Bugünkü konuğum Bülent Şakrak…
Bülent, tiyatro kökenli çok başarılı bi oyuncu… Kenter Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Sadri Alışık Tiyatrosu, Müjdat Gezen Tiyatrosu ve daha pek çok tiyatroda çalışmış. Tiyatro hayatının her köşesinde var. Yazıp çizmeyi de seviyor. Kaleme aldığı tiyatro oyunları da var…
Ama Bülent şu sıralar bambaşka bir heyecan yaşıyor…. İlk sinema filmi Tamirhane bugün vizyona giriyor. Hikayesini çok eskiden kafasında yazmaya başlamış. Engin Hepileri’yle Kenterler’de birlikte dekor çaktığı yıllarda. Hem bi gençlik hayalini gerçekleştirmenin hem de ilk sinema filmini seyirciyle buluşturacak olmanın heyecanını yaşıyor… Ben izledim çok sevdim, karakomedi türünde… Mutlaka izleyin, siz de seveceksiniz
Tamirhane’nin yönetmenliğini çoğumuzun Çukur’un Vartolu Sadettin’i olarak tanıdığı ama oyunculuk dışında birçok şapkası bulunan Erkan Kolçak Köstendil var… Oyuncu kadrosuysa Barcelona gibi… Nejat İşler, Rıza Kocaoğlu, Merve Dizdar, Erkan Can, Engin Hepileri, Yaren Alaca, Gökhan Kıraç… Herkes rolünün hakkını vermiş ama Nejat İşler döktürmüş… Rıza Kocaoğlu’nu anlatmaya gerek yok 🙂
Herkesin dijitale iş ürettiği şu dönemlerde onlar risk alarak sinemaya iş üretmesini de çok kıymetli buldum. “Pandemi, ne yazık ki sinema kasımızı çürüttü! Umarım Tamirhane’yle sinemanın bize, bizim de sinemaya bir faydamız olur” diyor Bülent… Gişesi bol olsun..
Bülent’i yakalamışken Ceyda’yla ilişkilerini, bayıldığım aile hayatlarını, Tamirhane’yi ve pek çok şeyi konuştuk.
ENERJİK, KOMİK, DİNAMİK, EĞLENCELİ, FİNALDE DE TERS KÖŞE YAPAN BİR FİLM
Tebrik ederim. Senaryosunu yazdığın Tamirhane, enerjik, komik, dinamik, eğlenceli, yaratıcı, finalde de ters köşe yapan bir film. Çok sevdim. Umarım gişesi bol olur…
-Çok teşekkür ederim.
Senaryosunu yazdığın ilk film. 11 Kasım’da da vizyona gidiyor. Bugün yani. Neler hissediyorsun?
-E heyecanlıyım tabii. Karnımda kelebekler uçuyor. Sanki bir çocuğum daha doğuyor:)) Güzel bir his.
KENTERLER’DE ENGİN’LE BİRLİKTE DEKOR ÇAKARKEN, KAFAMDA YAZMAYA BAŞLADIĞIM BİR HİKAYE
Sen tiyatro kökenli bir oyuncusun…
-Evet, konservatuar mezunuyum. Kenter Tiyatrosu, Dormen Tiyatrosu, Sadri Alışık Tiyatrosu, Oyun Atölyesi, Müjdat Gezen Tiyatrosu, Kartal Sanat İşliği Tiyatrosu gibi çeşitli tiyatrolarda çalıştım. Hayatımın her köşesinde var. Yazıp çizmeyi de seviyorum. Tamirhane’nin hikayesi kafamda, çooook eskiden beri vardı.
Engin Hepileri söyledi, Kenterler’de birlikte dekor çakarken, kafanda yazmaya başlamışsın hikayeyi…
-Aynen öyle! O yıllarda, “Böyle bir şey yapsak ne güzel olur!” diye hayaller kuruyordum, Engin’e de anlatıyordum. Çok eski arkadaşımdır. Hem konservatuar dönemimde hem de tiyatro çıraklık dönemimde çok kardeşliğini gördüm. Benim için çok değerli biri. Birbirimizi hiç kırmadık. Koşa koşa geldi ve destek oldu. Sayesinde bir hayalime daha çentik attım. İnsanın, hayallerini gerçekleştirmesi muhteşem bir his!
YETİMHANEDE YETİŞMİŞ ARTIK KARDEŞ GİBİ OLMUŞ İKİ KAFADARIN YAŞADIKLARI
Bilmeyenler için filmi biraz anlatır mısın?
