Tasarımda bizi gelecekte eski teknikler ve doğal malzemeler bekliyor

Fırat Neziroğlu röportajıyla karşınızdayıımmm 💫💫💫 
O, keşfettiği düğümle, Türkiye’de ve dünyada tez konusu olan, ünü sınırları aşan, kralları, kraliçeleri dokuyan bir sanatçı… Ayrıca tasarımcı, akademisyen… Veee bilişim vadisinde giyilebilir teknolojiler danışmanı 👏👏💕



Sadece bu kadar da değil, ülkemizin unutulmaya yüz tutmuş değerlerini bize geri kazandırmak için mücadele eden, emek veren şahane biri. Çok esaslı bi sanatçı yani. 



🌎Şile’nin köylerinde geleneksel dokuma tezgahlarını canlandırarak temiz su kullanmadan, deniz suyunu kirletmeden kumaşlar dokuyor.


🐐Ülkemizin ölmüş hazinesi Ankara tiftik keçisini yeniden canlandırıyor. Keçileri yetiştirip, kendinden UV filtreli, çok kıymetli yün kumaşlar elde ediyor.


🌟Türkiye’nin farklı bölgelerinde üretim yaparak Anadolu’nun tekstil geleneğini canlandırıyor ve kadınlara istihdam sağlıyor.

Bunlar Fırat’ın ülkemize kazandırdıklarının birkaçı… O, tasarımının geleceğinin doğal malzemeler, eski teknikler olduğunu inanıyor. “Doğa bizi ve kendini korumayı çok iyi biliyor. Eğer sağlıklı yaşamak istiyorsak sadece doğayı izlemek, doğaya dönmek yeterli” diyor.

Fırat’cığım seninle ne kadar gurur duysak az. Dokuma sanatçısısın, akademisyensin, bilişim vadisinde giyilebilir teknolojiler danışmanısın. Türkiye’nin unutulmaya yüz tutmuş değerlerini, yeniden bize kazandırıyorsun. Dünyada ülkemizi gururla temsil eden bir isimsin. Emeklerin ve varlığın çok çok kıymetli… Bir de çok iyi kalpli bir adamsın… Hepsini birden nasıl bünyede barındırıyorsun?
-Her şeyi çok seviyorum. Sanki ondan oluyor gibi geliyor bana. Okulu çok seviyorum. Öğrencilerimi çok seviyorum. Giyilebilir teknolojilerde araştırdığım alan biyoloji. Doğal lifleri araştırıyorum, doğayı çok seviyorum. Anadolu’yu geziyorum, anneanneyi, dedeyi de çok seviyorum. Sevgi, bu dünyada bizi bağlayan en önemli güç. Sevmek çok güzel şey.

BİYOFİLİK TASARIM VE BİYOMİMİKRİ NEDİR?
BEN DOĞAL OLANI OLDUĞU GİBİ KULLANMAYI TERCİH EDİYORUM

“Inspiration x’23”te katıldığın panelde, biyofilik tasarım ve biyomimikri’den bahsettin. Nedir bu kavramlar?
-Biyofilik tasarım, doğayı -özellikle de doğa elemanlarını- mimarinin içine almak demek. Suyu, ağacı, toprağı, havayı, güneş ışığını, yaşam alanının içinde kullanmak demek. Biyomimikri ise doğayı taklit etmek, doğanın kendini yenileme yöntemlerini anlayıp, bu yöntemleri kullanarak doğaya faydalı, temiz bir yolla dokunmak demek.

Sen doğanın bilgisini kullanıyorsun yani…
-Aynen öyle! Bir doğal lif -hayvansal ya da bitkisel- bize ve dünyaya ne faydası var bunu araştırıyorum. Ve bulduğum liflerin üzerine hiçbir bilgi eklemeden, hiçbir değiştirme yapmadan olduğu gibi kullanıyorum. Zaten kendi küçük deneyimlerimle ne ekleyebilirim ki? GDO’lu yiyeceklerin hali ortada. Ben doğal olanı, olduğu gibi kullanmayı tercih ediyorum.

