BİLİYORSUNUZ, kadın sığınma evleri fevkalade önemli.
Kocası tarafından şiddet gören, sokağa atılan, ölümle tehdit edilen, gidecek yeri olmayan kadınların sığındığı merkezler onlar…
Ellimizden geldiği kadar çoğaltmak ve şartlarını daha iyi hale getirmek gerekirken kapatmak niye?
İstenen nedir?
Kadınlar, onlara dayatılan her türlü zulmü kabul etsinler, erkek şiddetine ve yaşamak zorunda kaldıkları bin bir türlü rezilliğe tahammül mü etsinler?!!
Gidecek, sığınacak yerleri kalmasın mı?
“Kocandır, döver de sever de! Onun her şeyi yapmaya hakkı var!” gibi çağdışı, sakat bir anlayışa teslim mi olsunlar?
Bıktık ya, bu kadın düşmanı zihniyetten!
Bıktık ya, bu erkek egemen dayatmalardan!
*
Bursa’nın Nilüfer Belediyesi’ne bağlı Kadın Sığınma Evi geçtiğimiz günlerde kapatıldı.
Tedavi ve tadilat bahanesiyle.
Benim de Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu sayesinde haberim oldu.
Sözünü ettiğim sığınma evi, Türkiye’de hizmet modeli olarak örnek gösterilen bir yerdi. Hatta, Kıbrıs Lefkoşa Belediyesi’nin, “Biz araştırdık en iyisi sizmişsiniz. Sığınma evi kuracağız. Gelin bize anlatın neler yapmamız lazım” dediği bir yer…
Peki kardeşim, sen böyle bir yeri niye kapatıyorsun?
Görünürdeki kapatma gerekçesi, binanın fiziki şartlarının uygunsuz ve yetersiz olması.
Bu nedenle kapatıyorlar ve bütün personeli işten çıkarıyorlar. Ama bu tadilat gerekçesi, kargaların bile güleceği bir gerekçe! Ayrıca tadilat sonrası yeniden açacaksanız, insanları neden işten çıkarıyorsunuz?
Sığınma evinde yaşayan kadınlar, “Hiç böyle bir problem yoktu. Hatta, bizimki bakanlığın sığınma evinden bile güzeldi” diyor.
Ben biraz araştırdım.
Mesela şu:
– Sığınma evinde görev yapmış personelden bir kısmının yönetime sorun çıkarması…
– Sürülen ve işten çıkarılan personelin açtığı davalar…
– Müdürlerin şikâyet edilmeleri…
– Kimi personelin sürekli yer değişikliği istemesi…
Dolayısıyla, “Bıktık artık! Kapatalım. Personeli de toptan işten çıkaralım. Kapattığımız için, işe dönüş davası da açamazlar!” demişler.
İyi kardeşim de mağdur kadınların suçu ne?
Onları düşünen yok mu?
Kadın sığınma evlerini kapatma demek, “Kadınlar, ne halleri varsa görsünler!” demek değil mi?
Şimdi de hedef, kadın sığınma
evleri mi?
Daha yeni 2 kadın öldürülmüşken, ortada bu kadar sorun varken, kadın cinayetlerinin sonu gelmiyorken, “çözüm” olabilecek yerler niye kapatılıyor?
Siz bu sığınma evlerini, kendi keyfiniz için açmadınız ki…
O zaman keyfi sebeplerle de kapatmayın lütfen!
HAMİŞ: Bu arada Nilüfer Belediyesi en çok kadın çalıştırmakla övünen bir kurum.
KAYSERİ CEZA İNFAZ KURUMU’NDAN GELEN AÇIKLAMA
DÜN yazdığım “Lütfen öldürmeyin o bebeği” başlıklı yazıma, Adalet Bakanlığı Kayseri Kapalı Cezaevi Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü’nden bir açıklama geldi.