-Yetimhanede yetişmiş, artık kardeş gibi olmuş iki kafadarın yaşadıkları aslında. Başlarına birtakım talihsizlikler geliyor. Hayat bu, kontrol edemediğimiz şeyler yaşıyoruz, onlar da yaşıyor. Aslında herkes kadar ahlaksızlar. Ne daha az ne daha çok! Ama işte başlarına gelen talihsiz bir olayla, iş bambaşka bir şeye dönüyor, maceranın sonu da çok ters köşe bitiyor. Hahahaha öyle karmaşık anlattım ki, kimse anlamayacak. İyi işte, ben anlatmamayım, izlesinler!
AĞLAMADAN DÜĞÜN EVİ, GÜLMEDEN DE CENAZE EVİ OLMAZ!
Bazı yerlerde kahkaha attım, bazı yerlerde çok duygulandım. Ölümü, tiye mi alıyorsunuz…
-Karakomedi bir hikaye bu. Ölümü tiye almıyoruz ama ölümün gerginliğinden ötürü, kendiliğinden ortaya çıkan bir mizah var tabii. Rahmetli babam, “Ağlamadan düğün evi, gülmeden de cenaze evi olmaz!” derdi. Doğru. Sanırım biraz oralara sığınarak yaptığımız bir film oldu.
HER AN HER ŞEY BAŞIMIZA GELEBİLİR!
İzleyenlerin aklında en çok ne kalsın istersin…
-“Vayyy anasını, her an, başımıza her şey gelebilirmiş!” Öyle çünkü. Bu his geçsin isterim. Çünkü hayatın özü bu. Pek çok şey kontrolümüzde değil, ne kadar aksini düşünsek de… Bir de dünya düzeninde, artık güvensizlik hüküm sürüyor. Hepimiz bunu biliyoruz ve bu canımızı acıtıyor. Tamirhane’yle böyle bir yere de selam çakıyoruz. Tabii ki, “Çok güldüm, çok eğlendim, çok beğendim!” desinler de isterim. İlk kez böyle bir işe kalkıştım çünkü. Yüreklendirilmek ve yazmaya devam edebilmek isterim. İnşallah altından kalkabilmişimdir. Bakalım.
BARCELONA GİBİ KADRO!
Nejat İşler, Rıza Kocaoğlu, Merve Dizdar, Erkan Can, Engin Hepileri… Oyuncu kadrosu da çok sağlam…
– Öyle valla. İnanılmaz bir kadro, Barcelona gibi:) Nejat Abi inanılmaz şeyler yaptı. Rıza, zaten başlı başına biri. Merve, bence Türkiye’deki en iyi en önemli aktrislerden biri. Gökhan okuldan sıra arkadaşım. Engin, ekmeğimi bölüştüğüm, kardeşim, arkadaşım. Yaren Alaca var. Erkan Can var, o bizim ustamız, pirimiz, babamız. Bütün sektörün babası, muhteşem biri o. Çok şanslıyım. İnanılmaz bir kadroyla çalışmış olmanın verdiği bir öz güven ve huzur da var içimde…
AYŞE BARIM OLMASAYDI, İŞ BURALARA GELMEZDİ… KOCAMAN BİR TEŞEKKÜR ONA!
Sen niye en pis tipi seçtin kendine?
-Karakterleri Ayşe Barım seçti. Ayşe, hikayenin yaratıcılarından. O olmasaydı, herhalde iş, buralara gelmezdi. Kocaman bir teşekkür Ayşe’ye. “Ayhan’ı sen oynamalısın!” dedi, “Bu filmi kesinlikle yapmalıyız!” dedi. Beni o ittirdi. Senaryoyu ilk, Ayşe Barım ve Yekta Kopan okudu. Yekta’ya da buradan teşekkür.
Ve yeğenin Erkan Kolçak Köstendil’le güçleri birleştirmişsiniz. Yönetmen koltuğunda o var. Voltran olmuşsunuz…
-Erkan’la biz 18-19 seneden beri Voltran’ız. O hep benim yanımdadır. Her ne olursa olsun, başarıda-başarısızlıkta, iyide-kötüde, hüzünde-eğlencede… Hep yanımdadır. Erkan, “düğünümde, cenazemde” dedikleri biridir. Akraba olmamız bir yana, bu hayatta en çok güvendiğim insanlardan biridir.
PANDEMİ NE YAZIK Kİ SİNEMA KASIMIZI ÇÜRÜTTÜ! UMARIM TAMİRHANE’YLE TEKRAR SALONLARA İNSANLARIN GELMESİNİ SAĞLAYABİLİRİZ
Herkes dijitale iş yaparken, neden sinema?