Tüm bunların, son dönemlerde alıştığımız tasarım yöntemlerinden farkı ne?
-Biz daha kolay ve ucuz olduğu için polyesteri keşfettik ve kullanmaya başladık. Naylon hayatımıza girdi. Şimdi de pet şişeden giysiler üretiliyor. Hepsi daha kolay olsun diye. Pamuk gömlekler giyerdik, terimizi dışarı atardı. Ütü istemeyen naylon gömlekler hayatımıza girdi, ıslak dolaşmaya başladık. Yün halıların üzerine basardık, günün yorgunluğunu alır, negatif enerjimizi temizlerdi. Makinede polyester ve türevlerinden halılar dokumaya başladık. Her bastığımızda vücudumuza statik elektrik yükleniyor. El dokumacılığı böylece bitti. Yerini daha kolay, daha hızlı, daha seri üretime bıraktı. Hem geri dönüşümü zor, uzun süren, karbon ayak izi oluşturan bir üretime geçtik hem de doğal alanı yok ettik.

Doğaya dönüş neden önemli?
-Bursa’da ipekçilik neden bitti biliyor musunuz? Dut ağaçlarının yerini, yeni beton siteler aldı. Dut olmadığı için beslenemeyen böcekler, yaşayacak alan bulamadı. Bunun pek çok alanda farklı farklı örnekleri var. Ankara tiftik keçisi lifi, bu toprakların hazinesi. Ankara’ya büyükbaş desteği verildi. Herkes keçilerini kesti, dana yetiştirmeye başladı. Oysa Ankara keçisinin tiftiği, uzay kıyafetlerinin hammaddesi. Hem de kendiliğinden UV filtresi var. O kadar çok böyle örnek var ki. Keten mesela, vücuttaki nemi alır, romatizmayı engeller. Eskiden denizciler ve bahriyeliler keten iç çamaşırı giyerlerdi. Ama gün geldi, biz keteni de bulamaz olduk. Doğa bizi ve kendini korumayı çok iyi biliyor. Eğer sağlıklı yaşamak istiyorsak sadece doğayı izlemek, doğaya dönmek yeterli.

Sürdürülebilirlik kavramını sık sık dile getiriyorsun. Sen sürdürülebilirlik adına neler yapıyorsun?
-2016’da Tayland’a gittim. Tayland Kraliçesi SiriKit’in doğum günü kutlamaları nedeniyle kraliçeye bir kumaş dokumak üzere gittim. Öğrendim ki kraliçenin dokuma, bir önceki ölen kralın da toprak reformu var. Her şey, eski usul üretiliyor. Öyle ki ülkede hastalık çok az. Pandemide en az vakanın görüldüğü ülkelerden biri oldu. Çok sağlıklılar. İşte orada, “Peki biz ne yapabiliriz?” diye düşünmeye başladım. Sonrasında da Anadolu’daki köylerde gezdim. En eskiyi değiştirmeden olduğu gibi kullanmaya karar verdim.

Yanılmıyorsam, Şile Belediyesi ile birlikte 200 tezgah kurdun ve 400 üreten kadına ders verdin…
-Doğru. Şu anda Şile’nin köylerinde yeniden tezgah sesleri yükseliyor. Dokunan kumaşlar, Şile sahillerinde denizde yıkanıyor, Şile’nin incecik kumlarında, güneşte kurtuluyor. Temiz su kullanmıyoruz, deniz suyunu kirletmiyoruz, kurutma işlemi sırasında karbon ayak izi oluşturmuyoruz… Ankara Tarım İl Müdürlüğü ile Ankara bozkırlarında 212 bin 523 baş Ankara tiftik keçisi yetiştirdik. 349 bin 416 ton tiftik ürettik. Nallıhan ve Güdül’de dokuma tezgahları kuruldu. Dokuyucular yetişti. Ölmüş bir hazine yeniden canlanıyor. Böylece ipek kadar ince UV filtreli yün kumaşlar elde ediyoruz. Bu örnekler o kadar çok ki saymakla bitmez. Türkiye’nin her köşesinde, her yöresinde üretime devam ediyoruz. Kurduğum Anadolu tekstil ağı ile birbirinden uzak köylerdeki kadınlarımızı buluşturuyor, birbiriyle tanıştırıyor, yörelere ait yeni kumaşlar tasarlıyorum.

SÜRDÜRÜLEBİLİR DEDİĞİMİZ ŞEY ASLINDA ÇOK DA SÜRDÜRÜLEBİLİR DEĞİL!

“Sürdürülebilir dediğimiz şey, aslında çok da sürdürülebilir değil” diyorsun. Ne demek istiyorsun?
-Bir tekstil ürünü geri dönüştürüldüğünde, sadece bir yıl kullanılabilir. Ardından yine çöp olacaktır. Hem de bu geri dönüştürme işlemi çok zahmetli ve çok karbon ayak izi oluşturuyor. Yani aslında sürdürülebilir değil. Genç tasarımcılar, sürekli bir şeyleri alıp, bozup, yeniden tasarlıyor. Oysa, her tasarım, doğaya bir müdahale. Ne kadar güzel olursa olsun eninde sonunda bir çöp. Biz, doğaya müdahale tarzımızı çok iyi seçmeliyiz.