Açıklama özetle şöyle:
“… Tutuklu Şule Gümüşoluk’un, 31.01.2017 tarihinde Kadın Hastalıkları ve Doğum Polikliniğe rutin kontrollerine, 21.02.2017 tarihinde rutin kontrolleri sebebiyle Kadın Hastalıkları Polikliniği’ne, 02.03.2017 tarihinde kurumumuz revirinde, 22.03.2017 tarihinde, şüphe üzerine anne karnındaki çocuğun kalp rahatsızlığı olabileceği sebebiyle, Çocuk Kardiyoloji’sine sevk edildiği, Çocuk Kardiyoloji uzmanı tarafından yapılan değerlendirmede fetal eko bulgularının normal olduğu bildirilmiştir…”
Bu durumun karşında Şule Gümüşoluk’un avukatı Mehmet Fatih Öztürk de bana bir açıklama ve rapor gönderdi, ikisini de sizinle paylaşıyorum…
Öztürk’ün açıklaması şu:
“Size gönderdiğim rapor, benim mahkemeye sunduğum rapor. Bu raporla, Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu’na da başvurdum, onlardan da destek istedim. Bunun bir hak ihlali olduğunu söyledim. Şöyle yazdım, “Müvekkilim, 8 buçuk aylık hamiledir ve bebeğin kalp ve böbrek rahatsızlığı mevcuttur. Zira tam manasıyla tetkikler yapılmamış olmasına rağmen çıkan sonuç bu şekildedir. Bebeğin hasta olmadığı varsayımında dahi cezaevi şartları hamilelik ve sonrası için uygun değildir.”
Size Kayseri Ceza İnfaz Kurumu’ndan gönderilen rapor, 22.03.2017 tarihli bir rapor. Ben müvekkilimden raporları talep ettiğimde, benim size yolladığım raporu gönderdi. Başka bir rapordan haberim yok. Problem de burada. Ulaşılamıyor!
Kayseri İnfaz Kurumu’nun size gönderdiği raporda şu cümle yer alıyor: “22.03.2017 tarihinde kadın doğum doktorunun bebeğin kalbinden şüphe etmesi sebebiyle kardiyolojiye sevki yapılmıştır.”
Bu rapordan ben de yeni haberdar oldum. Bizim cezaevinden ya da hastaneden raporları alma imkânımız yok. Müvekkilimizin gönderdiği bilgiyi doğru kabul ederek hareket etmek mecburiyetinde kalıyoruz. Ancak görüyoruz ki, kendisinin bilgisi de bu hususta yeterli değilmiş. Bizim hareket ettiğimiz rapordan sonra, Ceza İnfaz Kurumu gerekli prosedürleri uygulamıştır. Ancak buradaki problem bize bilginin verilmemesi yönündedir. Ceza İnfaz Kurumu bize bunu ifade etmemiştir. Umarız ki buna benzer durumlarda bilgi alışverişinden kaynaklanan yanlış anlaşılmaların önüne geçilmesi bakımından ilgili her türlü kurumun daha şeffaf olmasının herkes için daha iyi olacağı kanaatindeyiz. Görevini yerine getiren hiçbir personel ve kurumu zan altında bırakmak gibi bir düşüncemiz yoktur. Şayet bundan dolayı birini kırdıysak, özür dileriz.
Ancak tekrar ve tekrarla söylemek gerekirse, kişinin hamile olması bile cezaevinde kalmaması için yeterlidir. Kanun bunu söyler. Bizim iddiamız, sizin benimle yaptığınız röportajda da yer aldığı gibi, bebek sağlıklı olsa dahi cezaevi koşulları, var olan sağlığını kaybetmesine sebebiyet de verebilir…”
KANUN DİYOR Kİ…
Herhangi bir sağlık sorunu olmasa bile kanun diyor ki…
– 5275 sayılı Ceza İnfaz Kanunu’nun 16/4 maddesine göre, “Hapis cezası, gebe olan veya doğurduğu tarihten itibaren altı ay geçmemiş kadınlar hakkında geri bırakılır.”
– 5275 sayılı Kanun’un 16. maddesine göre, yukarıdaki hüküm “tutuklular” hakkında da uygulanır.
– 5275 sayılı Kanun’un, 16/4 ve 116. maddeleri birlikte değerlendirildiğinde, hamile kadınların ve bebeği altı ayı geçmemiş olanların tutuklanması, iç hukuka göre mümkün değildir.
Yukarıdaki kanun maddelerine göre, zaten hamile bir kadın da tutuklanamaz. Tutuklanmamalıdır. Kimse cezaevi şartlarının iyi olduğundan bahsedemez. Cezaevi hiçbir bebek için iyi olamaz!