-Açıkçası sinemayı özledik. Pandemi, ne yazık ki sinema kasımızı çürüttü! Umarım Tamirhane’yle sinemanın bize, bizim de sinemaya bir faydamız olur. Tekrar salonlara insanların gelmesini sağlayabiliriz. Ama tabii ki tek kişilik bir karar değil bu. Ekip olarak, Emre Oskay, Ayşe Barım, Erkan ve ben bu kararı hep birlikte verdik. Ayrıca bu projede bize destek olan ve bu hikayenin içinde yer alan herkesin ortak kararıydı. Erkan çok güzel bir laf etmiş geçenlerde, “Biz sağlayamazsak, başka biri sağlasın ama sinemaya geri dönülsün lütfen!” Tam da bu! Sinema şahane bir şey. Sinema salonları şahane yerler. Çok romantik bir şey.
HAYATININ ÇOK CİDDİ BİR KISMINI OTO TAMİRHANELERİNDE GEÇİRMİŞ BİRİYİM. ESKİ AMERİKAN ARABALARINI TOPLAYIP, TAMİR EDERDİK
Fragmanında “Yarı yalan bi hikaye” yazıyor. Bu ne demek?
-Ben hayatının çok ciddi bir kısmını oto tamirhanelerinde geçirmiş biriyim. Eskiden araba toplardık. Eski Amerikan arabalarını toplayıp, tamir ederdik. O dönem pek çok ilginç insanla tanıştım ve birtakım sanayi hileleri öğrendim. Filmimizin adı; Tamirhane, öykülerin birçoğu, o ortamı bildiğim için gerçeğe dayanıyor. Ama bir yerden sonra, hayale yaslanıyoruz tabii ki. Çünkü kahramanlarımızın başına olağanüstü bir şey geliyor ve bunun üzerinden öykümüz ilerliyor. Yani yarı gerçek, yarı yalan bir hikaye.
Küfrü bol ama inceden bi naiflik de var karakterlerde…
– Erkek çoğunluğunun olduğu ortamlarda küfür ister istemez oluyor. Senaryoda daha fazla vardı. Erkan oraları bir güzel tıraşladı. Bu, tıraşlanmış hali yani. Olması gerektiği kadarı kaldı. Biraz da mezarlıklarda olmanın getirdiği korkudan ötürü, küfür edememe hali oldu. Gerçekten de edilemedi 🙂 Küfür ile ilgili aslında söyleyeceğim şey şu: Küfür, hayatın pek çok yerine var. Ama sinemada, tiyatroda edince insanlar rahatsız oluyor. Halbuki herkes çok küfür ediyor. Evet, bir denge kurmak gerekiyor. Bunun için de zaten yönetmenler falan var, onlar dengeliyor.
CEYDA, TAMİRHANE’Yİ İZLERKEN BEN DE ONU İZLEDİM!
Ceyda Tamirhane’yi izledi mi?
-Elbette. O izlerken, ben de onu izledim. Öyküyü en başından beri bilenlerden biri Ceyda. Sağ olsun çok güzel şeyler söyledi ve beni çok mutlu etti.
SENARYONUN İLK DRAFT’INI, ONUN ÇAYLARI, ÇORBALARIYLA, DESTEĞİYLE, GAZ VERMESİYLE, “OTUR YAZ, OTUR YAZ!” DEMESİYLE BİTİRDİM
Onun da bu filmin dünyaya gelmesinde katkıları var mı?
-Olmaz mı? Biz ilk birlikte olmaya başladığımızda, benim evim biraz fazla merdivenliydi, Melisa’mızla bir arada olabilmek için ben onlara taşındım. Yani önce ben Ceyda’ya iç güveyisi olarak gittim. Senaryonun ilk draft’ını da o evde yazdım. Ceyda’nın çayları, çorbalarıyla, onun desteğiyle, gaz vermesiyle… “Otur yaz, otur yaz, otur yaz!” demesiyle bitirdim. O beni gazlamasa hayatta bitmezdi! Hayatın her alanında birbirimizi besleyen bir çiftiz.
EVET, ÇOCUKLARIMIZLA KOCAMAN, SEVGİ DOLU BİR AİLEYİZ. HATTA, BİR AŞİRETİZ! ÇÜNKÜ ARILARIMIZ, KÖPEKLERİMİZ, KAZLARIMIZ, TAVUKLARIMIZ VE DE KEDİLERİMİZ VAR!
İlişkinize, çocuklarınız ve hayvan çocuklarınızla büyüttüğünüz ailenize bayılıyorum. Birbirinizi olduğunuz gibi kabul ettiğiniz, mutlu bir aile hayatı yaşıyorsunuz… Sizin sırrınız ne?