YENİ BİR DÜĞÜM KEŞFETTİ… TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA TEZ KONUSU OLDU

Sen, öğrencilik yıllarında yeni bir düğüm keşfettin. Ve bununla Türkiye’de ve dünyada tez konusu oldun. Şimdi dünya çağdaş sanatı içinde kendine ait bir dokuma tekniğin var. Peki sen dokuma tezgahıyla nasıl tanıştın?
-Aslında ben babamın yönlendirmesiyle üniversiteye kadar dans ettim. Annemin yönlendirmesiyle de güzel sanatlar fakültesi tekstil bölümüne girdim. Moda ile başladım ama atölye koridorunda tamamen tesadüf eseri dokuma tezgahı gördüm. O kadar yakın geldi ki bir anda anasanat dalımı değiştirdim ve dokuma tezgahıyla oyun oynamaya başladım.

Portre dokuma merakın nerden?
-Büyük ressamları taklit ettim. Onlar da kendi sanat dillerini oluşturmadan önce gerçekliği resmederler. Ben de dokuma disipliniyle sanat üreten biri olarak, kendi tekniğimde gerçeğe ulaşmaya çalışıyorum. Ardından delireceğim, bakalım ne zaman?

KRALLARI, KRALİÇELERİ DOKUDU!

Kralları, kraliçeleri dokun… Kimlerdi onlar? Yeni isimler eklendi mi?
-Norveç kraliyet ailesi himayesinde Norveç’e, Tayland Kraliçesi’nin doğum günü kutlamaları nedeniyle kraliçeye, yaşarken Londra’dan gelen bir istek üzerine Kraliçe Elizabeth’e dokuma yaptım. Şu sıralarda İsveç’ten gelen bir istek üzerine İsveç Krallığı için dokuyacağım.

Şu aralar kimin portresini dokumak istersin? Neden? Ünlü biri olması gerekmiyor. Kalbine dokunan her hangi biri..
-Müzeyyen Senar, yaşarken unutuldum demişti. Ben de iki perdelik bir Müzeyyen müzikali hazırlayıp, kendisine unutulmadığını söylemek istemiştim. İzmir’de hayali dans etmek olan 30’dan fazla dansçı ile Kültür Bakanlığı’nın desteğini alarak, 50 defa sahnelemiştik. Cumhuriyetin 100. yılında da Cumhuriyet’in divası Müzeyyen’i dokuma fikrini gönlüme düşürdün.

HAYAT BENİ HEP ŞAŞIRTMAYA DEVAM EDİYOR. ÇOK GÜZEL BİR OYUN ALANI, HEP ARADIĞIM ÇOCUKLUĞUMA YENİ BAŞTAN DÖNÜYORUM

Sadece sanat eserlerin değil, tasarımların da dünyayla buluşuyor… Kainat güzelini bile giydirdin. Bu nasıl bir his?
-Çok şanslıyım, hayat bana güzellikler sunuyor, bir telefon geliyor New York Moda Haftası’nda defile yapıyorum. Bir telefon geliyor dünya ve kainat güzellik yarışmalarında Türkiye’yi temsil ediyorum. Bir telefon geliyor şövalyelik nişanı alan bir dostuma şövalye giysisi tasarlıyorum. Hayat beni hep şaşırtmaya devam ediyor. Çok güzel bir oyun alanı, hep aradığım çocukluğuma yeni baştan dönüyorum.

Geri dönüşüm materyalleri ve iğne oyası tekniğiyle tasarlamışsın kıyafeti. Nasıl tepkiler aldın?
-Magazin programları, günlerce dövdü beni ekranda! Ciddiye almadım o ayrı. Çünkü yaptığım işten o kadar emindim ki. İğne oyası, dünyada sadece Türkiye’de yapılıyor. Çok zengin bir anlatım dili var. Kendi dilimde yorumlamak, özünü bozmadan çağdaş bir yorumla sahnelemek inanılmaz heyecan vericiydi.

Gelecekte tasarım dünyasında bizi neler bekliyor? Neler trend olacak?
-Kesinlikle eski teknikler, doğal malzemeler, bireysel özel ve tek üretimler bizi bekliyor.

Yorum Bırak