAŞMAK HEPİMİZE MORAL VERECEK İYİ GELECEK
Bu sene karnavalda bizi ne sürprizler bekliyor?
-Bu sene karnavalı malum pandemi sebebiyle online yapıyoruz. Ekipler, haftalardır Adana’nın muhteşem yerlerinde çekimler yapıyor. Canlı yayınlarla, 4 gün boyunca yine konserler, yarışmalar, spor aktiviteleri gibi birbirinden eğlenceli etkinlikleri ve resmi açılış törenini izleyebileceğiz.
Son iki senedir online kutluyoruz karnavalımızı…
-Tabii ki sevimsiz. Ama, elden ne gelir? Kimseyi riske atamayız. Bu coşkuyu online olarak da paylaşmak hepimize moral verecek, iyi gelecek bence. Ama biz şimdiden, gelecek sene için, yani 2022 Nisan karnavalı için hazırlıklarımıza başladık. Gelecek sene, umarım pandemi bitince, dönüşümüz muhteşem olacak! Yine milyonlarca yerli yabancı turistle, Adana sokaklarında portakal çiçeği kokuları eşliğinde birlikte yürüyeceğiz.
PORTAKAL KOKUSU İNSANIN RUHUNU YIKAR YAŞAM ENERJİSİNİ YENİLER! HATTA TEHLİKELİDİR, YOLDA GÖRDÜĞÜ İLK KİŞİYE AŞIK EDEBİLİR İNSANI…
Hangi fikir seni tetikledi de böyle bir karnaval doğdu?
-Çocukluğumdan beri her Nisan’da portakal çiçeğinin açmasını beklerdim ben. Şehrin sokaklarını dolduran o büyülü koku insanın ruhunu yıkar. Yaşam enerjisini yeniler. En dargınları barıştırır. Hatta tehlikelidir, yolda gördüğü ilk kişiye aşık edebilir insanı… Ben oldum olası kalabalık buluşmaları, cümbür cemaat yemekleri, organizasyonları çok severim. Sevdiğim herkesi sıklıkla bir arada göreyim. İstedim ki, dünyanın neresinde olursa olsun, çocukluk ve gençlik anılarımızı paylaştığımız tüm o güzel dostları, bu sebeple her sene bir araya getirelim. Bir de Japonya’daki kiraz çiçeği mevsimi için her sene dünyanın her yerinden milyonlarca insanın Japonya’ya akın ettiğini görünce dedim ki, “Bizimki daha güzel, üstelik kokuyor da!”. Komite olarak ilk toplantılarımızda fikir fikri doğurdu ve işte bu uluslararası karnavala dönüştü.
İKİNCİ SENESİNDE ULUSLARARASI BİR KARNAVALA DÖNÜŞECEĞİNİ TAHMİN ETMEMİŞTİM
En zoru ilk sene miydi?
-Evet. O kadar çok kişi ve kurumla görüştüm, o kadar çok kişiye bu projeyi anlattım ki… Ortada olmayan bir hayale insanları inandırmak gerekiyordu. Son 10 gün kala bazı sorunlar çıktı ve neredeyse yapamıyorduk ilk sene karnavalı. Ve o ilk gün kortejin toplanacağı alana girerken içimden “Ya kimse gelmezse?” diye endişeyle düşünürken, bir yandan da umudumu korumaya çalışıyordum. Toplanma alanına varan caddenin köşesini döndüğümüzde on binlerce insanın kortej yürüyüşü için toplandığını gördüğümde, gözlerim doldu ve “Oldu bu iş!” dedim.
Peki böyle çığ gibi büyüyeceğini tahmin etmiş miydin?
– Büyüyeceğini planladım. Ama daha ikinci senesinden uluslararası olacağı aklımıza gelmedi. Birçok yabancı tur şirketinin listesine girmeyi başardı Adana. Yani, beklediğimizden çok daha erken büyüdü.
BEN BİR SOKAK ÇOCUĞUYUM!
Sen hep dersin ya, “Her sene Nisan’da, mutlaka Adana’ya giderim. Portakal çiçeklerinin en yoğun koktuğu akşamüzeri saatlerinde, kot pantolonumu, tişörtümü ve olmazsa olmaz, beyaz Converse’lerimle şehrin caddelerine çıkar, yürürüm… O güzelim portakal kokusu suratıma çarpar!” Bu yıl da öyle yapacak mısın? Converse’lerini yanında getirdin mi?
-(Hahahaha) Hiç sektirmem! Her baharda beyaz Converse’lerim mutlaka ayağımdadır. Bu bizim gençliğimizde çok önemli yeri olan ritüellerden birisiydi. Beyaz Coverse’lerini giyip Gazipaşa’ya çıkardın. Ben hala bir sokak çocuğuyum. Sokakta yürümeyi severim, sokakta yemek yemeyi severim. Öyle lüks mekanlar filan değil, sokaktaki satıcının taburesinde, tezgahın kenarında yediğim lezzetlerle mutlu oluyorum. Kaldırıma oturup, elimde simit gelip geçeni izlemekten çok keyif alırım. İşim gereği dünyanın farklı yerlerinde çok daha farklı ortam ve mekanlarda bulunuyorum, ama hiçbir yer beni sokaklar kadar mutlu etmiyor!