-Şimdi söyleyeceğim şey sır mı? Bilmiyorum. Değil. Ben bir Neşet Ertaş hayranıyım. Babam olsaydı herhalde bu kadar çok severdim. “Geçinmeye gönlün var mı?” diye sorarmış Neşet Baba. Ne güzel laf di mi? Bizim Ceyda’yla geçinmeye gönlümüz var. Geçinmeye gönlünüz olunca, oluyor. Evet, hayvanlarımız, çocuklarımız falan kocaman sevgi dolu bir aileyiz gerçekten. Hatta, bir aşiretiz diyebiliriz! Çünkü arılarımız, köpeklerimiz, kazlarımız, tavuklarımız ve de kedilerimiz var! İyi ki de var…
CEYDA TANIDIĞIM EN ÜRETKEN İNSANLARDAN BİRİ
Ceyda, senden önce 7/24 çalışan biriymiş. Sürekli çalışıyor olmasına isyan etmişsin. Durmayı, kendisine zaman ayırmayı seninle öğrenmiş…
-Evet. Ceyda deli çalışır! Tanıdığım en üretken insanlardan biri. Bir yıl içerisinde ajanda çıkartıp, kitap yazıp, film çekip, program yapıp, aynı zamanda sunuculuk yapıp, sosyal medyada canlı yayınlar yapıp, Taş Kağıt Makas’ı açıp, orda onu yapıp, burada bunu yapıp… Gerçekten acayip bir tempo! Hala çok çalışıyor. Ama benim zorlamamla artık biraz olsun kendini dinlediği, durduğu zamanlar da oluyor. İlk zamanlar hiç yoktu.
ÇOCUKLARIMDAN RİCAM: İYİ İNSAN OLMALARI… ÇOK YETENEKLİ, ÇOK MÜTHİŞSİN AMA KÖTÜ BİR İNSANSIN. NEYE YARAR?
İyi bir dost, iyi bir sırdaş, iyi bir aile babası gibisin. Anlayışlı, şefkatli, sabırlı, halden anlayan, güvenilir bir sevgili ve yol arkadaşı…
-Teşekkür ederim, çok naziksin. Umarım öyleyimdir. İyi bir insan olmaya çalışıyorum. Çünkü annem de babam da öyle olmamızı isterdi. İkisi de göçüp gittiler ama hep iyi insan olmayı öğütlediler. Her şeyden önemli bu. Ben de çocuklarımdan bunu rica ediyorum. İyi insan olmalarını… Çok yetenekli, çok müthişsin ama kötü bir insansın. Neye yarar?
İTAAT ET, RAHAT ET
‘Mutlu evliliğin sırrı, ‘itaat et, rahat et’tir lafına inanır mısın?
– “Hayır” diyen de yalan söyler zaten. Bir doğruluk var bu lafta. Yazdığım oyuna da koydum hatta. Biz de evliliğimizde, karşılıklı itaat ediyoruzdur birbirimize. İyi anlaşıyoruz biz.
FIRLAMA OLARAK ALGILANABİLECEK BİRİYİM… O YÜZDEN CEYDA, BAŞTA TEREDDÜT ETMİŞ OLABİLİR… İKİ AY KADAR BURNUMU SÜRTTÜ! AMA ZAFER, İNANANLARINDIR!
Şöyle bir şey okudum: Ceyda’yı ikna edebilmek için tam 2 ay uğraşmışsın. Sonra tarihi bir konuşma yapmışsın ve Ceyda’ya “Sen beni çok seveceksin” demişsin…
-Doğru.
Neden tereddüt ediyordu Ceyda?
-Fırlama olarak algılanabilecek biriyim ben. Ceyda bundan tereddüt etmiş olabilir. Hareketliyimdir. Hayatın içinde koştururum, kovalarım. Biraz fazla enerjiğim. Sette de öyleydim herhalde, bundan tereddüt etmiş olabilir. Onun kolay olmayan bir hayatı vardı. Macera yaşamak istemiyordu. Melisa’yla kendini güvende hissetmek istiyordu. Her anne gibi kaygıları olan bir kadındı. Ama sanırım onu ikna ettim. Evet, iki ay kadar burnumu sürttü! Ama zafer, inananlarındır! Herkes ister, ben alırım:) Bu kadar basit.
KAÇINCI SIRADA MIYIM? CEYDA BENİ SEVER. SIRANIN BİR ÖNEMİ YOK, SEVSİN YETER!
Şu anda onun vazgeçilmezleri listesinde kaçıncı sıradasındır?
-Bu sorunun cevabını ben veremem. Ceyda’ya sormalısın. Onun adına konuşamam. Ama Ceyda beni sever, ben biliyorum. Hatta bundan eminim. Yani sıranın bir önemi yok, sevsin yeter.