Mutlaka biliyorsunuzdur. Edebiyat dünyasında, bugüne kadar görülmemiş bir metoo hareketi başlatıldı. Kadınlar birlik oldu. Erkek yazarların tacizine ve cinsel saldırılarına maruz kalmış kadınlar artık saklamıyor, gizlemiyor, konuşuyor. Helal olsun onlara!!!! Susmayan, artık yeter diyen kadınlara şapka çıkarıyorum…
Her şey, Leyla isimli kullanıcının paylaştığı bir tweet’le başladı. “Bu adamın heyecanla ifşalanmasını bekleyen kaç kişiyiz?” Twit buydu.
Sözü edilen, Türk edebiyatının en büyük yazarlarından biri olarak kabul edilen Hasan Ali Toptaş olunca, iş bir anda büyüdü.
Ümit Ünal tarafından filme de çekilen “Gölgesizler”, “Heba”, “Kuşlar Yasına Gider” gibi pek çok kitabın yazarı, imza günlerinde önünde uzun sıraların oluştuğu Hasan Ali Toptaş…
Ardından Pelin Buzluk’un, Leyla isimli kullanıcıyı destekleyen tweet’iyle, işin aslında sanılandan çok daha büyük olduğu ortaya çıktı!
En son 2017 senesinde, Sait Faik Hikâye Armağanı’na layık görülen Buzluk da, zamanında Toptaş’ın tacizine uğradığını söyledi.
Ve bunlar, birden Türkiye edebiyat dünyasında, bir #metoo hareketini yarattı. Derken bu ifşalar, çığ gibi büyüdü, yaklaşık 20 kadın daha mağdurdu! Ki bunlar, ortaya çıkanlar, bir de ortaya çıkmayanları düşünün…
Bu sırada Ali Lidar’ın, kendince ironik bir tweet’i çokça eleştirildi. Toptaş’ı savunan Lidar, mesajında, “Hasan Ali Toptaş’ın bile linç edildiği bu twitter çukurunda elbette bizim belamızı zikerler! Burası twitter; her ünlü, yarı ünlü, mahalli ünü linci tadacaktır. O yüzden direnmeyelim, zevk almaya bakalım…” yazdı. Tek kelimeyle korkunç!
İş bununla da kalmadı, bu kez sevilen bir diğer edebiyatçı Aslı Tohumcu’dan, Bora Abdo tarafından uğradığı tacizin ifşası geldi. Nermin Yıldırım’ın da, Aslı Tohumcu’yu destekleyen mesajıyla, olay, bir anda daha çok kitleye ulaştı. Ve ardından Hüseyin Kıran ifşaları, –Hüseyin Kıran suçlamaları kabul etmiyor-, şair Şükrü Erbaş derken çığ gibi büyüyen bir hareket başlattı kadınlar.
8 Mart kadın yürüyüşünden bir pankart, bu hareketin sesine dönüştü: “Uykuların kaçsın ben ne zaman ifşa edileceğim diye!”
Toptaş’tan, özrü kabahatinden büyük bir yanıt geldi, “İnsan eril failliğin ne olduğunu anlayana kadar karşı tarafta ne büyük yaralar açtığını bilmeden, fark etmeden, düşünmeden hatalar yapabiliyor. Failliğin ne olduğunu bugün kadınlardan öğreniyoruz. Bilmeden, farkında olmadan yaptığım davranışlar nedeniyle kırdığım, üzdüğüm, yaraladığım bütün insanlardan samimiyetle özür diliyorum.”
Tabii ki bu özür, kadınlar tarafından kabul görmedi! Diyeceğim, senelerdir, edebiyat dünyasında yaşanan, ama normalleştirilmiş tacizler ve cinsel suçlar, şimdi, ard ardına ayyuka çıkıyor ve çıkmaya devam ediyor.
Erkek yazarların pek çoğu sessiz. Ama kadın yazarlar bir o kadar güçlü! Hürriyet’ten Ece Çelik, olayın ardından Buket Uzuner, Aksu Bora, Mevsim Yenice’yle konuştuğunda birleşilen nokta: Kadınların konuştukça güçlendiği fikriydi!
Gerçekten öyle! Konuştukça güçleniyoruz ve kadın kadının kurdu değil, yurdudur diye bas bas bağırmaya devam ediyoruz. Edeceğiz de. Olayların ardından Everest, Toptaş’la, İletişim Abdo’yla İthaki de Lidar’la ilişiğini kestiğini duyurdu.
Ve bu sabah bir haber geldi: Taciz suçlamalarında ismi geçen İhtiyar Yayınevi’nin sahibi ve yazar İbrahim Çolak intihar etti.
Bu iş nereye varacak, sonucunda daha neler duyacağız, inandığımız, sevdiğimiz, doğru bildiğimiz kaç kişi tarafından daha hayal kırıklığına uğratılacağız, kadınlara yaşatılan bu “eril” saldırılar ne zaman son bulacak, bulacak mı, yaşayıp göreceğiz ama bu yaşananlar bir kere daha gösterdi ki, sahiden de kadının kadından başka dostu yok bu ülkede…
Ama ben inanıyorum, direne direne kazanacağız. Başına gelenleri cesaretle bizimle paylaşan bütün kadınları alkışlıyorum.