SENEDE BİRKAÇ GÜN, HEPİMİZİN FABRİKA AYARLARIMIZA DÖNDÜĞÜNÜ GÖRMEK, O KADAR KIYMETLİ Kİ!
Sana kimse madalya takmıyor. Bundan bir kazanç da elde etmiyorsun. Ama bu işin fikir babalığı bir tarafa, organizasyonunu da hala her yıl sen yapıyorsun. Neden? Nasıl bir manevi zenginlik katıyor sana?
-Zaten ta en başta, “Komitede yer alan hiç kimse, ilke olarak, bu işten ticari veya siyasi bir beklenti içinde olmayacak!” demiştik. Ben insanların ailece Adana sokaklarında gülümseyen yüzlerini gördüğümde, esnafın gece saat 1-2’ye kadar açık olan dükkanında hala müşterileri olduğunu gördüğümde, sokakta çiçek satan teyzenin, “Allah senden razı olsun” dediğini duyduğumda, en büyük madalyayı almış oluyorum! Senede birkaç gün, bu muhteşem mevsimde hepimizin fabrika ayarlarımıza döndüğünü görmek, o kadar kıymetli ki. Çocukluğumuzdaki bayramlar gibi.
ADANA’NIN O MUHTEŞEM ENERJİSİNİ DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE BULAMADIM BEN!
Adana, enerji mi veriyor?
-Kesinlikle! Her Adana’ya gelişimde haftalar öncesinden heyecan basar beni. Oysa, sık sık da gelirim. Ama o heyecan hiç eksilmez. Uçak bir an önce varsın, bir an önce ineyim, Adana’nın o muhteşem enerjisine karışayım isterim. Bence farklı bir enerjisi var bu şehrin. Mevsimine göre, günün saatine göre değişse de temelde hep “Adana enerjisi” dediğim bir şey var. Belki de insan, çocukluk ve gençlik anılarının yaşandığı yeri “ev” gibi görüyor. Mesela Nisan ayında, limonata gibi ne terleten ne üşüten bir havada, bir akşamüzeri turunç ağaçlarının altında durun, dinleyin… Koklayın… Hissedin… O enerjiyi dünyanın başka hiçbir yerinde bulamadım ben!
SENELERDİR KARNAVALDA HİÇBİR TATSIZLIK YAŞANMADI. BUNUN EN BÜYÜK NEDENİ, ADANA HALKININ KARNAVALA SAHİP ÇIKMASIDIR!
Bu karnaval, pek çok insana örnek oldu. Pek çok şeyi temsil ediyor… Yaşadığın yere, köklerine sahip çıkmayı… Birlik olmayı, bir olmayı… Muazzam mesajlar verdi… Sokaklar sel gibi insanlarla doluydu ve kimsenin burnu bile kanamadı… Asla bir taşkınlık yaşanmadı…
-Evet, çok şükür ki senelerdir hiçbir tatsızlık yaşanmadı. Bunun en büyük nedeni, Adana halkının tüm gelenlere gerçek bir misafir gibi davranıp, sahip çıkmasıdır. Sağ olsunlar, hep var olsunlar. Şimdi hedefimiz gelecek sene -umalım ki Corona belasından kurtulmuş olarak- karnavalımızı yeniden Adana sokaklarında, Türkiye’nin ve dünyanın her yerinden gelecek misafirlerimizle birlikte kutlamak. Pandemi sonrası yapacağımız karnaval programı çok çok zengin. Ve çok büyük bir katılım olacağını tahmin ediyoruz. O nedenle de şimdiden tüm detayları iyi planlamalıyız. Çok da şanslıyız ki, hem sayın valimiz, hem belediye başkanlarımız, ticaret odamız, emniyet müdürlüğümüz, tüm kurumlar da bizlere sonuna kadar destek veriyor.
ADANA ÇOCUKLUĞUMDUR, GENÇLİĞİMDİR, DOSTLARIMDIR, PORTAKAL ÇİÇEĞİDİR
“Adana” ve “karnaval” deyince, gözlerindeki parıltı her sene artıyor. Özlemini görmemek mümkün değil. Nasıl bir bağlılık, adanmışlık bu?
-Adana, benim için çok şeydir. Çocukluğumdur, gençliğimdir, dostlarımdır, portakal çiçeğidir. Adana, babamın ceketindeki yağmur kokusudur. Yani, o kadar çok yaşanmışlığım var ki Adana’da… O nedenle, Adana denilince heyecanlanmamam mümkün değil.
