Sazına AŞK ile dokunmazsan sana kendini teslim etmez!


Dün başlayan kanun sanatçısı Ahmet Baran röportajı bugün de devam ediyor. Çok üretken bir sanatçı. Mersin’de yaşıyor ama tüm dünyada konserler veriyor, ülkemizi yurtdışında temsil ediyor. Çaldığı saza tutkuyla bağlı olan bu genç yeteneğin yolunun hep açık olması dileğiyle…

Bir kanun virtüözü olarak dünyanın dört bir yanında konser verdin…
Evet, ne mutlu bana ki öyle. Sahnede bir çocuk gibi özgür ve mutluyum! Bukalemun gibi renkten renge girebiliyorum. Müziğin içine saklanabiliyorum, hatta müziğin kendisi olabiliyorum. Kısacası, yorumlarken özgürleşiyorum. En çok da yenilik arayışında olmayı ve müziğin gizlerini kurcalamayı seviyorum…

Müziğini yaparken ne kadar samimisin?
Çoook. “Çıkar kendini aradan, kalsın sana yaradan.” Bak, çalarken sağ elime taktığım yüzüğümün içinde Yunus’un bu sözü yazıyor. Sazına aşk ile dokunmazsan, sana kendini teslim etmez! Yeryüzündeki bütün sevgililer saf bir ruh, samimi bir diyalog istemez mi? Benim kanununla kurduğum ilişkim de işte böyle…

Hep motivesin, hep yeni fikirlerin var. Motivasyonunu nasıl koruyorsun?
Profesyonel hayatın getirdiği zorluklar tabii ki oluyor. Ama müziğin güzelliğini, hiçbir kötü duyguyla örtmüyorum. Bu, benim hayatta en iyi yapabildiğim şey, ibadetimin bir parçası. Gelene, olana, olmayana şükretmeyi tercih ediyorum ve üretmeye devam ediyorum hep.

İnsanlar bu değişik tarzını nasıl buluyor?
Gençler bayılıyor! Ama genel olarak herkesten çok olumlu tepkiler alıyorum. Ben yaptığım işlerde, klişelerle savaşıyorum. Milletin, “Yapamazsın!” dediklerini yapmaktan hoşlanıyorum. Olumlu olumsuz bütün yorumlara kulak veriyorum ama insanların gürültüsünün kalbimin sesini duymama engel olmasına müsaade etmiyorum.

YETENEK İNSANI YILDIZ YAPAR, KARAKTER İSE EFSANE!

“Ben yeteneğimle karakterimi birleştirmeye çalışıyorum. İyi müzisyen kadar iyi insan da olmaya çalışıyorum. Evet, müzik benim için önemli ama hayatımda müzikten daha önemli olan değerler de var. Dürüst olmak, ahlaklı olmak, paylaşımcı olmak, yaşadığımız gezegeni korumak ve sevmek gibi. Benim hayat felsefeme göre, eğer gerçekten değer görmek istiyorsak, iyi müzisyenden, iyi mühendisten, iyi doktordan önce iyi insan olmalıyız!”

MERSİN’E VE İNSANLARINA ÂŞIK OLDUM

Dünyayı dolaşıyorsun ama Mersin’de yaşıyorsun…
Evet. Beni Mersin’e getiren Devlet Korosu’ndaki görevim oldu. Birkaç yıl durup İstanbul’a gelmekti düşüncem. Sonra Mersin’e ve insanlarına âşık oldum. Özellikle de eşime! Aile kurduk. Devlet Korosu’nda çok keyifli bir çalışma ortamımız var ve güzel işler çıkartıyoruz. Şehrin insanları bana inandı, çalışmalarımı sahiplendi. 5 kişiyle kurduğumuz “Terennüm” koromuz 120 kişi oldu. Şimdi müzik lisanımızı, öğrencilerimizle paylaştığımız bir akademimiz var. Hayalim, yetiştirdiğimiz öğrencilerle de dünyada konserler vermek…

OĞLUMLA KUDURURKEN ZAMAN DURUYOR

Nasıl bir babasın?
Evladına âşık bir babayım. Oğlumla birlikte çok eğleniyoruz ve sürekli kuduruyoruz. Bizimkine, “kaliteli zaman geçirmek” yerine, “zamanı durdurmak” demek daha doğru olur! Onun vicdanı, sevgisi, saflığı bana var oluş sebebimi hatırlatıyor! Aile benim için çok önemli. Ne mutlu bana ki şahane bir aileye ve eşe sahibim… Sürekli şükrediyorum

HAYAT TUTKULARDAN İBARET

“Yaşam nefesimizi kesen anların sayısıyla ölçülüyor bence. Hayat, benim için kalbimin hızlı atmasından ve tutkularımdan ibaret. Kanunuma ve müziğime tutkuyla bağlıyım.”

UNUTAMADIĞIM KONSERLER

Unutamadığın konserler?
Pekin stadyumunda 60.000 kişiye çaldığım konser hâlâ gözümün önünde, Beyhan Murphy ile Sydney Konseri ve en son Paris’teki UNESCO Genel Merkezi’nde verdiğim konser.

6 kıtada birden nasıl bu kadar çok konser verdin?
Devleti temsilen gittiğim konserler de oldu ama mesela Latin Amerika’da bir menajerim var, onun sayesinde Latin Amerika’da gitmediğim ülke kalmadı. Davet ediyorlar, kendi grubumla gidiyorum…

Grubun da Mersin’de mi yaşıyor?
Yok, her biri Türkiye’nin başka yerlerinde yaşıyor. Bir araya geliyoruz, prova yapıp çalıyoruz. Sonra atlayıp gidiyoruz… Ahmet Necdet Sezer zamanından beri Köşk’e davet ediliyorum. Sebebi de ülkemize gelen devlet adamlarının müziklerini öncesinden bana gönderiyorlar, kanunla çalmamı istiyorlar. “Papua Yeni Gine’den devlet başkanı gelecek, onların en sevilen, en bilinen halk türküsü bu!” diyorlar mesela. Ben de orkestrama yazıyorum, bir araya geliyoruz, sonra o devlet başkanının huzurunda kanunla o parçayı çalıyoruz. Çok hoşlarına gidiyor. Onlara ait bir melodiyi, bize özgü bir enstrümanla çalıyoruz çünkü. Ve bu artık gelenek oldu. Her gelenin müziğini gönderiyorlar, ben de çalıyorum. Müzik ortamı hemen samimileştiren bir sihir, birleştirici, iyileştirici bir gücü var.

HAMİŞ: ‘Kainatın Kanunu Kadın’ adlı yeni projesi 2 Nisan’da Adana’da, 3 Nisan’da da Mersin’de izleyiciyle buluşacak…

Yorum Bırak