Pazar günü başlayan Azra Kohen röportajı bugün de devam ediyor. Kohen’in kitabı ‘Gör Beni’ bugün çıkıyor. 1930’ların yeni kurulan Türkiye’sinde geçiyor ve sadrazam torunu muhafazakâr Selim ile koyu bir Atatürkçü olan Ülkü arasındaki çelişkiyi ve aşkı anlatıyor. Bilginin tarafsızlığında “biz ve bir” olmanın mümkün olabileceği fikri var altmetinde. İlginç. İçinde bulunduğumuz bugünün Türkiye’sini düşünürsek, insana umut veriyor.‘Gör Beni’ bugün çıkıyor, aynı anda İngiltere ve İtalya’da da ‘Fi’, ‘Çi’ ve ‘Pi’ yayınlanıyor.Çok tutmasına ve milyonlar tarafından izlenmesine rağmen ‘Fi’ dizisini, roman anlamını kaybediyor endişesiyle yayından kaldırtabilecek kadar gözü kara bir kadın Azra Kohen.“Sorgulamak zorundayız… Her şeyi, her olguyu… En çok da kendimizi sorgulamak zorundayız. Bildiklerimizi, hissettiklerimizi, yargılarımızı… Hayat, sorguladığımızda başlıyor!” diyor.
Günün kaç saati yazıyorsun?
4.
Günün kaç saati okuyorsun, araştırıyorsun?
En az iki.
Her kitabı yazarken oğlundan vakit çaldığın için suçluluk duyuyor musun?
Evet. Özellikle bu yıl çok suçluluk duydum.
Peki fikirlerini topluma iletmekle annelik arasında ikilem yaşıyor musun?
Bak ona hayır! Yavrusunu seven anne, akıllıysa gezegeni de düşünür, sadece evini değil.
İngiltere-Türkiye arasında nasıl bir hayatın var? İki ülkede de eviniz var mı?
Evet. İki evim ve bol uçuşlu bir hayatım var. Ben evsiz olamam. Kendi enerjimle dolduracağım yerlere ve hatta kişilere ihtiyaç duyarım.
Kocana dinler tarihi anlatıyor musun? Anlatarak bayıyor musun?
Dinlerin tuzak olduğunu düşünen ama Allah’a inançlı bir eşim var. Sohbet etmekten en çok keyif aldığım kişilerden biri, ona her şeyi anlatıyorum. Çok sohbet ederiz. Evde bu yüzden televizyon bile açılmaz. Bu son 3 yılımız çok yoğun geçti ama şükürler olsun ki şu sıralar kendi ritmimize dönüyoruz.
Senin için bilgiden önemli ne var?
Yaşam. Can. Çi.
Bilgi edinmek, iştahla hayata sarılmaktan daha mı değerli senin için?
İnan, benden daha iştahla hayata sarılan birini tanımıyorsun! Hayatın değerini bilmeden nasıl iştahın kabaracak! Şu gezegene, her saniye düşen 100 bin şimşekle kalp masajı yapılır gibi enerji verildiğini bilmeden nasıl anlayacak ve seveceksin bu gezegeni? Sevdiğini sanacaksın ama “gerçek sevgi”, bilmekle başlıyor, beğenmekle değil! Bildiğin, özünü anladığın, hatalarıyla kabul ettiğin şeyleri gerçekten sevebilirsin…
İnsansız tarım yaptığım çiftliğimde emeklilik yaşayacağım
Kaç kitap daha yazacaksın?
Toplam 9 kitap. İlk kitaplar ‘Fi’, ‘Çi’, ‘Pi’ydi. İkinci kitaplar ‘Aeden’ ve ‘Nakar’ oluyor. Üçüncü kitaplar ‘Gör Beni’ ve ‘Dinle Beni’. Yani 6 kitap daha yazacağım. Sonrası drone’larla bezenmiş, insansız tarım yaptığım çiftliğimde emeklilik olacak umarım…
Ne zaman Can Manay’ın kim olduğunu öğreneceğiz?
Kendisi istediği zaman…
‘Fİ’ DİZİSİNİ ANLAMINI KAYBETMEMESİ İÇİN GÖMDÜM
Herkesin sevdiği bir diziyi nasıl ve neden gömdün?
Anlamını kaybetmemesi için. Onu korumak için. Birilerinin buna önem vermesi iyi gelmiyor mu? Bana geliyor. Umarım çoğalırız.
HİÇBİR ŞEY TESADÜF DEĞİL HAYATTA
Valprade Apartmanı’nın öyküsü ne? Özelliği ne?
Valprede, İstanbul’da Haydarpaşa Garı yapılırken yapılmış. İstanbul’un ilk apartmanlarından biri. İtalyan mühendislerin ve işçilerin kalması için kullanılmış. ‘Gör Beni’de anlatılan hikâyenin İstanbul’un ilk apartmanlarından birinde geçiyor olması, özellikle de benim Değirmentepe adını verdiğim ama aslında Yeldeğirmeni Mahallesi olarak geçen bölgede yaşanması, hikâyenin bazı kısımlarını gerçeklerden almasıyla birlikte şekillendi. Tesadüf değil. Hiçbir şey tesadüf değil ki hayatta…
BİLGİNİN DEĞERİNİ BİLEN MANİPÜLE EDİLEMEZ. MANİPÜLE EDİLEMEYEN YÖNETİLEMEZ
“Duygu, bedendeki bir sürü hormon ve nörotransmitter’ın birleşerek oluşturduğu ve üstüne geçmiş yaşanmışlıklardan gelen kodlamaların eklediği bir kokteyl. Formülize edilecek kadar kimyasal bir şey. Bilgi ve anlayış olmadan sadece ‘duygu sarhoşu’ olursun! Olanı olduğu gibi görmek, anlamak için bilgiye ve analize ihtiyacımız var. Analiz yapabilecek seviyede bilgi toplamanın değerini öğrenen biri, manipüle edilemez ve manipüle edilemeyen biri yönetilemez. Yönetilmeyen bir insan, doğası gereği hiçbir şeyin acısını bir şeylerden çıkarmaz. Verimli yöntemler bulur, çünkü gelişmiştir ve birlik içinde yaşamayı öğrenmiştir.”
SUÇLULUK DUYGUSUYLA KODLANMIŞ CİNSELLİK, İNSANA FECİ YÜK!
Kitabın bir yerinde, muhafazakâr Selim’in bir kadınla sevişip orgazm olduktan sonra duyduğu pişmanlığı anlatıyorsun… Eşi olmayan biriyle orgazm olmak muhafazakârlar için utanılacak bir şey mi?
Cinselliği sana haram olan biriyle yaşamanın, yani “zina”nın cezası, Arabistan’da taşlanarak öldürülmek değil mi? Beyin öyle ilginç çalışıyor ki suçluluk duygusuyla kodlanmış cinsellik insana feci yük. Uzun vadede, gizlilikten, o gizliliği korumak için söylenmiş bir sürü yalandan ve o yalanların ağırlığı yüzünden insan karakterine yabancılaşır. Cinselliği rahat bırakılmış insanlardan çıkmıyor sapıklar, hep baskılanmışlardan çıkıyor. Bunun bir anlamı yok mu?