Evdekiler, “Yetti ya senin karnavalından!” demiyor mu? 🙂
-Tam aksine, sağ olsun sevgili eşim ilk günden itibaren bu konudaki heyecanıma sonuna kadar ortak olup, bana hep destek verdi. Normalde çok yoğun bir iş tempom ve seyahatlerim var. Bunun yanı sıra bir de karnaval için zaman ayırmak gerekiyor. Eşimin desteği olmasa bu kadarını başaramazdım.
HEPİMİZ BİR BAŞKASI İÇİN… DOĞA İÇİN, DÜNYA İÇİN, EN AZ 1 İYİLİK YAPSAK… 80 MİLYON İYİLİK EDER
Memleketin için yaptığın gibi, sosyal yaşamda da iyilik peşinde misin?
-Ben hep “iyi”ye inandım. İyiye inandığın sürece, “kötü”nün de sana dokunamayacağına inandım. Hani sanki camdan bir fanus gibi, iyiliğin de koruyuculuğuna inandım. Birilerine iyilik yapmadan önce, insanın “içini” iyileştirmeyi başarması gerekiyor bence. Ve elbette arkasından, kendinden başka biri için iyi bir şey yapması gerekiyor. Düşünsene, şu ülkede 80 milyon kişiyiz, hepimiz bir başkası için, doğa için, dünya için, en az 1 iyilik yapsak, 80 milyon iyilik eder.
GEREKİRSE, MASAYI SANDALYEYİ SATARIZ, ÇALIŞANLARIMIZA DESTEK OLURUZ!
Pandemi başladığında, “Devlet desteği almayacağız, işçi de çıkarmayacağız!” dedin…
-Evet, pandeminin ilk günlerinde çalışanlarımızı işten çıkartmayacağımızı hiç tereddüt etmeden söyledim. Çünkü etrafımda bunun aksini yapanları gördüm. Böylesine büyük bir felaket kapımızdaysa; yarına, kaçımızın sağ çıkıp çıkmayacağı ve bu virüsün ne kadar süre hayatımızı tehdit edeceği anlaşılamıyorsa, birinci önceliğimiz, firmalarımızın karlılıkları filan olmamalı diye düşündüm. İnsanlık yok olabilir endişesi varken, siz kime hangi ürünü satmanın telaşında olabilirsiniz ki? Ve dedim ki, “Gerekirse, masayı sandalyeyi satarız ama öncelikle dokunabildiğimiz kadar insana destek oluruz!” Sözümüzü de tuttuk. Sanırım başka firmalara da örnek olmuştur bu çıkışımız.
HEPİMİZ BU SÜREÇTE, HAYATIN ANLAMINI BİR DAHA SORGULADIK. “NE İÇİN TÜM BU KOŞUŞTURMACA?” DEDİK
Sana neler öğretti Corona?
-Ben gerçek bir sokak çocuğuyum ve dostlarımla, sevdiklerimle sık sık bir araya gelmeyi seven birisiyim. Maalesef ki, pandemi döneminde bunlardan çok mahrum kaldık. Bence hepimiz bu süreçte, hayatın anlamını bir daha sorguladık. Belki de “Ne için tüm bu koşuşturmaca?” dedik. Ben dedim. Ailemizin, sevdiklerimizin, kendimizin ve sağlığın öncelikli olduğunu gördük.
DÜNYA KAYNAKLARI SINIRLI VE MAALESEF, 8 MİLYAR İNSAN, BU KAYNAKLARA EŞİT ŞEKİLDE ULAŞMA ŞANSINA SAHİP DEĞİL
Herkes, seni, “Otomotivin prensi” olarak tanıdı. Çünkü işinde çok başarılısın ama şu anda “İyilik Prensi” unvanına doğru gidiyorsun! Çünkü sürekli kafayı sosyal faydaya yoruyorsun…
-Ben otomotiv sektörünün en genç genel müdürlerinden biriydim. 35 yaşında genel müdür olmuştum. O yıllarda, genel müdürler biraz daha “oturaklı”, “yaşını başını almış” kişiler olurdu. Bekar da olunca, “prens” lakabını uygun buldular. Kendimi bildim bileli tek bir şeye inandım: Dünya kaynakları sınırlı ve maalesef ki, 8 milyar insan, bu kaynaklara eşit şekilde ulaşma şansına sahip değil. Eğer kendinden başkasına bir iyiliğin olmasını samimiyetle istersen, üzerinde çalışıp fikir üretecek o kadar çok şey var ki… Biz firma olarak da bunu yapıyoruz. Bizim şirketimizde çalışan herkesin, senelik hedefleri arasında, mutlaka bir “Kişisel Sosyal Sorumluluk Proje Hedefi” de var. Performans değerlendirmesinde, buradan da puan alır herkes. Kişisel olarak, kendinden başka bir insana, hayvana, doğaya, ülkeye katkı sağlayacak bir proje yapmak zorundasın her sene. Kimi, görme engellilere kitap okur, kimi gönüllü ebeveynlik yapar. O kadar çok proje çıkıyor ve bundan o kadar çok insan faydalanıyor ki her sene. Bu uygulamayı seneler önce başladık, halen devam ediyor.